22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kitap İçin LXI Selçuk ALTUN ‘Âlemi edebiyatta, dikkat ettim, herkes kendi hizasındakini alkışlıyor’ olmak zevkini sulandırmamalıydım. Orhan Pamuk öyleyse ak kâğıda dedi ki; “Girdiğimiz iddiayı kaybettiğim için bugün Selçuk’u yemeğe götürmem lazım ama gene o ödeyecek. İddia: Kırmızı’nın İngilizce satışları tahmini idi. Selçuk 50 binden fazla olur demişti. Çok fazla oldu. Az olur diyen ben kaybettim.” (Evrakı mevcuttur.) madığın bir çocuğun sağ salim dünyaya gelmesini sağlayacaksındır.” Leza Lowitz, 2004 “İyi bir çevirmenin çift taraflı casustan farkı yoktur.” Julia Older, 1994 “Kötü çevrilmiş şiir kötü anlatılmış fıkraya benzer.” Terence Dooley, 2005 1510 Vladimir Nabokov (18991999) ölüm döşeğinde, bitiremediği romanı The Original of Laura’nın imhasını vasiyet etmiş. Emekli tenor oğlu Dmitri Nabokov (doğ. 1934) hâlâ kararsız! (The Guardian 19.01.08) 1511 “Türkçenin en güzel taraflarından birisi de küfürlerden biri; ‘Kitapsız’ diye bir küfür var. Allah hepimizi kitapsızlıktan korusun, bu aslında en ağır küfür.” Hulki Aktunç, Kitap Üzerine Anatomi Dersleri’nden (Salı Toplantıları 9293, YKY) 1506 Kitap Önerileri: Çıkış Güven Turan, YKY / Ağır Abiler Orkestrası k.İskender, SEL / Ritter Dene Voss Thomas Bernhard (Çev. F.Ö. Dağabakan, A. Sarı) DeKi / Mühürlenmiş Zaman Andrey Tarkosvski (Çev. F.Ant), Agora / Günlüklerin Işığında Tanpınar’la Başbaşa Haz. İnci Enginün, Zeynep Kerman / Dergah… 1507 Çıkış’tan (Güven Turan) Denize seslenmek Yanıt yok Deniz dilsiz mi Deniz sağır olabilir mi Beklemeli Deniz her zaman şaşırtır 1508 Yerkürede 6000 dolayında yaşayan dil olduğuna inanmıyorsanız detaya inebilirim; 5 milyon nüfuslu Papua Yeni Gine’de 850, 234 milyon nüfuslu Endonezya’da 670 değişik dil bulunduğu istatistiği azımsanıyorsa Nijerya’da 410, Hindistan’da 380, Kamerun’da 270, Avustralya’da 250… (Fenerbahçe Cumhuriyeti’nde tek dil/tek yürek.) 1509 Şiir ki Çeviride Yitendir: “Çeviri şiir okumak sesi kısık film izlemeye benzer.” Wayne Miller, 2005 “Çeviriyi ebeliğe benzetirim. Doğur1512 Bir şair çıksa! İstanbul’u Dinliyorum Gözlerim Kapalı şiddetinde uzun bir İstanbul şiiri lütfetse. Dua etmez miyiz? 1513 Edgar Allan Poe’nun (18091949) tabutu, ölümünden 25 yıl sonra, kimsesizler mezarlığından kaldırılarak mevcut istirahatgâhına nakledilmiş. Törene, edebiyat dünyasından yalnızca şair Walt Whitman (18191892) katılmış; bir kalp krizinden kısmen sakat kalkalı çok zaman geçmemişti denir. 1514 D. Hoffman’dan 1972 ürünü Edgar Allan Poe yaşamöyküsünün adı, Poe, Poe, Poe, Poe, Poe, Poe. Birden aklıma yazarın, Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu, Hıfzı Veldet Velidedeoğlu veya Sait Faik Abasıyanık’ın yaşamöykülerini yazma olasılıkları takıldı. 1515 15.01.08! İstiklal Caddesi’nde üşüyerek ama ürkmeden yürüyorum. Caddeyi TurkoGreko antimüzik nağmeleri sarmadığı gibi sağımdan kebabize kestane kokuları bana eşlik ediyor. Saçları jöleli ve tıknaz bir anketörün ağına düşen iri kıyım genç kızın yüksek sesle verdiği yanıtları duyup irkiliyorum. O her yanıtını yemin ederek pekiştiriyor. 1516 Cenap Şahabettin’den (18701934) vecizeler: “Sadakanı tercihan kör dilencilere var: İyiliğini gören seni görmezse nankörlük yapmayacağından emin kalabilirsin.” “Âlemi edebiyatta, dikkat ettim, herkes kendi hizasındakini alkışlıyor. Kimi alkışladığını söyle mertebei edebiyeni söyliyeyim.” “El şakası fena, dil şakası daha fena, kalem şakası hepsinden beterdir.” “Beni korkutan, öldükten sonra cehenneme gitmek değil, hiçbir yere gitmemektir.” 1517 22.01.08 tarihli Akşam’a göre Cumhurbaşkanı Abdullah Gül 04.02.08 tarihinde üç ZAMAN Gazetesi yazarı (Hilmi Yavuz, Selim İleri, Elif Şafak), Doğan Hızlan ve adını ilk kez duyduğum Rasim Özdenören’i Çankaya Sofrası’nda ağırlayacakmış. (Doğan Hızlan ve Hilmi Yavuz’un, birikimleri ve yapıtlarıyla cumhurbaşkanı katına çıkacak varsıllıkta olduklarını düşünürüm.) Yazdıkları değil de yaptıklarıyla küresel gündem konusu olabilen Elif Şafak 301. maddeden yargılanıp, bazı yabancı kaynakların onun üzerinden soykırım iddialarını canlandırdığı dönemde Abdullah Gül Dışişleri Bakanı’ydı ve 29.09.2006 tarihli Radikal’e göre bakın ne demişti: Gül: Sevilmeyen sözleri şöhret için söylüyorlar NEW YORK Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, 301. madde tartışmalarına ABD’den katıldı. New York temaslarını değerlendirmek üzere Türkevi’nde basın toplantısı yapan Gül, TCK’nin 301. maddesine ilişkin bir soruya verdiği yanıtta, hükümet olarak bir düşüncenin arkasında şiddet yoksa, o düşüncelerin özgürce konuşulabileceği bir Türkiye görmek istediklerini söyledi. Gül, “Bu şu anlama gelmez. Bu fikirleri seviyoruz, beğeniyoruz diye değil. Bazen hiç sevmediğim bir fikri, hiç sevmediğim bir kitabı tolere edebilmek. Yeter ki şiddeti içermesin, şiddete teşvik etmesin” görüşünü dile getirdi. Türkiye’de bazı şeylerin karıştığını öne süren Gül, “İnsanlar bazen de o çok sevilmeyen şeyleri söyleyerek, yazarak, çizerek meşhur olmanın yolunu da arıyor. Öte yandan Türkiye’yle ilgili dışarıda bir sürü eleştirilerin çıkmasına sebep oluyor, yıpranan Türkiye oluyor. Samimi olarak söyleyeyim, hiç sevmediğim bir fikrin bile arkasında şiddet yoksa konuşulabilir, yazılabilir. Konuşulunca da kimse önemsemez aslında” diye konuştu. (DHA) (Ve aklıma Şubat yazıma başlık yaptığım Cenap Şahabettin vecizesi geliveriyor; Her cemiyet layık olduğu edebiyatı sever.) 1518 05.06/01/2008 tarihli International Herald Tribune’den: “…(Benazir Butto) kendisini partisinin yaşam boyu genel başkanı ilan etmişti ve tüm kararları o verirdi. Erkek kardeşinin parti başkanlığına adaylığını onaylamamıştı. Kardeşi ısrarlı davranınca, bir polis baskınında ve oldukça kuşkulu bir ortamda evinin önünde öldürülmüştü. Benazir Butto cesur ve laik duruşlu bir kadındı. Ama ölümünden sonra çıkan yazılarda demokrasi şehidi ilan edilKİTAP SAYI “Moris Farhi ve Jana Gough İçin” 1501 Adana’da düzenlenen birinci Çukurova Kitap Fuarı’na 100 yayınevi ve sivil toplum kuruluşu ile 300 yazar katılmış. (Türkiye’de imzası uğruna kuyruğa girilecek 300 yazar/şair var mıdır diye düşünmeden edemedim.) Aklıma 05.11.1988 tarihinde gittiğim 7.TÜYAP Kitap Fuarı (Tepebaşı) geldi. Issız imza standında Cemal Süreya (19311990), elindeki dolma kalemle tespih çeker gibi cebelleşiyordu. İmza kuyruğuna girmekten hoşlanmam ama o dönem ıskalandığını düşündüğüm önemli şairin karşısına saygıyla dikildim. Sevindi, ilk kez karşılaşıyorduk ama Sıcak Nal ile Güz Bitiği’ni, “Kardeşim Selçuk Altun için” diyerek imzaladı. Süslü imzasını, bir portre çizer gibi ağır ağır tamamladı. Bir de Metin Celâl’in anlattığı anekdotu unutamam. Ankara’daki kitap fuarında, imza standında kasılarak bekleyen bir erkişi görmüş. Önündeki “Motorlu Taşıt Ehliyeti Alma Kılavuzu” kitapçıklarını imzalamak için okur kitlesini beklemekteymiş. 1502 Medyada tekelleşmeye tepki de içeren romanım Ku(r)şun Lezzeti’nden sonra, Doğan Grubu matbuatının kitabatıma doğaçlama ambargo koyduğunu yeri geldikçe vurgularım. Artık ne zaman o gruptan bir genç gazeteci beni söyleşi için arasa, başına bir kaza gelmesin diye onları refüze etmekteyim. Ocakta çıkan Senelerce Senelerce Evveldi’de de oldu! Durumu açıkladığım genç kızın telefonu kapatışı teatraldı. Sesimden veba mikrobu geçermişçesine saygılı bir panik içinde… 1503 17.01.2008 tarihli Radikal’de, Ertuğrul Özkök’ü kurşun yağmuruna tutmasına rağmen köşesinden olmayan kamikaze kalem Perihan Mağden’e daha garantili bir tüyo; Selçuk Altun hakkında iki paragraf döktürmesi… 1504 Türk(iye) dostu yazar, çevirmen ve akademisyen Maureen Freely’nin son romanı Enlightenment’i zevkle okumuş, Türkçeye çevrilir çevrilmez Aydınlanma’yı (MetisOcak, 2008) önermiştim. 17.01.08 akşamı Aydınlanma için verilen kokteyle gitmemezlik edemezdim. Orada Orhan Pamuk ve Booker ödüllü romancı Kiran Desai’ye de rastladım. Ortamdan giderek sıkıldım. Yazarlar, şairler, akademisyenler ve çevirmenler, dama taşları gibi mevzilenmiş, sanki bakışlarıyla düello ediyorlardı. Maureen’le vedalaşarak çıktım. Canım gotik bir roman çekmişti. 1505 Benim Adım Kırmızı İngilizceye çevrilirken Orhan Pamuk’a, kitabının AngloAmerikanya’da satış rekorları kıracağını öne sürmüştüm. O, benim kadar iyimser değildi. (“Yemeğine” iddiaya girdik.) Ben, kitabın ilk baskıda 50 bin adedi aşacağından emindim. 9 Aralık 2003’te buluştuğumuzda iddiayı kazanmıştım. Four Seasons Oteli’nin dingin restoranında (Seasons) yemeğe gittik. Ama ona hesabı ödettirmedim. Orhan Pamuk’la yemekte birlikte SAYFA 8 Kendi çizgisinden vatandaşımız Traugott Fuchs Nobelist Herman Hesse’nin T. Fuchs’a 1960’ta yolladığı şiiri. ? CUMHURİYET 942
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle