Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Melih Cevdet’in günlüğü, şairin hayatının çok kısa bir bölümünü yansıtsa da hem onun özel hayatını hem de başta edebiyat, sanat olmak üzere dünyaya bakışını öğrenmek açısından önemli. G ünlükler, yazarın, şairin özelidir. Genellikle yayımlamak amacıyla yazılmazlar. Eşe dosta, okura ifade edilemeyen duygular, düşünceler yansıtılır satırlara. Yazarını, “en açık, en çıplak, en gerçek haliyle” gösterir. Onu, eserlerini çözümlemeye yardımcı olur. Günlük aynı zamanda edebiyatın bir türüdür. Dergilerde yayımlandığında ya da kitaplaştığında onda edebi bir nitelik de aranır. Çağdaş Türk Şiiri’nin en önemli şairlerinden Melih Cevdet Anday, deneme, eleştiri, roman ve tiyatro oyunları da yazmış çok yönlü bir edebiyat adamıydı. Denemeyi edebi bir tür olarak sevdiren büyük ustalardan... Şiir kitaplarının sayısı kadar deneme kitabı vardır. 1951’den 2002’deki ölümüne kadar gazetelerde yayımlanan yazılarının çoğunluğu edebi nitelikte birer denemedir. Melih Cevdet’in Bir Defterden (Everest Yay, Şubat 2008) adıyla yayımlanan günlüklerini okurken denemeciliğini sık sık hatırladım. Anday’ın Eylül 1976 Şubat 1979 tarihleri arasında tuttuğu günlüğü içeren bir defterden oluşuyor kitap. Ölümünden önce bu günlüğü emanet ederken eşi Suna Anday’a kitap olarak yayımlanmasını istediğini söylemiş. Adını da “Bir Defterden” koymuş. Bu tip özel hayata ilişkin evrakın yayımlanmasında sahibinin iznini önemsiyorum. Çünkü, özellikle yazarının ölümünden sonra yayımlanan günlük, mektup gibi özel evrak, yaşayan ya da ölmüş kişiler hakkında görüşler de içeriyor. Bu görüşler, genellikle bilinmesi hoş olmayan şeyler. Yazarının da, muhatabının da okur nezdinde prestijini kaybetmesine neden oluyor. Yazarların terekelerinden çıkan evrakın değerlendirilmesinde hayat hikâyesine yapacağı katkı yanında edebi niteliği, gerekliliği de sıkı sorgulanmalı. Galiba en doğrusu bu tür günlük ve mektupların esas sahiplerinin sağlıklarında yayımlanması yönünde bir arzuları olmuş mu, ona bakılmalı. Melih Cevdet’in günlüğü, şairin hayatının çok kısa bir bölümünü yansıtsa da hem onun özel hayatını hem de başta edebiyat, sanat olmak üzere dünyaya bakışını öğrenmek açısından önemli. Anday, günlüğünde sağlık sorunları başta olmak üzere, korkularını, sıkıntılarını anlatmış. Bir süre önce geçirdiği yüz felci ona yaşlılığı, ölümü düşündürmüş. O dönemde depresyon da geçirdiği anlaşılıyor. Bunları dert ediyor. Günlüğün yazıldığı dönem Türkiye için önemli siyasi dönemeçlerden biri. Siyaset sokakta yapılıyor. Her şeye siyaset sokulmaya çalışılıyor. Şiddet teröre dönüşüyor. Ülke yeni bir askeri darbeye doğru gidiyor. Sağduyulu bir aydın olarak Melih Cevdet’in döneme bakışını günlükte buluyorsunuz. Anday, yeri geldiğinde şair, yazar dostlarıyla ilgili düşüncelerini de yazmış. Nâzım Hikmet, Yaşar Kemal, Aziz Nesin, Oktay Akbal, Çetin Altan Metin CELAL Okuduğum Kitaplar Bir Defterden rastladığımız isimlerden. Anday, kimsenin kişiliği üzerinde uzun boylu durmuyor, görüşler, düşünceler daha çok eylemler üzerinden gidiyor. Edebi yanlarıyla, aydın duruşlarıyla değerlendiriyor. İnsanların yüzlerine söyleyemeyeceği şeyleri günlüğüne yazmamış. Ama esas olarak denemeci kimliği ağır basmış. Günlüğe yazdığı birçok konuyu Cumhuriyet’te yayımlanan yazılarında işlemiş. Melih Cevdet, günlüğü eski harflerle yazmış. Emre Taylan, günümüz Türkçesine çevirmiş. Sevengül Sönmez de iyi bir editör olarak hem günlükte ilk adıyla anılan yazarların kimliklerini çözmüş, hem de günlüğün kaynaklık ettiği makaleleri bularak karşılaştırmış, yapılan göndermeleri takip etmiş. Kitaba günlükte sözü edilen bazı mektupların asılları, fotoğraflar, günlüğün orijinalinden birkaç sayfa ve dizin eklenmiş. Ortaya keyifle okunan bir kitap çıkmış. Gerçekten de kitabın tadı damağınızda kalıyor. Çünkü sadece 80 sayfa. PASAPORT DAMGALARI Yaşarken yayımlanan günlükler çoğunlukla okur için yazılmış eserlerdir. Yazarının özel hayatından çok edebi, sanatsal, felsefi, toplumsal görüşlerini iletmek amacıyla yazılmışlardır. Bir anlamda günü gününe tanıklıkların paylaşılmasıdır. Edebi tat alırsınız. Salâh Birsel’in, Cemal Süreya’nın, Tomris Uyar’ın yaşarken yayımladıkları günlükleri güzel birer örnektir. Özellikle Türk edebiyatında yazarların özel hayatlarını da yansıtan günlükleri yaşarken pek yayımlanmaz. Enis Batur, son kitabında bu açıdan farklı davranmış. Pasaport Damgaları (Kırmızı Yay. Ocak 2008), Yol Günlüğü alt başlığını taşıyor. Batur’un 1987 2006 arasında yolculukları sırasında tuttuğu defterler. Venedik, Viyana, Prag, Berlin, Madrid gibi Avrupa’nın önemli kentlerine daha çok, bir toplantıya katılmak, bir konferans vermek gibi amaçlarla yapılmış geziler. Bu bölümlerde gezdiği yerlerle ilgili notlar ağır basıyor. Bir şehri ilk kez tanımanın heyecanı hissediliyor. Yapılan keşifler, karşılaşmalar, tanışmalar... Kitapçılar, müzeler, barlar, lokantalar, oteller... Onların çağrıştırdığı düşünceler. Pasaport Damgaları’nın esasını ise Paris’te yazılanlar oluşturuyor. Kendini yazmaya adamış bir yazar olarak Enis Batur için yol, yolculuk aslında Paris’e gitmek, otele kapanıp yazmak demek. İstanbul’da yazmaya yeterince zaman bulamadığını düşünüyor. Bir işi var (yayımevinde yöneticilik), görüşmesi gereken insanlar, edebi faaliyet ve aile, eş dost… Yazmaya ayıracağı zaman sık sık bölünüyor, yoğunlaşamıyor. Paris’teki otel odası bir sığınak oluyor. Virginia Woolf’ün dediği gibi “Kendine ait bir oda.” Batur, birçok kitabını hücreye benzettiği otel odasında yazmış. Paris günlüğü, bu ne denle yolculuklarda yazdıklarından farklı. Okuduğu kitapların adları, görüştüğü kişiler, yazma verimi, yazacağı kitaplar, yeni projeler büyük yer tutuyor. Gittiği kitapçıları, yürüyüşleri sırasında gördüklerini, yediğini içtiğini, alışverişleri, kısaca da olsa dostlarıyla konuştuklarını da yazıyor defterlerine. Hava durumunu ve günde kaç sayfa yazdığını önemsiyor. Günlükler akıl defteri niteliği kazanıyor. Truman Capote’nin Kabul Edilmiş Dualar (Sel Yay.) romanında yaptığına benzer bir şey de yapmış Enis Batur. Dostluk ettiği, görüşüp konuştuğu yazarlar, şairler ve çalışma arkadaşları hakkındaki kişisel görüşlerini birkaç cümleyle yazmış ve yayımlatmış. Sanıyorum, böyle yaparak onların tepkilerini bizzat görmek, yaşamak istemiş; Kimler selamı sabahı kesecek!.. Capote’nin arkadaşı olan ünlüler sırlarını açıkladığı için yazarı affetmemiş. Capote yaşamını büyük bir yalnızlık içinde noktalamış. Batur’un başına böyle bir şey geleceğini sanmıyorum. Çünkü sevgi sözcükleri çok yok, ama özel hayata ilişkin sırlar da yok. Sansürlenmemiş görüşler, yorumlar var. “Dünkü oturumda, Hasan Bülent’in şiirlerim üzerine yazdığı 56 sayfalık ‘genel değerlendirme’yi Almancası okunurken, Türkçesinden izledim. Tipik bir satıh bakış, yalnızca ve yalnızca basmakalıp görüşler.” (s. 45); “Akşamüstü, bir sokakta keskin incir kokusu. (İlhan, böyle bir cümle yazınca, onu şiir sanıyor).” (s. 145); “Mahir Öztaş uğramış, ‘Acı Bilgi’yi okuyormuş, tabii ‘bunun roman neresinde?’ diyormuş. Mahir gibi yazmaktansa” (s.220); “Yatmadan, yeni edindiğim, Samsatlı Lukianos’un 40 sayfalık ‘Cahil Kitapsever’ini okudum, büyük bir şaşkınlıkla: 1850 yıl önce yazılmış metinde düpedüz Ömer Koç’u anlatıyor. Şaşkınlığımı yer yer kahkahalarla tamamladım.” (s. 590); “Selçuk aradı dün sabah, Tuğrul ve Güven uğrayacaktı ona, ikisini de sevmediğimi fark ettim o an, çünkü benim gözümde ‘özgün’ ve ‘düzgün’ değiller.” (s.597); “Ne yazık ki, bu durum, kimi çok okunan kötü (vasat) yazarların da arada iyi sanılmasına yol açtı: Coelho gibi. Bana kalırsa, Paul Auster ve Orhan Pamuk da bu kategoride yer alıyor: Derinliği olmayan kitaplar yazıyorlar, onun için de geniş vasat okur kesiminin gözdesiler.” (s.626). Pasaport Damgaları, 630 sayfalık, büyük boy, ciltli bir kitap. Batur, anlaşılan hemen hiçbir seçme, eleme yapmadan, 20 yıl boyunca tuttuğu yol defterlerini olduğu gibi yayımlamış. Bu nedenle bir süre sonra günler birbirini tekrar etmeye başlıyor. Batur, okuduğu kitaplardan oluşturduğu düşüncelerin çoğunu o sırada yazdığı kitaplara sakladığı için edebi anlamda bir günlükten çok, o gün ne yapmıştım, hava nasıldı, kaç sayfa yazmıştım, ne okumuşum, ne yemiştim diye dönülüp bakılacak hatırlama defteri halini alıyor. Günlük tadı almanız için sabretmeniz ve yazarın (ya da editörün) yapmadığı ayıklamayı okur olarak yapmanız gerekiyor. Hiç editörlük çalışması yapılmamış sanki. Açıklayıcı dipnotlar yok. Günlükte ön adlarıyla andığı kişilerin soyadları da verilmemiş. Batur’un sözünü ettiği eserler bir yana, yazıp bitirdiği ya da yayımlandığını belirttiği kendi kitaplarının bile kaynakçası yok. Bir dizin konulmamış. ? KİTAP SAYI 942 SAYFA 12 CUMHURİYET