19 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

... KISA KISA ... KISA KISA ... KISA KISA ... KISA KISA ... Ali Erdoğan’dan şiirler ? Muzaffer Ayhan KARA aha çok tiyatro sanatçısı olarak tanıdığımız Ali Erdoğan, derler ya hani, beş parmağında beş marifeti olan bir sanatçı. Haldun Taner’in ekolünü, kabare tiyatrosunu Devekuşu Kabare’nin yaratıcıları Zeki AlasyaMetin Akpınar’da yakalayan ve onlardan aldığı bayrağı Kabare Dev Aynası’nda dalgalandıran Erdoğan, aynı zamanda mizah öyküleri ve şiirler de yazıyor. Öykücü ve şair olmasında, kaleme aldığı oyunların ve televizyon için yazdığı dizi film senaryolarının da payı olabilir. Ancak, şu da bir gerçek ki Erdoğan öyküye olsun, şiire olsun başlıbaşına tutkulu. Son iki şiir kitabı, henüz raflarda yerini alan “Lütfen Fark Etmeyiniz” ve bir süre önce yayımlanan “Gökyüzünde Yanlış Gezen Yıldızlar”. İki çalışma da Kabare Dev Aynası Yayınları arasında yayımlandı ve şiirseverlerle koyunun da koyusu bir sessizlik Ağır geliyor adama böyle zamanlarda gölgesi bile gülün (Nasıl anlatsam içimi kemiren kederi) Sonbaharsız bir kış düşün!” Önceki iki şiir kitabına iki kitap daha ekleyen ve şiir serüvenini sürdüren Ali Erdoğan, şiirin hazan mevsimini yaşadığı şu sıralarda şiire bir soluk getiriyor. Ve hem de unutulmaya yüz tutan yergiyi, eskilerin tabiriyle hicvi de hatırlatıyor. Okura, şiirseverlere de bu güzel şiirlerin tadını “fark” etmek kalıyor. “Lütfen fark ediniz” diyorum ben bu şiirleri. Ve ne olur şiire biraz yüz veriniz, ihanet etmeyiniz gençlik günlerinizin, âşık olduğunuz günlerin delikanlı rüzgârına.. Ne yağmurlar yağardı eskiden ve ne şiirler yazılırdı.. Ne yağmurlar yağar yine ve bakın, görün; ne şiirler yazılır.. Siz yeter ki, okurdan haber verin.? Lütfen Fark Etmeyiniz/ Ali Erdoğan/ Kabare Dev Aynası Yayınları/ 64 s. Gökyüzünde Yanlış Gezen Yıldızlar/ Ali Erdoğan/ Kabare Dev Aynası Yayınları malara, kısacası onu paylaşımdan yoksun bırakıp rekabete sürükleyecek her türlü oluşuma karşıydık. Hâlâ da karşıyız. Hatta, Bülent ile birbirimizi hiç görmeden, bu satırlar yazılana kadar bir kez olsun karşılaşmadan, Osman Çutsay’ın çabasıyla yılda bir kez yayımlanan (2007’de atladık, affola!) hayli hacimli Yeni dergisinde benzer görüşleri savunuyoruz. Sermayenin edebiyatı kendisine oyuncak etmesine karşı çıkabilecek kaç kişiysek, o kadarız. D lamanın usta işi bir kalemden dökülen sözcüklerle yeniden nasıl yaşam bulduğunu merak edenler ve içtenlik arayanlar için bulunmaz bir kaftan Erdoğan’ın şiirleri. “Tren” başlıklı şiiri okumuş olmak gerçekten bir ayrıcalık: “Tünellerin karanlığına tünemiş trenlerdenim Ardıma takılmış bomboş vagonlar gibi Gözümün önünden bir bir geçiyor günlerim Hünerli değilim makas değiştirme işlerinde Ömrümü ray sıcağında eritmekteyim Katarak dumanımı dağların efkarına İçimdeki istasyonu demlemekteyim.” İşte hüzün, işte içtenlik, işte şiire has ahenk ve sözcükler... İşte Ali Erdoğan şiiri... İşte, “Keder” bir de: “Günlük güneşlik bir günde bile kararıp kalıyorum Ne bela şey şu sensizlik! İçimin yapraklarını titretiyor statükocu anlayış her daim varlığını koruyagelmiştir. YENİLİKÇİ EDEBİYAT “Saklı Rönesans”, aslında o dipten yürüyen dalga için bulunabilecek en mükemmel nitelemedir. Düşünsenize: Bir yanda 60’lı yıllardan günümüze ulaşan yaklaşık 50 yıllık klasik edebiyat anlayışı, diğer yanda ise o tarihe karşıt ama varlığı neredeyse belli belirsiz hissedilen safir değerinde bir başka sayfa. Adı konulmasa da, edebiyata edep kazandıran, onu insanlığın üstün değerlerine doğru hizaya çekmeye çalışan, bazen bu uğurda sille yese de “yenilikçi” yönüyle aslında hep kazanan bir süreç. Son iki süreçte ben de vardım, M. Bülent Kılıç da. Ben Edebiyat Dostları’ndaki (19871990) üç yıllık pratikte kalem oynattım, M. Bülent Kılıç da Ankara’da celallenen Sanat Hareketi’nde yer aldı. İlkemiz son derece basitti aslında: Edebiyatta klanlara, ödüllere, yarış Ali Erdoğan buluştu. Ali Erdoğan’ın şiirlerinde hüzün var, ama yapmacık bir hüzün değil. Hayatın damarlarından kopup gelen bir hüzün. Toplumsallık kaygısı olan, ama şiirin “sözcüklerle bir dans” olduğunu ihmal etmeyen şiirler var bu kitaplarda. Erdoğan, gerçek bir söz ve sözcük ustası; bu da şiir serüveninde onun işini kolaylaştırıyor ve ahenkli, zengin dizeler çıkıyor ortaya. Kaybolmaya yüz tutan yerginin, taş Saklı Rönesans ? Cihan OĞUZ debiyat tarihinin iki ayrı akışı vardır: Biri gözle görülür, elle tutulur, edebiyat sosyetesinin beğenisine uygun ve gözetimine bağlı olan sıradan akış; diğeri ise yaramaz çocuk gibi, ders öncesi hizasını bir türlü beğenmeyen, sürekli gelişimi ilke edindiği için de var olan kurallara bir türlü ısınamayan huysuz dalga. Edebiyatçıların neredeyse tamamı “aykırı” insanlar olmasına karşın, iş edebiyatın akış pratiğine gelince, akan sular hep durur. Statükocu edebiyat anlayışı, edebiyat tarihinin yüzde 99.9’unu oluşturduğu için de, geriye kalan yüzde 0.1’lik sessiz bölüm hep göz ardı edilir. Aslında o küçücük gibi görünen huysuz dalga, hayatın da, edebiyatın da, geleceğin de kamçısıdır. Edebiyat âleminin vicdanıdır. Kimsesizmiş gibi duruşu statükoya cesaret verse de derinden gelen bir fay kırılması gibi yeni sarsıntıların çekirdeğidir. İşte, M. Bülent Kılıç’ın “Saklı Rönesans” adını verdiği çizgi, o çizgidir. 1964 yılının Mart ayında bir avuç genç edebiyatçının “Doğuş Bildirisi”yle başlattığı edebiyata müdahaleler tarihi, Devinim, Yordam, Halkın Dostları ve Edebiyat Dostları dergileri ile Sanat Hareketi oluşumu sayesinde “tutarlı” ve “dinamik” bir süreci oluşturmuştur. SAYFA 22 E AYKIRI EDEBİYATÇILAR İÇİN MİLAT “Doğuş Bildirisi”, aykırı edebiyatçılar için bir milattır. Sonradan, efsanevi eleştirmen Hüseyin Cöntürk’ün teşviki ve desteği ile çıkan Devinim ve Yordam dergilerinde, Haluk Aker, Eser Gürson ve Güven Turan’ın da bu sürece imza atmalarıyla, edebiyat tarihine müdahale başlayacaktır. Ve bu süreç, 1992’deki Sanat Hareketi pratiğine dek aralıklarla devam edecektir. Ancak 90’lı yıllarda, dünyadaki sosyalist rejimlerin birer birer yıkılmasıyla, Türkiye’de de edebiyatı sol cenahtan “adamakıllı” kucaklayacak bir oluşum kalmayacaktır. Önce Edebiyat Dostları, 1990’da ve son sayısında “Sosyalizm Bazen Bir Yalnızlık Biçimidir” diyerek yayınına son verecek, ardından da Sanat Hareketi ondan 2 yıl sonra kalkıştığı benzer müdahale sürecini, biraz da solun yıkılışına paralel olarak, görece yenik tamamlayacaktır. Bu yenilmişlik tablosu, her ne kadar statükocu edebiyat anlayışını sevindirse de, aslında gerçek hiç de öyle değildir. 1964’teki “Doğuş Bildirisi”nde öne çıkan, mevcut edebiyat ortamındaki ereksizlik, ticaret, ideolojik propaganda, sirkeleşmiş beğeni, kokuşmuşlara saygı, genç değerlere yergi, cılız özentiler, doldurma zorunluluğu, yorgunluk, usanç ve benzeri eğilimlere duyulan tepkidir. Her dönemde bu eğilimlere karşı çıkılmış, ama edebiyat dünyasındaki EDEBİYATIN VİCDANİ RETÇİLERİ M. Bülent Kılıç, 1964’ten bu yana süzülüp gelen Saklı Rönesans’ı anlatırken, araya alıntılar serpiştirse de, aslında son iki müdahale sürecine, yani Edebiyat Dostları ile Sanat Hareketi’ne pek değinmiyor. Bunun nedeni basit: Henüz tarih olacak kadar eskimediler. Aradan geçen 2021 yıl, koskoca edebiyat tarihinde olsa olsa bir arpa boyu sayılır. Ama son iki süreç de göstermiştir ki, gözlerimizi o gerçeğe ne kadar kapatırsak kapatalım, dört dörtlük yenilikçi bildiğimiz edebiyatçılar ne kadar statükoya yenik düşerse düşsünler, Türk edebiyatında ciddi ciddi kıpırdanan ve fanzinlerden tutun da sesini dönem dönem yükselten edebiyatın vicdani retçilerine kadar, kendi ırmağında usulca akan ve bu toprakların asıl rengiyle buluşacak kadar karakterli bir yığın şair, M. Bülent Kılıç yazar ve eleştirmen mevcuttur. KİTAP SAYI ? CUMHURİYET 942
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle