22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Zühre İndirkaş’tan “Türk MitoslarıAnadolu Efsanelerinin İz Sürümü”... ORHON KİTABELERİ, TÜRK MİTOSLARI VE YARATILIŞ “Türk Mitosları” adlı ikinci bölüm ise Şamanist dünya görüşünün açıklanması ile başlıyor. Bu görüşe göre Evren; aydınlık âlem olan Gök, insanların yaşadığı âlem olan Yer ve karanlık âlemi, cehennem demek olan Yeraltı olmak üzere üç bölümden oluşuyordu. Tüm dünya mitoslarındaki gibi Türklerde de evrenin oluşumu üzerine kurgulanan mitosların detaylandırıldığı çalışmada, Türklerin bu mitoslarının ilk ipuçlarının Göktürklere ait Orhon Kitabeleri’ndeki birkaç cümlede bulunabileceğini okuyoruz. Ki bu satırlar, Kül Tekin ve Bilge Kağan’a ait iki yazıtın da başlangıcını oluşturuyor: “Üstte mavi gök (yüzü), altta (da) yağız yer yaratıldığında, ikisinin arasında insanoğulları (kişi oğulları) yaratılmış…” İSLAM ORDULARINDA ASKERKEN İSLAMLAŞTIK Üçüncü bölümün başlığı: “Türklerin İslam Kültür Ortamına Girişleri ve Anadolu’ya Gelişleri”. Türklerin İslamla karşılaşmalarının yedinci yüzyılın ilk yarısında İran’ın Müslüman Arap güçlerince işgal edilmesini (642) izleyen yıllarda başladığını, yedinci yüzyıldan onuncu yüzyıla kadar süren üç yüz yıllık uzun bir döneme yayıldığını okuyoruz. Türklerin ve onlarla birlikte Avrasya topluluklarının İslamlaşmasının, askeri niteliklerinin üstünlüğü nedeniyle İslam devletlerinin ordu ve yönetiminde görevlendirilmesiyle başladığını biliyor muydunuz? Ya Türklerin, Oğuz boyları arasında çok etkin bir soy olan Selçuk soyundan gelen Selçuk Bey’in İran’daki devletleşme çabaları sırasında Anadolu topraklarına girmeye başladıklarını?. Ve nihayetinde Selçukluların imparatorluk haline gelmelerinin ardından 1071’de Selçuklu hükümdarı Alp Arslan’ın Anadolu’da Malazgirt Savaşı’nı kazanmasının, Anadolu’nun Türkleşmesinin tarihsel başlangıcı sayıldığını kaçımız biliyor ya da anımsıyoruz. Kitap bu konuda da yetkin bir tarihi dip analiz niteliği taşıyor. ANADOLU, İNSANLIK TARİHİNDE EN ÖZEL! Prof. Dr. Zühre İndirkaş, dördüncü bölümde “Anadolu Tarihinin Oluşumu”nu incelerken, “Türk MitoslarıAnadolu Efsanelerinin İz Sürümü”nün son bölümünde de “Türklerin Anadolu Mitoslarıyla Buluşması” büyüteç altına alıyor. Kültürel gelişimi içinde inançların bir havuzda harmanlandığı Anadolu’da yaşayan farklı toplulukların, farklı inançlar doğrultusunda oluşturdukları mitoslar; bu mitosların değişik yorumlarla tekrar tekrar nasıl yaşam buldukları, çeşitlenip yeni yeni öykülerde nasıl biçimlendiklerini okuyoruz sona yaklaşırken. Ve Anadolu’nun insanlık tarihinde çok önemli ve özel yerini.. Evet Anadolu, insanlık tarihinde en özel! ? gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr Türk MitoslarıAnadolu Efsanelerinin İz Sürümü/ Zühre İndirkaş/ İmge Kitabevi/ 139 s. KİTAP SAYI 942 Önce Tanrı yaratıldı! Türk mitosları az biliniyor.. Daha doğrusu daha az biliniyor.. Türk boylarının çeşitliliği, Orta Asya’nın yazılı olmayan göçer tarihi ve konuya ilişkin bilgilerin dağınık, kaynakların da çeşitli olması başlıca nedenler. Bu durum göz önünde bulundurularak hazırlanan bir çalışmadan, Prof. Dr. Zühre İndirkaş’ın kaleme aldığı Türk MitoslarıAnadolu Efsanelerinin İz Sürümü” (İmge Kitabevi) adlı araştırma kitabından bahsedeceğiz. Türk ve Anadolu mitoslarının izinin sürüldüğü kitapta, Türklerin Orta Asya göçer ve yerleşik kültüründen Anadolu’ya dek içinde bulundukları tarih ve kültür ortamının, Can Göknil’in çizimleri eşliğinde zihinlerde daha bir somutlanması da amaçlanıyor. ? Gamze AKDEMİR lksel toplumlarda üretilen mitolojilerin hepsinde bulunan ortak yönleri ortaya koyarak başlıyor Prof. Dr. Zühre İndirkaş, Türk MitoslarıAnadolu Efsanelerinin İz Sürümü’ne. Örneğin tüm mitolojilerin evrenin gizini çözmeye çalışmalarından yola çıkarak, hepsinde ortak ilk’in ana, baba, gökyüzü ve yeryüzü tanrıları olduğunu belirtiyor. Bir başka ortak özelliğin ise evreni oluşturan ve yaşamı var eden birden çok ilahi güç olduğunu yazıyor. MİTOSLAR VE BİLİNÇALTI “Bazı toplumların mitolojilerinde önce tanrı yaratılır, sonra bu yaratılan tanrı, evreni yaratır. Bazı mitolojilerde ise tanrı ezelden beri var olan evrende ortaya çıkar ve sonra dünyayı, öteki tanrıları, insanı ve diğer varlıkları yaratır. Tüm bu varlıkların birbirleriyle olan ilişkileri de, o toplumun inanışlarını oluşturur” diyor Prof. Dr. İndirkaş. Önceleri mitoslara ilişkin dış çevreye bağlı simgesel yorumlar yapılırken yirminci yüzyılda ise bu yorumların yerini, bilinçaltının oluşturduğu iç dünyaya ilişkin yorumların aldığına değiniyor. Mesela Sigmund Freud ve takipçileri mitosları, insanın bilinçaltındaki istek, korku ve güdülerin bir ifadesi olarak görür. Carl Jung, Carl Kerényi ve Eric Neumann da, mitoslar evrensel ve ortak bilinçaltının ifadesidir der. Hatta Jung’a göre, mitossuz ya da mitos dışı yaşadığını zannedenler, köklerinden kopmuş kişilerdir. Bu kişiler, ne geçmişle ne de içinde bulunduğu zamanın insanlığıyla gerçek bir ilişki içindedirler. SAYFA 10 İ DİNSEL ETKİ VE MEŞRULAŞTIRMA Türk mitolojisini inceleyen düşünür Ziya Gökalp’in görüşü ise “usture” diye adlandırdığı mitosların iki işlevi olduğu yönündedir: İlki, ayinler ve törenler sırasında, müzik ve dans eşliğinde okunarak dinsel bir etki yapmasıdır. İkincisi ise anlatılan olayın herhangi bir geleneğin ya da kurumun nasıl doğduğunu açıklayarak onu meşrulaştırmasıdır. Prof. Dr. Zühre İndirkaş’ın kitabının ilk bölümü, iki başlıkta “Orta Asya Göçer ve Yerleşik Kültürünün Evreleri”nin ve “Şamanizm”in irdelendiği, “Türklerin Anadolu’dan Önce İçinde Bulundukları Tarih ve Kültür Ortamı” adını taşıyor. Bölümde, Türklerin Orta Asya’da MÖ VI. yüzyıldan başlayarak var olduklarının bilindiği, “Türk” adına ise ilk kez Çin metinlerinde ve yazılı Göktürk belgelerinde rastlandığı belirtiliyor. Ve Orta Asya’daki Türk göçerlerinin Çin, Hint, İran gibi yerleşik düzenler arasında sürekli hareket ederek kültür etkileşiminde bulundukları dile getiriliyor. Ayrıca Doğan Kuban’ın şu tahliline de yer veriliyor: “Çin tarihi, İran tarihi, Hindistan tarihi; Türk sülalelerini, Türk göçer öğesini düşünmeden yazılamaz. Aynı şekilde daha batıda İslam, Bizans, Rus ve Avrupa tarihleri de Türk göçer öğesini düşünmeden yazılamaz. Fakat bunun karşıtı da doğrudur. Bu çevrelerin kültürü anlaşılmadan da Türk tarihi yazılamaz.” DİN DEĞİL, DÜŞÜNCE SİSTEMİ: ŞAMANİZM Bu karmaşık toplumsal yapı içinde egemen inanç ve düşünce sisteminin Şamanizm olduğunun anlatıldığı kitapta, aynı adlı başlık altında bir yandan kökenine ilişkin inceleme sunulurken, bir yandan da Şamanizm’in aslında bir din olmayıp farklı dinlerin “şaman” çevresinde oluşturduğu karmaşık ritüeller ve inançlar sistemi olduğunun altı çiziliyor. Okudukça öğreniyoruz ki, dinsel törenleri yöneten şaman, Türk kavimlerinde “kam” adıyla bilinmekteydi. Kam’lar Türklerin İslamı benimsemelerinden sonra da toplumdaki yerlerini bir süre korumuştu. On birinci yüzyılda Kaşgarlı Mahmut’un ünlü “Divanü L^ugatitTürk” adlı sözlüğünde “kam” sözcüğünün karşılığı “kahin”di. Aynı yüzyılda Yusuf Has Hacip’in “Kutadgu Bilig”inde ise tabiplerle bir tutulmuş, insanlar için iyi şeyler yapan kişiler olarak söz edilmişti. CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle