Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Vitrindekiler XJohn Whiting/ Cevat Çapan/ Norgunk Yayıncılık/ 148 s. “Whiting’in yazarlık serüveni, oyunlarının gereken ilgiyi görmemeleri bakımından, belki de bir başarısızlığın hikâyesi olarak özetlenebilir. Ancak bu başarısızlığın nedenlerini araştırmak bize hem özgün bir oyun yazarının gerçek kimliğini tanıma fırsatı verecek, hem de savaş sonrası İngiliz tiyatrosunun gelişme çizgisini daha iyi anlamamıza yardım edecektir.” Cevat Çapan’ın Whiting’i konu alan incelemesi yer alıyor bu kitapta. SacherMasoch’un Takdimi/ Gilles Deleuze/ Çeviren: İnci Uysal/ Norgunk Yayıncılık/ 270 s. “Bize mazohizmde asıl döven kişinin baba olduğu söylendiğinde, şunu da sormalıyız: Öncelikle dövülen kimdir? Baba nerede gizlenmiştir? Öncelikle dövülende gizli değil midir? Mazohist suçluluk duyar, kendini dövdürür ve cezasını çeker; ama hangi suçtan dolayı ve ne için? Onda minyatür hale getirilen, dövülen, alay edilen ve aşağılanan tam olarak baba imgesi değil midir? Cezasını çektiği şey, babayla olan benzerliği, babaya benzemesi değil midir? Mazohizmin formülü aşağılanan baba değil midir? Bu yüzden baba dövenden çok dövülen olacaktır...” Gilles Deleuze’nin mazohizmi elen alan yapıtı “SacherMasoch’un Takdimi”. Özel Hayatın Tarihi 3/ Hazırlayanlar: Philippe Ariès, Georges Duby/ Çeviren: Devrim Çetinkasap/ YKY/ 704 s. “Özel Hayatın Tarihi”nin üçüncü kitabı, Rönesans’tan Aydınlanma’ya kadar olan dönemi kapsıyor: Artık yavaş yavaş oluşmaya baslayan kamu/özel ayrımı, adabı muaşeret kuralları, yemek ve sofra kültürü, din ve özel hayat, aile ve ortak yaşam, yazın ve özel hayat gibi konular üzerine incelemelerin bulunduğu yapıt, çok sayıda görsel malzeme eşliğinde Batı’nin dinsel, siyasal ve kültürel tarihi üzerine ortak bir veri sunuyor. Karikatürlerle İnsan Hakları ve Yargı/ Turhan Selçuk, Tan Oral, Eray Özbek, Nezih Ranyal, Atila Özer, Kamil Masaracı, İzel Rozental, Ercan Akyol, Sami Caner, Piyale Madra, Semih Poroy, Sait Munzur, Muhammed Şengöz, Oğuz Gürel/ Nezih Danyal Karikatür Vakfı Yayınları/ 72 s. deyişle, hukuk toplumdan ayrı düşünülemez; ancak toplum içinde varlık ve anlam kazanır. Sanat için de aynı durum söz konusu değil midir? Sanatın varlık ve anlam kazanması için de sanatçının yapıtını toplumun süzgecinden geçirip, belli bir estetik değere ulaştırdıktan sonra, topluma veren kişidir” diyor Rona Aybay. Çizgilerin yargılandığı Türkiye’de, yargıyı çizgileyen bir albüm. İsteme Adresi: Mediha Eldem 70/1 Kızılay/ANKARA İstiklâl Harbimiz (İki Kitap)/ Kâzım Karabekir/ YKY/ 1342 s. “Gerçi milletimizin istiklâlini kurtarmak için dört yıldır askerî, idarî ve siyasî icraat ve teşebbüslerimiz hakkında Mustafa Kemal Paşa ile bazı fikir ayrılıklarımız dolayısıyla münakaşalarımız olmuştu. Fakat sonunda fikir ve elbirliğiyle yürümek ve muvaffak olmak büyük mazhariyetti. Çünkü her fikrimiz, her hamlemiz şuurlu, hesaplı ve tabii neticeleri de muvaffakiyetli idi. Benim, fikirlerimi apaçık bütün samimiyetle söyler ve yazar bir adam olduğumu ve bütün düşüncelerime hâkim olan ruhun da millet ve memleket meselesi olduğunu Mustafa Kemal Paşa çoktan beri bilirdi. Bu dört yıllık müşterek fedakârlığımızdaki feragat ve vefakârlık ve açık yürekliliğimi daha yakından sonuna kadar görmüşlerdi. Bundan sonra yüz yüze, göz göze görüşmekle hassalarımdan hiçbir şey kaybetmediğimi ve düşüncelerimdeki samimiyeti daha kolay gösterebilecektim. Ancak bundan sonraki işlerimizde mesele ruhî bakımdan dahi çok çetin olacaktı.” İki kitaplık “İstiklâl Harbimiz”, Türkiye’nin bağımsızlık savaşımını Kâzım Karabekir’in kaleminden aktarıyor. Kurtuluş Savaşımız ve AsyaAfrika’nın Uyanışı/ Hadiye Yılmaz/ Kaynak Yayınları/ 200 s. Bu çalışmada, Hâkimiyeti Milliye gazetesi temel alınarak, Kuzey Afrika, Suriye, Irak, İran, Afganistan ve Hindistan’da İstiklâl Savaşı’ndan aldığı güçle yükselen bağımsızlık mücadelelerinin, Anadolu’da nasıl değerlendirildiği irdelenmiş. Atatürkçü Dış Politika/ Hüner Tuncer/ Kaynak Yayınları/ 240 s. demeyecek ve onların her isteğine boyun eğmeyecekti. Bu, Atatürk’ün diplomasisinde öngördüğü en temel ilke olmuştu” diyor Hüner Tuncer. Ben Böyle Veda Etmeliyim/ Söyleşi: Can Dündar/ Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları/ 298 s. “Hayat müthiş bir macera. Her insanın kendisiyle beraber olanlarla paylaştığı, ortaklaşa yaşadığı ve bir bakıma her insanın tek başına üstlendiği bir macera... Ben kendi payıma yapmak istediklerimi yaptım, bu macerayı çok güzel bir şekilde yaşadım. Tabii zaman zaman zorlukları oldu, sıkıntıları oldu, ama bunlardan fazlaca şikâyet etmeyi de başkalarına karşı haksızlık gibi görüyorum. Çünkü çok insan çok şey çekti Türkiye’de; bize düşmez kalkıp da kendi sıkıntılarımızı çok fazla abartmak... Bundan sonra benim söyleyebileceğim; insanlarımız, Türkiye’nin geleceğine güvensinler; daha dikkatli olsunlar, kendilerine daha çok inansınlar. Geçmişe, kültürümüze sahip çıksınlar. Ama bunların tek başına yetmeyeceğini, dünyaya açıldığımız bir çağda yaşadığımızı da bilsinler. Dileğim toplumun, bireyin bu doğrultuda gelişmesi... Kavgayla hiçbir şeyin çözülemeyeceğinin bilinmesi... Sonuçta biz çok uzun mesafeden geliyoruz; nereden geliyoruz, nereye gitmekteyiz, bizim insanlık âlemine getirebileceğimiz özgün katkı nedir? Bunları hep değerlendirmek ve düşünmek gerekiyor. Biz bunları yapabiliriz, ben buna güveniyorum, topluma güveniyorum, insanıma ve insana güveniyorum. Teşekkür ederim.” Bu kitapta, geçen yıl yaşamını yitiren gazeteci ve siyasetçi İsmail Cem’in Can Dündar’la yapmış olduğu uzun söyleşi yer alıyor. Amerika’dan İtalya’ya/ Maksim Gorkiy/ Heyamola Yayınları/ 232 s. “Masalların başkahramanı, zengin yaşantısıyla ve tüm istekleriyle hayatı masal ışılarıyla süsleyen halktır. Gorkiy de yalnızca ondan söz ediyor” diyor eleştirmen M. Kalinin. Sarı Şeytan’ın Kenti denemesinin Amerikan ‘Appleton Magazine’ dergisinde yayınlanması, okurlar arasında büyük yankı uyandırdı. M. Gorkiy, 1906 Ağustos tarihli bir mektubunda, senatörlerin tepkilerini bildirdiklerini, işçilerinse kahkahalarla güldüklerini yazıyordu. Bu kitapta, Gorkiy’nin Amerika yazıları ve İtalya hikâyeleri yer alıyor. Düğün/ Julie Garwood/ Çeviren: Mine Atafırat/ Epsilon Yayınları/ 408 s. “Biz hukukçuların çok sevdiği bir Latince bir özdeyiş vardır: Ubi societas, ibi jus... Türkçesi ‘Toplumun olduğu yerde, hukuk da vardır!’ Başka bir CUMHURİYET KİTAP SAYI 939 “Bu kitabımda, Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanmasıyla, savaş alanından sonra diplomasi alanında da, başını dik tutan ve kendi ayakları üzerinde durabilen Türkiye Cumhuriyeti’nin, gelişmiş Batı dünyası karşısında kazandığı büyük zaferi, özellikle genç kuşaklara anlatmak istedim. Yeni Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin dış politikası, Osmanlı Devleti’nin dış politikasından tümüyle ayrı ilkeler üzerine oturtulmuş ve bu dış politikayı yürütecek olan diplomatlar da, ‘Osmanlı zihniyeti’ne sahip olmayan kişiler arasından yine bizzat Atatürk tarafından seçilmişti. Başka bir deyimle, yeni Türk devletinin diplomatları, Osmanlı diplomatları gibi Avrupa devlet adamlarının karşısına ‘boynu bükük’ olarak çıkmayacak, onların her dediğine ‘evet’ Çocukken babası tuzağa düşürülerek öldürülen İskoç soylusu Connor MacAlister, içindeki intikam duygusunu hiç kaybetmemiş, babasının katilini bulmak hayatının amacı haline gelmiştir. Connor, babasının öldürülmesinde parmağı olduğunu düşündüğü, zalim McNare’e zarar vermek için, onunla evlenmek üzere yola çıkan İngiliz Baron Haynesworth’un kızı Brenna’yı kaçırır. Brenna sıradan bir İngiliz soylusu değildir. Kişilikli, adalet duygusu güçlü, kendine özgü bir kızdır. İngilizlerin vahşi kabul ettikleri dev gibi bir İskoçyalı olan Connor’la ciddi bir mücadeleye girişir ama sonunda boyun eğmek zorunda kalır... ? SAYFA 27