Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
O rhan Seyfi Orhon, Hecenin Beş Şairi’nden. Temiz, duru bir Türkçe kullanması ile tanınmış. Temiz Türkçe kullanmak, Orhan Seyfi’nin ilk şiir kitabı Fırtına ve Kar’ın yayın tarihinin 1919 olduğu düşünülürse önemli bir nitelik. Yine 1919’da yayımlanan Peri Kızıyla Çoban Hikâyesi heceyle yazılmış olmasının yanında halk edebiyatıyla iç içeliğiyle de dikkati çekiyor. Orhan Seyfi aruzla yazmaya başlamasına rağmen, o dönem birçok genç şair ve yazar gibi, Ziya Gökalp’in etkisiyle Milli Edebiyat akımına katılmış. Halkın konuştuğu dille şiir yazılabileceğini göstermiş. Türkçenin sesini şiire sokan şairlerden. Kullandığı dille Türkçenin kurucularından da sayılabilir. Metin CELAL Okuduğum Kitaplar Şiir okuma notları şadıklarını kendi benliğinde yoğurup dizelere yansıtıyor. Şiirine kimliğini koymayı biliyor. Temmuzun On Sekizi, Varol’un üçüncü kitabı. Doğubatı, kırkent, toplumbirey karşıtlığının izlerini sürdüğü ilk iki kitaptan sonra bir aşk şiiri ile çıkıyor okur karşısına. Şair, sevgilisine aşkını ifade ederken bize de benliğinde yaşadığı değişimi anlatıyor. Söylenebilen bir şiir. Lirik. Sesi de gür çıkıyor. Daha üçüncü şiirde (parçada) “kalbim üç yıldır ıssız bir beddua” diyerek şiirin klasik teması “mutlu aşk yoktur”a doğru yürüdüğümüzü belli ediyor. Giden sevgiliye bir haykırış okuyoruz. Ama sevgili cisimleşmiyor. Şair daha çok onun yokluğu, terkedişi üzerinde yoğunlaşıyor, varlığında yaşananları dizelerde bulamıyoruz. Şairin dediği gibi “bir ayrılık divanı”. Temmuzun On Sekizi, kırk yedi bölümden oluşan tek bir şiir olarak da okunabiliyor, aşk izleğinde tek tek şiirlerden oluşan bir kitap olarak da. Kemal Varol, kendi şiriini kurarken şiir geleneğinden kopmuyor, aksine gelenekten aldıklarını kendince dönüştürüyor. Şiirini sesle kurması da gelenekle bağ kurmada şaire kolaylık sağlıyor. Halk ve divan şiirinin kalıplarını kendince dönüştürmeyi biliyor. Kitabın kırılma noktalarını oluşturan düzyazı şiirlerde neyin aksadığını düşünmesinde fayda var. Ümmetten ulusa geçmede “milli dil, milli gramer, milli ifade” arayışının çok önemli olduğu bir gerçek. Daha İttihat ve Terakki döneminde, Birinci Dünya Savaşı yıllarında başlamış olan bu eğilim Kurtuluş Savaşı’nı başlatan kültürel ataklardan, Cumhuriyetin harf devriminin de temel taşlarından olmuş. Milli Edebiyat akımı bu nitelikleriyle yeni devletin oluşumunda önemli bir kültürel katkı sağlamış. Osmanlıca’nın yerine Türkçe ile yazmak, aruzun yerine heceyi koymak şimdi bize kolay görünse de o zaman diliminde önemli bir devrim. Dilin özleşmesinde, Türkçenin zenginleşmesinde milli edebiyat akımının, hececi şairlerin önemli bir katkısı var. Ama dönüştürücü etkileri olmasına rağmen Çağdaş Türk şiiri içinde kalıcı olamamışlar. Şiirleri çabuk eskimiş, kolay aşılmış. Orhan Seyfi, halk şiirininin türlerini çok iyi kullanması ile tanınıyor. Coşkulu bir söyleyişi var. Bu ustalıkla destansı hikâyeler de kaleme almış ama sonuçta anlattıkları İstanbul’dan görünen Anadolu. Dışarıdan olduğu için yapay. Şiirler çoğaldıkça manzumeleşiyor, tekdüzeleşiyor. Kolayca “Sen gül dalında gonca / Ben dağ yolunda yonca / Sen açılıp gülersin, / Ben sararıp solunca” gibisinden maniler söyleyebiliyor. Ölçü ve uyak zorunluluğu ayak bağı olmaya başlayıp, şiiri dar bir gömleğe sokuyor. Tüm hececiler gibi Orhan Seyfi de serbest vezinin getirdiği yeniliğe ayak uyduramıyor, şiirini geliştiremiyor. Everest Yayınları Orhan Seyfi Orhon’un şiirlerini “Bütün Şiirleri” (Kasım 2007) başlığı altında yayınlamış. Sanıyorum bu baskıya esas olarak Milli Eğitim’in 1000 Temel Eser dizisinde 1970’de yayımlanan Nihat Sami Banarlı’nın seçmesi kullanılmış. Doğru başlık “Şiirler” olmalıydı. Kitap Banarlı’nın Orhan Seyfi’nin hayatı, şiiri ve Türkçesini anlattığı sunuş yazısı ile başlıyor ki bu yazı şairi tanımak açısından oldukça faydalı. Ardından Orhan Seyfi’nin kendi şiir anlayışını açıkSAYFA 12 ten, samimi bir söyleyişi var. Hislerini gizlemiyor, örtmüyor, imgelerle karartmıyor. “sokul bana, sokul be hikmet” diyor, “hikmeet! namussuz hikmet / başın boynunun altında kalsın” diye haykırabiliyor. Kadın şairlerde hiç de rastlanmayan açık sözlülükle “seviştim bir kez, seni tenimden sökemem” diyor. Hikmet de, Leyla adıyla konuşan şair de birer varlık olarak gözümüzün önünde imgeleriyle beliriyor. Şair, tüm ayrıntıları, detaylarıyla aşkı ve ayrılığı dizelere döküyor. Kitaptaki şiirlerden, oradan elde edeceğiniz verilerden yararlanarak rahatlıkla Hikmet’le Leyla’nın aşkını anlatan bir roman yazabilirsiniz, öylesine çok ayrıntı var. Sevmiş, sevdiğinin peşine düşmüş. Onunla birlikte olabilmenin koşullarını hazırlamış. Ama sevgilisi onun aşkına aynı yoğunlukla karşılık verememiş. Anahtar dize, “seni, yaz bahçelerini, bir de kusurlu şiirleri çok seviyorum.” Söğüt Sefareti kitabını sanıyorum en iyi bu dize anlatıyor. Özlem Sezer sanki şiirleri ilk yazıldıkları halleriyle bırakmış gibi. Dizede söylediği gibi kusurlu şiirler olarak kalmalarını tercih etmiş. Bu hal şiirlere sözünü ettiğim samimiyeti katıyor. Ama bir yandan da biraz çalışılsaymış çok daha iyi şiirler olurmuş diye de düşündürüyor. Arka kapakta yayımlanan Cavidan Selanik imzalı kısa yazıdaki birçok görüşle aynı düşüncede olsam da o yazının okuru daha kitabı okumaya başlamadan yönlendirdiğini düşünüyorum. Özlem Sezer’in imge yapısı, kullandığı sözcükler, dil anlayışı gibi konulara değinilen bu yazının yeri arka kapak olmamalıydı. Orhan Seyfi Orhon ladığı kısa bir yazısı geliyor. Banarlı’nın yaptığı seçme hecenin bu büyük şairini tanımak açısından yeterli. Orhan Seyfi’nin şiirinin geçirdiği tüm evreleri izleyebiliyorsunuz. Orhan Seyfi Orhon, “biz, konuştuğumuz güzel Türkçeyi edebi dil yapmaya çalışanlar, yeni şiirimizde muhteşem aruza karşı yepyeni bir sesle hece veznini kullananlar, başarısız bir iş yapmadık. Türk milletini sevmeyi Türkçeyi sevmede, onun diline hizmet etmede bulmuştuk” diyen bir şair. HEVES Türkiye’de edebiyatın kalbi seksenli yıllardan beri İstanbul’da atıyor. Geçmişin merkezleri Ankara’nın, İzmir’in dergi ve kitap yayıncılığında varlığı yok denecek derecede. Tüyap’la Türkiye Yayıncılar Birliği’nin birlikte düzenlediği Çukurova Kitap Fuarı vesilesiyle Adana’ya gittiğimde İstanbul lehine kurulan bu yapının ne denli haksız olduğunu düşündüm. Orada yayımlanan kitaplar, dergiler yazık ki merkezde, İstanbul’da yankısını bulamıyor. Tabii tek kusur İstanbul’da değil, bu kentlere ağırlığını kaybettiren oralı yayıncı, yazar ve şairlerde de. Heves, merkez çevre ilişkisinde çemberi kıran dergilerden. Adanalı şair Mehmet Öztek’in Ali Özgür Özkarcı ve Ömer Şişman’la birlikte yönettiği Heves beşinci yılında on altıncı sayısı ile günümüz şiirinin önemli mecralarından biri. Yeniliklere açık yapısı, Türk şiriini başlangıcından bugüne sorgulamaya, tartışmaya soyunan yazarlarıyla takip ettiğim bir dergi. Günümüz şiirinin bulunduğu yeri anlamak için Heves’i izlemekte fayda var. ? KİTAP SAYI 939 TEMMUZUN ON SEKİZİ Everest, özellikle günümüz şairlerinin eserlerini yayımlayarak Türk şiirine önemli katkılarda bulunuyor. Şiir yayıncılığının çölleştiği, şiirin okursuz kaldığı bu ortamda bu tür yayınevlerinin özverisini desteklemek gerektiğini düşünüyorum. (Bu destek kuşkusuz yayımlanan kitapları satın alarak olacaktır.) Kemal Varol’un yeni kitabı Temmuzun On Sekizi de Everest’ten çıktı (Aralık 2007). Kemal Varol, ilk şiirlerinden başlayarak dikkati çekti. Kendine has söyleyişi bulmuş, şiir dilini adım adım geliştirmiş genç kuşak şairlerinden. Doğudan yükselen şiirin önemli temsilcilerinden. Toplumsal yaraları, coğrafyasında yaşanan acıları, zulümleri, ya SÖĞÜT SEFARETİ Kadınlar aşk şiirleri yazmazlar. Sevmeyi değil sevilmeyi sevdiklerinden olsa gerek kadın şairlerin yazdığı şiirlerde sevgiliye duyulan özlemi açıkça ifade eden imgelere pek rastlamayız. Giden sevgilinin ardından yazılmış “bir ayrılık divanı”nın altında kadın bir şairin adını görmeyiz. Aşk şiirleri sanki sadece erkek şairlerin tekelindedir. Özlem Sezer’in Söğüt Sefareti (Kanguru, Ekim 2007) adlı yeni kitabını okurken bunları düşündüm. Özlem Sezer, adıyla, sanıyla sevgilisine sesleniyor; “bana seni reddetmek için bir fırsat vermedin / hikmet ben ellerin olmadım, sen ele verdin” diyor. Çok iç CUMHURİYET