Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Oya Köymen'den 'Sermaye Birikirken' Az gelişmişlik ve gelişme aynı anda oluşur Kırk elli yıllık bir yakın geçmişle ilintili olan Türkiye siyasi gerçeğinin, sol muhalefetin, darbelerin ve gerici iktidarların üzerinden belgeleriyle anlatıldığı kitapta, bugünün gerçeği daha bir netlik kazanıyor. bağrında, Avrupa'da gelişen ticari kapitalizmin yanı sıra, on sekizinci yüzyılın ortalarında “klasik iktisat”la birlikte Adam Smith'le tanışırız. On yedinci ve on sekizinci yüzyılların doğa bilimlerinden, fizik alanındaki gelişmelerden etkilenen klasik iktisat döneminde manüfaktür üretim egemendir; klasikler, “Galileo'dan Newton'a kadar tüm bilim insanları manüfaktür üretiminin işleyişini gözlemleyerek, mekaniğin genel bir matematiksel formülünü bulmaya çalışırlar”. Bütün bunlardan etkilenen klasikler, üretim sürecini mekanik gördüklerinden, buna uygun genel yasalar da bulurlar ve 'emekdeğer teorisi' yaratılır. Klasiklerin ikinci ismi David Ricardo ortaya çıkacaktır bu kez de. Üretilen malları emek ürünü olarak gören Ricardo'yla birlikte, emekdeğer teorisi egemen bir görüş halini alır. Ancak çalışarak iktisadi değer üretileceği tespiti önem kazanır. Çalışmak isteyip de, iş bulamayanlar henüz, Smith ve Ricardo'nun alanına girmez. Çünkü, “klasiklere göre işsizlik, kişisel tercihlerin bir sonucu olduğu için ayıptır ve işsizlere yardım edilmemelidir.” Derken, kapitalizmin dünya çapındaki krizleri de ardı ardına gelmeye başlar. dı ve kapitalizm bu dönende 'altın çağı'nı yaşadı. Devlet harcamaları ekonomilerin sürükleyici gücü oldu; söz konusu harcamalar bir yandan askeri alanlara, öbür yandan da sosyal hizmetlere gidiyordu.” Kapitalizmin 'altın çağı' olarak nitelendirilen Keynesçi politikalar dönemi bir yana, gelinen noktada Adam Smith döneminin de gerilerine düşülecektir, “İkinci Dünya Savaşı sonrası 25 yılda emekçilerin mücadeleleriyle kazandığı hakların çoğu 1980 sonrası 25 yılda” yitirilecektir. Kapitalizmin duraklarında, “önce insanların topraktan sürülüşü, sonra insanlık dışı koşullarda fabrikalarda sanayi üretimi ile aynı zamanda dünyanın geri kalanının sömürgeleştirilmesi, yeryüzünü paylaşmak için çıkarılan iki dünya savaşı, şimdi de tefecilik yoluyla talanın sürmesi, Üçüncü Dünya'nın istikrarsızlaştırılması, dinsel, etnik, çatışmaları körükleyip hem para kazanmak, hem de petrol gibi doğal kaynakların denetiminin ele geçirmesiyle” daha çok yoksullaşma yaşanacaktır. SOVYETLER SAYESİNDE SANAYİLEŞME Her ülkenin ekonomik, sosyal, siyasi tarihi farklı olduğundan, Türkiye'deki koşullar bazı ülkelerin sürecine benzese de, kendine özel analizler gerektirdiğinden, Osmanlı sürecinden itibaren şimdiye geldiğimizde ise, devralınmış bazı toplum davranışlarıyla karşılaşırız; “Osmanlı'dan günümüze yoksul halkın ağzında hep 'kurtar bizi devlet baba' çığlığı yükselir. Kemal Tahir'in Devlet Ana (1967) romanından, İdris Küçükömer'in Düzenin Yabancılaşması (1969) kitabına ve Şevket Pamuk ile Çağlar Keyder gibi günümüz toplumbilimcilerine kadar yaygın olarak iddia edilen sava göre devlet otoriter, ezen, dediğim dedik 'baba' değil; müşfik, çocuğunu kollar gibi halkını kollayan, koruyan 'ana'dır. Devletin 'ana' ya da 'baba' olarak nitelendirilmesi, Osmanlı coğrafyasından Türkiye Cumhuriyeti'ne miras kalmıştır.” Bütün bunlar bir yana, Batı'daki evreleri yakalayamayan Osmanlı, çöküşe doğru hızla gidecektir. Batılılaşmayı kılıkkıyafet gibi biçimsel bir alanda gerçekleştirmeye çalışan Osmanlı yöneticilerinin uzantısında, İttihat ve Te ? Aysel SAĞIR arşıtını yok etme üzerine kurulan sermaye olgusunun ardında kanlı bir tarihin yattığını biliyor muydunuz? Oya Köymen, Sermaye Birikirken'de, dünyadaki kapitalizm tarihini özetlerken, aynı bağlamda Osmanlı'da ve Türkiye'de sermayenin karakterini analiz etmiş. “Sermaye birikirken diğerlerine, sermaye biriktiremeyenlere neler olduğuyla” ilgilenen kitap, dört bölümden oluşuyor. İlk bölümde, iktisadi düşüncenin dönüm noktaları ile kapitalizmin dünya çapındaki krizleri arasındaki ilişkiye yer veren yazar, ikinci bölümde, Osmanlı'da sınıfların ve sermaye birikimlerinin olmadığına ilişkin savlara cevap vermiş. Üçüncü bölümde, Türkiye'deki ekonomisiyasetsermaye üçgeni yer alıyor. Pratikte son derece karmaşık gibi görünen Türkiye tablosunu aydınlatan Köymen, siyasetteki baskıcı politikaların ve askeri darbelerin iç yüzünü liberal ekonominin önemli bir yansıması olarak tespit ediyor. Zira, anlatılan resmi şiddet olayının altında ekonomik kriz yatıyor. Her askeri diktatörlükten sonra var olan ekonomik ve sosyal standartların biraz daha düştüğünü anlıyoruz. Dördüncü bölümde ise dünya ekonomisi yer alırken, ABD'nin hegemonik yapısı açığa çıkıyor. En son Irak'a saldıran Amerika'nın başka ülkelere çeşitli biçimlerde yaptığı müdahaleler ve Türkiye'yle ilişkisinin devamında, Türkiye siyasetinde şiddetin dökümünü yapan Köymen, söz konusu sürecin “aktörlerinin” de yaşam öykülerini unutmamış. Kapitalist sistemin nüvelerini de görebileceğimiz on altıncı yüzyılın, Batı Avrupa için önemli bir dönüm noktası olarak yer aldığı kitapta, “Kuzey ve Güney Amerika'nın 'keşfi' ve sömürgeciliğin başlaması, yeni keşfedilen yerlerden değerli madenlerin Avrupa'ya getirilmesi ve sömürgelerin Avrupa mallarının satışı için yepyeni pazarlar olması, Avrupa'da sermaye birikimi bakımından ticaretin olağanüstü önem kazanmasına” yol açıyor. Feodalitenin SAYFA 8 K KLASİKLERİN KLASİK ÇÖZÜMLERİ On dokuzuncu yüzyılın sonlarına doğru krizle birlikte klasik iktisadın sorgulanmasına tanık oluruz. Atölye tipi üretimden fabrika tipi üretime geçilmiştir. 17601830 yılları arasında ilk sanayi devrimini yapıp tamamlayan İngiltere'nin ardından, 18701914 yıllarının ikinci sanayi devrimi gelecektir. Klasiklerin temel öngörüleri tek tek iflas etme eşiğine gelmiştir, zira, “ücretler, kârlar, nüfus, tarımsal üretim ve işsizlik hep birlikte” tırmanışa geçerler. Keynesçi iktisadın doğuşuna tanık oluruz. “Keynesçi politikalar, İkinci Dünya Savaşı'nın sonundan, 1970'lerin ortasına kadar bütün ülkelerde uygulan rakki hareketinin, yasama, eğitim, askeriye gibi Batı kurumlarını örnek alarak değişikliği buralarda yapmak istemesi de çelişkiden öte küçük bir gelişme olarak karşımıza çıkar. 19.yüzyılda Sanayi Devrimi'ni gerçekleştirmiş İngiltere'deki gibi burjuva sınıfı ve işçi sınıfının olmadığı Osmanlı, “bünyesindeki uluslaşma sürecindeki toplulukları boyunduruk altında tutarken, kendisinin Batı'nın yarısömürgesi durumuna düşmesi, Osmanlı'nın özgüllüğü” olacaktır. Bugüne geldiğimizde ise pratik olarak tanık olduğumuz bir Türkiye modeliyle karşılaşıyoruz. Dünya kapitalizmindeki her kriz ve dalgalanmanın Türkiye'yi ve Türkiye benzeri ülkeleri nasıl etkilediğini belgeleriyle gözler önüne seren yazar, kapitalizmin 1929 buhranını atlatmak için serbest ticaret politikalarını bırakmasını, her ülkenin buhrandan kurtulmak için kendi içine çekilmesini, Türkiye'nin 1934'de 5 yıllık bir planla ilk sanayileşme hamlesini başlatmasına dikkati çeker; “1933 yılında Sümerbank'ın kurulmasını birçok İktisadi Devlet Teşekkülü izledi. 1950 senesine kadar bu kuruluşlar el atılmamış bir çok sanayi dalında çeşitli mamuller yaptı ve eleman yetiştirdi. Ayrıca kuruldukları bölgede sosyal gelişmeye büyük katkılarda bulundular. Bu hareket Türkiye'nin sanayileşmesinde temel oldu.” Söz konusu sanayileşmede, “Sovyetler Birliği'ni Türkiye'nin tek yabancı destekçisi” olarak görürüz; “Sovyetler hem teknik açıdan yardım etti, hem de karşılığı mal olarak yirmi yılda ödenme koşuluyla 8 milyon dolar değerinde makineler göndererek, faiz almadan” Türkiye'ye borç vermiştir. Türkiye tarihinde sevindirici gelişmeler olarak da izlediğimiz kareler ne yazık ki, 1950'lerden itibaren hızla değişecektir. Menderes hükümetiyle birlikte ABD yörüngesine daha bir hızla giren Türkiye, toplumsal muhalefete karşı atağa geçecektir. Ortadan kaldırılan haklara ve baskıcı uygulamalara itirazlarını yükseltenlere yönelik yıldırma politikalarının ardında, bugünün siyasi cinayetlerinin adresine rastlarız. Muhalefet karşısında sistematik oluşumların temeli daha o zamanlardan atılmaya başlanır, “19501957 arasında Türk Milli Emniyeti'ne (MİT), CIA gizlice para göndermeye başladı. Gene 19521974 arasında Amerikan Askeri Yardım Heyeti ile aynı binada hizmet veren Özel Harp Dairesi CIA tarafından örgütlendi ve ABD her yıl bu gizli örgütlenmeye 1 milyon dolar ödedi. Bundan ne hükümetlerin, ne de parlamentonun haberi” olmaz. Başlangıçta sanayi ağırlıklı olan kapitalizmin bugünlere gelindiğinde nasıl “kumarhane kapitalizmi” halini aldığına da tanık olduğumuz kitapta, ABD emperyalizmi ve kapitalizmin Türkiye gibi üçüncü dünya ülkeleri üzerindeki siyasi şiddeti tırmandırmasına da şahit oluruz. Şiddeti, gericiliği, faşizmi besleyen olguların nedenlerini objektif bir şekilde gözler önüne seren Sermaye Birikirken, söz konusu şiddetin ve yoksulluğun gerçek sorumlularını da açığa çıkarıyor. Kırk elli yıllık yakın geçmişle ilintili olan Türkiye siyasi gerçeğinin, sol muhalefetin, darbelerin ve gerici iktidarların üzerinden belgeleriyle anlatıldığı kitapta, bugünün gerçeği daha bir netlik kazanıyor. ? Sermaye Birikirken / Oya Köymen / Yordam Yayınları / 2007 / 264 s. KİTAP SAYI 915 CUMHURİYET