05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Bugün dünyamızın bir cehenneme dönmüş olmasıyla Marksizmin yaşadığı bunalım arasındaki bağı görmemek olanaksız. Tam da bu nedenle Marksizmin yaşadığı sorunları düşünmeye olan gereksinim her zamankinden fazla. “Marx'ın Sosyolojisi”, böylesi bir çalışmaya değerli bir katkı örneği oluşturuyor.. Erdoğan AYDIN Kritik M arx'ın sosyoloji alanındaki katkısı Marksist ve Marksist olmayan dünyada yeterince bilinmeyen bir konu. Çalışmalarını Karl Marx'ın eserleri ve hayatı üzerine yapmış olan tarihçi ve militan, Sorbonne ve Viyana üniversitelerinde hukuk, sosyoloji ve felsefe okumuş olan Maximilien Rubel ve geçtiğimiz yüzyılın önemli sosyologlarından biri olup ve onlarca çalışması Türkçe'ye de aktarılan T.B. Bottomore'un birlikte kaleme aldıkları “Marx'ın Sosyolojisi” (Chiviyazıları Yayınevi), hakkında çok az şey bilinen bir alanda ciddi bir boşluk dolduruyor. 1955'te yapılmış olmakla birlikte “Marx'ın Sosyolojisi”, günümüzün sorunları karşısında aydınlatıcı özel bir anlam taşıyan kaynak bir eser. Kitap biri doğrudan kendi çalışmaları, diğeri ise Marx'ın konuya ilişkin görüşlerinin ciddi bir emekle toplandığı iki ana bölümden oluşuyor. Kitabın, “Marx'ın Sosyolojisi ve Sosyal Felsefesi” ile “Marx'ın Sosyolojik Düşüncesinin Etkileri”ni incelediği birinci bölümü, hem ciddi bir bilgilendirme yapıyor hem de nesnellik kaygısında büyük bir hassasiyet sergiliyor. İşte bu ön açıcı bölümden sonra Marx'ın yazılarından konuyla ilgili yapılmış ciddi bir seçkiyle karşılaşıyoruz. Bu sosyolojik seçki, 'Yöntemsel Temel', 'Kapitalizm Öncesi Toplumlar', 'Kapitalizmin Sosyolojisi', 'Siyaset Sosyolojisi' alt başlıkları altında düzenlenmiş. Rubel ve Bottomore'un 1955 yılının sonbaharında çalışmaları için dile getirmiş oldukları: “Marx, bir sosyal bilimci, bir siyaset felsefecisi ve bir devrimciydi. Bunca karpuzu bir koltuğa sığdırması, onun bir bilim insanı olarak sahip olduğu üne bir ölçüde zarar vermiştir, ama asıl hasar yaratan, 'Marksizm'in siyasi bir ideoloji olarak yaşadığı tarihsel iniş çıkışlardır,” açılımı, adeta 35 yıl sonrasına ilişkin öngörüye de sahip olduklarını gösteriyor. İşte bu öngörüyle kendilerinden 100 yıl öncesine dönerek, eksik kalmış, yeterince ayırdına varılamamış bir alanı aydınlatmaya, bu temelde Marx'ın daha bütünlüklü kavranışını sağlamaya, onun sosyoloji alanındaki şekillenişini doğrudan izlettirmeye çalışmışlar. Konuya ilişkin 1966'da Henri Lefebvre tarafından, yine “Marx'ın Sosyolojisi” adıyla yapılmış bir diğer çalışma daha bulunmakla birlikte, elimizdeki kitap, konuya ilişkin Marx'ın tarafından yapılmış saptamaların tümünü içeren bir derleme olması nedeniyle özel bir anlam taşıyor. Marksizm,Yeniden ğinden ya da bir toplumda yaşayan insanların pratikteki faaliyetlerinden alan tarihsel bir süreçte var ettiğini anlamıştı. (..) Ama Marx'ın fikrince ki aralarındaki belirleyici fark buradan kaynaklanır Hegel, emeği sadece yabancılaşmış biçimi içinde, tamamen tinsel bir etkinlik olarak tasavvur ediyordu. “… Marx, Hegel'in tarih felsefesini eleştirirken onun, tarihi, insanın kendini yaratma süreci olarak kavramlaştırmasını kabul ediyordu. … (Ancak) Toplumsal kurumların tarihsel gelişim kavramı 18.yy'ın ikinci yarısında siyaset ve tarih üzerine yazılan yazıların pek çoğunda, (zaten) yer alır… Hegel'in bu gelişme fikrine zıtların mücadelesini diyalektik hareket vurgulayarak belirli bir yön kazandırdığı ve Marx'ın kuramında da benzer bir özelliğin, sınıf çelişkisinin başından sonuna kadar önemli bir yer kapladığı ileri sürülür. Böylelikle Bu noktada Bottomore ve Rubel, “Bizim inancımız Marx'ın Hegel'e, ileri sürülenden çok daha farklı bir fikirler seti borçlu olduğu yolundadır. O daha başından itibaren Hegel'in siyasi kuramının ve tarih felsefesinin muhalifiydi. Erken dönem yazılarındaki eleştirilerinde, başta SaintSimon olmak üzere diğer düşünürlerin etkisi çok güçlüdür” diye yazacaklardır. sel bir temel vermek istiyordu” diyeceklerdir. Çok daha ciddi sorgulamalar yapmak ve yaşanan talihsiz deneyler ışığında çok daha ciddi derslerle yola devam edilmesi gereken bugünkü koşullarda, Yazarlarımızın nesnellik kaygıları, ayrıntılara verdikleri önem dikkate değer bir önem taşımaktadır. Bu açıdan yaptıkları ilginç anımsatmalardan biri de, Marx'ın kullandığı yöntemin genellikle 'tarihi maddecilik' olarak nitelenmesine ilişkindir. “Aslında bu, Marx'ın gütmediği felsefi bir amaç atfettiği için yanıltıcıdır. 'Tarihi maddecilik' ve 'diyalektik maddecilik' terimlerini Marx'ın kendisi asla kullanmamıştır. İlkinin isim babası Engels, ikincisinin de Plekhanov'dur. O ne düşünce ve varlık ilişkisinin ontolojik problemleriyle ilgiliydi, ne de bilgi kuramının sorunlarıyla. Bu tür spekülatif felsefe, tam da bilginin yeni açılan alanında, metafiziğin yerine bilimi geçirmek isteyen Marx'ın reddettiği şeydi. Marx'ın söz ettiği şey, sadece araştırma yönteminin maddeci temelinden ibarettir” diye yazarlar; ki dikkate değer bir açılımla karşı karşıyayız. MARX’IN ANLAM VE ETKİSİ Yazarlar, Marx'a dair eleştirel noktaları, Marx'ın çağını, onu etkileyen kişileri ve etkilerine ilişkin derli toplu ve nesnel bir tablo çiziyor. Onu tanrılaştıranları eleştirmeyi, bu anlamda Marx'ı kimi Marksistlerden de kurtarmaya çalışıyor. Böyle olunca ona ilişkin geliştirilen spekülasyonları ve etkilendiği şahsiyetlere dair abartılı yüklemlerden kurtarma işini de çok daha inandırıcı yapmış oluyorlar. Marx'ın yaşarken değil, kendinin yeniden şekillenmesine öncülük ettiği işçi sınıfı hareketi ve bu hareketin organik aydınlarıyla tamamlanan, zenginleşen bir süreç olduğunu bu kitapta daha net görüyoruz. Daha önemlisi bizzat Marx'ın da Manifesto'dan, Kapital'den, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı'dan ibaret değil, zamanla olgunlaşan, gelişen, kendini bulan bir süreç olduğunu görüyoruz. Bu açıdan gerek onun adına gerekse de onu etkisizleştirmeye yönelik sayısız tartışma, eser ve uygulamanın temel nedeni olmak anlamında da Marx, insanlığın fikri ve siyasal gelişimine çok temelli katkılar sağlamış özel bir tarihsel kimlik olarak belirginleşir. Dünyanın bütün uluslarından düşünür, siyasetçi ve insanı onun kadar etkilemiş bir başka örneğin yokluğu, sadece onun yolunu izleyen veya katkı yapmaya çalışanları değil, onu şeytanlaştırmaya çalışanların ürettikleri literatürün kapsamı da bunun açık göstergesidir. Yazarlarımızın, “Marx'ın Sosyolojik Düşüncesinin Etkileri”ni inceledikleri bölümdeki örneklemeleri bunun çarpıcı bir açılımı. Gerçekten de; “Marx'ın kişiliği, cazibesini, mevcut bilimsel disiplinlerin herhangi birine sokulması güç, çok yönlü çalışması aracılığıyla da gösteriyordu. Bu, sosyolog kadar tarihçinin, felsefeci kadar iktisatçının da ilgisini uyandıracak güçte bir kişilikti. Labriola'nın yorumu, Marx'ın çalışmalarının özellikle, geleneksel olarak birbirinden ayrı disiplinler arasındaki ayrımların üstesinden gelen, birleştirici yönünü vurgular. 'Tarihsel olayları tasvir eden çeşitli analitik disiplinler hep farklı tarihsel süreçleri birleştirecek, genel bir sosyal bilimlere duyulan ihtiyacı öne çıkararak sona erer. Maddeci kuram bu birliğin en üst noktasıdır.' ” Gurvitch, erken dönem yazıları üstüne yaptığı çalışmada Marx'a 'sosyologlar prensi' unvanını verir ve sosyolojik araştırmaların, onun saptadığı sorunlar doğrultusunda yönlenmesi gerektiğinin altını ısrarla çizer. Gerçekte birçok şeyi anlamanın veya anlamlandırmanın yollarından biridir sosyoloji… Tam da burada Marx'ı anlamanın da biricik yolu sosyolojidir demeyeceğim fakat yeniden anlamanın ve Marksizmi yeniden kavramanın önemli yollarından biridir sosyoloji… İşte bu noktada “Marx'ın Sosyolojisi”, ayrıca okunmayı hak eden bir çalışma.? KİTAP SAYI 915 MARX’I DOĞRU KAVRAMA İHTİYACI Marx'ın asıl önemi, ezilenlerin şahsında insanlığın değişimine yaptığı vurguda, dolayısıyla 'kadere' başkaldıracak bilimsel bir motivasyonu sağlamasındadır. Bugün ekonomik ve siyasi kazanımların kaybedilmiş olması nedeniyle yenik görünüyor olmasının konjonktürel bir durum olduğu bir yana, bu durum, insanlığın yaşadığı en alçaltıcı dönemlerden biriyle örtüşmektedir. T.B. Bottomore Maximilien Rubel HEGEL’İN MÜRİDİ Mİ? Yazarlar, “Marx’ın bütün yaşamı boyunca Hegel'in bir müridi olarak kaldığı ve esasen sadece, ustasının o müthiş tarih felsefesine az çok olgusal/somut bir içerik kattığı” şeklinde burjuva dünyasında yaygın olan görüşe haklı olarak itiraz ederler: “Marx kuşkusuz Hegel felsefesinin atmosferi içinde yetişti ve özellikle erken dönem yazılarında onun teknik kelime dağarcığını kullandı. 'Sistem'in belirli veçhelerini dikkate almaktan asla vazgeçmedi. Ama onun kendi toplum kuramı, Hegel dışında başka entelektüel kaynaklardan da besleniyordu ve hatırlatmak gerektiği gibi, emekçi sınıfların yaşamının ve hareketlerinin ampirik bir incelemesine dayanıyordu.” “Marx'ın görüşüne göre Hegel, insanın kendi kendini, itici gücünü, insanın emeSAYFA 24 Marx'ın en temel kuramlarından birini Hegel'e borçlu olduğu ima edilir. Ancak bu benzerlik Marx'ın sınıf mücadelesi kuramının gerçekten de böyle doğduğunu iddia etmeye yetmez.” Esasen Marx'ın kendisi de, özgüveniyle gerçek kaynaklarını, “sınıf mücadelesinin tarihsel gelişimini burjuva tarihçileri, sınıfların ekonomik anatomisini de burjuva iktisatçıları benden çok önce yazmışlardı” diye belirtir. Marx, kendisini öneki birikimlerden farklılaştıran kuramını, önceki birikimlerin eleştirel irdelemesiyle oluşturur. Onlardan faydalanır ve bunları her ayrıntıda ilan ederken, onların toptan aşılmasını sağlayan bütünlüklü ve özgün bir kuram üretir. Esasen salt felsefi düzlemde değil siyasal evrimiyle çağa damgasını vuran açılımı da bunun sonucu ortaya çıkacaktır. Bu noktada “Hegel'in etkisi daha çok, Marx'ı, Alman tarih yazıcılığını o sırada var olduğu biçimiyle genel bir eleştiriye tabi tutmak ve toptan bir reddiyeye zorlamak biçiminde kendini göstermiştir.” Bu bağlamda Marx, Hegel'in diyalektiğini, mistik niteliğinden kurtarıp tepetaklak ederek dünyanın adil bir değişimi doğrultusunda ezilenlerin yol göstericisi haline getiren kişi olacaktır. Onun yeniklik görüntüsü üzerinden yükselen liberal söylemin bize vazettiği şey ise, insanlığın piyasa tarafından esir alınmasından başka bir şey değil. Dolayısıyla insanlığın onun açılımlarına olan gereksinimi bugün her zamankinden daha büyüktür. Çünkü yaşadığımız konjonktürün de gösterdiği gibi onun, insanlık nezdindeki yenik görüntüsü, eşitsizlik ve adaletsizliğin gemi azıya alması olarak gerçekleşmektedir. Marx, “Bilim bencil bir zevk olmamalı. Kendilerini bilimsel çalışmaya hasredebilecek kadar şanslı olanlar, bilgilerini en önce insanlığın hizmetine sunmalılar” diyerek bilimi, yaşanılabilir bir dünya yaratmanın emrine sunmanın filozofu olacaktır. Bu noktada yazarlarımız, “Marx hiç kuşkusuz kendini bir bilimci olarak tanımlıyordu. Fakat pragmatik bir bilim kavramsallaştırması vardı ve 'bilimsel sosyalizm' miti muhtemelen buradan kaynaklanmıştır” diyerek, Marx'ın Engels'ten görece farklı vurgularına işaret eder: “Marx, Engels'in dediklerine itiraz eder gibi durmaz, ama onun kendi fikri farklıydı. Bir bilim olarak değil de yeni ve daha iyi insan ilişkileri sistemi getirmeye çalışan toplumsal ve siyasi bir akım olarak gördüğü sosyalizme, bilim CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle