Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Bir dergiye el vermek, ona destek olmak anlamına gelir. Dergiye yazanları belli bir denge içinde tutmak, sayfa düzeninden basımına kadar her türlü ayak işiyle uğraşmak, sonra da dağıtımını yapmak. Ardıçkuşu Temmuz 2007'de 100. sayıya ulaştı. Kendine özgü ilkeleri olan, eğitime, dile devrimci bir anlayışla bakan Ardıçkuşu'nun 100. sayısı karşısında önümüzü iliklemek gerektiğine inanmalıyız. Mustafa Şerif ONARAN Değinmeler “D eğinmeler”i okumaya alışanlar anımsayacaktır: Bu yazılarda dergilerin özel bir yeri var. Edebiyat ortamında 200 dolayında sanatedebiyat dergisi olduğunu da unutmayalım. Her yıl bunlardan birkaçı yayımını sona erdirir, yenileri onların yerini alır. Yeni çıkan bir derginin edebiyatımızda nasıl bir işlevi olacağını, kendini nasıl geliştirmesi gerektiğini anlamaya çalışırım. Edebiyatımızda işlevi olan dergilerin, edebiyat tarihimizi de etkileyen bir birikim içinde olması gerektiğine inanırım. “Değinmeler” yazarı, dergi tanıtımından çok, dergideki bir yazıdan yola çıkar. O yazıyı yorumlamaya, kendine göre katkılarda bulunmaya çalışır. Dolaylı olarak böyle bir çalışma da bir derginin tanıtımı anlamına gelebilir. Ama bir dergi 100. sayıya ulaşacak kadar uzun bir yürüyüşün içindeyse, hele Anadolu'nun zor koşullarında yayımını sürdürüyorsa, o “uzun yola çıkmaya hüküm giyen” dergiyi anlamak gerek. Siyasetin seçim sınavına gireceği günlerdeki bir yazımda, bağımsız olarak seçimlere katılan Şükrü Erbaş'ı anmıştım. Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın Ardıçkuşu'nda çıkan “Kadın Olsun, Erkek Olsun, Adam Seçmek” şiiriyle o yazıyı tamamlayışım Şükrü Erbaş'a yakışan bir sondu. İşte o Ardıçkuşu Temmuz 2007'de 100. sayıya ulaştı. Kendine özgü ilkeleri olan, eğitime, dile devrimci bir anlayışla bakan Ardıçkuşu'nun 100. sayısı karşısında önümüzü iliklemek gerektiğine inanmalıyız. Anadolu’da bir dergi: Ardıçkuşu karmayı kafasına koymuştu. Ardıçkuşu bu düşünceyle palazlandı. Bir dergi önce hangi değerlere önem vereceğini saptamalı. Bu değerlere inanan yazarlar o derginin çatısı altında toplanmalı. Ardıçkuşu'nun gelişmesi de böyle oldu. Eğitim dizgesinin değişmesine tepki gösterenlerin başında Ali Dündar var; “Siyasal birtakım sapkınlıklar, öğretimbirliğinin şaşması, eğitimöğretim dizgesindeki başıboşluk ve dersliklitestli, özelleştirmeli; dilsel/ düşünsel, anlaksal karışıklıklar bütün taşları yerinden oynattı” (Yaz Okumaları). Bir sanatedebiyat dergisinin gelişmesinde eğitim dizgesinin önemli yeri var. Ama o dergiyi kuran, yöneten Burhan Mendi'nin kişiliği daha önemli. Bursa Eğitim Enstitüsü'nde Burhan Mendi'nin öğretmeni Mehmet Aydın anlatıyor: “Burhan Mendi'nin Bursa Eğitim Enstitüsü'nde parlak bir öğrencilik yaşamı vardı. Derslerde konulara açıklık getirmesi, soruları, karşı çıkışları ve yorumlarıyla kendini belirgin bir çizgide tanıtan farklı bir yapıya sahipti” (Sanat ve Edebiyat Dergisi Ardıçkuşu 100. Sayıya Ulaşırken). Mehmet Aydın, Ardıçkuşu'nun uzun yolculuğunda ödün vermediği değerleri de belirtiyor: “Başta cumhuriyet değerleri olmak üzere Türk dilinin özleşmesi, çağdaş eğitim, Köy Enstitüleri, nitelikli yazınımızın ustaları, her türlü yazılı anlatı türlerine verilen ağırlık, özel sayılar, yazın dünyasından derlenen haberler; dergiye hep büyük bir yoğunluk ve zengin bir renk kazandırmıştır.” yatımızın belleği bir öykü yazarıdır. Dergi çıkarma coşkusunu şöyle anlatıyor: “Dergi çıkarmak bir aşktır, bir umuttur. Adeta bir var olma çığlığı ve inadıdır. Dergi işine soyunan kişinin filmi çekilse, yüreğinin ve beyninin oralarda duran edebiyat virüsü hemen kendini ele verir. Kaçınılmaz olarak ilişkide olduğu kimseler elbette okuyup yazan kimselerdir. Ancak onlarla birlikte olduğunda bir oluşumu gerçekleştirebileceğinin ayrımındadır.” (Bir Derginin 100. Sayısına Ulaşmak). Sözü Ardıçkuşu'na getiren Remzi İnanç sözünü şöyle bağlıyor: “Burada duralım ve Çukurova'nın, Adana'mızın 'dalya' diyen Ardıçkuşu'na el ve ses verelim.” Ardıçkuşu Adana'da çıkıyor. Yurdumuzun Texsas'ı sayılan Adana varlıklı bir kent olmasına karşın Ardıçkuşu yoksul bir dergi. Ardıçkuşu'nun yaşatılması demek; eğitim dizgemizin, çağdaş edebiyatımızın gelişmesine katkıda bulunmak demektir. Ama yurdumuzda çıkan 200 dolayındaki sanatedebiyat dergisinin hangisi çıkar sağlamak amacıyla yayımlanmaktadır? Artık kurumlaşmış olan Varlık dergisi Temmuz 1933'ten bu yana yayımını sürdürmektedir. Yaşar Nabi'nin ölümünden sonra, değişik yayın yönetmenleri, çağdaş edebiyatın gelişmesine uygun olarak derginin yenilenmesini sağlamasalardı Varlık yayınını sürdürebilir miydi? Kurumlaşmasına, 1199. sayıya ulaşmasına karşın ne gibi güçlükleri yenmek zorunda olduğunu biliyor muyuz? Ardıçkuşu'nun içinde bulunduğu durumu başka dergilerle karşılaştıracak olursak, 100. sayıya ulaşmasını sevinçle karşılamamız gerekir. Ulaşım, iletişim olanaklarının taşra anlayışını değiştirdiği sanılabilir. Anadolu'nun nice uzak yerinde, toplumun gelişmesine ışık tutan nice sanatedebiyat dergisi çıkıyor. Bu gelişmeler umut vericidir. Yeter ki kafamızın içindeki taşradan kurtulalım. ARDIÇKUŞU UÇUP GİTMEDEN Sözü yeniden Ardıçkuşu'na getirecek olursak; toplumsal dayanışma içinde, sıradan işlere kolay çözümler getireceklerini umalım. Derginin dağıtımına yardımcı olan yazarların özverisine güvenelim. Ama asıl, pek çoğunu yakından tanıdığım yazarlarla ozanların dergiyi daha da geliştirerek yarınlara taşıyacaklarına inanalım. Türkçenin tadını bilen bir Osman Bolulu, edebiyatın gizlerine varan Talip Apaydın, Mehmet Başaran, Mahmut Makal artık enstitü kökenli yazarlar olmaktan çıkmış, edebiyatımızın malı olmuşlardır. Hele Ardıçkuşu'nun kanatlarında penceremize konan kadın yazarlarımızı Emine M. Azboz, İnci Gürbüzatik, Fatigül Balcı, Arzu K. Ayçiçek, Meral Pazar, Bilsen Başaran, Sevim Yazar, Bilge Öngöre, daha niceleri... Ardıçkuşu'nu geliştiren, Ardıçkuşu'nun yetiştirdiği yazarlar... Siz bakmayın adı çok duyulmuş, içi boş yazarların kendini önemsemesine. Belki de adını az duyduğumuz yazarlar bize gerçeği öğretecek. Öner Yağcı, Ardıçkuşu'nun gelişmesinde böyle bir gerçeğin varlığına inanıyor: “Gerçeği, edebiyatın en büyük hazinesi olan gerçeği ve değerlerini savunarak büyüdü. Hangi gerçek, hangi değerler mi? Bu sorunun yanıtıdır Ardıçkuşu'nun bir edebiyat dergisi olarak yaşamı savunması” (Ardıçkuşu). Fehmi Salık'ın değerlendirmesiyle bu gerçeğe Mezopotamya bilgesi olarak bakan Cemşid Bender (Mendi Halıcı) ile Anadolu bilgesi olarak bakan Zeki Büyüktanır da birer Ardıçkuşu yazarı (Ardıçkuşu 100 Yaşında). Fazıl Hüsnü Dağlarca da değişik dallara konmayı seven bir Ardıçkuşu'dur. Yazıyı Metin Demirtaş'ın bir dileğiyle bitirelim: “Bir gün 'Ardıçkuşu, yazın dünyasında kendince bir iz bırakıp, uçup gitti' denecek. O gün uzaklarda olsun” (Ardıçkuşu'na).? Bu sayfayla iletişim kurabilmeniz için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz. BURHAN MENDİ’NİN ÇIKIŞI Derginin sahibi, yazı işleri müdürü Burhan Mendi önce bir ozan. Bir şiirinde diyor ki: “umudu kanatlarında çırpınan sevdası sende saklı aşkı yasaklı akdeniz bakışlı ardıçkuşunu anlat.” Ardıçkuşu'nun genel yayın yönetmeni Zafer Doruk; yoksul kesimi, işçi çevrelerini, iç gerçekleri yorumlayarak anlatan bir öykücü. Ödüller kazandığına aldırmıyor, Çukurova'nın arka sokaklarında başka gerçeklerin izini sürüyor. Neden Ardıçkuşu koymuşlar derginin adını? Mehmet Başaran'ın yorumu şöyle: “Ardıçkuşu, serçegillerden bir kuş; sözlüğün tanımlamasına göre renkli bir karatavuk... Sesi, uçuşu, yaşantısıyla düpedüz Anadolu... Anadolu'da çıkan dergiler birer özveri imeceleridir. Halk ekininin sıcaklığı dolaşır damarlarında... Ardıcın da, ormanın da, toprağın da kokusunu duyarsın. Direnir yozlaşmalara, gelgeç akımlara yaratılarında (Ardıçkuşu, Temmuz 2007). Burhan Mendi daha ilk sayısından bu yana “içerik bakımından doyurucu, insanlığı kutsayacak, toplum sorunlarına kayıtsız kalmayacak, ilkeli bir dergi” çıSAYFA 22 DAĞITIM ZORLUKLARI Geçenlerde bir arkadaş yakınıyordu: “Bir kitabın oluşmasında nice emekler var. Ama dağıtımı üzerinde kimse durmuyor. Hele şiir kitaplarının dağıtımı hiç yapılamıyor. Dağıtımı yapılsa bile kitapçılar göz önüne çıkarmıyor. Belki de böyle bir kitabın kendilerine geldiğinden haberleri bile yok.” Remzi İnanç dergicilikte bu işin daha zor olduğunu Puşkin'in bir sözüne dayandırıyor: “Bundan yaklaşık 175 yıl önce ünlü Rus şairi Aleksandr Puşkin şöyle demiş: “Bir dergi çıkarmak, onu dağıtmak, koca bir tesisi kurmaya benzer. 'Bakalım abone ve ilan işlerini nasıl hale yola koyacağız!' ”. Bir dergiyi yayımlamak kolay da, yaşatmak zor. Remzi İnanç; dergi yöneticiliği, yayıncılık gibi işlere girişmenin ötesinde, edebi Derginin sahibi, yazı işleri müdürü Burhan Mendi bir ozan... BİR DERGİYİ YAŞATMAK Bir dergiye el vermek, ona destek olmak anlamına gelir. Dergiye yazanları belli bir denge içinde tutmak, sayfa düzeninden basımına kadar her türlü ayak işiyle uğraşmak, sonra da dağıtımını yapmak. Bir kitabın ömrü daha uzundur. Ama bir derginin ömrü yeni sayı çıkıncaya kadardır. Dağıtımı yapılamayan, kitapçılarda kendine yer bulamayan, yayınevinin deposunda unutulmuşluğa bırakılan kitap bile yaşıyor sayılır mı? Yurdumuzun en eski, en deneyimli yayıncılarından, Bilgi Yayınevi'nin kurucusu Ahmet Tevfik Küflü; “Anadolu'da kitapçı kalmadı” diyerek kitabın okura ulaşmasındaki güçlükten yakınırdı. MUSTAFA ŞERİF ONARAN Hekimköy Sitesi 20. Sk. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 915