05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Yeni Yalan Zamanlar üçlemesinin son kitabı: Safran Sarı Günümüzün ruhsuz ilişkileri İnci Aral 'Yeni Yalan Zamanlar' adını verdiği üçlemesini tamamladı. 'Yeşil' ve 'Mor'dan sonra 'Safran Sarı' da okurla buluştu. ? A.Şebnem BİRKAN ünümüzde yaşamın sadece fiziksel bir varoluş olmadığını hepimiz biliyoruz. İnsan, yaşamında ruhsal ve fiziksel tamlık ve bütünlük olduğunda huzurlu ve mutlu olabiliyor. Darwin'in 'Türlerin Kökeni'ndeki tezi, yaşam koşullarına en iyi uyum sağlayan türlerin yaşamlarını sürdürebilecekleri, diğerlerinin ise yok olacakları üzerinedir.Yaşam koşullarının sadece maddi olmadığı göz önünde tutulursa, ruhsal açıdan sağlıklı olmayan kişilerin de yaşamlarını uyumlu yaşayamayacaklarını kabul etmemiz gerekir. İnci Aral son kitabında toplumumuzdaki bu uyumsuzluğa parmak basıyor. İyi eğitim görmüş, iyi bir işi olan, güzel bir evde oturan, çevresi ve sosyal yaşamı olan insanların sadece bu koşullarla mutlu ve huzurlu olamadıklarını, yalnızca bedenlerini ve sosyal durumlarını gözeterek yaşamanın çok ağır ruhsal bedelleri olduğunu vurguluyor. 'Safran Sarı', İnci Aral'ın diğer roman ve öyküleri gibi merak uyandıran, heyecanlı bir girişle başlıyor. Bildik, tanıdık bir olayla karşı karşıya geliyoruz hemen ama bu olay umduğumuzdan farklı bir yönde gelişiyor. Volkan ve Melike'nin bavulları karışıyor. Volkan üst düzey yönetici, iyi eğitim almış, başarılı bir iş adamı; evine gelip de bavulunu açınca Melike Eda'nın iç çamaşırlarını, giysilerini ve çok değerli takılarını görüyor. Melike otuz dört yaşında, babasız büyümüş, küçük yaşta evlenip boşanmış; eski eser uzmanı ve antikacı dayısı Niyazi Bey'in desteğiyle yaşamını sürdürmüş bir kişilik. Dayısı sayesinde tarihi eser kaçakçılığına bulaşmış bunun dışında bir de atölyesi var. Dayısının biseksüel hayat arkadaşı Hayali'den (asıl adı Hayati) nefret ediyor. Bu noktada Volkan ve Melike'nin karşılaşmasının aşka dönüşeceğini bekliyoruz ancak her ikisinin de geçmişlerindeki çarpık ilişkilerin gölgesinde kaldıklarını, ümitsiz, gelecekten endişeli ve kaybolmuş olduklarına tanık oluyoruz. Geçmişi sağlam olamayan birinin geleceğini inşa etmesinin olanaksızlığını görüyoruz. 'Geleceksizlik' teması üzerine kurulu 'Safran Sarı', Volkan'ın internette Sarı Benek'le karşılaşmasıyla devam ediyor. Sarı Benek, asıl adı Mutena, takma adları EylemElvan, baskıcı bir aileden gelen, okumak için evini terk edip, para uğruna kendini erkeklere pazarlamak durumunda kalan, 'geleceksizlik' temasına da çok iyi oturan bir kız. Eylem takma ismini, yaşam savaşı verirken kullanıyor. Dürüst bir yaşam istese de tüketim toplumunun ve maddi zorlukların önünde duramıyor, yeniliyor. AslınCUMHURİYET KİTAP SAYI G da kolayı seçiyor bir anlamda. Hintli mistik Osho'ya, müritlerinin neden zenginler olduğunu sormuşlar, o da “Maddi olarak zenginliğe kavuşanların iç fakirliklerini görüp kendilerini geliştirmeye karar verdiklerini” söylemiş. Volkan'da böyle bir durum iyi bir örnek oluşturuyor. Maddi isteklerine kavuştuktan sonra mutsuzluğunun ayırdına varıyor ve arayışa başlıyor. Roman kahramanlarından, Melike ve Eylem ise yaşamlarında bu kadar büyük bir değişiklik yapmaya cesaret edebilecek kişilikler değiller. Volkan işten ayrılmaya, evlenmeye, yeni bir yaşamı biçimi kurmaya karar veriyor. Melike mutsuzluk üreten yaşam çarkına kapılmış, bu çarkın içinde parçalanarak hayatı ıskalayarak yaşamaya devam ediyor. Eylem ise kolayı seçip paranın egemen olduğu bir hayata yelken açıyor. Roman, kişileriyle, konusuyla bugünkü şehir yaşamında ortaüst sınıf diyebileceğimiz bir kesimin durumunu gözler önüne seriyor. 21. yüzyılda bozulan ahlaki değerleri, paranın ve gücün her şeyin önüne geçişini, cinselliğin ucuzlayışını, sevgi ve aşkın konu bile edilmediğini ve gençlerin bu ortamlarda yaşamak zorunda bırakıldıklarını anlatıyor İnci Aral. İnsanların olumsuz koşulların üzerlerinde yarattığı etkilerden rahatsız olmalarına karşın, alışkanlıklarından vazgeçemedikleri veya değişim yapacak gücü kendilerinde bulamadıkları için durumu kabullenmelerini eleştiriyor. İnci Aral bu durum için bir çözüm önermiyor ve kahramanlarını ucu açık bir geleceğe bırakıyor. Okuru, hem kendi yaşamı hem de roman karakterlerinin yaşamları konusunda kendi çözümlerini bulmaya itiyor. KADINERKEK İLİŞKİLERİ İnci Aral çoğunlukla kadınerkek ilişkilerini irdeleyen, bu sorunlar üzerinden topluma bakan ve eleştiri getirmeyi yeğleyen bir yazar. Bireyin değişen değerlerle beraber farklılaşan yaşam biçimlerini anlatırken, içimizdeki öze uymayan bu yeni hayatı, getirdiği çıkmazları ve mutsuzlukları gözlemlemeyi ve yazmayı kendine ilke edinmiş. 'Tecavüz kaçınılmazsa, keyfini sür' mantığıyla hareket eden, kendini ters rüzgâra bırakmış, savaşmaktan kaçan hastalıklı ilişkilerle çözümsüzlüğe giden bir grup insanın kesişme noktalarını çok iyi kurgulamış. Romandaki tüm kişilerin birbirleriyle karşılaşmalarını ustaca planlamış. Melike'nin içine düştüğü yalan dünya, dayısı yüzünden oluyor. Aysevim'in ağına düşen Eylem'i maddi olanaksızlıklar yüzünden aşk yerine parayı seçmek durumunda bırakıyor. Eylem'le tanışan ve ona ilgi duyan Volkan, Eylem'i eski patronuna kaptırıyor. Hayali'yle Melike'nin gerilimli ilişkileri ise son derece ustaca kurgulanarak okuyucuyu şaşırtacak bir şekilde gelişiyor. Volkan hayatına istediği aşkı ve mutluluğu çekmesi olasılığı varken, içinde bulunduğu psikolojik durum onu o kadar aşağı çekmiş ki ümidini daha başlamadan yitirmiş durumda: “Bu kez farklı olacağı umudu değil miydi yeniden sev915 mek? Olmayacağını bile bile, umutsuzca tutulmak değil miydi aşk? Çok iddialı bir sözcük. Belki, demeliyim. Anahtar sözcük bu işte! Rastlantıları küçümsememek, atlamamak gerekir. Geleceği olmayan aptalca bir büyülenme hali bile olsa. Nedir ki gelecek? Şimdiyi karartan bir şey değil mi? Günü yaşa! Bırak kendini anın akışına… Dünya o kadar küçük, hayat o kadar yavan ki!” Volkan içinde bulundukları durumun farkına varmış ve bir hamle yapmaya niyetlenmişti: “İnsan mutsuzluğunu sonsuz kadar gizleyemiyordu kendinden. Geriye baktığında borsa tahtaları çirkin, bütün o sarsıntılar, gerilimler dayanılmaz görünüyordu gözüne. Apansız gelmiş ya da uzun beklenmiş ekonomik krizler, han oyunlarının ardındaki kendini beğenmiş adamlar da. (…)Doğrusu, işin başında kendini çirkeften akıllıca sıyırma uyanıklığını, daha doğrusu gücünü gösterememiş olsa da şimdi yapabilecek durumdaydı. Boynuna dolanmış çemberden bir hamlede kurtulması mümkün değildi elbet. Planlı olmalıydı.” Melike de ümitsizdi, kendine seçim hakkı bile tanımıyor, kendini sevgiye değer bulmuyordu: “Bu adam için doğru kadın olamazdı, çünkü kendisi de köksüz bir bitkiydi.” Ve Melike durumu kabullenmeyi yani kolayı seçiyordu: “Söylediğine göre şimdiye kadar bir tür duygusal sahtekârlık içinde yaşamışsın. Birçok kişi böyle yaşıyor, sandığından çok daha fazla insan. Sahtekârlık denemez aslında, bir tür gizlenme, kaçış, hatta ayakta durma çabası. Bir anlamda ben de öyle yaşıyorum. Hızla yaygınlaşıyor durum üstelik biliyor musun? İşler böyle yürüyor ve sanki normal buymuş gibi algılıyoruz. Biraz da bilerek kalabalığa dahil oluyoruz. Bence bu kaçınılmaz bir çöküş, dağılma dönemlerine özgü bir durum. Bana tuhaf gelen şu: Genellikle ayak uyduramayanlar daha çok sorguluyor gidişi. Bir biçimde işin içinde olanlarsa sorun etmiyorlar.” Eylem okuyup özgür olmak, kendine yetmek, iyi bir iş bulup yaşama hayalleri dağılmış o da kolayı seçmiş çabuk pes etmişti: “Eylem banknotları bir araya toplayarak zarfa, öncekilerin yanına koydu. İki saat için bin dolar! Yıpranmış, kötülemişti ama hakkını almıştı. Adi bir orospuymuş gibi davranmıştı adam ona. Konuşmasız, paylaşımsız. Olsun. Bin dolar. Yüzde otuz ajans payı çıkınca yedi yüz dolar kalacaktı elinde. Dokuz beş bir sigorta çalışanıyken aldığı bir aylık ücretiydi bu… Üniversite, mesleki birikim, çalışıp didinmeler, kariyer umutları nasıl da boşunaydı…” Hayali de durumun farkındadır ve Melike'ye bunu dile getirir: “Hangi etik? Bizim gibiler kendilerini kaçamaklardan, ender şeylerden, zevkten ve paradan soyutlayamazlar. Ben, sen, akrabaların, hepimiz haramiyiz. Soysuzlar çetesiyiz” diye durumu açıklar ama kurulmak için hiçbir şey yapmaz, bu durumun parçası olmayı sürdürür. ‘GELECEKSİZLİK’ BOYUTU Safran Sarı kolay okunan, günümüz ilişkilerini gözler önüne seren bir roman. Çevremizde yürümeyen evliliklerin, sonu gelmeyen birlikteliklerin nedenlerini düşünmeye zorluyor bizi. Dili çok akıcı, yalın, abartısız. Anlatım sürükleyici, olay örgüsü gerilimli. Roman kişilerinin birbiriyle ilişkileri ve ilişkilendiriliş biçimleri çok doğal. Onları 'geleceksizlik' boyutundan kurguladığını, İnci Aral'ın kendi sözlerinden (“Etrafımda genç insanların çok fazla mutsuzlukları olduğunu görüyorum.(…) Bu insanların bir gelecek perspektifi yoktu, adeta bu insanlar hayallerini kaybetmişlerdi”) biliyoruz. Bu kopukluğu vurgulamak istediği için, roman kişileri de romanın sonunda birbirlerinden kopuyor ve başka yerlere eklemlenmek üzere özgür bırakılıyorlar. Okurlar genellikle olay örgüsüne ve öyküye önem verir ve onu kovalamak isterler, derinine düşünmek istemezler. İnci Aral'ın ustalığı da bu tür okuru sarıp sarmalayıp romanın içine çekmesi. 'Safran Sarı'yla tamamladığı, 'Yeni Yalan Zamanlar' üçlemesiyle artık fizik beden olarak yaşamayı bırakarak, ruh beden olduğumuzun da farkını ayırt edip bu dengeyi kurmamız gerektiğini yoksa romandaki kişilerin düştükleri tuzakların bizleri de beklediğini anlatmak istiyor İnci Aral. ? [email protected] İnci Aral Safran Sarı/ İnci Aral/ Merkez Kitaplar/ 316 s. SAYFA 11
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle