Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
? bir Çocuk doğuyor; kaygıları, ağrıları annenin gizleniyor bir umut ormanında. Dümdüz bir çam ağacı gibi gösterdim parmağımı Tanrı’ya bir milyon yara izini sayan düşlerimdeki sonra varoşlarda bir yerde bir Çocuk ağlıyor; yazıyor bir kadın son isteğini umutsuzluğun sayfalarına. Bir salkımsöğüt gibi bırakıyorum ruhumu ateşten bir havuza karanlık bir mabette bir yerde duyuyorum sesini bir Özgürlük Şarkısı’nın: Kalktı Çocuk yürüdü sonra küstahça inine doğru aslanın gözü pek kokusuz BU ÜLKE, GÜNEY AFRİKA (Jaki Seroke’ye) Bu ülke, bütün ülke her bir kum tanesi kuzeyden güneye, doğudan batıya armağan edilmiş toprak, en iyi yer yüzükoyun vadiler, öfkeli dağlar gülümseyen tepeler bu güzel, güzel, güzel yurt özgür olmalı tüm kanıyla bir tek yüreğe pompalayıp bir düşle doldurmak için taşıdığı Bu ülke, bütün ülke özgür olacak, özgür olmalı Bu gürbüz ırmaklar, ürkek çaylar barajlar, göller, lagünler gökyüzünden dökülen nehirler köpüren, süzülen, akan çağlayanlar toprağı besleyen limpopo karıncıkları howick, umfolozi, tugela, orange ve vaal katılaşıyor göçmenlerle yapılan savaşın anıları bir dereyi temizlemek için taşıdığı gözyaşlarıyla bu ülke, bütün ülke özgür olmalı, özgür olacak Bu bereketli mısır tarlaları, yüzleri günebakanların uzanan çiftlikler, yeni biten otlar, ağaçlar hiç susmaz jakarandalar sivri uçlu çamlar, partizan protealar üzüm bağları, meyve bahçeleri çatlayan meyveler, sıyrılan taneler küstah kaktüsler çöl kumullarında ışıyan kılıçlar meclis uşaklarına karşı yeryüzünün bu armağanları geri alınmalı taşıdığı tüm acılarla doldurmak için milyonlarca mezarı Bu ülke, bütün ülke özgür olacak, özgür olmalı Bu arsız kentler, gururlu mayınlar sodalı suyu terimizin doğurgan varoşlar, koğuş hücreleri teneke kasabalar, umutların bir araba lastiğinde dumana boğulduğu pis gecekondu kampları bu fırınları insan duyarsızlığının yakılmalı kindar bir ateşin bütün sıcaklığıyla Bu gücenik ülke bu yaralı bölge gerçekleşmemiş bir adalet haykıran kazanılmamış bir barış isteyen kanlı yağmurları toprağın, bu tabut taşıyıcılar ulusu yas tutmayacak asla ama toplayacak meyvesini özgürlüğün bilerek gerçek adaleti yaşayarak gerçek barışı Bu ülke, bütün ülke özgür olacak, özgür olmalı ANLAYACAĞIM O ZAMAN En sonunda gerçekleşince bu, gelgit baskını şarkılarımız süpürünce üstünü beyaz kubbelerin düşlerimiz o zaman patlayacak, geçerek demir Kapıları ve boğacak uzun kâbusunu tutsaklığın o zaman, anlayacağım o zaman aşklarımız, bekleyişlerimiz boşuna değilmiş gökyüzleri konuşunca en sonunda bir kez daha konuşunca şimşeklerden, gürlemelerden konuşunca umutsuzluktan kurumuş yüreklere cesaret yağmurlarını çağıran sonsuz özgürlükten konuşunca anlayacağım o zaman söylevlerimiz boşuna değilmiş en sonunda dinince yağmurlar, yırtılınca çelik parmaklıklar, mezarlıklar gibi sessiz uzanınca karartma çanları kara ayaklar arınacak acılarından anlayacağım o zaman yürüyüşlerimiz boşuna değilmiş toplanınca son harman, küstah samanlar savrulunca rüzgâra, geri verilince sahiplerine tarlalar o zaman kırılacak taşlarımız kırbaçların baskısı olmadan gerçek insanlığın fidanları o zaman bir Yeni Ekmek yapacak çocuklarımıza ve onların çocuklarına bir zamanlar bizleri tutsak kılanların o zaman anlayacağım, o zaman boşuna değilmiş toprakları işlememiz boşuna değilmiş söylevlerimiz boşuna değilmiş yürüyüşlerimiz boşuna değilmiş umutlarımız boşuna değilmiş aşklarımız boşuna değilmiş ölümlerimiz anlayacağım o zaman HİÇ DEĞİLSE Oğlum Malcolm’ın doğumu üzerine Bugün hiç değilse Yaşayayım saatleri, bırak Mutsuzluk korkusu olmadan Çünkü düşürüyorum ağır pelerinini Acı kararın Karşılamak için sızıntısını Sevginin Yaşamın Güzelliğin Ve aşkın Bugün hiç değilse Bırak, götürsünler beni Acıyla doygun duygulu yürekleri yırtan Baş belası öğütlerin ruhlarından uzaklara Kısaca, Çok çabuk geçiyor saatler Yenidoğmuş rüzgârların gevrek kahkahaları Dolduruyorken içimi derin derin, Ah yurdum Ah toprağım Hiç değilse, bu tasasız gün uğruna Bırak, ben çözeyim benim avuçlarımı Gülümseyen sarı çiçekleri okşamak için Oğlum, kendini haykırınca yaşama Hiç değilse… BİR KURUŞ İÇİN Her sabah Pritchard ve Joubert’ın köşesinde Yaslanarak kaypak bir koltuk değneğine Bir çöp bidonu yanında Dileniyor yaşlı bir adam Fazla bir şey beklemeden. Çatlamış gözlükleri, kirli Görmüyor kara elimden Ilık bir kuruş düştüğünü iğrenç avucuna Ama mırıldanıyor içgüdüsel olarak Teşekkür ederim beyim! Ne tuhaf Bir kuruş için bir insanın Beyim, demesi, kardeşine! CUMHURİYET KİTAP SAYI 902 SAYFA 31