25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? bulunuyor. Doğrudur ancak Moravia bu karşılaştırmayla sırtını sermayeye dayamış kentsoylu sınıfla arkasında insanlığının dışında bir şey bulunmayan halktan birini karşı karşıya getirirken kafasındaki düşünce karamsarlığına denk düşecek biçimde kötülüğün ayakta kalması, iyiliğin yere yıkılması gereği gibi bir gerçekliğin altını çizmeye yönelik bir durum saptaması yapmaktadır. Bunu da unutmamak gerekir diye düşünüyorum. Birinci Michele ayaktadır, oysa ikinci Michele öldürülür. Sanki zaman onu haklı çıkaracak biçimde devinmektedir. Bugün olanlara baktığımızda İkinci Dünya Savaşı'nın artçılarını yerel olarak yaşadığımıza göre kapitalist düzenin kendi çıkarı için insanı yok etmeyi sürdürdüğü savını öne sürenleri haklı çıkaracak biçimde gerçekleştiğini söylemek yanlış olmaz sanırım. DEVRİN HASTALIĞI Üçüncü dönemin en önemli yapıtı La Noia’dır (Sıkıntı). Gerçekte Alberto Moravia denilince ilk ağızda akla gelen kitaplarının arasında Sıkıntı da vardır. Sıkıntı kentsoylu toplumsal katmanın baş belasıdır. Öyküsü coşumculara dek dayanır. Coşumcularda “devrin hastalığı” olarak nitelenmiştir. İş bilmez aydınların hastalığı da denilebilir. Aydın hastalığı denilince bir üstyapı hastalığı, bir başka deyişle, kentsoylu hastalığı olarak da tanımlanabilir. Leopardi'nin sıkıntısı ne denli duygusal ve içtenlikli bir aydının sıkıntısıysa ve bu sıkıntı ne denli fikirsel oluşumunu kanıtlamaya ve yazıya dökmek için şairi zorlamışsa yirminci yüzyılın sıkıntısı kendi içinde gizli kalan ve dışarıya kolay kolay yansımayan bir kentsoylu sıkıntısıdır. Moravia'nın böyle bir sorunu işlemiş olması doğaldır. İşlediği toplumsal sınıf olarak kentsoylu sınıfı değişik açılardan değerlendirmiş olması kaçınılmazdır. İş tutmasını bilmeyen ve hazır parayla geçinmeyi kendisine alışkanlık edinmiş olan bu toplumsal sınıf insanlarının amaçsız yaşamları beraberinde sıkıntıyı getirmiştir. Sıkıntı adlı romanın kahramanı Dino böyle bir kişiliktir. Dino varsıl bir ailenin çocuğudur ve annesiyle yaşamaktadır. Annesinin etkisinde kalan ve bir an önce ondan kurtulmak sevdasında olan biridir. Kendini kanıtlamak gibi erdemli bir çıkış beklemektedir. Sonunda annesinden ayrılır ve ayrı bir evde yaşamaya başlar. Ressamlık denemelerinde tuvali yırtıp atınca ressamlıkta tutunamayacağını, dahası resim yapacak yaradılışta biri olmadığını ve resimle kendini kanıtlamak olanağını da bulamayacağına anlar. Çünkü içinde yaşadığı gerçeği resmiyle yansıtamayacağına inanır; ardından “ayağını yere sağlam basması gerektiğini” öğrenir. Ne ki sanatta aradığını bulamayınca,bir başka deyişle, “sıkıntı”dan kurtulamayacağını; gerçekle yüz yüze gelemeyeceğini anlar ve bu kez sıkıntısını giderecek ve gerçeği yakalayabilecek başka yolları ararken Cecilia adlı bir kızla tanışır. Genç kızın ünlü ve yaşlı ressam Balestreri ile yaşadığını bulgular. Yaşlı ressamın aniden ölümünün kadınla olan aşırı cinsel ilişkisinden kaynaklandığını öğrenince kendisini yaşama bağlayıcı yeni yolların açılacağı umudunu besler. Cecilia genç adam için yaşam nedeni olmuştur. Yaşam onunla anlam kazanmaya başlamış ve genç kız onun için bir amaç olmuştur. Sıkıntının üstesinden gelebilmenin, gerçeği yakalayabilmenin tek yolu Cecilia ile beraber olabilmektir artık. Moravia bu yapıtında da gene cinselliği bir üst kurtuluş yolu olarak görmektedir. Yalnız sıkıntıyı atlatmak anlamında değil, bir boşluğu doldurmak, bir erek kapısı açmak anlamında yorumlamak gerekir. Dino, Cecilia'ya ulaşamaz, varsıllığına, oysa kız yoksuldur ve Dino'nun evlenme önerisine karşın... Sonunda Dino Cecilia'ya ulaşamadığı gibi gerçeğe de ulaşamayacağını, ancak uzaktan bakakalacağını anlamıştır. Sıkıntı, Aylaklar'dan birçok örge alır. Roma ortamına bir dönüştür. Ancak iki kitap CUMHURİYET KİTAP arasında temel bir fark vardır. Aylaklar durağan bir ortamın ürünüdür; oysa Sıkıntı, deyim yerindeyse, “bir kaçış ve kovalamacanın” öyküsüdür. Dino ve Cecilia arasındaki ilişki bunun somut işaretidir. Yazar sürekli gerçeği sorgulamaktadır, yanıt alamayacağını bilse de... Ama yazarın işi yanıt beklemek değil, sürekli sormaktır. Soluk soluğa yapılmış bir sorgulamanın gerisindeki merak unsuru olası yanıtlardan daha çok albeni taşımaktadır yazar için... Yazar için olan okur için de olabilir... Yazarın yapmak istediği suspense yaratmak, arkası gelmeyecek gibi uzanan soruların dahası dahasının ne olacağı sorusunu gerek yazarın kendisine gerekse okura bırakmaktır. Bu kitabında da düş dünyasından uzaklaşmaz her kitabında olduğu gibi. Öteki romanlarından farklı olarak bir “denge unsuru” işlevi görmektedir. Şimdi burada gene iki örnek karşısındayız. Biri Aylaklar'ın Carla'sı; öteki Sıkıntı'nın Cecilia'sı. Carla,toplumda kendisine kentsoylu bir yaşam oluşturabilmek için kendisinden yaşça çok çok büyük olmasına karşın Leo ile evlenir; oysa Cecilia yoksun ve yoksul olmasına karşın sınıfsal karakter özelliğinden ötürü Dino'nun önerisini geri çevirir. Moravia bir kez daha toplumsal örgütlenmenin iki temel öğesini, halk ve kentsoyluyu karşı karşıya getirir ve ağırlığını halktan yana koyar. Moravia, Cecilia'nın, Dino'nun intihar girişimine karşın kendisiyle olamayacağını bildirmesiyle Dino'yu toplumdan soyutlanmış; insanlarla tüm iletişimi kopmuş bir nesne olarak bir tarafa atılmış olarak görmekten büyük bir keyif alır gözükmektedir. Sanki halk olmadan (ya da proletarya) kentsoylunun ayakta kalamayacağını; kentsoylunun elinden tutacak biri varsa o da ancak halktır demeye getirdiğini savlamak da olanaklıdır. Bu anlayış zaten zamanının anlayışıdır. Kentsoyludan rövanşını almış proletaryanın utkusunun sergilendiği bir dönemdir. Ne ki kentsoylu olsun, proletarya olsun ortak bir noktada dayanışma içindedirler. Yaşam çizgilerinde karşılarında duran ortak bir düşman vardır; o da yazgıdır. Tıpkı Leopardi'deki gibi. TAKINTILI BİR YAZAR Sonuç olarak bu karmaşık ve içinden kolay kolay çıkılamaz yaklaşım farklılıkları girdabında anlatım tekniği açısından baktığımızda Moravia'nın her üç dönemde yazdığı yapıtlarında özellikle doğa ve karakter betimlerinde sergilenen imgelem dünyasının; toplumsal, ahlaksal yakınmalarında ilgi çeken eleştirel yaklaşımının varlığını görmemek elde değil. Ne ki birinci dönemden başlayarak varlığını duyumsatan çok güçlü bir nesnel anlatım ki bu anlatımda gerçekçilik kendine özgü gerilimi içinde ideolojik yaklaşım ve sorgulamayı içeren sağlam ve somut bir anlatım örgüsüyle özdeşleşir, giderek entelektüel tutkunun daha ağır bastığı ve klasik anlatım biçimlerini törpüleyen yeni bir anlatım biçimine (yeni varoluşçu) demir atmaya eğilimli bir anlatım tekniğine yerini bıraktığını görürüz. Bir başka anlatımla, Moravia'yı birinci dönemde daha saldırgan, ikinci dönemde daha ılımlı, üçüncü dönemde insan yazgısıyla daha da ilgili olarak yalnızlık ve iletişimsizlik sorunlarını titizlikle araştıran takıntılı bir yazar olarak tanımlamak olanaklı.Yazar yazgı ile olan hesaplaşmasında İtalyan yazın geleneğindeki iki temel çizgiden biri olan laik çizgiyi izler. ? Kaynakça : A. Menetti, Moravia, Pavese, Vittorini, Silone, Edizoni Bignami, 1999, s.681 Giancarlo Pandini, Moravia, Mursia, 1973 E.Sanguineti, Alberto Moravia, Mursia Editore, 1962. Storia della letteratura Italiana, a cura E. CecchiN.Sapegno, Garzanti Editore, vol.IX, 1969, s.753769 SAYI 902 SAYFA 23
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle