29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? dünyayı, gerçekliği kendi bilgi birikimi, şiir bilinci içerisinde kurgular, şiir biçimi olarak önce zihninde sonra da kullandığı araçla, burada sözle inşa eder. ŞİİRE DÖNÜŞEBİLİR BİLİNÇ Celal Soycan'ın resim ve şiir üzerine düşünen, yazı yazan bir şair olarak öncelikle modern şiirin ve resmin sorunsalları üzerinde durduğunu biliyoruz. Celal Soycan'ın şiirin çağımızla ilişkisinden doğan sorunsallara cevap olmak amacıyla derinden giden bu düşünsel tavrı onun şiirine de kimi olanaklar sunmaktadır elbet. Ancak şu kaydı düşmek zorundayız: Şiir elbette bu birikimle yazılmaz. Nitekim öyle olsaydı ünlü şiir kuramcıları kuramcı değil şair olurdu. Ya da eleştiri bilgisi aynı zamanda şair de yapardı. Biz şiir bilinci derken, şiirle ilgili, şiire dönüşebilir bilinçten söz ediyoruz. Şiir bilinci derken şiir üzerine edinilmiş teorik birikimden veya kuramsal yeterlikten söz etmiyoruz. Şiir üzerine teorik bir derinliğe sahip olmak, birikimli olmak, teorik yetkinliğe ulaşmış olmak… bütün bunların şaire kazandıracağını, hatta şairlerin bunları bilmeye zorunlu olduğunu elbette inkârdan gelemeyiz. Hatta her gerçek ve iyi şairin kaçınılmaz biçimde kuramcı olduğunu da söyleyebiliriz. Ancak vurgulayalım, bütün bu bilgiler şiire dönüşecek bir şiir bilgisi veya görgüsüyle desteklenemiyorsa, şiir gözlüğünden gerçekliğe bakılamıyorsa şiir yazmak için yeterli olmayacaktır. Bu nedenle bazı çevrelerde farklı gerekçelerle söylenilegelen “bilgiyle şiir yazmaktadır” ve benzeri “bilgiyle, bilginin içinden yazılmaktadır” yargıları boştur, slogan düzeyinde atılmış savsöz olmaktan öte bir değere sahip değildir. Şiir üzerine varılmış düşüncelerin şa irin yazacağı şiiri, bazı noktalara zum yapmak, odaklanmaktan kaynaklanan bir biçimde sonuç olarak etkileyeceğini vurgulamak gerekli. Şair tarafından şiir üzerine yazılmış her düşünce yalnızca şairin şiirin genel sorunlarına ilişkin yargılarını göstermez elbette. Bu düşünceler aynı zamanda şairin kendi şiiri üzerine ne düşündüğünü de gösterir bize. Dahası bu yazılar yazanın şiire ilişkin derinliğini de gösterir. Hatta bütünlüklü bir şiir düşüncesi oluşturabilen şairlerin aynı zamanda çok iyi şair olduklarını da sakıncasız söyleyebiliriz. Buradan varacağımız yer ise Celal Soycan'ın teorik derinliğinin şiirini olumlu yönde etkilediği ve beslediğidir. Nitekim örnek olarak aldığımız şiirlerde düşünsel yanın, hayat hakkındaki birikimin ve bilginin, şiir üzerine kuramsal derinliğin şiiri nasıl etkilediğini görüyoruz. “uykulu evrenin rahmindeki/ tay ayaklanırmış balçık siniden” dizesi tek başına örnek olarak yeterlidir. Ama ben yine de “küskün” CUMHURİYET KİTAP SAYI adlı şiiri almak istiyorum buraya: “ babana küstüm, diyor yaşlı/ annem; bunun için/ artık gitmiyorum mezarına.//…// giden gecikir, diyorum/ kimi evlerde böyledir./ sen gidince baban gecikti, diyor.//…// aramızda buz kesen kanın cehennemi uyumuyla sen /git diyor; çatal yoldan/ yıkık mezara yakın.//…//bir annem olması çok/ tuhaf diye düşünüyorum;/ ihmal edilmiş bir kıpırtı gibi/ çapraz bakışıyoruz.” Bu şiirde hayat hakkında varılmış derinliğine düşüncelerin şiirleştirildiğini görüyoruz. Her insanın ölümle değil yalnızca ölülerle de birlikte yaşadığını, hatta onları yaşadığını, tıpkı bir canlıya alır gibi onlara tavır aldığını işte bu şiir bize hem de derinliğine öğretiyor. Yoksa “küsme” eyleminin anlamını açıklamakta güçlük çekeceğimiz açıktır. Ölüm/gitmek/gecikmek sözlerinin düşünsel patikaları da farklı düşünce çığırları açmaktadır. Gecikme eyleminin gitme eylemiyle mümkün olduğunu, annelik duygusunun düşünceyle beslendiğini, çok sevindirici olduğunu, insana çok geldiğini, hayatla (burada babayla) arasına mesafe koyduğunu, aynı zamanda tuhaf olduğunu bu duyguların, hatta dize kırılıp “tuhaf” sözcüğü aşağı dizeye alınarak anneye sahip olmanın da tuhaflığını bize duyumsatıyor şair. Tuhaf sözcüğünden sonra gelen “ihmal edilmiş bir kıpırtı gibi/ çapraz bakışıyoruz.” dizeleriyle ise çağrışım bakımından gerçekten çapraz yollara vuruyoruz kendimizi. İhmal edilen ne? Anne ile ilişkiler mi? Anne oğul ilişkisinin düşünce düzeyinde kalması mı, düşüncelerden devinime ulaşmaması mı? Peki çapraz bakışmak, bir hesaplaşmayı mı, yan bakmanın “seni bilirim, ölçün bende” uyarısını mı, ihmal edilmiş bir sevginin yan gözle olsa da gösterilmesi mi? Dikkat edilirse şiirdeki düşünsel boyut, hayatla ilişki, varoluş durumu düzlemlerinde ağırlıklı olarak duyumsatılmakta. Lirik olan bu düzlemde cisimleşmekte. Kitaptaki düşünsel boyut ile şiirler arasındaki ilişkiye değinmemek düşüncenin şiire dönüştüğünde şiire açtığı olanakları Celal Soycan şiiri özelinde de olsa anlamaktan alıkoyacaktır bizi. Yukarıdaki örneklerde şiirin bir düşünce işi olduğu, yani bir kurgu işi olduğu, bir bütünsellik taşıdığı, imgelerin elde edilmek istenen anlamları ve anlamsal bütünlüğü sağlayacak biçimde elde edildiği, yani rastlantıya yer olmadığı görülmektedir. 1980'lerin şiire kazandırdığı ya da Celal Soycan'ın bu deneyimden edindiği bir olanak olarak bakmakta yarar vardır. Kitaptaki “kod adı : Mersin” adlı bölümdeki şiirler içinse Soycan şiirinde yeni bir döneme işaret ettiğini, kendine yeni olanaklar elde etmeye yönelik çalışmalar olduğunu söyleyerek, “dalgın bir erkektir mersin” dizesiyle, 8. şiir olan “viyolonsel solo” adlı iki dizelik bir halk türküsünden tırnak içinde alıntılanarak şiire taşınan sözleri sevdiğimi söyleyeyim. “Yusuf'u kaybetti Kenan elinde/ağlar Yakup ağlar yusufum deyi” Hele günümüzde herkes bir an Yusuf, bir an Yakup ve her yer Kenan eli olmasındandır. Düşüncenin taşıdığı lirizme de dikkati çekerek... ? Saptım Burçlar Bilgisinden/ Celal Soycan Şiirden/79 s. 902 SAYFA 15
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle