29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

”Bir daha asla roman çalışmam diyordum yazarken. Ama bitirince anladım ki bir roman daha yazacağımÏ diyor Doğan Yarıcı. ? yaptım. Tam da oturdu. Aslında roman ikinci kısmından başlanıp okunduğunda okuruna çok daha rahat bir okuma seyri sunuyor diyebiliriz. Diğer yandan, bireyi ifade edebildiğiniz zaman toplumu da anlatabiliyorsunuz. Benim için önemli olan iç serüvenlerdi. O serüvenlerden geçip sosyalist ya da faşist oluyorsunuz, doğulu ya da batılı oluyorsunuz, İstanbullu ya da Diyarbakırlı oluyorsunuz… Ve eğer bunu başardıysam kendimi gerçekten mutlu sayarım… Bir çeşit “deneysel roman” diyebilir miyiz Kıyıda için? Herhalde öyle diyecekler. Ama dili bana hâlâ süslü gelir. Uzun cümleler var. Süslü cümleler var. Fakat sonra çok kısa cümleler de var. Klasik roman anlatımı güderken yeni bir roman denemesi yapmak da bunun içinde bir çaba olsa gerek. Buna “yeni roman” demek belki bana düşmez. Ama şudur: Babamdan ileri, oğlumdan geri. Ustalar bunu anlar. Bunun için yazmalıyız diye düşünüyorum ben. Bu kadar çok romanın içinde Kıyıda'nın yeri nedir, ne olacaktır, bilmiyorum ama çağına tanıklık etmiş kitaplar arasında anılmasını dilerim ben. Çünkü bence yazar çağına tanıklık etmelidir. Bunu yapmak zorundadır bence. Yaşadığımız çağ o kadar karmaşık ki, içinde yaşayıp da göremediğimiz ve üstelik de bizi örseleyen o kadar çok şey var ki! Roman da bu zorluktan doğuyor zaten. Bir Çağ Yangını, Son İki Eylül, Gece bahsettiğim konular dahilinde bir kilometre taşı olarak anmak istediğim romanlar arasındadır. Özellikle Bir Çağ Yangını diliyle de, kurgusuyla da, anlattıklarıyla da çağına tanıklık etmekten öte, diyebilirim ki, çağının geleceğini öngörmüş bur romandır… Sonda bir yangına hazırlık sahnesi var. Böyle olunca aklıma hemen şu soru geliyor: Doğan Yarıcı acaba Bir Çağ Yangını'na mı dönüyor? Yazıyla temasın başladığı yıllarına… Aslında romanın bir yangınla bitmesi gerekiyor. Ben böyle tasarladım. Ama roman böyle bitti. Böyle bitmek istedi. Son bir bölüm vardı. Otuz sayfalık bir bölüm. Bir kibrit çöpünden başlayıp perdelerin tutuşup köşkün ve yalının kül haline gelişini yazmayı denedim. Yazdım da. Burada onu kullanKİTAP SAYI madım. Ama belki bundan sonraki roman bir yangınla başlar... Birbirlerini iterler… Tıpkı Hulki Aktunç'un dediği gibi: “Yazdıklarının içine bak, yazılacak ne çok şey vardır onda…” Burada Bilge Karasu'yu da anmak isterim. Bir kış günüydü, hiç unutmuyorum. Kemik'in henüz çıktığı günlerdi. Bilge Karasu'nun da hastalığının epeyce ilerlemiş olduğu bir dönemdi bu. Son bir umutla gelmişti İstanbul'a. Sevgili Raşit Çavaş'la birlikte gitmiştik. Orada Bilge Karasu beni sıkıştırıp durdu, tekrar tekrar sordu: “Şimdi ne yapacaksın, şimdi ne yapacaksın?” diye. Bense artık daha uzun anlatılar yazmak istediğimi söyleyebildim sadece. Vedalaştık, ayrıldık. Bir daha da görmedim maalesef. Kısa bir süre sonra da ölüm haberini aldık zaten. Ardında bıraktığı metinleri Füsun Akatlı büyük bir sorumlulukla hazırladı daha sonra. Bunlardan biri de Altı Ay Bir Güz idi. Bu kitabı okuyunca tam anlamıyla bir dehşete kapıldım. Orada bir paragrafta tam da benim tasarladığım romanı gördüm… Kıyıda'yı… Anladım ki Bilge Karasu benim kafamda olanı çoktan yazmıştı ve benim haberim bile olmamıştı. Böyle ilginç bir hikâyesi de vardır Kıyıda'nın… Yazılması da on beş yıl sürdü… BİR ODAKTA BULUŞMA... Romanda benim hoşuma giden noktalardan biri de sonda Doğan Yarıcı'nın belirivermesi oldu. Müthiş bir heyecan uyandırdı bu bende. Nedense yazarının içinde belirdiği ya da bir şekilde göründüğü öyküleri, romanları hep daha büyük bir heyecanla okumuşumdur ben… Pembe Hanım, diyebilirim ki, beni mahvetti. Alusi'yle yaşamak güzel. Kitabın yarısı Alusi'yle geçiyor. Sonra bir anda bütün kurallar altüst oluyor ve roman kahramanı kayboluyor. Karşılaşmaları da fotoğrafla oluyor. Pembe Hanım beni çok yordu ve sonunda hak ettim sanıyorum. “Gidecek yerin var mı Alusi?” diye sorar Pembe Hanım Alusi'ye. Tabii o kadın döner sorar sonra: “Doğan, senin gidecek yerin var mı?” diye. Orada iki Doğan var aslında. Biri, bu kitabın yazarı. Biri de bu hayatta var olan. Beni maalesef tuzağa düşürdü Pembe Hanım ve roman böyle bitmek durumunda kaldı. Bundan sonra neler okuyacağız Doğan Yarıcı'dan? Bir daha asla roman çalışmam diyordum yazarken. Ama bitirince anladım ki bir roman daha yazacağım. Ve onda da belki Kıyıda'nın derdini yeniden ele alma olanağı bulacağım. Bu da Trakyalı bir kadınla Anadolulu bir erkeğin kesişen hikâyesi. Kitap iki kapaklı olacak. Bir taraftan Trakya'dan gelip İstanbul'da buluşmayı, odakta buluşmayı… Çevirince, arka kapaktan da Anadolu'dan gelip Trakya'da, yine bir odakta buluşmayı anlatacağım. Öykü dosyam da hazır. Ama demleniyor. Adı: Terk Edilmiş Sofralar. Kitap bütünlüğünde öyküler yazmak istiyorum ben daha çok. Bu da öyle. İnsansız, terk edilmiş sofraları, çağrışımlarıyla, olaylarıyla anlatan öyküler bunlar. Bir de Gördüm adında bir deneme kitabı var. 2001'de yazıp bitirdim. Üç yüz altmış beş sayfa, günce. Ama onu ne tür bir ortamda nasıl yayımlayacağımı bilmediğim için bekletiyorum şimdilik. ? Kıyıda/ Doğan Yarıcı/ Yapı Kredi Yayınları/ 151 s. 902 SAYFA 17 CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle