Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
? lüleri güçlü ve haklı olduklarına inandırmak isteyen Köy Enstitülü öğretmenin hak mücadelesi, ağaya karşı çıkışı ve dokuz köyden kovulsa bile "yaşasın onuncu köy" demesi genç öğretmenlere örnek olacaktı elbet, yol gösterecekti. Yılanların Öcü’nün devamı olan, kolektif yaşam özlemiyle dolu bir genç için tatlı düşler sunan Irazca’nın Dirliği’nde (1961) Kara Bayram Burdur’a taşınmıştır, Irazca Ana muhtarla ve köyün Fakir Baykurt’un dilimize kazandırdığı sözcükle "varsıl"larıyla tek başına savaşır. Baskılar, rüşvetler ve kaymakamı bile görevden aldıran politik güç vardır. Irazca genç yaşta dul kalan, ömründe gün yüzü görmeyen bir kadındır. Köyün muhtarı Cımbıldak Hüsnü ile Haceli’ye evinin önüne ev yapmak istedikleri için düşman kesilmiştir. Düşmanları, oğlu Bayram’a, torunu Ahmet’e de zarar vermişlerdir. Irazca’nın dirliği kalmamıştır ve Fakir Baykurt romanda paranın egemenliğine ve gücüne öfkeyle birlikte yoksulluğa ağıt yakar. FAKİR BAYKURT’UN BAŞARISI "Irazca tipini şimdiden edebiyatımıza mal edilmiş sayabiliriz" demişti yayımlandığı dönemde Haldun Taner. Tahir Alangu, "Fakir Baykurt, Irazca’nın Dirliği’nde töreden gelen köyün yaşamaya baskısını iyice ortaya koyuyor artık. Köy bütün insanları ile, kendilerini yoksulluğa, tabiatın insafsızlığına esir eden bir düzen içinde, ilkel ve patriarkal bir geleneği sürükleyerek, birbirleriyle tırnak tırnağa didişerek çabalamaktadır" cümleleriyle tanımlamıştı romanı. Samim Kocagöz de şunları söylemişti: "Sorunların içinde, gözlemlerin içinde, kişilerin içinde yaşamak, ama kendini eleştirici tutumundan ayırmamak. Fakir Baykurt Irazca’nın Dirliği’nde bu başarıyı sağlamıştır." Kaplumbağalar (1967) da aynı ilk romanları gibi müthiş bir aydınlanma yaşayan ve toplumsal kurtuluş arayışıyla siyasal mücadeleye giren gençliğin başucu kitaplarından olmuştu. Tozak Köyü kerpiçten 60 kadar evin olduğu bir köydür. Amansız sıcak bir yazdır. Güneş "ateş dağı" gibi çökmüştür Kozak bozkırına. Tozak köylüleri kızgın toprak üzerinde doğayla amansız bir savaşıma girerler. Ortalık toza kesmiştir, kazmalar inip çıkmaktadır toprağa. Kazmalardan elleri patlamıştır. Yeşillenen köye kaplumbağalar akın etmeye başlar. Çorak, üzerinde ot ve çiçek bile yetişmeyen, hepsi kurumuş toprak bile denemeyecek yerleri insan emeğinin yüceliğini kanıtlarcasına yaşlı Kır Abbas, Eğitmen Rıza, Muhtar Battal ve tüm köylülerin sarı bozkırı yeşil bostanlar tarlasına, kavuna, karpuza tada dönüştürmesi anlatılır. Bu bozkırda asmalar yetişecek, asmalarda mor salkımlar görme düşü kurarlar. Kara toprağın rengini değiştirmek için savaşan köylülerin, doğainsan arasındaki kavganın, insanın kendine güveninin romanıdır. Bozkırı yeşertme gücü, inadıdır. Köylüler eğitmenin öncülüğüyle kuyular açarlar ve otun bile kalmadığı çıplak toprak köy yeşillenmeye başlar. 6 yıllık emek ve sabırla işlenen toprak köyü ve yaşamı güzelleştirir. Nâzım HikCUMHURİYET KİTAP SAYI met’in Şeyh Bedreddin Destanı’ndaki sıyla evlendirilen kızın kendini asmasına bir yaşamdır kurulan. Yetişen ballı kakarşı bir tavrın romanıdır. vunların tadına bakmak, sanki mutluluAdnan Binyazar, şöyle tanımlar roğun resmidir. Ama Hazine arazisi diye manı: "Tırpan, bir direnmenin umududava açılır ve topraklara el konulur, yenu yaşatır topluma. Dürü’süyle, Uluşillenen toprak yine eski çoraklığına guş’uyla, Linlin’iyle.. alınyazısı karşısınterk edilir. Kaplumbağalarla köylüler da direnç gösteren bir toplumun dosarasında benzerlik kurulur romanda. doğru öyküsü anlatılmıştır. Türkiye bir Ters çevrilen kaplumbağanın ölmesi ile uyanışın eşiğine gelmiştir. Artık Kabak devlet bürokrasinin müdahalesiyle Musdular, istedikleri gibi giremeyecekmahvolan bağ özdeşleştirilir. Serin bağlerdir Dürülerin koyunlarına. En azınlara gelen kaplumbağalar da tozlu yolladan yazar, bu umudu sezmiştir. Toplura dönerler. munu bilinçli kılma görevini yüklenmişTozak köylülerinin üretimiyle, eğititir bu nedenle. Ama kimi alanlarda, miyle, eviyle, töresiyle, töreniyle tüm umudun yok olup gidişi, ister istemez yaşamını da okuduğumuz roman için gerçekleri daha somut olarak çıkaracakFethi Naci, "Türk köylüsünün yaratıcı tır gün yüzüne." gücüne inancın romanıdır" derken, Aziz Nesin, "Tırpan, Fakir Baykurt Şükran Kurdakul da şu yargısını aktaromanının doruğu"; Berna Moran, rır: "Kaplumbağalar, kendi çalışma, sa"Tırpan’da baş kaldıran kadın övülübır ve istem gücünü ortaya koyan topyor, edilgen kadın eleştiriliyor. Fakir raksız köylü ile çağdışı kurumlara dayaBaykurt, Dürü’nün sorununa hem feminan devletin kendi halkına yabancılaşnist, hem Marksist açıdan yaklaşmış"; ması olayının romanıdır." Leyla Erbil, "Tırpan’da, Baykurt’un deYa Amerikan Sargısı (1967) ve Temeğişmez inancını, insanın kendi kurtululoş? şunun kendi elinde olduğunu, içinde "Kahrolsun Amerika", "kahrolsun bulunduğu koşulları değiştirme potanemperyalizm", "bağımsız Türkiye", "ya siyeline olan güvencini açıkça görürüz" bağımsızlık ya ölüm" sloganlarıyla yaşadediği roman, toplumumuzun yarısını mının en coşkulu günlerini yaşayan, bu oluşturan kadınların dramını sergileyen coşkulu günlerinde ilk copu yiyen, ilk bir roman olarak elbette devrimci gençkelepçeyi taktıran, ilk gözaltını tanıyan, lerin ilgisini çekecekti. ilk kurşunlanan gençlerin kendini bulGENÇLİĞE IŞIK... duğu, elinden bırakmadığı bir kitap olmaz mıydı? Bilgisizliğin, bakımsızlığın, yoksulluAmerikan yardım teşkilatının köylerğun, batıl inançların ve köylüyü köyündeki çalışmalarının, pilot proje olarak den eden bir otun simgesiyle anlatıldığı, seçilen Ankara’nın yoksul bir köyündeköyün, köylünün toplumsal sorunlarını ki tepenin düzlenip bahçe yapılmasının; ışıldak altına alan, ülkede yaşanılan gerama Amerika’dan getiçekleri aydınlatan, insarilen ağaçların büyümenın dramını aktaran diği, inek ve tavukların Köygöçüren (1973) ile öldüğü, köylülerin emperyalizmin ve işbir"Amerikan yardımıyla likçilerinin ülkemizi nakalkınma olmaz" düsıl sömürdüklerini köy şüncesine ulaşıp kuruboyutuyla aktaran Keklan tesisleri yıkmaları ve lik (1975), "işçiköylü el tepeyi eski haline getiele", "emperyalizme harmeye çalışmalarının yır" diyen gençliğe ışık anlatıldığı bir roman olmaz mıydı? Olurdu, başucu kitabı olmaz oldu. mıydı? Olurdu KapYayla (1977), Morsay lumbağalar da, 12 yaylalarındaki köylüleMart’ın (1971) hemen rin yaşamlarının zorlu öncesinde, 1970’te yakoşullarını, gelenek, göyımlanan, aynı savaşıreneklerini yansıtırken, Ülkemizin gerçek mın bir genç kızın yaşa insan manzaralarını çevrelerindeki bürokratmında sürdüğü, Uluguş en somut ve çıplak ları, aydınları, öğrencileNine’nin yüceldiği Tırri, yozlaşmış kasaba mehaliyle edebiyata pan (1970; TRT Sanat murlarını, kişilerin devÖdülleri; 1971 Türk Dil taşıyan Fakir letle ilişkilerindeki akKurumu Roman Ödülü) Baykurt, toplumcu saklıkları anlatan bir rogibi elimden bırakmadı gerçekçi anlayışın ve mandı ve çeşitli kesimedebiyatımızdaki ğım bir roman olmuştu lerden gelmiş, toplumuy"köy romanı" elbette. la kaynaşmış gençlere Sevmediği biriyle zor akımının 12 Eylül sesleniyordu. la evlendirilen çocuk İlk romanın kahramasonrasında yaştaki bir kızın evlendi küçümsenen, nı Irazca’nın torunu olan ği gece ağanın oğlu olan aşağılanmak istenen Ahmet’in kentteki öğkocasını öldürmesinin rencilik yaşamını ve ültemsilcisiydi. anlatıldığı Tırpan, başkakede süren siyasal, top lumsal kavgayı içeren ve üçlemenin son cildi olan Kara Ahmet Destanı (1977; 1978 Orhan Kemal Roman Armağanı) da bendeki Fakir Baykurt saygısının çoğalmasını sağladı. Öğrenciliğimde yaşadıklarımdan izler bulmuştum bu romanda. Çocuksuluğumu, acemiliğimi, saflığımı görmüştüm, aynaya bakmıştım sanki ve kendimi daha iyi tanımaya başlamıştım. Halkın davası uğruna savaşan insan tipi çıkmıştı karşımıza. Genç Ahmet, devrimci düşünüşleri doğrultusunda mücadele eden yeni bir kahramandı. Karısı ile birlikte Burdur’da hastanede çalışan Bayram’ın oğlu Ahmet okumak istiyordu. Babası Kuran kursuna gitmesini istiyordu. Ahmet babasına karşı annesinin yardımıyla direniyor, okula gidiyor, lisede duvar gazetesindeki bir şiiri nedeniyle soruşturma geçiriyordu. Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne giriyor, babasına karşın kaymakam olmak istiyordu. Devrimci gençlerin arasına katılıyor, olayların içine giriyordu. Gecekondu yıkımına karşı çıkıyor, dozeri bayırdan yuvarlamaktan tutuklanıyordu. Ülkede grevler, boykotlar, işgaller sürüyordu. Ahmet babasının yerine de öç alıyordu. Irazca’nın yanına gidince muhtarın evini ve samanlığını yakıyordu. Bu roman, ülkemiz gençliğinin romanı değil midir? Fakir Baykurt’un Almanya’daki insanlarımızın değişik sorunlarını, değişimlerini, durumlarını, işçileşen köylülerin değişebilirliğine olan inancını anlatan üçlemesi Yüksek Fırınlar (1983), Koca Ren (1986), Yarım Ekmek (1997; Sedat Simavi Ödülü) de insanın insana yaklaşımının değerli örnekleri olarak beynimin ve yüreğimin sevdasını çoğaltan romanlardı. Tahsin Yücel şöyle der: "Baykurt’un romanlarında, betimleme en alt düzeydedir; en büyük yeri olay ile konuşma tutar. Hatta, denilebilir ki bu romanların ‘ilk’ anlatıcıları kahramanlarıdır. Son üç romanında birer kısa giriş oluşturan ‘alınlık’lar bu konuda bize ışık tutar: Yüksek Fırınlar ‘Elif Mutlu’nun yazara dediği’dir. Koca Ren, Salim Sakarya’nın, Yarım Ekmek, Kezik Acar’ın. Elif ‘Ben kendim anlatayım diyorum, sözcüğüm yok. Hem de kafamın içi bildiğin gibi değil, karanlık. Sen anlat!’ diye bitirir sözlerini, Salim ‘Bir daha diyorum, hallerimizi anlat!’ diye." Eşekli Kütüphaneci (2000), "Halkıma, yurduma, bütün bağlardan önce Türkçeyle bağlıyımdır ben, Türkçeye ise her şeyimle..." diyen Fakir Baykurt’un hasta yatağında tamamlamaya çalıştığı son romanıdır. İç içe geçmiş üç öykünün yer aldığı romanda Larisalı Dimitrios’la Ürgüplü Aziz, Ürgüplü Eşekli Kütüphaneci Mustafa Güzelgöz ve Ürgüplü Refik Başaran’ın yaşamlarını okuyoruz. Tüm bunlar büyük bir roman ustası, insan ustası ile buluşturmuyor mu bizi? Bu roman ve insan ustası ile buluşmayı sağlayan romanlar, bugünümüzü anlamak için de okunmalı. ? Fakir Baykurt’un Yılanların Öcü, Irazca’nın Dirliği, Kara Ahmet Destanı, Kaplumbağalar, Tırpan, Eşekli Kütüphaneci, Amerikan Sargısı romanları Literatür Yayınları’nca yayımlandı. SAYFA 9 890