03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? emeğiyle dünyayı ve kendini değiştirmeyi, ilerlemeyi düşünen kadınları. Onların epeydir ne göğe, ne denize, ne aynaya baktıklarını biliyorum çünkü. Doğurup dokuyorlar, evlerinin içini, çocukların yüreklerini, evreni ışıtıyorlar da, iş kendilerine gelince küstüm çiçeği gibi kapanıyorlar, yoklar. İşlikleri ve ocakları dışında hiçbir yerde görülmüyorlar. Erkeklere ve siyasal sistemlerin kadını budayıp indiren sistemsizliğine karşın, hayatı yapıp yaratan, sürdürüp bezeyenler, iş hayatı bölüşmeye gelince, yok hükmündeler. “Biz de” demiyorlar, “bize de,” demiyorlar... Meslek sahibi olan olmayan, sosyal güvencesi bulunan bulunmayan, genç, yaşlı, evli, bekâr, sağlıklı, engelli, bir baltaya sap ya da değil, akıllı, akılsız, sağlıklı sağlıksız, namuslu namussuz, eli uzun, dili kısa, edepli, çapkın, sahici yahut naylon kadın, isyancı, uzlaşmacı, direnen, sinen, kültürel haklarını edinmiş, edinmekte olan, ortaklı ortaksız, okuyup yazan yahut elifi görse mertek sanan, başlıkla satılan, beleşe giden, kara zırhlara bürünen, yaşını yahut adını kocasına soran, kız çocuklarını çocuk sayısından düşen, kader ya da ensest kurbanları, kendilerine oyuncak ve kukla rolü biçilmesine karşı çıkmayanlar, kültür ve hayattan, hak hukuktan habersizler, onurlular, kafa tutanlar, öyküsünü güzel taşıyıp güzel yaşayanlar, zırcahil bırakılsa da bilge olabilenler, savaşın barışın ustaları, hasta çocuklarını bir ömür sırtlarında taşıyanlar, babaların küllediği ocakları üfleyerek ışıtanlar, yaptıkları görülmeyip bilinmeyenler, emeği sağdıç emeğinden sayılan ülkemin kadınları... Başka kaderler, başka düzenler düşledi mi hiç? Kadınlık kaderine, hayatlarına el koyabildi mi? Cevahiri yere düşürmemek için ne savaşlar verdiler? Çok güçlüler, bunu biliyoruz. Hayatı ve erkeği sırtlayıp, gık demeden taşımaları bundan. Tanrı, önce kadını yaratmış olmalı... Onun görkemi, gücü, direnci, aklı, onu bile şaşırtmış olmalı.... “Dur, ben bu büyük eserime öyle bir iş edeyim ki, onu budayıp indirsin... Çoğunlukla kara toprak etsin, arada bir de yeşil yapraklı dal eylesin...” deyip, erkeği yaratmış olmalı. Ardından aşkı, hadi bakalım. KORKUSUZ KADINLAR... Kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın kaldırılması sözleşmesi ve kadınların insan haklarını biliyor mu, ülkemin kadınları? Emek nedir, hak nedir biliyor mu? Emeğin karşılıksız kalmadığı, hakların gasp edilmediği, ölmeye yatılmadan da yaşanacağı, borçtan, krizden azade hayatlar da olduğunu? Sağlıktan, güzelim dünyanın çağın nimetlerinden, kültürün edinilmesinden, kullanımından, müzikten, danstan, ezip kurşunlayan değil, gönendiren sevgiden haberi var mı? Sandığa konan kefensabundan, karagün akçasından, başını sokacak damaltından söz etmiyorum, hayır. Benim de bilmediğim, çoğumuzun bilmediği bambaşka dünyalardan, uzaktan izlediğimiz çağdaş dünyanın güçlü ülkelerindeki özgür, güçlü, korkusuz kadınlardan söz ediyorum. Özendiğimden değil, eğer aynı olanaklar ve kültürel, siyasal miras, parasal güç bizde de olsaydı, kadınlarımız bu gözüpeklik, direnç ve çabayla nerelere gelirdi? Onun geldiği o yerde toplum ve çocuklar, ülke ne güzel olurdu, onu düşünüyorum… Gerçek yaşam, neden hâlâ ülkemin kadınlarının çok ötesinde, ona dertleniyorum. Evleri ışıtanlar, neden hep verir, hiç almaz, onu düşünüyorum... Epeydir CUMHURİYET KİTAP SAYI herhangi bir sevince, neden sahip olmaz kadınlar? Sevinç şöyle dursun, umuttan kesilir, neden? Ülkemiz kadınlarının geleneksel kültürü kıramaması yüzünden haklarına sahip çıkamayışının başnedeninin eğitimsizlik olduğunu hepimiz biliyoruz. Kendine güven duygusunun gelişmesi, kimlik ve kişilik kazanacakları bir meslek sahibi olup, onunla kazanç ve mutluluk sağlamaları çok mu zor? Toplumumuzun eğitim, kültür, sanat anlayışı geliştikçe kadınlar kültürel haklarını kazanabilecek. Gelişme bir süreç, bu sürecin kültürel, sosyal hareketlilik yaratabilmesi, siyasi iradenin bu yönde oluşmasına bağlı. En az bunun kadar, kadınların hak ve isteklerinin bilincinde olup, bu yönde uğraş vermelerine de bağlı... TORUNLAR İÇİN MÜCADELE Günümüz öncesi yazan kadınların çoğu paşa kızı, eğitimli, akçalı, ama arada halk kadınları da var. Birkaç asır sonra gelecek torunları adına kavgaya katılmışlar. Fatma Aliye Hanım, sözgelimi kardeşi Emine Seniye Aliye (Aliye kardeşler bu kadar, aynı adı takınsa da günümüzde soyundan gelen yazar yok) 1862'lerde eğitimi kesintiye uğrar, çocuklar doğurur, gene de İslamiyette çok kadınla evlilik ve kadının örtünmesi ve cariyelik kavramlarını tartışmaya açar. Kadının tek görevinin doğurmak olmadığını, çok kadınla evliliğin fuhşu önlediği görüşünün yanlışlığını savunur. Mihri Hatun, 1516. yüzyılda divan edebiyatımızın iki kadın şairinden biri. Kadın dünyası ve duygularını alışılmış kalıplarını zorlayarak ve kadınca söylemeyi başaran tek kadın divan şairi. Sevgililerini adlarıyla anacak denli cesur. Şiirleri, yaşamı, dönemi şairlerle çatışmaları ve kadının toplumdaki yeri için yazdıklarıyla bir öncü olan Mihri Hatun'u da tanımıyor Türk kadını ve okuru... Dünya Venüs’te bir kratere adını veriyor, ders kitaplarına alıyor. Ülkemizde ise kadın olmasından hep korkularak, bilinmiyor, bildirilmiyor… Amasyalı Zeynep kayıtlara geçmiş ilk şaire, ama kimse tanımıyor... Zafer Hanım’sa ilk Türk kadın yazarı diye hiç bilinmiyor. OsmanlıRus savaşı sırasında, ülkesine duyarsız kalmak istemeyerek yazıyor. Kitabının gelirini yaralı askerlere bağışlıyor... O dönem ülke savaşıyor olmasa da yazacaktı, çünkü dönemin edebi bilgisine sahip, ülke sorunlarıyla da yakından ilgiliydi. M. Zihni Efendi'nin 'Meşhur Hatunlar' adlı yapıtında, ondan, çağdaş kadın yazarların ilki, diye söz edilir. “Hoş, zarif üslubunun, bir kadından beklenenin çok üstünde (…) olduğu” yazılır. Şiirde de ustadır Zafer Hanım: “Muktezayı taliimdir dur eden senden beni/ Yoksa ey çeşmi siyahım bi vefa denmez sana...” İlk işçi şairemiz, Yaşar Nezihe Bükülmez'dir. Kadın hakları konusundaki eylemleri, bunu kendi yaşamına taşıyabilmesi, işçi sınıfının çıkarı için verdiği uğraşlar, onu farklı kılar. Zor bir hayat sürmüştür. Kantar idaresinde amele bir babanın kızı olarak 1882'de Silivrikapı’nın yoksul bir mahallesinde doğmuş, altı yaşında anasız kalmış. Babası, kızların okumasına şiddetle karşıydı, mahalle okuluna gizlice gidiyor diye kızını evden kovdu. 14'ünde şiire başlayan Nezihe Hanım, Mazlume, Mehcure takma adlarıyla şiirler yazdı. Cumhuriyetin ilk yıllarında Ankara’ya açlıktan şikâyet telgrafı çektiği söylenir. İki koca, dört çocuk, parasızlık, aldatılmak... Üçüncü kocayı da o istemez, bırakır. Çocukları890 ? SAYFA 21
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle