04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

küçülüyordu. Hiçbir kaçış yok gibi gözüküyordu. FRANK O’HARA BEŞ, GEOFFREY CHAUCER SIFIR Cevat ÇAPAN Şiir Atlası Geoff Hattersley/ Şiirler/ Çeviren: Nice Damar Sanırım genellikle Geoffrey Chaucer’dan çok Frank O’Hara’yı okumayı yeğlerim ve bu güzel, sigarasız sabah şu halde yeni (ah belki) bir şiirsel biçimi denemek için doğru zaman olabilir. En komiği: buradayım, otuzlu yaşlarda, koymuşum içkiyi ve her türlü, varsayın, ‘kuşkulu varlıkları’ arkama, şimdi atıyorum onu tümüyle küçük, kabız bir odada bir kadının domates dolgunluğuyla, çekerek geçmişteki İngiliz fiillerini. Bir dize yazdım, çok kısa bir dize, dostça tavırlarla ve pantolonumda bir düşünce şekil alıyor… ‘öyle karanlıktır ki kendinizi göremezsiniz’ 1956’da Güney Yorkshire’de, Womdwell’de doğdu. Yazın dünyasına ilk adımını 1980’lerde attı, bir dergi ve basımevinde editörlük yaptığı Barnsley’ye geçmeden önce Huddersfield’de bulundu. Şiir kitapları: The Deep End (1987), Slouching Towards Rotherham (1987), Post of Entry (1989), Split Shift (1990), On The Busses With Dostoyevsky (1998), Harmonica (2003). Ayrıca şiirlerinden seçmeler, Don’t Worry (1994). Çeşitli müzisyenlerle şiir okumaları da gerçekleştirmiştir. EKSİ ÜÇ NOKTA ALTI Varsayın üç kapı var: Din, Delilik, İntihar. Varsayın televizyondasınız, soruyor hostes hangi kapıyı seçeceğinizi. Varsayın on milyon izleyici var ve düşmanlardan oluşan stüdyo seyircileri tümü bağırıyor seçimlerini ve patırtıda yanlış duyar hostes: Din istersiniz, Delilik alırsınız. Bir yandan öteki yana itilirsiniz ve kapanır kapı. Bağırmayı denersiniz yardım için, açıklamak istersiniz bir yanlışlık olduğunu, yapamazsınız, kımıldanamazsınız, duyumsarsınız sanki bir çift kocaman el ya da zincirlerle yerinizde alıkonduğunuzu. Öyle karanlıktır ki, kendinizi göremezsiniz, öyle sessizdir ki, bir bitkinin devindiğini duyabilirsiniz hiç devinmemesine karşın. Hiçbir sözcük yoktur usunuzda, yalnızca sayılar. Denersiniz ama durduramazsınız onları düşünmeyi: Bir ve bir ikidir, artı on yedi on sekizdir eksi üç nokta altı, on beş nokta sekizdir yirmi yedi nokta yedi ile çarpımı dört bin üç yüz altmış beş nokta altıdır bölünerek beş nokta beşe zincirli üç bakımsız çocuk köle tarafından. Durdu her şey: kaşıklar ağızlara giden patikalarında, eller ve ayaklar masaların altında buluşan dizlerle. Amerikalı göz attı çevresine yavaşça, budalaca bir sırıtmanın başlangıçları… Ödeme yapan müşterilerin yapay şaşkınlıklarından önce, O bir ateşleyici istedi ve yaktı nesneyi. Yoğun, kekre bir duman birdenbire doldurmaya başladı düzgün ve uyumlu içini lokantanın. Avizeler düştü parçalanarak; karanlıkta, şarap şişeleri aceleyle mahzene döndü, görülmemiş yaratıklar sıçradı tabaklarından ter içindeki yönetici tarafından tam zamanında yakalanan. Puro şimdi hâlâ büyüyordu korkutucu bir hızla, üstüne alarak yeni, tuhaf bir biçim, giderek bir baş gibi görünen… Bir kadınbir kadın vazgeçti hayatının mücevherinden ve çöktü yere ardına kadar açık bacaklarıyla inleyerek ‘Onu bana ver! Onu bana ver!’ diye. Bir adam, gözyaşları boşanarak sarhoş burnundan, yaladı yuttu yedi karısının ve çocuklarının fotoğrafını. Garsonlar, papyonları isteri sınırında, koşuşturdular şuraya buraya sıcak et suyu kâseleriyle. Amerikalı, bu güzel şeyle, bütünüyle neşeye kapılmış, kutladı gürültüyle yiyerek sarımsaklı Stilton peynirinin beş librelik topağının tümünü tatlı arabasındaki porto şarabıyla birlikte. Küçüktü oda ve gittikçe daha çok SAYI 883 PİS Kız bırakır dergiyi ve banyo yapmaya gereksinimi olduğunu söyler, bakarak bana benim de gereksinimim varmış gibi ya da belki yalnızca benim orada olmamı istiyor kendisiyle birlikte ben pis olsam da olmasam da. O okudu “The Platonic Blow”u (Auden’e atfedilen) hemen şimdi ve bakışı benim sırıtmama neden olan ve isteyen onu sarmamı ve şaşırtmamı onu bana özgü bir şeyle. Ne kadar pis olabilirim? Merak ediyorum, su akar ve ayna buharlanırken. TUHAF SAÇ Sırıtan bir şey vardı televizyonda: Her şey yaratıcıdır, dedi o, anlamında gözünü ayıramamayı tavandaki bir gölgeden. Onu kapatmadım, yalnızca homurdandım biraz. Yapamazdım fazlaca bir şey o zaman kaygılanmak dışında ilk yat borusuna ikincisi on dakika sonra çalınan, evimin dışında park etmiş polise CIA Nasıl Öldürdü Bob Marley’yi adlı kitabı okuyan ve gittiğimde bankaya, dükkânlara, dişçiye beni izleyen gangstere. Hüzünlüydüm, dinliyordum aynı şarkıyı defalarca: Don’t Tell Me You Don’t Believe It & Call Yourself A Friend. Kafamda başka hiçbir şey yoktu ne istediğim hakkında dışında rahatlayabilmenin ve işlerin komik yanını görmenin, belki anımsamak on yedisinde olmayı, Bob Dylan ya da başkası olmayı istemek ya da en azından sahip olmak oldukça tuhaf saçlara. Yalnızca daha çok dışarı çıkmaya, evin dışında olmaya ihtiyacım vardı. Takım elbisem kuru temizleyicide olduğundan kot bir pantolon ve ceket giydim. Yaslandım bara öteki müşterilerin gözlerinden sakınarak: mekân benim geçmişte olduğum türden budalalarla doluydu. Duydum onların gittikçe artan cıvıklığını. SAYFA 25 PURO Kocamandı puro. İçeri taşındı CUMHURİYET KİTAP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle