04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Özdemir İnce ile "Denek Taşı"nı konuştuk ‘Gelenek’e hiç meraklı değilim. Geleneğin milliyetçiliği olmaz’ Aydın, yazar, şair Özdemir İnce’nin seçme denemelerinin yer aldığı "Denek Taşı" adlı kitabı Dünya Kitapları tarafından yayımlandı. Yazın dünyasında dilsel arayışlardan, günümüz Türkiye’sinin dilde yaşadığı çökmeye, edebiyatımızın, şiirimizin hangi kısır döngülere itildiğinden, gelenek bağımlılığının zedelemelerine, sosyal ve siyasal köleliklere ve kötüye gidişin kökenine kadar pek çok sorunsala getirdiği gerçekçi açılımlarla dobra dobra buluşturuyor okurları Özdemir İnce kitabında. Özdemir İnce ile "Denek Taşı" üzerine konuştuk. ? Gamze AKDEMİR eçme denemelerden oluşuyor "Denek Taşı". Fakat kitabın girişinde "güzelim deneme sanatını berbat ettiğimi itiraf ediyorum" diyorsunuz. Neden? Şimdi havanda su dövmek için yazı yazan adamlar var. Havanda su dövme sanatına deneme diyorlar. O nedenle yazdıklarıma deneme demek istemiyorum aslında. Ben üsluba inanmam. Üslup elbette var ama her metin şöyle olayım diye kendi başına bir yere gider. Ben makale yazıyorum ona deneme demek fazla geliyor, ben fikir yazısı yazıyorum. Denemede fikir yoktur, dil öne çıkar filan diyorlar ya, valla dil ister sağda ister solda ister geride olsun dil her zaman dildir. O kadar da dilin üstüne düşüp dili parlatmaya gerek yok. Gerçek yazarlar öyle ikide bir "dil" diye tepinip durmazlar, onun içeriğidir önemli olan. Evet biçem.. Zaten biçem yoksa yazar yoktur. Biçem bir kovadır veya saksıdır veya Çin vazosudur. İster kova, ister saksı, isterse Çin vazosu olsun hepsi bir sıvıyı içinde tutar. Neticede Çin vazosu daha değerlidir denir ama hiç kimse de Çin vazosu yapayım diye uğraşmaz, önemli olan suyu koyacağı bir kap yaratmaktır. Bunu söylemek istiyorum ben. Yazdığım metinlerde hem şiirimi, hem de diğer yazılarımı açan ipuçları oradadır. Benim ruhum, beynim, kalbim bunların içindedir. O yüzden denemezsen deneme diyorum kitabımda. Ayrıca denemeyi özgün ve bağımsız bir tür saymıyorum. Ben içinde fikir olmayan denemeyi kabul etmem. Bir şey öğrenecek okur neticede. Günümüzde deneme neye döndü sizce? Karnından mı konuşuyor yazın? Herkes yazına dalıyor… Aynaya bakıyorsun diyorsun, kendiyle pek meşgul diyorsun. Olabilir. Milattan bu yana alalım, 2 bin yıl diyelim, böyle dönemler olur. Bir kendi içine döner, dışarıya döner, sağına bakar, soluna bakar sonuçta bir edebiyat varsa edebiyattır. Fakat şu anda gerçekten bir bunalım söz konusu. Bunalım ne? Türk Edebiyatı okumak özürlüleşti ve magazine kayıverdi. 80’lerde yazdığım yazılarda, ki bunlar da kitap oldu, birisi "Yazmasam Olmazdı", öbürü de "Mahşerin Üç Kitabı". Bugünlerin habercisi gibi yazılardır. Orada edebiyatçılara demişimdir ki; işinizi bu kadar magazin sayfalarına bırakmayın, bunlar sizin ölçünüz değil, sizin ölçünüz edebiyattır, edebiyat dergilerinin sayfalarıdır, bu kadar önemsemeyin. Yoksa sonunda onlaSAYFA 16 S rın, magazin sayfalarının verdiği kararlar edebi eleştirinin yerine geçecek diye uyardık. İNTERNET VE EDEBİYAT Ve bugün geçti diyorsunuz. Geçti tabii. 80’lerde başladı. 90’lar ve 2000’lerde daha da beterleşti. Şimdi başka bir yolda gelişiyor edebiyat. İnternet almış eline sazı. İnternet yazılı edebiyata girmez. İnternet ve magazin yazıları yazılı edebiyat geleneği değil. Yıllar önce editörlük yaptığım sırada gelirlerdi karşıma gençler kendilerinden beş yaş, on yaş büyük yazarları okuduklarını söylerlerdi. Nezihe Meriç’i oku nabilirsiniz. Bugün artık her bilgisayarı olan kendini âlim sanıyor. Aşağılık duygusu, eksiklik duygusu, kendini yetiştirme ihtiyacı hissetme yok oldu. Kitabı hor görüyorlar. Okur sayısı komik rakamlara indi. Bu gelecekte büyük yazarlara elveda anlamına mı geliyor? Hayır elveda değil ama şartlar göz önünde bulundurulduğunda az olsa da büyük yazarlar çıkacaktır. Edebiyatın sadık dostları daha çok kadınlar değil mi? Tabii tabii. Dünyanın her yerinde kadınlar daha çok okuyor. Belki gelecek yüzyılda nü anımsatıyorsunuz kitaptaki yazılarınızdan Eylül 84 tarihli Varlık’ta yayımlanan Şiir İnsana Benzer başlıklı yazınızda. Çok önemlidir. T.S. Eliot gibi şairlerin, Mikel Dufrenne gibi estetikçi felsefecilerin, sözünü ettiği gelenek, öteki şairlerin yapıtlarının tarihsel birikimine işaret eder. Bu geleneğin içinde yer alan şairler, sanki birer telefon direği, televizyon ara istasyonuna benzerler. Hepsi tek başınadır, ama aralarında bir iletişim bağı vardır. Genç şairler, şiirlerini bu geleneğin içinde, bu geleneğe göre değil bu geleneğin içinde ve bu gelenekten itibaren yazmaya başlarlar. Şairler şiirlerini bu geleneğe tıpatıp uygun olarak yazacak olsalardı, şiir zanaatkâr işi, konfeksiyon düzeyinde kalırdı. Şiirsel söylemi öteki şairlerden öğrenen genç şair, şiirsel gerçeği de kendi hayatından, başkalarının hayatından, nesnel gerçeklerden öğrenir. Bir şairin bunu başkalarının yapıtlarından öğrenmesine pek olanak yoktur. Kendi telefon direğine, kendi telgraf direğine, kendi vericisine sahip olmak istemiyorsa tabii. O zaman tüm zamanını boşa geçirecek demektir. DUVARLARI YIKMAK... Gelenekten söz etmişken "Metin Eloğlu ya da Bir Deryadil, Bir Deryaneval" adlı bölümde "gelenek" ve "gidenek"ten bahsediyorsunuz, "gelenek"e hiç meraklı olmadığınızı ekleyerek. Bunları yazarken kendimi Muallim Naci gibi düşünüyordum, çünkü yazdığım konuları Türkiye’de en büyük yazarlar şairler bile bilmiyordu. 1980’lerde "imge"yi ben yazana dek kimse bilmiyordu. "İmge"yi görüntü sanıyorlardı. Şiir görüntü sanatıdır diye yazmıştı Oktay Rıfat 1956’da. O yüzden kendimi Muallim Naci gibi gördüysem suç bende değil. Şimdi "gelenek"ten bahsederken, bu sözcüğün hemen yanına "yararlanmak" fiili getirilir. Harç karar gibi, duvar örer gibi gelenekten yararlanılmaz. Bir şair yemek pişirir gibi şiir yazmaz: Yani, "Falanca şairin imge düzeni iyi, filanca şairin şiirsel sözdizimi iyi, öbür şairin ironisi iyi, bu iyileri alıp ‘iyi’ bir şiir yazayım" demez; ki yazılanlara bakılırsa sanki diyebilirmiş gibi. Gelenek denen şey aynı zamanda gidenek’tir. Sizin organik yapınızda, ruhunuzda, beyninizdedir. Bu bakımdan gelenekle ilgili olarak kullanılan "yararlanmak" gibi, "kullanmak" gibi fiiller her alanda yanlıştır, çünkü yapaydır. "Gelenek"in iyisi "gidenek" olanıdır; ancak "gidenek" olan "kalanak" olabilir. Bu ilişkiyi en iyi anlayan ve en iyi anladığı için de pek kulak asmayan ender şairleKİTAP SAYI dun mu, Necati Cumalı’yı okudun mu, Orhan Kemal’i, Sait Faik’i okudun mu diye sorardım, yüzüme bakakalırlardı. Şimdi ben onları da arar oldum. Şimdi edebiyat için sayacağımız mesela Murathan Mungan’ı da okumuyorlar artık. İnsanlarda kitap okuma isteğini ne köreltti sizce? Bu bir özenme meselesi. Eskiden kütüphaneli bir eve gidildiği zaman insanlar korkardı. Böyle insanlara ayaklı kütüphane filan derlerdi. Bilgiye erişmek için kütüphaneler şarttı. Bilgisayar bilenle bilmeyeni eşitledi. Bilgide demokrasi olmaz. Ve internette verilen bilgi ne? Mesela benim biyografim 1982’de duruyor. Ayrıca internet olanağından bilgi donanımınız kadar yararla edebiyatla sadece kadınlar ilgilenecek. Yazma anlamında da.. Evet edebiyat kadın işi oluyor. Kadın yazarlar artacak. Gençler konusuna dönersek şiirde de benzer bir kaosla karşı karşıya bulunulduğunu anlatıyorsunuz "Denek Taşı"nda yer alan kimi yazılarınızda. Genç şairler.. Edebiyatın canlılığı, geleneği, yazılmış üzerine yazmaktan geçer. Böyle bir gelenek olmadığı için 20 yaşındaki çocuk onun hakkında yazmamızı istiyor bizden. Evet bu noktada T.S. Eliot’ın "Hiçbir ozanın, hiçbir sanatçının tek başına tam bir anlamı yoktur. Onun anlamı, değerlendirilmesi, ölmüş ozan ve sanatçılarla olan bağının değerlendirilmesidir" sözü ? CUMHURİYET 883
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle