Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
François Cheng’den ‘Boşluk ve Doluluk’ Wu Bing “Bamba ve Kuş”, Pekin Saray Müzesi. Çin sanat geleneğine düşünsel bir yaklaşım rel düzeyden küresel düzeye taşıdığına, dünya enerji tüketiminin yüzde kırkını oluşturan bu ülkenin Amerikan karşıtı rejimleri destekleyen ve Latin Amerika’da etki alanı oluşturan tutumuyla, yüzü aşkın uluslararası örgüte üye olmasıyla yarattığı güce değiniliyor. Bütün bunların yanında, Uzakdoğu kültürü ortak başlığı altında binlerce yıllık sanat ve kültür birikimi de önemli kuşkusuz. Ama Avrupa sanatının her yerde esip duran kavrayıcı etkisi, gerek tarihi gerekse güncelliğiyle başat bir yapıyı, günümüz insanının önüne sürdüğünden, bu birikim öteki alternatif kültürler gibi karanlıkta kalıyor, ya da yeterince güncelleştirilemiyor. Gerçi son yıllarda Avrupa merkezlerinde düzenlenen sanat fuarlarında, Uzakdoğu sanatının canlanan rüzgârına tanık olunmuyor değil. Ne var ki, bu bile o büyük kültüre yapılan göndermelerin yoğunluğuna karşın gerekli yankıyı uyandırmaktan uzak kalabiliyor. Avrupa’da 19. yüzyılın ikinci yarısında, izlenimci ressamlarla ve onları izleyenlerle, Çin ve Japon resminin eskimeyen yüzü yeniden keşfedildiğinde, manzara resminin oraya bakışıyla saptanan çağdaşlık damarının uzun bir aradan sonra, bir geleneğin daha Rönesansına tanıklık ettiği anımsanırsa, bu tür keşifleri olağan karşılamak gerekecektir. tirmektedir. Çin resminin bir ‘‘tarih’’inin bulunup bulunmadığı konusunda farklı görüşler olsa da yazar, kitabının giriş bölümünde, fazla derine inmeden bu sanatın Tang’lar döneminden başlayarak, yirminci yüzyılın başlarına yani Ts’ing’ler dönemine kadar uzanan yaklaşık bin beşyüz yıllık geleneğinin tarihsel dökümünü veriyor. Bu arada, Çin yaşamındaki söylencelerin, mistik açıdan Çin resmini etkileyen yönleri üzerinde durarak bu söylencelerden birkaçı üzerinde duruyor. Çin’de resim sanatının, bütün öteki dalları aşan bir önceliğe sahip olduğu ve ‘‘kutsal bir pratik’’ üzerinde geliştiği, insan ve evren ilişkisinin gizlerini araştırıcı bir yol izlediği düşünülürse, eski Çin metinlerinde sık sık sözü edilen Boşluk kavramının resim sanatındaki yeri de kolayca anlaşılır. Yazara göre Çin sanatında temel unsurdur bu kavram. Sezgisel olarak kavranabilen bu terim, doğada dağ, toprak ve su gibi elemanlar arasındaki ilişkinin kavranmasıyla algılanabilir. Boşluk kavramıyla ilgili düşüncelerin Çin felsefesinde köklü bir gelenek oluşturması da bu bakımdan doğaldır. Bu açıdan bakınca kozmolojinin önemi açık biçimde ortaya çıkar. Hem düşünsel hem de estetik değerlerin söz konusu olduğu Çin resminde fırça aracılığıyla oluşturulmuş bir çizginin, insan ile doğaüstü arasında bir ‘‘köprü’’ işlevi görmesi, aynı zamanda ‘‘tekil’’ olanı arama görevini verir sanatçıya. Bu aşamadan sonra yazar, fırçamürekkep, YinYang (ya da gölgeışık), dağsu, insangökyüzü ve beşinci boyut üzerinde ayrıntılı biçimde durarak, bu kavramların Çin resminde ifade ettiği anlamın kavramsal ve düşünsel temellerin açmaya çalışıyor. Çin sanatını düzenleyen düşünsel ve estetik kavramların, her şeyden önce bütün sanatçıların uymak zorunda oldukları kuralları akla getirmesi nedeniyle, ilgili kaynaklardan ve metinlerden yaptığı alıntılarla, bu kurallara ilişkin yorumlardan örnekler veriyor yazar. Örneğin bir düşünüre göre, boşluk kavramına ilişkin düşünce, fırçaya yön vermeli, onun işlevini sürdürmesine yardımcı olmalıdır. Bir başkasına göre, fırçanın kâğıt üzerinde gezinişi, esin (ilham) kavramının güdümünde olmalı. Doğaya egemen olan değişim (metamorfoz) düşüncesi, fırçayı aşar, orada ‘‘kutsal büyü’’ kendini gösterir. Resme bir nokta koymanın tarlaya bir tohum atmakla eşdeğerli olduğunu söyleyen bir başka düşünür, doluluk içinde bir boşluğun bulunduğu gerçeğine işaret ediyor. İç Asya kültürünün kökenlerine inildiğinde, bizim geleneksel kültür kaynaklarımızı da yakından ilgilendirmesi nedeniyle uzak durmamamız gereken Çin sanatı ve daha genel bir ifadeyle Uzakdoğu kültürü üzerine kapsamlı bilgiler veren François Cheng’in kitabı, bu alanla ilgili yayınların sınırlı olduğu dilimizde, önemli başvuru kaynaklarından biri olması bakımından da önem taşıyor. ? Kaya ÖZSEZGİN Y aşanan güncel siyasal olaylar nedeniyle dikkatlerin Yakındoğu’ya çekildiği bir dönemde, köklü sanat gelenekleri karşısında hep saygı uyandırmış olan Uzakdoğu kültürünü gündeme getirmek kimseyi şaşırtmamalı. Çin ve Japonya gibi, iki dev ülkenin ekonomik açıdan Avrupa ülkelerine rakip olacak düzeylerde gelişme potansiyelini ellerinde tutmaları, stratejik yönden son zamanlarda gene günün konusu haline gelen yeni seçenekleri yaşatıyor olmaları, özellikle nüfus bakımından dünyanın önde gelen iki ülkesinden biri olma konumundaki Çin’in, yaygın deyimle bu ‘‘uyanan dev’’in korku yaratan gücü, kamuoyunun ilgisini uyaragelmiştir. Örneğin küreselleşen Çin fırtınasından söz edilmekte, büyüyen ekonomisinin bu ülkeyi, ye BİR ANLATIM DİLİ Kendi ülkesinin sanatı ve edebiyatı konusunda çalışmalarıyla tanınan Çin asıllı François Cheng de, geleneksel Çin resim sanatını göstergebilimsel bir yöntemle incelediği kitabının (*) bir yerinde, bu konuya değiniyor ama bu kitapta onun amacı, daha çok boşluk (‘‘vide’’) ve doluluk (‘‘plain’’) kavramlarına, Çin resminin geleneksel akışı içinde açıklık getirmek, resimdeki boş ve dolu alanları, Çin felsefesi, başta Laotze, Tao ve Konfuçyüs düşüncesi olmak üzere Uzakdoğulu düşünürlerin bakış ve yorumları eşliğinde değerlendirmektir. Kitabının giriş yerinde, ona bu konuda öncülük yapanın Jacques Lacan ve onun yanı sıra başka Batılı yazar ve araştırmacılar olduğunu özellikle belirtmesi, bugüne kadar olandan farklı bir yaklaşımın, düşünsel taban üzerine oturan ve Çin resmini bu taban üzerinde değerlendiren bir bakış açısının benimsenmiş olduğunu gösteriyor ki, genel olarak sanatla Uzakdoğu felsefesi arasında sıkı bir bağ bulunduğu gerçeği göz önüne alınacak olursa, bu yaklaşım daha da önem taşıyor. Çin resminin bir anlatım dili olarak dayandığı ‘‘işlevsel ilkeler’’i kavramaya yönelik Ma Yuan, “Çam ağacı bu bakış, doğaldır ki tarihselci değil, altında”, Pekin Saray yapısalcı bir yaklaşımı zorunlu hale ge Müzesi. YORULMAK BİLMEZ GÖZLEMCİ Bütün bu ve buna benzer yorumlar, düşüncenin sanata öncülük eden işlevinin önemi hakkında da somut ipuçları vermektedir. Wang Wei, ünlü eseri ‘‘Shan shin fu’’da öyle bir doğa betimi yapmaktadır ki, zamanın akışı içindeki değişimlerin şiirsel bir anlatımla dile getirilen yorumu, Çinli ressamın doğa nesnelerine bakışındaki derinliklidüşünsel anlamı kavramamızı kolaylaştırmaktadır. Fırçanın başladığı ve duracağı yeri iyi hesaplaması, sanatçıyı yorulmak bilmez bir doğa gözlemcisi yapabilmişse, bunun nedeni, fırçaya yön veren gizleri bilmek ve uygulamaktır. François Cheng, kitap boyunca, Çin sanatına egemen olan bu gizlerin düşünsel dökümünü ve Uzakdoğı felsefesinde tabanını bulan ayrıntılarını gözler önüne seriyor. Arada geçen birtakım teknik terimlerin kısa dökümüne de kitapta yer verilmiş olması, özellikle Çin düşüncesinin sanata temel kaynak oluşturan yapısı hakkında aydınlatıcı olabilmektedir. Kitabın ikinci kısmı, Ts’ing hanedanı döneminde yaşamış ve öteki ressamların çoğu gibi Çin’de resim sanatının farklı yönleri üzerine kitap yazmış olan ünlü ressama, Shih t’ao’ya ayrılmış. Filozofik ve estetik düşüncelerin iç içe geçtiği 1700’lü yıllara ait kitabında ( ‘‘Propos sur la peinture’’ ) ressam, boşluk ve doluluk kavramlarına da kendi yönünden açıklık getirmekte, resmin fırça ve mürekkep gibi temel malzemelerine ilişkin bilgiler vermektedir. Sonuç olarak, İç Asya kültürünün kökenlerine inildiğinde, bizim geleneksel kültür kaynaklarımızı da yakından ilgilendirmesi nedeniyle uzak durmamamız gereken Çin sanatı ve daha genel bir ifadeyle Uzakdoğu kültürü üzerine kapsamlı bilgiler veren François Cheng’in kitabı, bu alanla ilgili yayınların sınırlı olduğu dilimizde, önemli başvuru kaynaklarından biri olması bakımından da önem taşıyor. Ayrıca Uzakdoğu ve Asya sanatı kapsamında eserlerle yakınlaşma olanaklarının daha da sınırlı olduğu Paris’te 1889’da açılan ve yakın zamanlarda yeni bir düzenlemeyle, benzeri müzeler arasındaki önemli yerini pekiştirmiş olan Guimet Müzesi bu arada anımsanabilir bir ortamda, bu tür bir yayın, bizi bu alana çekmekte etkili olabilir. ? (*) Boşluk ve Doluluk/ François Cheng/ Çev. Kaya Özsezgin/ İmge Kitabevi. SAYFA 8 CUMHURİYET KİTAP SAYI 867