Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
KISA KISA KISA KISA KISA KISA KISA KISA Gülümseyen Anlar Enver Ercan ? Erhan TIĞLI nver Ercan ‘‘Edebiyat Dünyasından Fıkralar’’ını ‘‘Gülümseyen Anlar’’ adıyla bir kitapta toplamış. Okuyucular şair ve yazarların anılarını, neler konuştuklarını, nasıl şakalaştıklarını merak ederler. Bu bakımdan iyi bir düşünce bu. Ama birtakım eksiklikleri var. Kitap Baki’nin dostlar hakkındaki düşünceleriyle başlıyor. Şair üç çeşit dost olduğunu söylüyor: ‘‘Bir dost vardır ki, gıda gibidir; onu her gün ararsın. Bir dost vardır ki, ilaç gibidir; gerekince ararsın. Bir dost vardır ki, hastalık gibidir; o seni arar!..’’ Güzel bir söz ama güldürmüyor, düşündürüyor. Kitapta böyle anılar, fıkralar çok. Öyleyse ‘‘Gülümseyen’’in yanına ‘‘Düşündüren’’ de eklenmeliydi... Sonra niye ‘‘anlar’’da ‘‘anılar’’ değil?.. Kitaba Fıtnat Hanım’la Şair Haşmet’in iki fıkrası alınmış. Bence eksik. Fıtnat Hanım kurban seçerken Haşmet kendisine, ‘‘Bu bayram kulunuzu kurban etseniz olmaz mı?’’ diye takılıyor. Fıtnat Hanım da: ‘‘Olmaz, bu bayram boynuzsuz bir koç kurban edece E ğim’’ diyor. Oysa kurbanın boynuzlusu makbuldür ve bu fıkranın aslı şöyledir: Şair Haşmet, Fıtnat Hanım’dan kendisini kurban etmesini söyleyince Fıtnat Hanım, ‘‘İyi ama kurbanın boynuzlusu makbuldür’’ der. Şair Haşmet cevabı yapıştırır: ‘‘Merak etmeyin sultanım. Sizin kapınızda biraz durayım. Elbet boynuzlarım çıkar!..’’ Kitapta Keçecizade İzzet Molla’dan iki fıkra var. Molla’nın çok güzel bir fıkrası alınmamış. Şairimizi Keşan’a sürerler. Halk, şairi görmek için başına toplanır. Bir süre sonra bir mırıltı başlar. Molla, ‘‘Ne var, ne oluyor?’’ diye sorar. ‘‘Efendim sazınızı merak ediyorlar. Sazınız nerde?’’ derler. Molla halkın şair denince saz şairi anladığını görünce şöyle der: ‘‘Biraz betçe çıkmış idi âvâzımız/Sitanbul’da terkeyledik sâzımız.’’ Ahmet Vefik Paşa’dan bir fıkra alınmış. Oysa benim bildiğim beş altı fıkrası vardır Paşa’nın. Ahmet Vefik Paşa rahat etmek için kendisine deli dedirtir. Hatta çocuklara para verip arkasından ‘‘deli’’ diye bağırtır. Bunu bilmeyen bir arkadaşı çocukları kovalayınca Paşa, ‘‘Dur, ne yapıyorsun?” der. “Ben kendime deli dedirtmek için o kadar uğraştım.’’ Gerçekten de o devirde ‘‘delice’’ işler yapar. Bursa’da valiyken memurları zorla tiyatroya abone yapar. Paraları oraya sarf eder. Kendisinden para isteyen üst makamlara şu telgrafı çeker: ‘‘Para denilen bok, bu diyarda yok!..’’ Bursa’daki çıkmaz sokakları bir oyunla açtırır. Arabasını kasten bir çıkmaz sokağa sürdürür. ‘‘Koskoca valiye geri dönmek yakışmaz’’ diyerek sokağı açtırır. Günümüzde yaşasaydı da çıkmaz sokaklara dalan politikacıları kurtarsaydı ne iyi olacaktı... Tiyatromuz da çok ileri giderdi. Namık Kemal’den üç fıkra var. Oysa şairimizin fıkraları dilden dile gezmektedir. Zaptiye Nazırı Şefik Paşa’nın bekçilere düdük verdirmesi üzerine söylediği şu dörtlük, Enver Ercan’ın gözünden kaçmış herhalde: ‘‘Zaptiyede müş’ir olacak nâseza teres, Çok ehli iffeti yüzü üstü sürükledi; Âfakı tuttu velvelei sıyt ü şöhreti, Bekçileri dahi yola koydu, düdükledi.’’ Şairimizin zalim birine bunu söyleyebilmesi gözden kaçırılacak bir şey değil doğrusu... Şair Eşref’ten dört fıkra var. Çok sevdiğim ve günümüzde rastlanmayan ince esprilerine yer verilmemiş. Bunlardan ikisini buraya almak istiyorum. Eşref eşeğiyle işe gitmektedir. Dar bir yolda zamanın anlı şanlı valisi Kamil Paşa’yla karşılaşırlar. Eşref eşeğini kenara çeker, ‘‘Buyrun paşam, geçin. Meydan sizin’’ der. Paşa, ‘‘Yoo! Geçemem. Ben eşeklerden korkarım’’ diye karşılık verir. Eşref, ‘‘Korkmayın efendim,” der. “Benim eşek kâmildir!’’ Şairimiz Kırkağaç’ta kaymakamdır. Hükümet konağının damları akmaktadır. Üst makamlara bildirir, aldıran olmaz. O, yazmaya devam eder. En sonunda, ‘‘Konağın neresi akıyor?’’ diye bir yazı gelir. Eşref şöyle der: ‘‘Musluklarından başka her yeri akıyor!’’ Neyzen Tevfik’ten on fıkra var. Ama dillere destan iki fıkra yok. Neyzen Tevfik bir içki meclisindedir. Hatırlı kişiler vardır. Kendisinden ney çalmasını isterler. Hatırlarını kırmayıp çalmaya başlar, ama dinlemezler, yiyip içmeye, konuşmaya devam ederler. Neyzen kızar ve şöyle der: ‘‘Sanma ciddiyet ile sarfederim sana tımı, Ney elimde suyu durmuş kuru musluk gibidir. Bezmi meyde süfehanın saza meftun oluşu Nazarımda su içen eşşeğe ıslık gibidir.’’ O zamanın ünlü doktorlarından Fahrettin Kerim Gökay, Neyzen’i içkiden vazgeçirmek için: ‘‘Eşeğin önüne bir kova su, bir kova rakı koysak, hangisini içer?’’ diye sorar. Neyzen, ‘‘Su içer’’ der. Doktor, ‘‘Bak gördün mü?’’ dercesine bakar ve sorar: ‘‘Niye?’’ Neyzen cevabı yapıştırır: ‘‘Niye olacak? Eşekliğinden!’’ Kitapta Ahmet Haşim’le ilgili iki fıkraya rastladım. Üçüncüyü de ben yazıvereyim: Ahmet Haşim, Güzel Sanatlar Akademisi’nde estetik dersi vermektedir. Bu arada resim yapan öğrencilerin resimlerine bakıp, ‘‘Şurası olmamış, burası böyle olsa daha iyi olurdu’’ diye ‘‘fikir beyan’’ etmektedir. Öğrenciler kendisine bir oyun oynarlar. Eleştirdiği resimlerden birini ertesi günü kendisine göstererek: ‘‘Dediklerinizi yaptık hocam. Şimdi nasıl olmuş?’’ diye sorarlar. Haşim resme şöyle bir bakar: ‘‘Hah şöyle. Şimdi olmuş işte!’’ der. Kitapta yabancı şair ve yazarların esprileri de var. Bence Türk yazarlarına daha çok yer verilip bunlar ayrı bir kitapta toplansaydı daha iyi olacaktı. Onlara yer açmak için bizimkiler öksüz bırakılmış. Dikkatimi çeken bir başka şey de şu: Günümüz şair ve yazarlarından pek espri örneği yok. Yoksa yaşayan yazarlarımız artık espri yeteneklerini yitirdiler mi ya da birbirlerine çatmaktan espri yapmaya vakit bulamıyorlar mı acaba? ? Gülümseyen AnlarEdebiyat Dünyasından Fıkralar/ Derleyen: Enver Ercan/ Varlık Yayınları/ 104 s. dıklarım” üçgeni olarak değerlendirmek ya da yorumlamak daha doğru olur. Çünkü onun bu çalışmaları akademik bir çalışma ve metinler topluluğu değil, bir yazar uğraşından ibarettir. İzmit kenti geçmişte ve tarihsel düzlemde, Kudüs, İskenderiye, Roma, İstanbul kadar eski, ses ve iz bırakmış bir kent. Bu görkemini, kentsel zenginliğini ve egemenliğini her dönemde sürdüregelmiştir. Dahası İzmit, Bitinya Devleti’nin saygın başkenti olarak tarih sahnesinde binlerce yıl yerini korumuştur. Kent tarih boyunca siyasal / sosyal / kültürel konumunu, o ihtişamını, zenginliğini hiçbir zaman yitirmemiştir. Bu özelliğini, önemini Batı’ya ve Doğu’ya açılan duyarlı bir “kapı” olarak da muhafaza etmiştir. İzmit kenti bu hassas konumunu Osmanlı ve “Cumhuriyet” döneminde de korumuş, korumaktadır. Şakir Balkı İzmit sevdalısıdır. İzmit KİTAP SAYI Şakir Balkı’nın İzmit kitapları ? Nadir PAKSOY* İ zmit, İzmitli şair Ruşen Hakkı’nın dizelerinde “içinden tren geçen” bir kentti. Benim çocukluğumda ise istasyon çeşmesinden ‘çene suyu’ doldurduğumuz bir durak. Kimimiz ya Ankara’ya trenle giderken 120 yıllık çınarlarından ya da karayoluyla geçerken tüten görkemli fabrika bacalarından İzmit’i hatırlar. İzmit çoğumuzun hafızasında sisli, gri, estetikten yoksun tepeler topluluğu olarak yer etmiştir. Türk ekonomisinin hamalı nitelendirmesinden teselli bulur, gurur duyar. Dışarıdan kendini hemen ele vermeyen bir kenttir İzmit. AlbeniSAYFA 22 den yoksun, ancak tanındıktan sonra özelliklerinin farkına varılabildiği bir kent… İzmit sanayinin bedelini öder de, refahını aynı ölçüde yaşar mı, orası tartışılır. Son zamanlarda Kocaeli adı ön plana çıkıp, ilin adı merkez ilçenin önüne geçince de İzmit yanlış şekilde Kocaeli’yle eşanlamlı olarak anılmaya başlandı. ‘MİZAH’ EKSENLİ YAZILAR... Şakir Balkı, Aziz Nesin döneminin usta bir kalemidir. Cumhuriyet okurları için pek yabancı sayılmaz. Çocukluğundan beri İzmit’te yaşar.Taşrayı kendine yurt edinmiş birçok yazarın kaderini yaşamıştır. Daha çok “mizah” eksenli yazıları ve yapıtlarıyla tanınmış olan Şakir Balkı, son yıllarda kente dair kitaplarla karşımıza çıkmış bulunuyor. Acaba yazar durup dururken mi, İzmit (Nicomedia), bu kentin dünü / bugünü arasında kolan vurmaya başlamış. Bir tutku ya da bir arayış mıydı onun bu serüveni? Geçmişin o yarı aydınlık ortamında ve dokusunda dolaşırken; olabilir, belki de, geçmişte / olaylarda / anılarda o olup bitenleri yitirmek istememiş. Karınca kararınca da olsa, öyküsel ve anısal bağlamda yine de bir şeyler yazabilmiş bu antik kente ait. Balkı’nın bu uğraşlarını, “dinlediklerim, gördüklerim, yaşa ? CUMHURİYET 867