22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

1001 Belgesel Film Festivalinin dokuzuncusu önümüzdeki günlerde, 29 Eylül5 Ekim tarihleri arasında yapılacak... Bir hafta boyunca sergilenecek belgeseller, daha önce temmuz ayında İznik Gölü kıyısında Genç Sinemacılar hareketinden bu yana sarsılmaz duruş sergileyen sevgili Ömer Tuncer’in sağladığı salon olanaklarıyla izlendi. Ben de üç günlüğüne katıldım bu güzelim İznik buluşmasına. Bir akademik çalışmanın parçası olarak sürdü izlemeler, tartışmalar. M. Sadık ASLANKARA Kitaplar Adası 1001 Belgesel Film Festivali... “GÖRÜNTÜNÜN DARBESİ...” Uğur Kutay, kitabının girişine eklediği “Manifestolar İçin Önsöz”e şu satırlarla giriyor: “Manifestolar, ‘akıntıya karşı kürek çekmek’ deyimindeki küreklere denk düşer. Var olanın sıradanlaştırıcılığına ve indirgemeciliğine indirilen darbeler ve devrimsel çıkışlardır manifestolar. Bu yüzden manifesto sözcüğü duyulduğunda ilk akla gelenin Komünist Manifesto olması hiç de boşuna değildir... (...) Hele sanatsal üretim alanında manifestolar bu devrimsel niteliklerini çok daha iyi gösterir...” Kutay, “...Türkiye’nin ‘ana akım’ına karşı direnen bir avuç ‘Genç Sinemacı’nın yumruklarıyla birlikte havaya kaldırdığı kameralar”a bir sevgi selamı da gönderip şu tümceyle bağlıyor önsözünü: “Sizi, küreklere hep birlikte asılmaya çağırıyoruz...” Bizi farklı zamanlardan, farklı toplumlardan, farklı dillerden yirmi dokuz manifestoyla buluşturuyor Uğur Kutay’la arkadaşları. Denebilir ki yirmi dokuz karşı duruşla tanışıyoruz tek tek. Puget Ses Sinema topluluğunun manifestosundaki sarsıcı sözlerle gireyim istiyorum “Görüntünün Darbesi”ne ben: “Film açık bir sanattır.” “Sinema deneyimi; şirketin sahip olduğu sinema salonunda, şirketin sahip olduğu koltuğa oturmak, şirketin yaptığı gazozu yudumlamak ve şirketin yaptığı patlamış mısırı avuçlamak, şirketin yaptığı, şirketin dağıttığı beyaz, orta sınıftan erkeğin aptal, burjuva, erkek perspektifinden gösterilen sömürü hakkındaki doksan ile yüz yirmi dakika arasında değişen melodramı izlemek ile sınırlanmamalıdır.” “İnanıyoruz ki en büyük sinema ortaklaşa olandır.” “İnanıyoruz ki seyirciler müşteri değildir, aksine filmin evriminde aktif katılımcıdırlar.” “Film açık bir sanattır. Zaman, sanatçıların ve seyircilerin onu açmaları zamanıdır.” (73, 75, 76) Asıl şaşırtıcı yan, sinema deneyimine değgin şu ilginç saptayımı: “Ortalama yetişkin hayatının dokuz yılını bu ‘filmleri’ izleyerek geçirdiği halde bu yetişkin tamamen ticari sinema dışındaki herhangi bir şeyden bihaber kalmaya devam etmektedir.” Buradaki oranın bizim toplumumuzla karşılaştırılamayacağı öne sürülebilir. Ama kaba bir hesapla bile salonda ya da evde sinema için günde ortalama bir saatini ayıran birinin her yıl on beş gününü sinemaya ayırmış olacağı gözden ırak tutulmamalı derim. Peki biz, özgülediğimiz bu zaman bağlamında sinemanın kendisiyle yeterince ilgileniyor muyuz acaba? Buna evet diyebilmenin olanağı var mı? İşte BSB’nin gerçekleştireceği Dokuzuncu Uluslararası Binbir Belgesel Film Festivali, şimdiye dek oluşturduğumuz sinema anlayışımızı sarsabilecek, temelden etkileyip değiştirebilecek bir nitelik taşıyor. Çünkü bildik sinema kavrayışımızı, alışkanlıklarımızı sarsacak yaklaşımlar içeren bir yapıya sahip ilkönce festival filmleri. Sarsılmaktan, değer yargılarınızın, düşünce kalıplarınızın bir an için boşluğa düşer gibi ortada kalmasından rahatsızlık duymayın lütfen! Korkmayın da! Otuza yakın ülkeden yüz otuz dolayında belgeselin sunulacağı festivale on beş kadar yönetmen de katılıyor, filmleriyle ilgili tartışmalara katılmak üzere. Dört ayrı salonda (AKM Sinema Salonu, İtalyan Kültür Merkezi, Fransız Kültür Merkezi, Nâzım Hikmet Kültür Merkezi) yedi gün boyunca sürecek onlarca belgesel gösterimi... U luslararası 1001 Belgesel Film Festivali, sekizinci yılını da geride bıraktı. Belgesel Sinemacılar Birliğince (BSB) gönüllülük temelinde dayanışma ruhuna dayalı gerçekleştirilen 1001 Belgesel Film Festivali’nin dokuzuncusu önümüzdeki günlerde, 29 Eylül5 Ekim tarihleri arasında yapılacak... Şu geçen sekiz yıl içinde kimler, kimler emek verdi, her birini adlarıyla anabilmem olanaksız. En iyisi geçmiş dönemler boyunca BSB’nin başkanlığını sürdürmüş olan sevgili Enis Rıza’nın adını anıp, onun adında, bu yola yürek koyup emek verenleri topluca selamlamak! Elbette şimdiki başkanımız Şehbal Şenyurt’un, onun yönetiminde BSB’yi hep gönderde tutan öteki belgeselci arkadaşlarımızın çabalarını da anımsayarak Bu arada BSB’nin tüm işlerini omuzlarında taşıyan üç genç arkadaşımızın da adlarını anımsatayım: Bingöl Elmas, Aslı Ertürk,Ümit Topaloğlu... Kurucu üyeleri arasında yer almaktan büyük onur duyduğum BSB, kolayca aşmadı kuşkusuz bu süreci. Bilimcisi sanatçısı, kadını erkeği, genci, yetişkini öyle çok insanın tuzu var ki bu çorbada, üstelik göz kamaştırıcı bir imece duygusuyla. Bu bile tek başına insanı heyecanlandırmaya yetiyor. Üyesi bulunduğum öteki yazın, tiyatro örgütlerine oranla, kurumsal yapısında, hem de eylemli, etkin biçimde çok sayıda gençle, kadınla beslenen örgüt BSB bence. Zaten bana sorarsanız Belgesel Sinemacılar Birliği genç egemen, kadın egemen bir örgüt. Bu beni fazlasıyla mutlandırıyor. Şuracıkta söyleyivereyim, feminist olmayan, ama kadıncı; erişkine kıymayan, ama genççi biriyim ben. Yakın çevremin bildiği bu tutumumu herkes öğrensin isterim... Neden anlatıyorum bunları, BSB’nin yapısına değgin ipucu verebilmek için. Çünkü BSB, kadına, gence dayanan; gücünü bunlardan alan, erkeklerle erişkinlerin de bunu gönüllülükle benimsediği bir örgüt. Gerçekten de belgesel sinemacıların çok büyük bölümü genç ya da kadın. Böyle olunca hem atak, heyecanlılar hem akılcı, yaratıcılar. Onların çektiği belgeselleri izlerken nasıl da gururlanıyorum anlatamam... Bir yanı genç bir yanı kadın olan bu belgeselcilerin atak, heyecanlı, akılcı, yaratıcı tutumlarından söz ederken sevgili dostum Uğur Kutay’la arkadaşlarının hazırladığı büyük emek ürünü Görüntünün Darbesi / Manifestolar (Es, 2005; 0216ç4145912/13) başlıklı güzelim kitabının eşliğinde bir gezintiye çıkalım istiyorum belgesel sinema alanında sizlerle. Ancak bir ek bilgi de gerekiyor kitap için. Okur, kitaba ulaşmakta güçlük çekebilir. Yayınevi, kitabın yeni bir basımını hazırlıyor çünkü. tek sanatsal gerçeklik bağlamında görülmesi alınabilir. Sözgelimi Dziga Vertov’un manifestosu SinemaGöz’den (1923) şu satırları alalım: “Dramatik sinema, kapitalistlerin elinde öldürücü bir silahtır. / Günlük yaşamımızdaki devrimci uygulamalarımızla bu silahı düşmanın elinden alacağız.” “Sinema sanatının yaşayabilmesi için sinematografi ortadan kalkmalıdır.” (12, 13) Filistinli Sinemacıların Manifestosu’ndaki (1973) şu satırlar da ilginç: “Sinemayı, Filistin devrimi ve Arap davasının hizmetine sunmak.” (35) Demek ki, bütün manifestolar sinemacı özneye yasaklamalar da getiriyor. Hangi amaca yaslanırsa yaslansın, manifestonun yasaklayıcı tutumunu bağışlatır mı bu? Bir amaç varsa, bu amaç yönünde ilke kararları alınıyorsa, başka bir amaç için de başka başka ilke kararları alınması olasılığı çıkmayacak mıdır ortaya? Öyle ya her manifesto amacı doğrultusunda aldığı ilke kararları yönünde kendisini “dogma”laştırdığında, başka amaçlar için yola çıkanı yasaklayacak, en azından kısıtlayacak demektir. Sinema için, sanat için en büyük manifesto şu olmalı öyleyse: Yasaklar hemen şimdi kalksın, başka ihsan istemez! Ancak yine de eklememiz gerekiyor, temel dünya görüşü bağlamında doğadan, toplumdan, insandan sonuçta evrensel barıştan yana bir duruş sergilemeyen sanat, geçmişten günümüze yuvarlanagelen bin yıllar içinde pekişmiş varoluşsal işlevini yerine getirmiyor, böylelikle kendisini yadsıyor demektir. Çünkü sanatın, böyle bir toplumsal işlevinin bulunduğu, konuya değgin düşünce üreten görüş sahiplerinin birleştiği temel çıkış noktası konumunda. Yani saltık anlamda bir eğlence, oyun tek başına “sanat” kavramını karşılamaya yetmiyor hiçbir zaman. Böyle olunca manifestolar, kimi yasaklayıcı tutumlarına karşın insancıl nahiflikleriyle sıcak esintiler yaratabiliyor yüreğimizde. Örneğin Lars von Trier’ce yayımlanan “Dogumentarizm” kurallarında (2001) yer alan şu satırlara kim ne diyebilir? “Ses ve/veya görüntü hilelerine yer verilmemelidir.” “Her tür gizli kamera kullanımı yasaktır.” (29, 30) Bununla örtüşen daha pek çok manifesto ilkesi bulunduğunu belirteyim. BELGESELDEN BELGESELE SONSUZ KOŞU... Bir hafta boyunca sergilenecek belgeseller, daha önce temmuz ayında İznik Gölü kıyısında Genç Sinemacılar hareketinden bu yana sarsılmaz duruş sergileyen sevgili Ömer Tuncer’in sağladığı salon olanaklarıyla izlendi. Ben de üç günlüğüne katıldım bu güzelim İznik buluşmasına. Bir akademik çalışmanın parçası olarak sürdü izlemeler, tartışmalar. Şimdi siz onlarca belgesel sinemacının, onların örgütü Belgesel Sinemacılar Birliğinin (0212.2458958) emekleriyle kotarılan Uluslararası 1001 Belgesel Film Festivali’ndeki ücretsiz gösterimleri izleyip tartışmalara katılacaksınız. Belgesel festivalinde oradan oraya koşuştururken sinema sanatının bu çılgın çocuklarını unutmayın ama. Festivalle Kutay’ın kitabını Stavros Tornes manifestosundan şu satırlarla selamlayalım gelin: “Sinema sizin ve benim birbirimizi tanıdığımız ve kucaklaştığımız yerdir.” “Sinema (.) vaattir: hayal edilemeze ulaşmak, beklenmediğe karşı cesaret.” (83,84) Ha gayret, kıpırdanın lütfen, Uluslararası 1001 Belgesel Film Festivali sizleri bekliyor! Hep birlikte kürek çekmeye... ? “...MANİFESTOLAR...” Uğur Kutay, Görüntünün Darbesi / Manifestolar kitabında Belgesel Sinemacılar Birliğinin manifestosuna da yer vermiş. Festivali bugünlere taşıyan BSB, 1997’de yayımlanan manifestosunda şöyle diyor: “İnsan ve hayata özne olarak bakan BSB, bütün evrensel değerlerin, insanlığın ortak mirası olduğunu kabul eder ve bu mirasa sahip olmanın, toplumların kendisiyle hesaplaşmalarından ve kendisini tanımalarından geçtiğini ileri sürer... /...BSB, kendi özgürlük alanını yaratmayı ve bağımsızlığını hedef olarak saptarken, düşünme, ifade etme,yaratma, üretme gibi kavramlara ayrım gözetmeden sahip çıkmanın, onları tıkayan kanallar açıldıkça, dünyayı yaşanır kılacağını bilir...” (56, 57) Kutay, Türkiye’den Genç Sinemacılar Manifestosuna da yer veriyor kitabında. Ekim 1968’de Genç Sinema dergisinde yayımlanan Genç Sinemacılar bildirisinin giriş tümcesi şöyle: “Genç Sinema, elli yıllık bir deneyden sonra Türkiye’de sinema olayının yeniden ve kökten ele alınması gerektiği kanısındadır. Bu hesaplaşmanın tek amacı devrimci, halka dönük ve bağımsız bir sinemanın yaratılmasıdır.” (71) Bu bildirilerdeki ortak özelliğin, Uğur Kutay koydukları ilkelerin kendileri için ALTYAZI: Sizler bu yazıyı okurken ben üç aylığına Bodrum’a yerleşmiş olacağım. Bu süre içinde bana ulaştıracaklarınızı yine Cumhuriyet Kitap adresine gönderebilirsiniz. Ama bunların elime ancak yılbaşından sonra ulaşacağını bilmeniz koşuluyla. İyi seyirler, iyi okumalar... KİTAP SAYI 867 SAYFA 26 CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle