03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? nemin anlatıcıları tarafından tanımlanan biçimiyle nakledilişi anlaşılır. Bu olaylar olup bitmiş, kişiler yaşamış ve ölmüşlerdir. Onları anlatmaya kalkan romancı, gerçekleri değiştirmeye kalkarsa, tarihe ihanet eder. Gerçek olduğu varsayılan olayları anlatmaya kalkarsa, bu kez de kötü bir tarihçi olur. Napolyon, Fransızlar hâlâ yere göğe koymasalar da, özgürlük ve demokrasi getireceğim diye giriştiği kanlı savaşlarda İmparator olma hevesiyle, yüz binlerce hayatın pisi pisine yok olmasına neden olmuştur. Hitler Almanya’ya ve Avrupa’ya bin yıllık barış ve istikrar getireceğim diye yola çıkmış, milyonlarca Yahudiyi fırınlarda yakmış, gaz odalarında zehirletmiş, işkencelerle öldürtmüştür. Stalin yine milyonlarca insanı yurtlarından etmiş, rejim düşmanları oldukları bahanesiyle aydınlarını yok etmiştir. Fatih Sultan Mehmet’in, (İstanbul’u fethettiği için kutsallık mertebesine yükseltilse, insancıllığı övülse de) iktidar gereği diyerek onlarca şehzadesini öldürttüğü yadsınamaz. Amerikalılar ne yaparlarsa yapsınlar, Vietnam’daki, Fransızlar Cezayir’deki vahşetlerini unutturamazlar. Bu gerçekler değiştirilemez. Romancı, tarihi sadece bir kahramanlar, savaşlar tarihi olarak değil, bir uygarlıklar, toplumların değişimi, insanların insan olarak yaşamöykülerinin anlatımı olarak kullanmalıdır diye düşünürüm. “Yaşadığımız her an, o anı yazmak için klavyenin tuşlarına parmağımızın ucuyla dokunduğumuz anda mazi olmaktadır. Yani, roman, geleceğe yönelik bilimkurgu romanları dâhil, hep tarihi anlatır. Burada önemli olan, tarihin ne şekilde kullanıldığıdır.” alaycı bir dille irdeleyip duruyor köşe yazılarında, hatta gazetelerin haber sayfalarında. Ben, biraz da tarihin ve irdelenmesi olanaksız serüvenlerin büyüsüne gizlenerek, bugün rahatça söylenemeyecek düşünceleri, Joachimus adını verdiğim, bu kez tamamen hayali bir din, hukuk, bilim ve kehanet uzmanına atfederek anlatmak olanağını buldum. Bu anlatım biçemi önce benim çok hoşuma gitti. Umarım okurlarım da, bu oyunları keşfederek, benim gibi aynı keyfi alırlar Macellos’u okurlarken. Biraz da romandaki ironiyi konuşalım. Bunu fantastik tarihi bir roman olarak adlandırmıyorsunuz. İronisinde bugüne göndermeleri olduğunu düşünüyorum. Temel çıkış noktanız neydi? Fantastik sözcüğü, gerçekle ilgisi olmayan, tümüyle hayali anlamına geliyor. Romanda bol bol kullandığım mitolojik öykülerin de tamamen hayali şeyler olmayabileceğine az önce değinmiştim. Fantastik sayılabilecek öğeler, belki Joachimus’un bin beş yüz, iki bin yıl sonrasını öngören kehanetleri sayılabilir ki, biz bugün onların da gerçek olduğunu biliyoruz. Bugüne göndermeler, baştan anlattığım gibi, romanın iskeletinde var. Amacım, okunurken hoşça vakit geçirilen bir tarihî serüven romanı yazmak değildi. Asıl günümüze ironik tarzda göndermeler, romanın ikinci cildinde, Çıldırtan Yağmurlar’da yer alıyor. Bu kanaldan giderek şunu sormak istiyorum: Romancılığınızda toplumsal yan ağır basar. Bu yöneliminizi ötedeki duruşunuzla nasıl içselleştiriyorsunuz? Bir noktadan sonra, romancı Erhan Bener, romanın her türünde yazmayı göze alabilir mi? Örneğin; polisiye veya bir başka tür... Ne dersiniz? Neden olmasın? Kaldı ki, eğer polisiye sözcüğüyle, Agatha Christie’vâni tamamen kurguya dayanan yapay öyküleri değil de, polisiye kurguyu kastediyorsanız, ben bu yöntemi hep kullanırım. Dostoyevski’nin Karamazof Kardeşler’ini, Victor Hugo’nun Sefiller’ini, Tolstoy’un Anna Karanina’sını bir iki sayfa içerisinde özetlemeye çalışın, ortaya çok sağlam bir polisiye kurgu çıkar. Polisiye roman yazarlarından örneğin Georges Simenon da bence polisiye kurguyu iyi kullanan, toplum/birey trajedilerini gerçekçilik duygusuyla ustaca ortaya seren bir yazardır. Buna karşılık A.Conan Doyle’un Sherlock Holmes’i, Maurice Leblanc’nın o sevimli alaycılığına karşın Arsen Lüpen’i tamamen kurgusal tiplerdir, yapaydırlar. Bana gelince, polisiye kurguyu öteki romanlarıma oranla daha yoğun biçimde kullandığım Sisli Yaz, Loş Ayna romanlarımı, ya da kısa bir roman sayılabilecek Gece Gelen Ölüm öykümü polisiye olarak nitelendiren, algılayanlar olmuştur. Fantastik denilebilecek türde başka yapıtlarım da yok değil. Dönüşler romanımı, Biobot, Falcı, Telefondaki Ses gibi öykülerimi, Çıldırtan Yağmurlar, Şahmeran oyunlarımı bu türe örnek gösterebilirsiniz. Ancak, bu romanların, öykülerin, oyunların hepsinde benim ana çizgim hep var olagelmiştir. Ama bakarsınız bir gün, tabii ömrüm vefa ederse, klasik bir polis romanı ya da yıldızlararası yolculukları konu alan bir roman yazmayı da düşünebilirim! Yazarken en çok neyi/neleri gözettiniz? Konu, yazarı baştan çıkaracak kadar zengin ve çekici. Sizin biraz önce dediğiniz gibi, insan dönemin ve serüvenin büyüsüne kapılıp başını alıp gidebilir. En çok kendimi frenlemeyi gözettim diyebilirim. ROMANIN FANTASTİK YANI Roman düşüncenizin izlerini yansıtan bir gezginlik var anlatınızda. Örneğin zaman kavramına bakışınız, dilsel tavrınız. O çağlardan söz ederken kaygılarınız oldu mu bu yönlerde? Romanda değişik zaman katmanlarında geçen olayları bir araya getirmekten çekinmedim. Romanın fantastik yanı budur diyebilirim. Örneğin, Hasan Sabbah’ın fedailerini, Tibet’in Dalay Lama’sını İsa ile çağdaşmış gibi gösterirken, bu tutarsızlığı inandırıcı kılmak için, romana esas oluşturan belgenin, iki bin yıl içinde elden ele dolaşmış olduğunu, birçok eklemeler, çıkarmalar yüzünden tam bir tarihî belge sayılamayacağını söyleyerek kendimi, kimi sözcük avcılarının eleştirmelerinden korumaya çalıştım. Roma’dan Orta Asya’ya uzanan bir yolculukta kahramanlarımın çok çeşitli halklarla karşılaşmaları kaçınılmazdı. Roma’nın ya doğrudan ya da dolaylı olarak himayesi altında olan Ege kıyı kentlerini dolaşırken, Latince ile anlaşmaları doğaldı. Öteki dillere gelince, bunu çözümlemek için de, bilgin Joachimus ile onun yetiştirmesi olan ArapYahudi kırması Fâtima’nın o bölgelerde yaşayan kavimlerin dillerini daha önce öğrenmiş olduklarını belirttim. Bir de, Latince bilen yerel rehberlerden yararlandım. En çok zorlandığım, ulaşabildiğim belgelerdeki tanımlamalara karşın, bugün hemen hepsini gezip gördüğüm Ege kıyı kentlerindeki arkeolojik kalıntıları sapasağlam düşlemek ve orada, o dönemde yaşayan insanları, o günün âdetleri, inançları ve söylemleriyle yapay olmaktan çıkarmak oldu. Macellos Da Vinci Asya Seferi/ Erhan Bener/ Dünya Kitap/ 317 s. Macellos Da Vinci Çıldırtan Yağmurlar/ Erhan Bener/ Dünya Kitap. HOŞ VAKİT GEÇİRMEK... Yazı haritanızı genişleten bir duruş var elbette. Daha da önemlisi, bence, yazma biçeminizin alıp başını giden bir yanı öne çıkıyor burada. Serüven duygusunun ardına takılan okur bilgileniyor da birçok konuda. Okura ‘hoş, eğlenceli vakit geçirme’ gibi bir düşünceye kapıldınız mı yazarken? Okurları bilmiyorum, ama Macellos’un Asya Seferi’ni ben keyifle yazdım diyebilirim. Bu biraz kendiliğinden oldu. Günün olaylarını çok kişi SAYFA 6 CUMHURİYET KİTAP SAYI 867
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle