23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? rasında, kitabın birinci bölümü üzerinde durup çalışmama olanak yoktu. Proje ve o zaman aldığım notlar, bir gün sırası gelir umuduyla, rafa kalktı. 2005 yılı, ağabeyim Vüs’at O. Bener’in uzun süren ve ölümüyle sonuçlanan acılı hastalığı, benim iki hayati önemde ameliyat geçirmem nedeniyle, benim için çok ağır geçti. O bunalımlı ortamda nicedir kafamda oluşturmaya çalıştığım Babaların Çocukları’na başlayamazdım. Öte yandan, Dünya Kitapları, aramızdaki sözleşme gereği, piyasada bulunmayan eski kitaplarımı da yayımlamaktaydı ve 2006 programında Macellos da Vinci’nin Akılalmaz Serüvenleri de vardı. Her zaman olduğu gibi, kitabımın yeni baskısını gözden geçirmeye başladım. O sırada yıllar önce, birinci bölüm için aldığım notlar elime geçti. Hazır elime almışken de, romanı bütünüyle yeniden yazmayı düşündüm. Böylece, yirmi beş yıl sonra, tabii yeni yazılmış bir roman olarak, Asya Seferi kitapçı raflarındaki yerini buldu. İkinci bölüm de yeniden yazılmış şekliyle yakında yayımlanacak. ANA İZLEK VE İÇERİK Sorunuzu romanın ana izleği ve içeriği açısından yanıtlamaya çalışırsam, bu romanla bir kez daha, benim öteden beri savunduğum, insan gerçeğinin, bilimsel ve teknolojik gelişmeler, toplumsal değişimler, trajik olaylar dikkate alındığında bile, değişmeyen bir yanı olduğunu vurgulamak istedim. Bunu yaparken, öteki romanlarımda da olduğu gibi, kendi kendimi tekrarlamamaya çalıştım. Okurlarımı, sözüm ona tarihî sırlarla, şifrelerle, eskinin var olduğu sanılan çekiciliğinden yararlanarak, günlük yaşamın gerçeklerinden uzaklaştırmayı amaçlayan romanların yapay dünyasından çıkararak, onları yine tarihin ve mitolojinin ironisiyle bugüne bakmaya davet etmek istedim. Kahramanınızı yarı gerçek, yarı ütopik kılan bir gerçeklik duygusu var. Ama öte yanda da tarihsel gerçeklere iz düşürüyorsunuz. Sizi o yana çeken neydi? Eski Roma’yı konu alan pek çok roman yazıldı, film çevrildi. Bunların hemen hepsinde insanlar, kahramanlar, tek tip üniformalar giymiş ölüm mangalarının neferleri olarak gösterilirler. Yapay yaratıklardır. Böyle insanlardan oluşan bir toplumun o kadar uzun süre yaşaması ve dünyaya egemen olması düşünülemez. Hitler’in Almanya’sı, Stalin’in Sovyetler’i, Mussolini’nin İtalya’sı öyle olmadı mı? Sırada Amerika var. Benim romanımın erkek kahramanı da soylu bir Romalı, ama onu özellikle asker ve yönetici olarak tasarlamadım. O yüzden kişiliğine bir diplomat esnekliğini uygun buldum. Bir ArapYahudi kırması olan cariyesi Fâtıma’ya âşık olması da, bize hep anlatılan şehvet düşkünü Romalı erkek ve kadınların aşklarından daha farklı olmalıydı. Sonuç olarak, zaman zaman ütopik bile görünse, belki tam olarak yerine oturmasa da, Macellos Da Vinci, Böcek’in KomiCUMHURİYET KİTAP SAYI ser Recai Bey’i gibi, yaşayan bir insan olsun istedim. Tarih/mitoloji içselleşir romanın örgüsünde. Romancı olarak malzemenizi önünüze aldığınızda; tarihi ne olarak gördünüz; yani oradaki varolan veya "yazılan" gerçeklikler (gerçekdışılık da söz konusu) sizi nasıl, ne ölçüde etkiledi, romanınızı biçimledi? Gerek Yunan, gerek Roma, gerekse Uzakdoğu mitolojilerini bizler, onlarca yüzyıl sonrasında keşfettik ve insan hayal gücünün inanılmaz boyutlardaki yaratıları olarak değerlendirdik, değerlendiriyoruz. Oysa iki bin hatta daha eski dönemlerde yaşayan insanlar için bu mitolojik öykülerin ortaya çıkabilmesi onların gerçekliklerine inanılması ile mümkün olmuştur. Daha doğrusu, mitolojik ve dolayısıyla tamamen hayal ürünü olarak nitelendirilen bu olaylar, büyük bir olasılıkla gerçekte yaşanan olayların abartılı ve yine o dönemdeki pagan inanışları nedeniyle içlerine büyüler, sihirler, olağandışı güçler katılmış öykülerinden oluşmuştur. Yunanistan’dan yola çıkıp o zamanların ilkel deniz araçlarıyla Gürcistan’a kadar giden Argonotların bin bir tehlikeyle karşılaşarak gerçekleştirdikleri yolculuklarının tamamen hayal ürünü olduğu düşünülebilir mi? Bu bakımdan, Asya Seferi’nde pek çok mitolojik öyküyü gerçekte yaşanmış, hatta yaşanıyor gibi gösterdim. Kaldı ki, mitler bütün çağlar boyunca hep yaratılmıştır. Kitaplı dinlerin hepsinde böyle öyküler vardır. Örneğin Hazreti İsa’nın Tanrı’nın oğlu olduğu savını, bizler tebessümle karşılıyoruz. Oysa çok tanrılı dinlerde, tanrılarla insanlar arasında o tür ilişkiler, o günlerin insanlarınca doğal karşılanıyordu. Peygamberlere atfedilen mucizeler, mitolojik varlıkların yaptıklarından pek farklı değildir. Uzakdoğu inanışları da aslında gerçekte var olmuş olan sıra dışı kahramanların mitleştirilmiş öyküleridir. Yakın tarihte de böyle olmamış mıdır? Napolyon öyle bir mitolojik kahramandı. Hitler, Almanların gözünde Wagner’in Nibelungen operalarının kahramanlarından farksızdı. Stalin, sosyalist gençliğin tabulaştırılmış lideri olmuştu. Japon İmparatorları da öyle değil midir? Mao Çe Tung’da yalnız milyara yakın Çinlinin değil, Asya tipi sosyalizme bel bağlayan gençliğin de kurtuluş simgesi olmamış mıydı? TARİHLE ALIŞVERİŞ... Sizce, romancının tarihle alışverişi nasıl olmalıdır? Yaşadığımız her an, o anı yazmak için klavyenin tuşlarına parmağımızın ucuyla dokunduğumuz anda mazi olmaktadır. Yani, roman, geleceğe yönelik bilimkurgu romanları dahil, hep tarihi anlatır. Burada önemli olan, tarihin ne şekilde kullanıldığıdır. Tarih denilince, genellikle içinde yaşanılan dönemlerden gerilerde yaşanmış ya da yaşanmış olduğu varsayılan olaylarla o olayların kahramanlarının öykülerinin, yaşadıkları dö? 867 SAYFA 5
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle