05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? zannedilebileceğinden çok daha zor. Fantezi dünyasını yalnızca bir zevk unsuru gibi görmek yanıltıcı olabilir. Bu tür için çok sayıda dosya hazırlandığı, oldukça genç aday yazarlar olduğunu biliyorum, ben de pek çok dosya okudum bu türün ürünleri olan… Ancak doğru kurguya ulaşmak ya da doğru kurguyu kotarmak hiç de öyle dışardan görüldüğü kadar kolay değil… Bunun bir formülü olmadığını biliyorum ama yine de sormak istiyorum, Sırıtkan Kırmızı Ay’ı yazarken nasıl bir yol takip ettiniz? KELİMELERİN BÜYÜSÜ... Çok doğru söylediniz, bunun bir formülü olduğunu sanmam. Herkesin tıpkı parmak izi gibi kendine özel bir görüşü var. Bu harfi özellikle böldüm; dikkatinizi kelimelerin içindeki büyülere çekmek istiyorum. Aslında ben de bunu daha geçen yıl keşfettim. Bir gündüz düşünde, kelimenin bir sapan gibi kişinin ağzından fırladığında, onun arkasındaki şekilsiz uzantıyı gördüm. Bir çeşit koku gibi saçaklı bir şey! Ve aslında biz o kelimeyi değil uzantıyı algılıyorduk. Uzantı, değişik formlarda oluyordu. Duygu ve düşünce bileşkesi olduğunu sandığım o şey, kelimenin arkasına gizlenerek hedefine doğru ilerliyordu! O an, tartışmaanlaşamama dediğimiz şeyin neden olduğunu net biçimde anladım. Kelimenin sözlükte bir anlamı var ve biz onu biliyoruz. Ama bize fırlatılan kelimenin arkasındaki sözlükte yazılı değil ve bilinçaltımız yazılı olmayan o şekilsiz uzantıyı fevkalade algılıyor. Ve bu kelimeye karşılık verirken de sözlük anlamına aldırmaksızın algıladığı anlam üzerinden ve yine üç boyutlu kelimeler fırlatıyor. Bilinçli düzlemde ise sanki konuşma, iki boyutlu düzlemdeymiş gibi varsayılıyor. Bu durumda olanla, olduğu sanılan oldukça farklı, üstelik ironik. Bu düşten çok etkilendim; O halde dedim biz nasıl olur da kelimelerle anlaştığımızı iddia ederiz? Kelimeler yalnızca konuşurken değil yazılırken de uzantıları taşıyorlar. Ve gerçekten büyük etkileri var. Sırıtkan Kırmızı Ay’ı yazarken bunların farkında değildim. Ve şimdi onu okuduğumda neler yapmış olduğumu biraz da dehşetle fark ediyorum. Bu kitaba başlarken gündelik zevkli rutinimden yola çıktım. O sıralarda her gün 78 kilometre yürürdüm. Son derece safiyetle bu yürüyüşü anlatmaya başladım. Zaten bu diğer kitaplarımda da böyle oluyor. Ne anlatacağımı bilmiyorum. Yalnızca yürümeye başlıyorum. Aşağı yukarı beş bin kelime civarında yazdıktan sonra bilemediğim bir şey oluyor ve kahramanlarım canlanıyor, yani iradelerini takınıyorlar. O noktadan itibaren ben de yalnızca izleyici olabiliyorum, gördüklerimi yazıyorum. Olayın nereye gideceğini merak ediyor, zaman zaman şaşkınlıktan günlerce elimi tuşlara koymaktan çekiniyorum. Sizi neler korkutur diye sormuşlardı bir röportajda, galiba kendi yazdıklarım demiştim. Bazen de kahramanların beni çekiştirdiği yere gitmek istemiyorum. Aramızda büyük gerginlikler yaşanıyor, aylarca ara verdiğim oluyor. Fakat şunu itiraf etmeliyim ki bu anlaşmazlıklardan hep yenik çıkıyorum. Venüs Bağlantısı ikinci romanınız… Bu romanda da fantastik öğeler bu kez polisiye kurguyu destekliyor. Geçtiğimiz yıl Altın Kitaplar’dan yayımlanan Bir Kadını Öldürmek ise başlı başına farklı bir biçime ve kurguya sahip… Her üç roman arasında bir kurgu bağlantısı, ortak bir yön var mı? Üç kitabı birer kelimeyle ifade etmek gerekseydi ne söylerdim diye düşündüm şu an. Sırıtkan Kırmızı Ay için deprem diyebilirim; alışılmışın güvenli ve uyutucu etkisinden bir depremle CUMHURİYET KİTAP SAYI uyanmak. Venüs Bağlantısı ise arayış, dipten yukarı çıkan malzemelerin ayıklanması. Bir Kadını Öldürmek, yola çıkmak; ama artık bu, mışıl mışıl uyunabilen bir yol değil, şaşırtıcı, capcanlı, ölümünüzle kol kola yürüyebildiğiniz bir yol. Ortak yönleri ise insanın mutad hikayesi oluşu belki. Edebi açıdan ortak yönleri anlatımdaki sadelik olabilir. Bir çok okuyucudan ve eleştirmenden bu tepkiyi aldığım için söylüyorum, yoksa insan kendini göremiyor malum, aynaya bakmak gerekiyor. Sırıtkan Kırmızı Ay’ın tanıtımında yer alan şu cümle oldukça ilgi çekici: "Kuantum felsefesinin, günlük sade hayatımızdaki yerini merak ediyorsanız eğer; kelebek etkisini, bilinçli gözlemcinin, gerçekliğin mükemmel doğasına katılımını Sezen’in bu öyküsünde bulacak ve belki ağlayarak kendi hayatınızla özleştireceksiniz." Bu paragraftan kuantum felsefesini bu romanın kurgusunda kullandığınız anlaşılıyor. Konuyu biraz daha açabilir misiniz? Evet, sanırım kuantum felsefesi ile 1996 yılında tanıştım (Fiziğin taosunu saymazsak). Her bulduğumu okuyup, üzerinde uzun uzun düşünüyordum. Gerçekten önümde yepyeni ve heyecanlı bir yol açılmıştı. O zamana kadar okuyarak ve deneyerek öğrendiğim tüm şeyler deli gibi ortalarda zıplıyorlardı. Bunu sindirmesi zaman aldı ve tabii bu bir süreç ve sonu gelmeyecek bir süreç, bunun bilincindeyim. 1999 da Sırıtkan Kırmızı Ay’ı yazarken zihnimle anladığım ancak uygulamaya henüz geçiremediğim birçok şeyle uğraşıyordum. Ve bütün bu işlemler kitaba aynen yansımış durumda. Şimdi onu tekrar okuduğumda ne kadar zorlanmış olduğumu ve aslında değişime çok istekli gibi görünüp ne denli direnmiş olduğumu anlayarak kendime şefkat duyuyorum. Tekrar sorunuza odaklanacak olursam, belki ben kuantum fiziğini anlatmayı hedeflememiştim ama o bütün güzelliği ve çıplaklığıyla ortaya serilmiş. GERÇEKLİK NEDİR? Gerçeklik nedir? İnsanı derinden sarsan bir soru. Gerçekliği irdeleyebilmek için onu araştıran bilinçli gözlemcinin varlığına muhtacız. Einstein’ın çok sevdiğim bir sözü var: "Deney yapmadan gerçeği bulamayız evet ama deneyde neyi aradığını bilen bir adam var, işte onun katılımı olmaksızın ortaya çıkabilecek bağımsız bir deney sonucu yok." Herhalde aynen bu sözleri kullanmamıştı fakat bende bıraktığı iz böyle. Bazı kişiler kuantum fiziğinin atom altı fiziği olduğunu ve bizim gündelik hayatımızla ilişkisi olmadığını söylüyor. Bu beni çok güldürüyor. Sanki biz atomlardan ibaret değilmişiz gibi! Sanki her nefesimizde milyonlarca atom yutmuyormuşuz gibi. Yazmaya başladığınız yeni romanın Mısır’da geçen bir polisiye olduğunu biliyorum. Yeni romanda da fantastik öğeleri kullanacak mısınız? Evet büyük bölümü Mısır’da geçen bir roman yazıyorum şu aralar. Tarzı yoğunluklu olarak polisiye olacak ama henüz beş bin kelimeyi yeni geçtim. Yakında roman ne olmak istediğini bana gösterir, malum dizginler benim elimden çıkıp gidiyor. Fantastik öğeler benim kullandığım bir şey değil, ben onun içindeyim. Üstelik Mısır yüzlerce fantezinin kol gezdiği bir yer. Umarım beni de okuyucuları da memnun edecek bir sonuç çıkarabiliriz. ? Sırıtkan Kırmızı Ay/ Sibel Atasoy/ Altın Yayınları/ 224 s. SAYFA 5 848
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle