23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? "Senin öykücülüğün düşündürüyor beni. Çok bakıyorsun, çok katılıyorsun günlük yaşama. Sonra, tutup sözünü haddeden geçirmek isteyince, zorlanıyorsun; bir kişinin öyküsünü yazmaya kalktığında pek çok kişi seninle. Hadi başla bakalım, başına neler gelecek. Nasıl toparlayacaksın bu kez. Merak ediyorum."(S. 23) İşte size dertop bir poetika. Bakmak, günlük yaşama çok katılmak, sözü haddeden geçirmek bu poetikanın anahtar kavramları, aşamaları. Ve tabii merak etmek, süreci ve sonunu (var ya da yok). Bu poetika, tek kişilik, düpedüz öyküler çıkarmaz, bu öykülerde, bir kişi anlatılırken, kişilerden kişilere geçilir – çağrışımlar, anıştırmalar gündeme girer – andan ana, anıdan anıya, mekândan mekâna sıçramalar vardır, kısaca yaşam çisentileri haddeden geçen söze dönüşür. "Asıl yazmak istediğim, beni zorlayan, bu kızın öyküsü. Ama çevresini onu anlatarak bir kez daha görmeden, öyküyü kuramıyorum. Bu, ya benim iyi bir öykücü oluşumdan ya da, bir eksikliğim var. Var ki, sözümü iyi damıtamıyorum. Dur bakalım." (S. 2324) Ve anlatıcı, kızın çevresine bakarken, Madam anayı görür, burada bir uyarı çınlar kafasında, öyküyle yaşamın ayrışmazlığından kaynaklanan bir uyarıdır bu: "Madam ana’dan önce, sen kendini bir düşünmelisin. Şimdiye dek yazdıkların kurgu. Ama sen gerçeksin..." (S. 25) Kurgu ve gerçek karşılaşması (karşıtlığı değil, çünkü kurgunun da kendi gerçekliği vardır), öykünün gitgelini yansıtır. Böyle, neredeyse, bir yabancılaştırma gibi, bu yansıtmalar sürer gider. "Hadi, istersen bir de şunu ekle: Bu Koca Rüstem, o iki taşın arasından çıkar, o kuru daldır; duvar boyunca yükselip, Madam’ın terasında taptaze bir asma olan. Böyledir bu yahu!" (S. 28) "Öykü kurulurken, bu bebek üç dört yaşlarında." "Öykü bu ikisinin üserine kurulacak. Kızın adı Ayşe, oğlanın adı Abdurrahman." (S. 29) zünde hiçbir duyguyu yansıtmayan bir ifadesizlik var; sadece günün o vaktini yaşıyor; çatalının ucuyla, tabağındaki peyniri yiyor." (S. 36) Hiçbir duygu, yansıtmayan, ifadesizlik – yaşamın, bu beraberliğin ifadesizliği, çatal ucuyla dokunulan… Çünkü incelikler yok oluyor (hiç var mıydılar?) "(...İncelikler giderek kayboluyor. Çevremiz hep, rasgele kalınca çekilmiş çizgiler, kaba ilişkiler, davranışlar, bozulmuş sesler, renkler, kokularla dolu. Çok gürültü var. Bu kalabalığın içinde, pek az kişi ince ayrıntıları sezebiliyor, duyumsuyor...)" (S. 37) GERİ PLANDAKİ RESİM Çisentiler, hep ilişkilerle ince ince söze iğrilirken, bir toplumun geldiği noktadaki özellikleri / niteliksizlikleri / yoklukları da geri plan resim olarak ortaya çıkıyor. Ve tırnak içindeki bu doğrudan saptama olmasa da, biz okur olarak, kendi toplumumuzu ve çağımızı alt katmanlar olarak okuyup gidiyoruz. Üst katmanda anlatılan ön kişiler geniş zamanlıdır. Geniş zaman da, kesinlemeye karşıdır çünkü. "Baba hep umutludur. Sedirde arkasına yaslanır, uzun bacaklarını uzatır, sigarasını yakar. Rengi belli olmayan kıpışık gözleri, dudağının üzerindeki seyrek bıyıklarıyla uzaklara bakar." (S. 41) Rengi belli olmayan, seyrek, uzaklara bakar, ve benzer ifadeler, öykünün ufkunu okurun imgelemine açar, sonsuzca. Bu öyküler, geleneksel ölçülerle kurgulanmamıştır, ama okura çağrıdır, yalnız okumak için değil, okuruna göre, bu öyküleri imgelemde kendisi de keyfince yaratsın diye. Kıyı kentin Doktor Bey’i de, yeni gelen genç öğretmen kız için, düşünce ve imgelem kaynağıdır: "Sonra, kendi kendine, üretti düşüncesini içinden. İkide bir eğilip, yerden çakıl taşı toplayan Murut’a baktığı sanılırdı ama, değildi. İmgeleminde birikmiş resimlere bakıyordu. Buraların Doktor Bey’inin resimlerine." (S. 43) Ve yine değişken tanımlama, kesinlemesiz: "Orta boyluydu bu adam. Şişman mıydı? Göbeği vardı ama, yok, şişman denilemezdi. İnsanın dikkatini çeken, herhangi bir özelliği yoktu. (…) Sigara içişinde, hiçbir tasası yokmuş gibi görünen tasalı duruşunda... Hayır, tasalı değil, YANSIMALAR... bir vazgeçmişlik, bir, yaşamı olduğu gibi kabul etmenin getirdiği rahatlık / mı?Ya da, (...) DokBu yansıtmalar bir yerde, beylik öykülemeletor Bey’in, kısık, açık yeşil, sarı yeşil gamzleriyre de mesafe koyan, yer yer onları belki de padi insanı çarpan." (S. 4344) rodiye alan anlayışı sergiler. Bir anlamda der ki, Bu Doktor Bey nasıl tanımlanacak? Her akben Nezihe Meriç bile yazsam, eskimiştir artık şamüzeri iskeleye inen, bir süre dikilerek denio türden öyküleme. (Çisentiler’de ne der anlaze bakan, sonra iskele lokantasına giden… Hatan? Okulda yazdıklarını ben düzeltirdim, şimyır, bununla yetinemez, bu öykünün anlatanı. di ünlü yazar oldu!) Çağdaş yaklaşım, safrasız Ne yapacak? O kişinin, Doktor Bey’in benini anıştırmalar, çağrışımlar, anımsamalar ve anladoğrudan anlatan olarak yanına çekecek: tımlardır, yoksa, giriş, geliştirme ve sonuç öykü"Kendi de pek biliyor denemezdi Doktor lemeleri değildir. Bu, çok, hem de en iyisinden bey için. Herkes gibi, onun da bir yaşamöyküyapılmıştır, yinelemenin bir anlamı yoktur. Ne sü vardı elbette. yazınsal kurgu bakımından, ne de çağın insanıÖrneğin bir resim var; zaman zaman, sancı nın yaşam koşulları bakımından… Nezihe Megibi bir kasılmayla (yüriç, böyle der mi, demez mi, bilemem, ama reğinin başında) aklına bu öyküleri okurken zihnimde ve bellegeliveren; imgelemine ğimde bu türden yansımalar oluşuyor. kazılmış:" (S. 45) Ve İzleyen öykü, henüz başlığında sanki bu imgelemine kazılbenim bu kuramsal yansıtmalarımı mış resim anlatıyor onaylamak istercesine yetişiyor: "Bir onun çocukluğunu, Uzun Hikâyedir / Orasından Burasınkardeşini, annesini… dan Yazılmıştır". (4 bölüm, s. 35 – 46) Öykü, burada da reYazarken, yazım edimidir asıl olan. sim, imge, anı… Elbet"Bu neydi? te bir karmaşa içinde Bu, öykünün sonu / ya da bir bitişin ve bu karmaşanın içinbaşlangıcı. de, birden bir isim: Kapının çarpılışının hemen ardınNezihe Meriç. Doktor dan, sesler, sözler güvercin olup kuğurBey’in anısal çağrışımdamaya başladılar." (S. 35) ları arasından öyküye Nezihe Meriç’in, yansıtmalı tasarıöyküyle gönderme, öymında, daha önce de belirttiğim gibi, kü içinde öykü alıntısı: bir sona yönelmez anlatım. (Çisenti 11 öyNezihe Meriç, "Biz, tıbbiyedeyken, küsünde, ‘Başlanan uçlanır.’ Yansıtması olÇisenti öyle ya, ben, ya bir, ya sa da. Uçlanmak tamam, ama ne anlamkitabında, söze ikideydim, 5657 falan, da?) Son, bitiş, tükeniş, sünüş, kendi içine gelmeyen, söze Nezihe Meriç diye bir çöküştür. Asıl hassas, gerilimi yükselmiş kız vardı. Öykücü. Hean, sondan önceki andır: sığmayan, ama pimiz sıkı okuyucular"Her sonun bir öncesi vardır. Bu öykübir tek harfe dık o zaman. Onun bir nünki, yürütülemez hale gelmiş bir berasığdırabilme öyküsünde, yalnız bir berlikten arta kalan sıkıntının getirdiği gedoruğuna Ali Bey vardı. Topal rilimin iyice yükseldiği andı." (S. 36) Koşma, Susuz 2. Dün Ve anlatı, öyküleme, sözlerde, kavrameriştiği öyküler gibi gözümün önünde. larda tükenmez o noktada. Çünkü söze sunuyor. Ben, işte o Ali Bey’lersığmaz. "İçerisi, gösterişli, pahalı eşyalarla Yaşamdan den biri/yim /miyim… dayanıp, döşenmiş ama, hiçbir özelliği Yuf be! Bu deniz, bu yansıtmıyor; pahalı ve mobilya sözcükleriçisentiler, insanlar olmasa ben ne nin dışında." (S. 36) Hiçbir özellik, pahalı yaşamın yaparım yahu! İyi ki o ve mobilya sözcükleri, bir beraberliğin soiçindeki var. O bugenvil!" (S. nunun imleri, ama aynı zamanda bir öykü insanlardan 46) Ve sessiz sedasız anlayışının da sonunu imliyor. Nezihe MeSait Faik’e bir merhariç, bu anlayışa hiç yüz vermiyor. Bu örçisentiler... ba. Ve o genç öğretnekler sürüp gider, bir alıntı daha: "YüCUMHURİYET KİTAP SAYI 848 ? SAYFA 21
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle