Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
? Düzyazının olanakları diği bir aradalık çözülüyor, tasfiye ediliyor. Bir araya gelişimizin etik, estetik ve ideolojik birikimlerinin yerini şeyleşme alıyor. Hızın üzerinde bu kadar durmam bu nedenlerle anlamlıdır. Daha birçoğumuz tehlikenin ayrımına varamadık bile. Küreselleşmenin ürünü olan hız önümüzdeki her şeyi parlatıyor ama, sağımızdaki, solumuzdaki, geçmişimizdeki hemen her şeyi unutturuyor. Bizi sadece "kendimiz için olmalıyız" duygu ve düşüncesiyle kışkırtırken, "öteki" alanlarımızın içerisinde olmamalıdır önerisini getiriyor. Ötekini baskılıyor, üst, alt, yan dilleri reddediyor. Önerisini özgürlük, sonsuzsınırsız özgürlük sloganı üzerine kuruyor. Birey olmanın ötekisizleşmek olduğuna inandırıyor. Geçmişin ve geleceğin önemsiz olduğuna vurgu yaparak, sadece şimdiyi anlamlı kılmaya çalışıyor. Yani insanın tüm hümanizmasını, tarih bilincini ve tarihselcilikle ilişkisini aksaklaştırıyor. Düşündürmüyor uyuşturuyor, kıyaslatmıyor kabullendiriyor, eleştirmeye olanak vermiyor, itaat ettiriyor. Tüm bunlardan dolayı yazı ile hız arasında bir ilişki kurulmalıdır diyorum. Yazarın artık yazı hayatı boyunca, hızı yavaşlatmak gibi bir derdinin olması gerektiğine inanıyorum. Çünkü hayatı yavaşlatmak, burjuva sınıfına karşı dolaylı bir mücadeledir.Hızı yavaşlatmak tarih bilincine ve tarihselciliğe sahip çıkmak demektir ki, bu tutum kültürel ekinimizin anımsatılması ve yaşatılması anlamına da gelir. Biz nerede duracağımıza karar verirken bir bilinçlilikle hareket ederiz. Bu bilinçlilik felsefiktir ve dünyayı yorumlayacak bir görüşe işaretler. Katıldığınız bir söyleşide "Herkes yazmasın" dediğinizi hatırlıyorum… "Herkes yazmasın" demekle, söz konusu ettiğiniz söyleşideki amacımın ne olduğunu şu an anımsamıyorum. Görünen o ki amacını aşan bir söz söylemişim. Ancak sıklıkla eleştirel bir yaklaşımla söylediğim, "okumaz yazarlar"a yönelik bir tutumsa bu sözlerim, arkasındayım. Kitabımda da bahsetmiştim; yazmak istiyorlar, yazar olmak istiyorlar ama bunu okumadan gerçekleştirmenin bir yolunun da olmasını istiyorlar. Denilir ki, "Hiç kimsenin gidip de dönmediği bir orama davet edilmektir" yazmak. Bu ormanda iyi kötü bir yol bulabilmenin ilk yolu, o ormana bizden önce girmiş olanların izlerini takip etmektir. Her yazarın kaleminin ucunda kendisinden çok önce yazmış olanların ve kendi kuşaktaşlarının ruhu vardır. Önemli olan hangi yazarlarla başlayıp, hangi yazarların izlerini süreceğinize karar vermektir. Sizi sınırlayan bir yazarla başlarsanız, siz de sınırlı bir yaratıcılıkla yazacaksınızdır. Başlama ve başlayacak yazarlarınızı seçmek... İşte çok kritik olan budur. "Yazarlık Atölyeleri" yazar yetiştiren yerler olarak algılanmamalıdır. Atölyeler yazar yetiştiremezler ve böyle bir iddialarının olması da doğru değildir. Olsa olsa atölyelerde yazmanın güçlüğü, zorluğu ve yazının bireyselliği vurgulanabilir. Çünkü özü itibarıyla yazmak da bireysel bir süreçtir ve bu süreçler hiçbir yazarda toplumsal nedenlerle açıklanamaz. S ayın Aydın Şimşek, araştırmainceleme türünde hazırladığınız bu üçüncü kitabınız. Yeni kitabınızın önceki iki kitabınızdan farkı nedir? Önceki kitaplarım (Siyasal Tarih Sürecinde Sanat ve İktidar ile Estetik ve Eylemlilik) daha çok kuramsal bir yapıya oturan ve genel sanat anlayışları ve akımları üzerine yoğunlaşan yapıtlardı. Yeni kitabım, "Yaratıcı Yazarlık ve Deneysel Düşünme" ise sadece yazıya, özelde de düzyazıya yönelen bir çalışma. Düzyazının olanakları üzerine yoğunlaşan ve daha çok da bir atölye çalışması olarak yazma teknikleri üzerinde kafa yoran, deneysellikler yapan bir omurgası var bu kitabın. Ne yazılması gerektiğinden çok, nasıl yazılacağı, nasıl yazılmaması gerektiği üzerinde –ama asla kesinlemeler ve kurallar önermeyenbir yoğunlaşma diyebilirim. Diyebilirim ki kuramsal olmayan, deneysel ve denemesel olan bir kitap, Yaratıcı Yazarlık ve Deneysel Düşünme. Kum dergisi bünyesinde yürüttüğünüz atölye çalışmalarını biliyoruz. Kitabınız için de atölye çalışmalarının bir sonucudur diyebilir miyiz? Bu bağlamda edebiyat atölyelerinin hedefi ve işlevi nedir? 6 yıldır ODTÜ, Ank Ünv. Tömer, Edebiyatçılar Derneği, Kum Sanat Atölyelerinde yaptığımız çalışmaların, orada ortaya çıkan sonuçların ve tartışmaların toplamı da denilebilir bu kitap için. Bu kitabı yazarken cesaretimi benden çok önce söz almış ustalara borçluyum. Ve yine bu kitaba başlarken "bence" demiştim, bitirdiğimde de "bence" dedim. Yani tümüyle göğüslediğim bir kitaptır. Bir başka yazar arkadaşım, akademisyen ya da ilgili bu kitaptaki önermelere katılmayıp, bambaşka önerilerde bulunabilirler. Unutmayalım ki onlarca yazma biçemi var , her yazar bu biçemlerin içerisine doğarak, ilk adımlarını atar ve zaman içerisinde de kendi biçemini burada var eder. Atölye çalışmaları sadece Kum dergisi bünyesinde süregelen bir çalışma değil. İlk kez benzer bir çalışmayı ODTÜ’nde 2000’li yılların başında yapmıştım. Sonrasında Ank Ünv.Tömer, Kum dergisi vs. sürdü bu çalışmalar.Bu süreçlerde bir çok edebiyatçı dostumuz (Hasan Ali Toptaş, Cemil Kavukçu, Şükrü Erbaş, Abdulkadir Budak, Ahmet Telli, Hüseyin Atabaş, Nizamettin Uğur, Zerrin Taşpınar vs.) bize kendi yazı serüvenlerini ve deneyimlerini aktardı. Tabii kimi akademisyenlerle de birlikte çalışma olanağı bulduk. Ve bu çalışmalar 6.yılına girerken buradaki birikimlerimizi, buradaki tartışmalarımız ve yol alışlarımızı bir kitaba dönüştürme düşüncesi gelişti. Denilebilir ki bu kitap tamamen bu atölyelerde oluşmaya başladı ve kendine bir yaratım nedenselliği buldu. KENDİME BİR KATKI... "Yaratıcı Yazarlık ve Deneysel Düşünme" yazıya yeni başlayanlara olduğu kadar, yazıya yıllarını vermiş yazın insanlarına da bir katkı sunacaktır. Çünkü deneysellik süreçlerini bu denli önemseyen ve öne çıkartan bir çalışmanın olduğunu sanmıyorum. Edebiyatımıza yaptığınız katkı ve söyleşi için teşekkür ederim. Hemen şunu söylemeliyim, bu kitabı çalışırken "bir katkı iddiasıyla" yola çıkmadım. Olsa olsa kendi yazı tarihime bir eklemedir, yani kendime bir katkıdır. Öncelikle bu, sonrasındaysa nasıl bir işlev taşıyacağı benden bağımsızdır. Her kitap kendi kaderini çoğu zaman kendisi belirliyor. Yazmanın her yazarda farklı farklı nedensellikle ifade edilmesi, aslında bir yazarı oluşturan şeylerin toplamına okur olarak da, eleştirmen olarak da, sanat tarihçisi olarak da sahip olamayacağımızı gösterir. Sanat disiplinlerinin tümünde olduğu gibi, yazı da bireyseldir ve toplumsal akılla açıklanamaz. Benim kitabımda da "Yaratıcı Yazarlık ve Deneysel Düşünme"de, yazının bireyselliği üzerinde sıklıkla duruluyor. Ama, her şeyin ama hemen her şeyin insana ve onun olası hallerine ilişkin olduğu da gözden uzak tutulmuyor. İşte ne denli soyut yazarsak yazalım ya da anlamın hangi katmanından yazarsak yazalım, insan yazının daima merkezinde duruyor. Ben de kimi deneysel yazı türlerinden örnekler vererek, deneyselliğin insanlığın olağan çalışma alanlarından birisi olduğunu vurguladım. Hiç alışık olunmayan yazı biçimlerinin "olası" bir sonuç olarak güncelleşebileceğini vurguladım. Bu nedenle bu kitap benzerlerinden ayrı bir yerde duruyor. Semih Gümüş de Radikal Kitap Eki’ndeki köşesinde kitabımla ilgili yazdığı yazısında bu konuya vurgu yapmış ve demişti ki; "Yaratıcı Yazarlık ve Deneysel Düşünme, eleştiri kitaplığımız için gerçek bir kazançtır. Yaratıcı Yazarlık ve Deneysel Düşünme düpedüz yaratıcı düşüncenin ürünüdür ki, pek çok hamhalat kitabın aradan sıyrılma hüneri karşısında hiç değilse birilerimizin eline alıp tutması, öğrenmek isteyenlere göstermesi gerek." Bence de bu kitabın durduğu yer, okurun yanı değil, öğrenmek isteyenlerin yanıdır. Kitaba gösterdiğiniz ilgi için teşekkür ederim. Sizle de tartıştıysa kitabım bundan mutluluk duyarım. Çünkü bu kitabın yazılmasındaki öncelikli amaç, yazıya yeni yeni başlayanlara bir açılım sağlamaktan çok, tartışma ve düşünme ortamı hazırlamaktır. ? KİTAP SAYI 848 HAYATI YAVAŞLATMAK İÇİN Kitabımda da bu konuyu gündeme getiriyorum ve hızı yavaşlatabilecek kimi "yazı disiplinleri"nden bahsediyorum, Yazarın metninde, politize eden aklın nelerin üstünü örtülediğini ve yazarın neleri görünür kılması gerektiğini iyi düşünmesi gerektiği konusunda bir tavır alıyorum. Hayatı yavaşlatmak için de "Açıklama katmadan anlatmak, Boşluk bırakarak anlatmak, Eksilterek anlatmak, Edebi dil kurarak yazmak, Tekrarlardan arınarak yazmak, şifreleyerek yazmak, Zaman atlamaları yaparak yazmak, Slogandan kaçınarak yazmak vs." gibi kimi başlıklarda topladığım disiplinleri önemsiyorum. Kısaca hız çokuluslu şirketlerin ve onların üretim araçlarının sloganıdır. Yazı bu ilişkileri de teşhir etmelidir. Kitabınızda bir ara başlık dikkatimi çokça çekti: "Yazarın Felsefesi ve Dünya Görüşü Olmalıdır." Siz birçok yazınızda sanat ve politika üzerine önemli ve dikkate değer sözler söylediniz, söylemeye de devam ediyorsunuz. Dikkat çekmek istediğiniz özel bir alan mı var? Sadece görmek için değil, baktığımız tarafından görünen olabilmek için de, her öznenin bir "bakma biçimine" sahip olması gerekiyor. Bu aynı zamanda bir okuma, bir yorumlama ve hatta bir eleştirme biçimidir de. Ancak insanda bu tutumlar süreklidir, yani durağan değildir. Tek bir nedene indirgenemeyeceği gibi, bir dizi nedensellikle de ilintilidir. Algılayabilmek, üzerinde durmak ve derinleşebilmek için de, bakmagörme ve işlevselleştirme işlemlerini uygulayabileceğimiz bir felsefi birikimiz ve dünya görüşümüz olmalıdır. Bu iki temel özellik yan yana geldiğinde de, bize rağmen politize edilmiş bu dünyaya karşı tavır alma özelliğimiz açığa çıkar. Yazar politize edilmiş dünyada ya aktif politik unsurdur ya da pasif politik unsurdur. Politikler ve apolitikler dizgesi de burada anlam kazanır. Sadece yazı da ve yazarda değil bilimde, hukukta, psikolojide ve diğer disiplinlerde de politize edilmişlik kaçınılmazdır ve insani bir sonuçtur. YAZARLIK ATÖLYELERİ Ancak hiçbir koşulda "Yazarlık Atölyeleri" yazar yetiştiren yerler olarak algılanmamalıdır. Atölyeler yazar yetiştiremezler ve böyle bir iddialarının olması da doğru değildir. Olsa olsa atölyelerde yazmanın güçlüğü, zorluğu ve yazının bireyselliği vurgulanabilir. Çünkü özü itibarıyla yazmak da bireysel bir süreçtir ve bu süreçler hiçbir yazarda toplumsal nedenlerle açıklanamaz. Bir de atölyeye katılanların tabii ki bir yapıta (öyküye, romana vs.) bakışları çoğalıp, derinleşiyor. Çok uzun yıllarda edinebilecekleri kimi deneyimlerin bilgisine, katılımcı yazarların aktarımlarından ulaşıyorlar. Son yıllarda sizi takip edenler, birçok yazı ve konuşmalarınızda "hız ve edebiyat" üzerine özel bir vurgu yaptığınızı biliyorlar. Nedir, hız ve edebiyat ilişkisi? Bu konuda sanırım uzun bir süre daha ısrarımı sürdüreceğim. Hız, çağımızın yeni ideolojisidir ve bu ideoloji de burjuvazinin mülküdür. Artık üretim ilişkilerinde yeni anlayışlar ortaya çıkmıştır. Ve bu anlayışın merkezinde de hız vardır. Bu büyük altüst oluşlar çağında, hemen her şey bağımsız bir varoluş peşinde. İnsanlığın yüzlerce yıllık mücadelesi sonunda edin SAYFA 26 CUMHURİYET