23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Sibel Atasoy'la 'Sırıtkan Kırmızı Ay'ı konuştuk ‘Fantezi dünyasını bir zevk unsuru gibi görmek yanıltıcı olabilir’ Sırıtkan Kırmızı Ay, normal hayatlarını sürdürmekte olan orta yaşa yaklaşmış dört arkadaşın başlarına gelen açıklanamaz bir olayı ve etkilerini anlatan psikolojik, fantastik bir gerilim romanı. "Bu kitapta, belki hepimizin de zaman zaman yaptığı gibi ‘gerçekliği’ sorgulamaya çalıştım" diyor Sibel Atasoy. "Kitabı yazdığım dönemlerde yoğun olarak ‘gerçeğin doğası, bilinçli gözlemcinin katılımını bekler’ önermesini düşünüyordum. Buna bağlı olarak da başımıza ‘gerçek’ tanımlamasına uymayan bir olay geldiğinde bunu nasıl ve hangi yolla açıklamaya çalışacağımızı merak ediyordum. Kitapta, kahramanlarımın aşk sızılarını, yaşam görüşlerini, heyecanlarını, dehşet izlerini son derece sade ama bir o kadar da sarsıcı bir dille aktarmaya çalıştım. Aslında Sırıtkan Kırmızı Ay’a, baştan sona bir soru metni diyebiliriz; okuyucuyu kendi huzursuzluğuma ortak etme çabası. Kuantum felsefesinin, günlük sade hayatımızdaki yerini merak ediyorsanız eğer; kelebek etkisini, bilinçli gözlemcinin, gerçekliğin mükemmel doğasına katılımını Sezen'in bu öyküsünde bulacak ve belki ağlayarak kendi hayatınızla özleştireceksiniz." SAYFA 4 ? Şebnem ATILGAN ırıtkan Kırmızı Ay, sizin ilk romanınız… Okurun Sibel Atasoy’un adı ve kurgusu ile tanıştığı ilk roman… Ama uzun yıllardan bu yana yazıyordunuz. İlk roman fantastik bir gerilim romanı olmasının yanında, bir yanıyla da gerçek hissi uyandıracak kadar etkileyici bir kurguya sahip… İlk romanın fantastikgerilim türünde olmasının bir tesadüf olmadığını düşünüyorum. Ne dersiniz? Aslında gerçekten de basılan ilk romanım bu. İlk yazdığım roman ise kayıp! Okumak için alanlardan biri getirmedi sanırım, onu tek nüsha ve daktiloda yazmıştım adada yaşarken. Her neyse bu durumda Sırıtkan Kırmızı Ay’ı ilk kabul edeceğiz artık. Söylediğiniz gibi bu bir tesadüf olamaz, zaten tesadüflerin tesadüfen olmadığına inanırım. Bildiğiniz gibi roman, 1999 yılında yani depremden sonra yazılmıştı. Kitaptaki gerilimin de bunun psikolojik bir uzantısı olması mümkün. Aslında epey önceleri ben oldukça gerçekçi yapıdaydım, böyle bir roman yazacağımı doğrusu kendim de tahmin edemezdim. S bir ufo gelse başımı çevirip bakmam bile!" Diğer genç arkadaşlarla ben koro halinde itiraz ettik tabii; kimi ben merak ederim, kimi bayılırım kimi de ben binip giderim abi! dediler. En ufak tartışma bile saatlerce sürerdi. Hayal dünyasını genişletmek için yaratık tasarımlama toplantıları hatta yarışmaları olurdu. İnsanın daha önce söylenmemiş/görülmemiş yeni bir şey yaratması kolay değil. XasiOrk Ölümsüz Öyküler Kulübü öncesinde de siz öykü yazıyor muydunuz? Yazınınızda Sırıtkan Kırmızı Ay ile başlayan fantastik eğilimi bu kulübün desteklediğini düşünüyorum. Zor ama bir o kadar okur kitlesi olan ve sevilen bir tür fantastik edebiyat… Türkiye’deki okurlar konusunda neler düşünüyorsunuz? Sırıtkan Kırmızı Ay’ı henüz İstanbul’a dönmeden önce Fethiye’de yazdım. Yani kulübün bu konuda etkisi olmadı üzerimde. Fakat Venüs Bağlantısı’nda biraz etkisi olmuş olabilir; çünkü Orkun nedense benim çok iyi bir polisiye yazarı olduğumu tekrarlayıp duruyordu. Ben de bir yazıp göreyim bakayım dedim. Fantastik edebiyatın alıcısı, siz de tahmin edersiniz ki yoğunluklu olarak genç kesim. Aslında şimdilik daha ziyade okuyan kesim de aynı; çünkü sanırım insanlar yaşam gailesine düştüklerinde okumaya fazla vakit ayıramıyorlar. Gençler de henüz para kazanmadığı için kısıtlı bütçenin bir bölümünü kitaba ayırmakta zorlanıyor. Bu sebeple bazen bir kitap en az on kişi tarafından okunuyor. Böylece okur sayısını kitap satışlarından kestirebilmek güçleşiyor. Öğrenciler için bir diğer çare de internet üzerinden paylaşılan eserlere ulaşmak tabii... FANTASTİK RÜYALAR Fantastik türün Türkiye’deki kadın yazar temsilcilerinden birisiniz… Sırıtkan Kırmızı Ay ve Venüs Bağlantısı okurun beğenisini kazanmış başarılı eserler… Peki, Sibel Atasoy’un fantastik edebiyat dünyası nasıl oluştu, nelerden ilham aldı, etkilendi, beslendi diye sorsam, cevabınız ne olur? Bu etkileşimleri tam olarak takip etmem mümkün mü bilemiyorum. Yani görünenlerin altında ince ince akan her şey nehrinin sistemi nasıl işliyor buna henüz vakıf değiliz. Ben hep norm dışı oldum galiba. Çocukluktan beri zihinsel faaliyetim çoktu, hep ilginç diye nitelendirilen şeyler gelirdi aklıma. Hatta bunların çoğu senelerce sonra film oldu, gerçek oldu. Şaşırmayı ve şaşırtmayı seviyorum. Fakat işin ilginci ben hayallerimin içinde, sanki rüyalarım gibi canlı yaşıyorum. Küçüklükten beri çok kitap okurum, okuma hızım da yüksek olduğu için muhtemelen her birinden değişik etkiler alarak ilerlemişimdir. Gördüğüm rüyaların haddi hesabı yok ve onlar hemen tümüyle fantastik. Küçükken çok masal uydururdum. Kardeşlerim ve komşu çocukları beni dinlemek için çevreme sıralanırlardı. Annem bu kadar masalı nasıl aklımda tuttuğumu sormuştu bir kez, ben de ona tutmadığımı anında uydurduğumu söylemiştim. Şimdi bu anı, aile içinde anlatılıp gülünüyor. Fantastik edebiyat, hatta diğer fantastik sanat dalları büyüleyici bir alan; hem çok güzel ve faydalı hem de tehlikeli. Çünkü burada yaptığınız kurgular geleceği oluşturmaya başlıyor. Yani sorumluluk çok ağır. Aslında sanatla ilgisi olmayan kişiler de bu işlemi kendi zihinleri içinde gerçekleştiriyor. Gelecek, şu anda ve tam burada zihinlerimizin içindeki fotoğraflar zinciri. Bu anlamda baktığınızda gelecek sürpriz içermiyor çünkü belli. Yine de değiştirmek mümkün ve sadece şu anda zihninizdeki fotoğrafları değiştirebilmenize bağlı! Ve bu KİTAP SAYI ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER KLÜBÜ Sibel Atasoy’un geçmişinde bir yayıncılık girişimciliği de var… Bu yayıncılık serüveninin içinde Orkun Uçar’ın adına da rastlıyoruz... Serüven diyorum, çünkü günümüzde butik yayıncıların işe gerçekten de zor. XasiOrk’un yaşamı da çok uzun sürmedi sanırım. Ama geriye güzel izler bıraktı… Pek çok genç yeteneğin fantastikgerilim türü roman ve öykü kitapları ile XasiOrk Ölümsüz Öyküler Kulübü… İnternet aracılığıyla bu oluşumu sürdürüyorsunuz sanırım… Evet... Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübünü Orkun kurmuştu, sonra onu yayınevine birlikte dönüştürdük. Fikir tamamen Orkun’a aittir. İnandığı şeyleri öylesine coşkulu savunur ki ben de onun idealine ortak oldum. Gerçekten de o dönemde yayınevleri fantastik, bilim kurgu ve polisiye dallarında yerli yazarlara pek güvenemiyordu. Oysa biz bu konuda yetenekli birçok genç tarafından adeta kuşatılmıştık. Kendi yazdıklarımızın da yabancılardan geri kalmadığının farkındaydık. Böyle gelmiş böyle gider, demek için çağ artık müsait değildi. Bu çağda her şey ne kadar hayal edebiliyorsanız o kadar oluyordu!. Gerçi bu, dünya kurulalı böyle ama biz bunu yeni fark ettik sanırım. Böylece yayıncılık hayatımız başladı. Yayın hayatımız boyunca sadece Türk yazarları ve ilk kitaplarını bas tık. Bunu ticari anlamda bir intihar da sayabilirsiniz belki. Fakat zaten amacımız ticaret değildi. Sadece bu türün yeteneklilerine ümit vermekti ve belki biraz da yayınevi camiasına cesaret kazandırmak, örnek teşkil etmekti. Doğrusu amacımıza ulaştığımızı zannediyorum. Artık birçok yayınevi fantastik edebiyata Türklerin dahil olduğunu kabul etti. Ölümsüz Öyküler grubu içinden kitabı basılan epeyce genç arkadaşımız oldu. Bu hepimiz adına bir övünç konusu. Şimdi hoş bir anı geldi aklıma; kulüp üyeleri iki haftada bir toplanırdık, bunların bir kısmı da benim evimde yapılıyordu ve öğleden sonra başlayıp ertesi güne kadar sürüyordu. Bir keresinde Orkun şöyle demişti; "Ben fantezileri hayal etmekle ilgilenirim, örneğin şimdi şu terasa ? CUMHURİYET 848
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle