Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Erdal Öz’le Sergi Kitabevi belgeseli var mı elimizin altında? Peki neye yarayacak bu? Soy bir yazarı yitirmenin hüznünü hangi belgesel giderebilir? Selim İleri gibi söyleyeyim: Bugün ağlayacağım! M. Sadık ASLANKARA Kitaplar Adası G eçen haftaki yazım acı bir şakaya dönüştü. Erdal Öz, parmak ucuyla dokunduğu hayatı bırakıverdi birdenbire. Dışımızdaki sonsuzluğun, zaman dışılığın evreninde kulaç atmaya koyuldu, bizler şaşkınlaşmış halde ağzımız açık bakadururken… Erdal Öz’ün yaşamından söz edildi mi, laf dönüp dolaşıp Sergi Kitabevi’ne de geliyor… 1960’lar Ankara’sının önemli bir durağıydı burası, ötekileriyle örneğin Bilgi, Toplum, Hitit, Tarhan, Onur, Haşet kitabevleriyle birlikte. Ama Sergi’nin çok farklı bir konumu vardı yine de… Atatürk Bulvarı üzerinde Büyük Sinema’nın balkon girişinde, ikinci katta. Bir vitrin gibi ışırdı kitabevi, ötesinde sahne dekoru olarak parıldardı sanki karşımızda. Satın aldığınız kitap, dergi, plak bir kâğıtla sarılır, öyle verilirdi. Bu ambalaj kâğıdı devrimcilerden, sosyalist kuramcılarla kimi yazarlardan alıntılarla doldurulmuştu. Yanılmıyorsam Erdal Öz, bu kâğıt nedeniyle de mahkemeye hesap vermek zorunda bırakıldı. Sergi Kitabevi, elbette onun yaşamında önemli yer tutuyordu. Nitekim kimi anlatılarında, hatta öykülerinde Sergi’den söz etmesi boşuna değil! Burayla ilgili ipuçları onun neredeyse tüm veriminde karşımıza çıkıyor zaten. Kaldı ki 1968 ruhunun gelişme, dönüşme ocaklarından biriydi de aynı zamanda burası. Sonrasında yıkıldı, yok edildi İstanbul’daki Emek Sineması’nı çağrıştıran salon. Yerine pasaj yapıldı, Büyük Sinema, oldu Büyük Çarşı. Kitap, dergi, plak, afiş, fotoğraf ışıltılarının yerini sarrafların, kuyumcuların çiğ sarı ışığı aldı şaşırtıcı bir değişimle. Bir dönem tiyatro da yapmış olan, ne ki müzikle sahnedeki yeteneğini inadına köreltip söndüren bir güzel arkadaşımız vardı: Yusuf Dağüstün. Baktık, günün birinde o da bir işyeri açıvermiş burada sessiz sedasız. Ama ilginçtir altın, döviz alışverişinde eski günlere, Erdal Öz’ün Sergi’sine gönderme yapıyordu galiba. Müşterilerine birer kitap da armağan ediyordu, bu nedenle gazetelere geçmişti o yıllarda. (Bak.: Cumhuriyet, 29.12.1994) Genç kuşaklara nasıl anlatılabilir dersiniz burası? Erdal Öz’ün, Sergi’deki binlerce kitabın arasından ışıyan yüzü, gülen gözleri, ağzından, burnundan fısıltılar halinde saldığı incecik sigara dumanı… Gölgeli, loş bir iki silik fotoğrafın dışında kalan ne geriye 1968’in bu önemli “mevki”inden, “siper”inden? Erdal Öz, Sergi’nin simgesiydi elbette, yanı sıra Ankara’nın da kuşkusuz… Acılar, umutlar... ANKARA’DAN AYDIN’A, ACIDAN UMUDA... Ankara’nın simge adları vardı, sayılamayacak denli çok. Biri Erdal Öz idiyse bunların, bir diğeri de Prof. Dr. Nusret Fişek’ti. Fişek, bildiğimce ülkemizde “halk sağlığı” kavramını yerine oturtan, bunu iş sağlığı, güvenliği bağlamında yapılandırarak çalışan çocuklar sorunsalına, kadın işçi konusuna dikkatimizi çeken kuram, eylem adamı bir bilimci, ülkücüydü. Rıfat Ilgaz’ın Aydın’ı, Orhan Kemal’in Işık’ı, Aziz Nesin’in Ali’si neyse Nusret Fişek’in Gürhan’ı da öyle… Gerçekten de A.Gürhan Fişek, babası Nusret Fişek adına öylesine yararlı, örnek çalışmalar yapıyor ki, taa uzaklardan bu sevgili dostumun çalışmalarını beğeniyle, imreniyle izliyorum. Kurdukları “Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı” aracılığıyla yayımladıkları “Çalışma Ortamı” dergisiyse yararlanarak izlediğim bir yayın (312.4197811, www.fisek.org.tr). Vakfın düzenlediği Çalışan Çocuklar Fotoğraf Yarışması’nın bu yıl dördüncüsüne ulaştığını da ekleyeyim. Prof.Dr. Gürhan Fişek, Nusret Fişek’in öz oğlu, ama Adnan Menderes Üniversitesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Bölüm Başkanı Prof. Dr. Erdal Beşer’se manevi oğlu onun. Nitekim Beşer, Fişek’in bir ardılı olarak Aydınlıların sağlığı için kolları sıvamış, ekibiyle birlikte durmadan çalışıyor. Daha önce Avrupa Birliği tarafından finanse edilen, Sağlık Bakanlığı Türkiye Üreme Sağlığı Programı kapsamında desteklenen “Din Çalışanları Yoluyla Üreme Sağlığı Düzeyinin Yükseltilmesi” (Bak.: Üreme Sağlığı ve Cinsel Sağlık Elkitabı, Adnan Menderes Üniversitesi Vakfı yayını, 256.2130634) projesinin koordinatörlüğünü üstlenmiş olan Beşer, son olarak “Güvenli Adölesanlık İçin Acarlar Modeli” başlıklı projenin de koordinatörlüğünü yürütüyor. Amaç, “adolesan gebeliklerin çok yaygın olduğu Acarlar Beldesinde adolesan gebeliklerin risk faktörlerinin kontrolü, adolesan gebeliklerin azaltılması ve güvenli annelik uygulamalarının yaygınlaştırması” olarak belirlenen projede, ADÜ FenEdebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümünden Yard. Doç. Cevdet ÖzdemirGülhan Demiriz ikilisinin “Acarlar Sosyal Yapı Analizi”nden de yararlanılmış. ÖzdemirDemiriz, çalışmalarının “Özet”inde şu satırlarla söz ediyorlar Aydın’ın İncirliova ilçesine bağlı Acarlar Belediyesi sınırları içinde yaşayan Acarlar’dan: “Acarlar, kendine özgü bir toplumsal yaşam sürdürür; gelenekleri, giyim kuşamları ve aile yapısı bakımından kendini kuşatan çevreden farklıdır. Bu nedenle Acarlar bölgede etiketlenmiş bir zümre olarak değerlendirilebilir. / Özellikle pazarcılıkla geçimini sağlayan Acarlar, pek çok sosyal,ekonomik ve kültürel sorunla karşı karşıya bulunmaktadır.” “…Acarlar’ın en güncel ve önemli sorunlarından biri erken yaşta evliliktir.” Sevgili Erdal Beşer, koordinatörlüğünü üstlendiği projede sanat yönetmeni olarak benim de çalışmaya katılmamı rica edince, yolum artık Aydın’a da uğramaya başladı diyebilirim… Hüseyin Demiröz’ün, Pınar Okyay’ın, Hamza Naci Balo’nun koordinatör yardımcılıklarını üstlendiği proje için Ebru Seyhan, Mustafa İkizoğlu, Umut Kaya, İlkay Altıntaş arkadaşlarımı da yanıma alarak yaratıcı dramayla ben de yer alacağım bundan böyle Acarlar’da. Gerçekleştireceğimiz belgeselin eşliğinde. Marmaris’te çekim yapan bin yıllık dostum TRT Yönetmeni Mehmet Kaya’dan çağrı alınca Aydın’dan bu kez de Marmaris’e uzandı yolum. MARMARİS’İN AYNASINDA, SULARIN ALTINDA... Mehmet Kaya, kameraman arkadaşlarımız Haldun Özkanlı, Haluk Ertuğrul, sunucu Fatoş Yıldırım’la birlikte Sualtı Sporları Federasyonunca düzenlenen sualtı fotoğraf, video yarışmasını çekmeye gelmişti birkaç yıldır sürdürdüğü “Deniz Magazin” adlı yapım için. Özkanlı ile Ertuğrul sualtı çekimleri yapabiliyordu elbette, ama Haluk Cecan’ın genç arkadaşları da yardımcı oluyordu kendilerine. Haluk Cecan (d.1946) yalnız Türkiye’nin değil, aynı zamanda dünyanın da en büyük sualtı sinemacılarından biri. Yaşamını sualtına, sualtı varlıklarına, dağarına, zenginliğine ayırmış, diyelim yaşamını sualtı evrenine özgülemiş bir deniz bilgesi. Onun sualtında gerçekleştirdiği Çılgın Müzisyenler adlı filmini duymayan kalmış mıdır bilmiyorum. Dünya Sualtı Filmleri Festivalinde “Dünyanın En Fantastik Film Ödülü”nü alan Çılgın Müzisyenler, dünyanın başka kentlerinde gerçekleştirilen pek çok sualtı filmleri yarışmasında da ödül üstüne ödül aldı. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nin yöneticilerine buradan önermek isterim; Haluk Cecan’ın Çılgın Müzisyenler’i, festival filmleri öncesinde sunulsa fena mı olur? Seyirci bir yandan ısınır öte yandan Cecan’ın bu filmiyle onurlanıp mutlanır. Cecan’ın ekibini oluşturan, Mehmet Kaya’nın çekimlerine katkı veren grup üyelerini tek tek anmazsam, haksızlık etmiş olacağımdan korkuyorum. Deniz kokulu grup kimlerden mi oluşuyor: Güngör Muhtaroğlu, Selman Kahraman, Mehmet Ergüder, Gürler Muhtaroğlu, Fatih Başaran, Ender Ocak, Ergit Çakman. Cecan, deniz bilgesi olduğu denli bir deniz bilimcisi de herhalde. Denizlerimize, sualtı varlıklarımıza değgin getirdiği açılım, bu yönde alınabilirmiş gibi geliyor bana. Nitekim, Haluk Cecan Gözüyle Sualtı Belgesel Tarihi (2006) başlıklı albüm yapıt, bunu apaçık ortaya koyuyor. Gerçekten söz konusu yapıt, Cecan’ın yarım yüzyıla dağılan serüveninin Türkiye denizleri bağlamındaki yararlarını gözler önüne sermekle kalmıyor yalnız, bilimsel anlamda bunun getirebilece ği açılımların ipuçlarını da veriyor bu arada. Albüme bir sunuş yazan Hakkı Şen, bakın Haluk Cecan için neler söylüyor: “Haluk Cecan artık denizlere hısım akraba, deniz canlılarına da komşu olmuştur. Deniz onun için; bir ananın çocuklarının dönüşünü beklemesi gibidir. Deniz bir liseli kızdır, bir uttur, bir tamburdur. Deniz ekmek kavgasıdır, ekmek kaygısıdır, hayatın özüdür, kendisidir. Bir küçük istasyon denizdir. Giden gemi, sallanan bir mendil, denizdir. Deniz halleri, rüyaları, gençliği, yenilgileri, hüsranlarıdır. Deniz gönüllere sığmayandır. Deniz gerçeğin tıpatıp kendisidir. Deniz zaman zaman bulutlar ülkesidir. Deniz bir tokat, bir yakarıştır. Deniz vuslattır, özlemdir. Deniz mavidir, martıdır. Deniz yürektir…” Siz Sevgili Haluk Cecan denizler gibisiniz, hayır hayır denizsiniz! Deniz yüreğinizle denizler kadar yaşayın siz! “GÖKOVA’YI GÖR, YAŞA!” Haluk Cecan’la arkadaşları Gökova’daki Azmak’a sualtı çekimlerine gideceklerdi. Geri kalır mıyım, nilüfer saçlı Azmak için bir belgesel yapmayı önerdim hemen kendilerine. Senaryo benden olsun, Mehmet Kaya da yönetmenliğini yapsın dedim, başladık düşler kurmaya… Aldılar beni de, birlikte daldık sanki Azmak suyuna. Akyaka’da su yüzüne çıktığımda pul puldum. Bakındım, bir güzel etkinliğin duyurusuyla kamaştı gözlerim. “1.Akyaka Edebiyat Günleri”… Belediye Başkanı Ahmet Çalca’nın çatal yüreği eşliğinde Muğla Üniversitesinden bilimci, yazar Tülay Akkoyun’un sunuşlarıyla pek çok yazar, şair, sonra Muğlalı ad: İnci Aral, Feyza Hepçilingirler, Hasan Ali Toptaş, Özcan Karabulut, Sezer Ateş Ayvaz, Gökhan Cengizhan, Hasan Özkılıç, Halil İbrahim Özcan, İnan Çetin, Sibel K.Türker, Ritta Cankoçak, M.Korkmaz Dinçer, Mustafa Kâhyaoğlu, Uygar Karaca, Ümral Kırman, M.Naci Önal, Ünal Şöhret Dirlik, İbrahim Ergin, Ertuğrul Aladağ… Akyaka’da, Gökova’da olacaksınız da Oktay Akbal’dan, Şadan Gökovalı’dan söz etmeyeceksiniz; olur mu hiç, gülerler insana… Nitekim andığım etkinliklerin iki ağır topuydu Akbal’la Gökovalı. Zaten bir çalım bizim Cumhuriyet’in de Akdeniz kapısı Akyaka… Ne demiş Halikarnas Balıkçısı: “Dünyada Gökova’yı gör, yaşa!” Bunun verdiği esriklikten midir nedir, akşam ezgilerle yaldızlandı Azmak başı. İnci Aral, Feyza Hepçilingirler ne de güzel şarkı söylerlermiş meğer… O anda tutamadım çenemi, Özcan Karabulut’a dönerek, bu türdeki yazın etkinlikleri belgelenmeli deyiverdim! Bundan böyle arkadaşlarım Okan Çançin’le Can Özcan’ın, kimileyin de Erkan Demir’in katılımıyla etkinlikleri belgelemeye aday olacağımı ekledim grupça konuk edildiğimizde. Sualtını belgelercesine… Sanat etkinlikleriyle ilgili belgelemeye tez elden geçilmeli öyleyse! Sahi, bir Erdal Öz’le Sergi Kitabevi belgeseli var mı elimizin altında? Peki neye yarayacak bu? Soy bir yazarı yitirmenin hüznünü hangi belgesel giderebilir? Selim İleri gibi söyleyeyim: Bugün ağlayacağım! ? KİTAP SAYI 848 Haluk Cecan, Samandağ İlçesi açıklarındaki, Bizans Dönemi’nden kaldığı sanılan yük gemisine yaptığı dalış sırasında (solda)... Yunuslarla karşılaşma (üstte)... (AA) SAYFA 32 CUMHURİYET