Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
B U L M A C A 1 I 2 D 3 J 4 F 5 H 6 D 7 İLKER MUMCUOĞLU H 8 D 9 E 10 G 11 F 12 D 13 D 14 J 15 D 16 I 17 F 18 J 19 D 20 J 21 B 22 B 23 D 24 H 25 D 26 C 27 D 28 F 29 J 30 G 31 D 32 J 33 A 34 F 35 E 36 D 37 H 38 I 39 B 40 D 41 B Feyza HEPÇİLİNGİRLER 12 Nisan Çarşamba Türkçe Günlükleri zılmalı elbette. Elimin altındaki yazım kılavuzlarının “Dizin” bölümünde ve “İmlâ Kılavuzu”nun 2000 tarihli baskısında yok; ama 1996 baskısında “Şahıs adları ve unvanlarından oluşmuş” yer adlarının örnekleri arasında “Sultanahmet” sözcüğü de sayılmış. Şükrü Haluk Akalın, niye bunları böylece söylemedi derseniz, belli çevrelerin göstereceği tepkiden çekinmiştir bence. Başka ne olabilir? “Başkan’dan bir cehalet yüklü işaret daha…” diye Farsçadan gelen “hane” sözcüklerindeki “h” sesinin düşmesine de değinmiş Ergun Kaftancı: “Acemceden dilimize girmiş olan hane kelimesindeki h harfini kurum hepimize yutturuyor. Eczane, hastane, postane, pastane filan diye yazıyoruz. Haneli yazılım eskidenmiş, kurum bu değişikliği yapmış.” Yapmasa mıymış? “Eczahane” diye mi yazsaymışız? “Hane” sözcüğünü koruma çabasının boş bir çaba olduğunu anlayıp geri adım atmışsa kurum, eleştirmek değil, doğruyu yaptığı için kutlamak gerekir. Derdimiz Farsça “hane” sözcüğünü bozulmadan korumak değil, yüzyılların kullanımı için Türkçeleşmiş biçimini esas sayıp buna sahip çıkmak olmalı çünkü. 42 B 43 D 44 H 45 H 46 I 47 E 48 D 49 C 50 B 48 J 51 F 52 E 53 54 F 55 I 56 F 57 A 58 F 59 G 60 B 61 Ç 62 J 63 B 64 C 65 J 66 D 67 I 68 C 69 E 70 A 71 C A 72 I ugünkü “Tercüman” gazetesinde B Ergun Kaftancı’nın Medyakodu adlı köşesinde “TDK Başkanı da Türkçeyi bilmezse” başlıklı bir yazısı vardı. TDK Başkanı Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın’dan “TDK’nin başındaki zat” diye söz ediliyor ve yazı, “Sayın Akalın Türkçeyi ve imlâyı öğrenmelidir” diye bitiyor. TDK başkanını savunmak bana düşmez belki; ama apaçık bir haksızlık varsa ortada, susmak da doğru olmaz. Nedir Kaftancı’yı sinirlendiren ve TDK başkanının Türkçeyi bilmediğine hükmetmesine yol açan konular? Bir gazetecinin kendisiyle yaptığı görüşmede “İstanbullunun, Türkçülüğün, Ankaralının, Ahmetlerin” gibi sözcüklerde kesme işaretinin kullanılmayacağını söylemiş başkan ve “Yapım ekleriyle çoğul eklerinden sonra kesme işaretinin kullanımı kaldırılmıştır” demiş. Sayın Kaftancı da, “Oysa Başkan’ın başında olduğu kurumun imlâ kılavuzunda yapım eklerinin ve çoğul ekinin kesme işaretiyle ayrılacağı yazılıydı” diyor. Bunu söylerken, yanında özel ad olmadığı halde, büyük harfle başlatarak ve ekini kesme ile ayırarak “Başkan’ı” diye yazıyor; üstelik iddia ettiği konuda yanılıyor. Hayır, öyle yazmıyor. Elimde TDK’nin 2000 tarihli “İmlâ Kılavuzu” var. 69. sayfasında şu açıklama yapılmış: “Yabancı özel adlar dışındaki özel adlara getirilen yapım ekleri ve çokluk eki kesmeyle ayrılmaz.” Onun hemen üstünde yabancı özel adlarla ilgili kurala da yer verilmiş: “Yabancı özel adlardan sonra getirilen çokluk ve yapım ekleri kesme ile ayrılır.” Oysa sayın Kaftancı, “Kesme işareti yabancı kelimede kullanılır, Türkçe kelimede kullanılmaz diye kural olur muydu? Demek ki oluyordu…” diyor. Bu işe çok şaşmış. Bunu anlamak pek zor değil aslında. “Nice’liler, Honolulu’lu…” gibi yabancı sözcüklerde, sözcüğün nerede bittiği, hangi harflerin sözcüğe, hangilerinin eke ait olduğu anlaşılsın diye kullanılıyor kesme işareti. Türkçe sözcüklerde yapım eklerinden önce ya da sonra kesme kullanılmayacağı ise çok eski, çok bilinen ve yıllardır uygulanan bir kural. “Sultanahmet Camii mi, Camisi mi diye yazacağız?” diye sorarken de Akalın’ın “Sultanahmet” sözcüğünün bitişik mi, ayrı mı yazılacak olduğunu söylememesini “çünkü bilmiyor” diye açıklamış. Şu bitmek bilmeyen “camii” mi, “camisi” mi konusunda Akalın’ın yanıtı, “evlere şenlik” bulunmuş. Çünkü “cami” konusunda “camii” olacak demiş Akalın; ancak cami dışında kalanlarda “mevkii” değil “mevkisi”, “bayii” değil “bayisi”, “sanayi” değil “sanayisi” demenin doğru olacağını söylemiş. Bu farklılığı nedenini soruyor Ergun Kaftancı, verilen yanıtı yeterli bulmuyor: “Efendim, Arapçadaki i harfinden sonra gelen sessiz ayın’lar Türkçede ölüyormuş… Cami kelimesinde neden ölmüyor?” Bu noktada Kaftancı haklı. “Cami” sözcüğü de iyelik eki alınca “camii” değil, “camisi” olmalıdır elbette. “Ayın” ölüyorsa “bayi”de de ölür, “cami”de de. Kaldı ki öldüğünü söylemek için, yaşıyor olduğunu kabul etmemiz gerekmez mi? Oysa Latin alfabesinin kabul edildiği 1 Kasım 1928’den beri “ayın” diye bir harfimiz yok. “Sultanahmet” sözcüğünün nasıl yazılması gerektiğine gelince, sayın Kaftancı’nın yazdığı gibi, bitişik ya 73 F 74 F 75 G 76 J 77 D 78 E 79 B 80 D 81 D Önce aşağıda tanımları verilen sözcükleri bulmaya çalışın ve her bir harfi bir yatay çizgi üzerine gelecek biçimde yazın. Sonra çizgilerin altlarındaki sayılara göre bu harfleri bulmacadaki aynı sayılı karelere aktarın. (Kara kareler iki sözcük arasını gösterir. Bir satırın sonunda kara kare yoksa, bu, sözcüğün alttaki satırın başına sarktığını gösterir.) Bulmaca tamamlanınca sorulan tanımların karşılığı olan sözcüklerin ilk harfleri yukarıdan aşağıya doğru Devrek’te yaşayan şair İbrahim Tığ’ın “Neler Gizliyor Adın” adlı şiir kitabındaki bir şiirin adını oluşturacak; bulmaca karelerindeyse aynı şiirin dizeleri ortaya çıkacaktır. Dikkat: “C/61” ve “Ç/53” harfleri ipucu olarak yerlerine konmuştur. Tanımlar ve sözcükleriniz: A. Orhan Boran’ın radyoda yarattığı, daha sonra Altan Erbulak’ın çizgi romana aktardığı hayali kahraman. 33 70 71 57 B. Metin Kaçan’ın romanı. 39 63 79 21 50 60 22 41 42 51 54 28 4 73 74 56 17 11 34 58 G. Her tür madeni para. 75 10 59 30 H. Kan kanseri. 24 7 45 44 37 5 I. Charles Bukowski’nin etiketlerinden birisi. 1 16 38 67 72 46 55 J. Türk müziğinde bir makam adı. 65 32 76 20 29 62 18 3 14 17 Nisan Çarşamba evgi Özel’in yeni kitabına (Çınar YaS yınları, Ocak 2006) “Dilimde Tüy Bitti” adını vermesinin nedeni ne kadar kolay anlaşılıyor. Türkçe konusunda duyarlı kişiler aynı uyarıları yapmaktan, aynı sözleri söylemekten bıktık usandık; ama dönüp bakıyoruz, değişen bir şey yok. Sevgi Özel’in kitabındaki sabit başlıklardan biri bir soru: “2000’lerin Türkiye’sinde Nece Konuşuluyor?” Bir ya da iki yazı atlayarak 22 kez sormuş bu soruyu Özel. İnsan ister istemez, “Bu konuşulan dil, Türkçe değil. Gerçekten de nece konuşuluyor 2000’lerin Türkiye’sinde?” diye soruyor kendine. “KonuşkanHATT” gibi, “Waplı hayat, oh ne rahat!” gibi, nece olduğu belirsiz söyleyişler, yüzyıllardan beri kullanıldığı halde incelikleri bilinmediği için her an iletişim kazalarına yol açabilen “tahliye, tahrip, tatmin, tahrif, tasfiye, teşkil, teşekkül” gibi Arapça sözcükler, Türkçe olduğu halde anlam inceliği gözetilmeden kullanılan “beğeni, etki, tepki, süre, süreç, doyumsuz, dolaşmak, dolanmak, sağlamak, gerçekleştirmek, ikilem, kapsamak, görülmek, görünmek, çözmek, çözümlemek” gibi sözcükler dilimizden ne kadar koptuğumuzun, nasıl da vazgeçtiğimizin kanıtı sanki. Bu durum karşısında dert yanılacak kişi kim olabilir? Elbette Atatürk. Tam 11 kez de “Büyük Devrimciye Sesleniş” başlığı altında Atatürk’e seslenmiş Sevgi Özel. Cumhurbaşkanı Sezer’in pırıl pırıl Türkçesine değinmeyi de unutmamış: “Cumhurbaşkanını dinlerken Dil Devrimiyle yenileşerek gelişen bilim ve sanat dili Türkçenin devletin ağzına ne denli yakıştığını gördük. Bunalmışlara bir tas soğuk su, açlara bir tabak sıcak yemek gibi geldi bu konuşma. Türkçenin müziğini devletin ağzından duyduk, ohhh!”? feyzahep@gmail.com Yıldız Teknik Üniversitesi Türk Dili Bölümü Çukursaray Binası Kat: 2 Barbaros Bulvarı 34349 Yıldız / İstanbul SAYFA 47 C. “Biraz güzellensin/ Şu ... zerdi sefalet.” (Tevfik Fikret). 68 64 26 49 D. Mehmet Eroğlu’nun ilk romanı. 15 43 6 77 66 40 36 80 81 31 27 13 2 12 19 25 8 48 23 E. “Lale ...” (hidayete eren şair). 47 52 69 78 9 35 F. “Kış İkindisinin Evinde” ve “Konuştuğumuz Gibi Uzaklara” adlı yapıtları da yaratan yazar. 843. sayının çözümü A. Azer, B. Kerr, C. Gül Mevsimidir, D. Ünsiyet, E. Nişimen, F. Annem İçin, G. Küba Devriminde Üç, H. Odysseia, I. Vehb, J. Abese Suresi. Şiir: “severim severim sevmesine de seni eski bir hüzünle durmadan büyür içinde Girit yasemini Bosnakça” CUMHURİYET KİTAP SAYI 845