Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
? SON DURAK: MARAKEŞ Zengin bir ailenin çocuğu olarak 1931’ de Barselona’da doğan Goytisolo, İspanya’nın en karmaşık döneminde büyüdü. Milliyetçilerin bombalarıyla annesini kaybettiğinde daha beş yaşındadır Goytisolo. Bu travmayı İç Savaş, Franco diktası, öğrenci hareketleri, aktif olmasa da komünist parti üyeliği, tutuklanması (1956) ve romanlarının yasaklanması gibi olaylar izleyecek, nihayet ülkesini terk ederek 1957’de Paris’e yerleşecektir. İspanya’da demokrasiye geçildiğinde ise o, bir kazanıma dönüştürdüğü sürgünlüğü seçmişti artık. Marakeş, şimdilik son durağı gibi görünüyor. Gaytisolo’nun hayatındaki en önemli duraklardan biri, 1950’li yıllarda Paris’te tanıştığı yazar Monique Lange olmalı. O yıllarda başlayan dostlukları ‘zamanla karşılıklı bir anlayışa’ dönüşecek ve Goytisolo, eşcinsel olmasına rağmen, 1978’de Lange ile evlenecektir. Yirmi yıl süren birliktelikten sonra Monique’in ölümü, ‘Ara Perde’ aracılığıyla Goytisolo’nun hayatını ve insanlık tarihini yeniden gözden geçirmesine kaynaklık edecektir. ‘Ara Perde’, hayatı boyunca sevdiği tek kadını kaybeden yaşlı bir adamın, Marakeş’in ünlü Camiü’lfena Meydanı’ndaki kalabalığı iz lerken düşündükleriyle başlıyor. Bir gün, her canlı gibi kendisinin de öleceğini duyumsayan yaşlı adam, bir bakıma dünyanın uğultusunu dinlerken, bireysel hayatının önemli kesitleri üzerinde yoğunlaşır: ‘Duygusal yaşamının apansız kesintiye uğrayışı, bundan yarım yüzyıl önce elçabukluğuyla zihninden siliverdiği annesinin ölümü gerçeğini yeniden su yüzüne çıkarmıştı bilincinde. Sonuçta yeni yaranın kanayan noktasına erişmek için eski yarasına geri dönmek zorundaydı demek.’ ‘DUYGUSAL VASİYETNAME’ Ve yaşlı adam eski yarasına geri döner. Düşünceleri düşlere, karabasana dönüşse de hatırlayıp sorguladığı artık sadece kendi hayatı değildir. Düşünüp değerlendirdiği her şey (unuttuğunu sandığı annesi, karısıyla yaşadıklarına dair küçük ayrıntılar, yaptığı yolculuklar, insanlığın kanlı tarihi, düşleri ve inançları), evrensel bir boyut kazanır. Belki de kendi bireysel trajedisinin üstesinden gelmek için, düşsel bir tanrı yaratır ve varoluş hesaplaşmasını onunla yaptığı konuşmayla gerçekleştirir. Kitap, Juan Goytisolo’nun hayatını, düşünsel ve duygusal dünyasını kısa, ama olabildiğince yoğun, çok katmanlı bir metinle tanıtıyor. Belki de bu nedenle, Goytisolo’nun ‘Ara Perde’yi ‘duygusal vasiyetnamem’ ve ‘anlatı türüne vedam’ diye nitelendirmesi iç burkucu... Tanrı da İblis de insanın benzer bir gereksinimden doğmamış mıydı zaten. Tanrı’yla konuşma bölümleri denemeye yaklaşsa da, ‘Ara Perde’ iç burkucu kurgusal bir anlatı. Düşle gerçek arasında, düşünceyle duygu arasında ilerleyen roman, yaşlı adamla birlikte okurun da kendi hayatı ve evren hakkında binlerce yılın felsefesiyle, sanatıyla, teolojisiyle, deneyimiyle yeniden düşünmesine, çıkarsamalar yapmasına zemin hazırlıyor. ‘Yaşam düş değildi, olsa olsa hezeyandı, deneyim ve yılların sayısı arttıkça yoğunluğu artan bir hezeyan. O hezeyanın dışına çıkmak yeniden dünyanın ortasına düşmek anlamına geliyordu: Ayak diriyor ve uzayıp gidiyordu hezeyan, hep öyle uzayıp gidecekti, yinelemelerin, karanlıkların ve saydamlığın dönmedolabındaki yaratıklarına kaçınılmaz biçimde yabancı.’ Tolstoy gibi her şeyi geride bırakıp Güney’e gitmek düşüncesi, yaşlı adamın, hezeyan diye nitelendirdiği yaşamla hesaplaşacağı son duraktır, perde orada inecektir. Bu yoğun düşünce, sonunda uyanacağı bir rüyaya dönüşür: ‘Buluşma bir başka güne kalmıştı: Son tiyatro perdesinin kalkacağı, başı dönerek boşlukla yüzleşeceği bir güne. Şimdilik buradaydı hâlâ, tiyatronun parterinde, seyircilerin arasında’ ‘Son Perde’, denemeleriyle tanıyıp sevdiğimiz, ‘Bir ülke yalnızca bir toprak parçası değil, aynı zamanda bir geçmiş ve bir dildir’ diyen Goytisolo’nun hayatını, düşünsel ve duygusal dünyasını kısa, ama olabildiğince yoğun, çok katmanlı bir metinle tanıtıyor. Belki de bu nedenle, Goytisolo’nun ‘Ara Perde’yi ‘duygusal vasiyetnamem’ ve ‘anlatı türüne vedam’ diye nitelendirmesi iç burkucu... ? Ara Perde/ Juan Goytisolo/ YKY/ 100 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 845 SAYFA 33