03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Eskilerden gelen arkadaşlarım, inandıkları siyaset doğrultusunda çalışırken belki nice insanın hakkını yemişlerdir. Artık kendilerine çekilirken, kendini tanımanın edebiyattan geçtiği bilincine varırken, onların birer bilge kişilik kazandıklarını görüyorum. Mustafa Şerif ONARAN Dergilerden B ismarck için derler ki, “En iyi adam seçmesini bilen devlet adamıydı.” Çok adam tanımak zordur. Sınırlı bir çevreniz vardır. Sonra onların desteğiyle yeni birtakım oluşturursunuz. Çıkar çevrelerinin oluşturduğu takım, devleti yöneten bir çete gibidir. Gene de takım çalışması anlayışının olumlu yönleri vardır. “Pokerde as bir başına değerli değildir. İki yedili onu geçer. Kâğıdın yanı olması gerekir” sözünü anımsayalım. Yeter ki insan siyasete girmeye kendini hazırlamış olsun. Son yüzyıllık tarihimizin irdelenmesini yapabilen, halkının sorunlarını tanıyan, onunla bütünleşmesini bilen bir konumda bulunsun. Bir partinin önderliğine soyunup yönetim erkini ele geçiren, sonra da devleti yönetmek için çalışma arkadaşlarını seçen bir siyasetçi, kuşkusuz halkının mutluluğu için çalışacaktır. Önceleri hep iyi niyetlidirler. Devlet erkini ele geçirme coşkusu, giderek o büyük gücü yanlış kullanmaya, halkını mutsuz kılan bir yönetime sürüklemeye başlar. Siyaset... Edebiyat... Yaşama Serüveni... “Padişah sesli bakan” diye üne kavuşmuştu. Yalnız Meclis konuşmalarında değil, dost toplantılarında da sesini tarta tarta kullanırdı. Parlamento konuşmaları üzerine söyledikleri unutulmamalıdır: “Zaman zaman sokağın çürümüş ve kokuşmuş sözcükleri Meclis’e taşınır ve Mustafa Kemal Atatürk’ün, ‘Politikacı, bir ulusun en iyi yetişmiş beyaz eldivenli insanıdır’ tanımlaması unutulur. Beyaz eldivenli insandın, milletvekili. Yani dürüst, yani lekesiz, yani bir ulusun vitrinindeki örnek insandın. Onun konuşması sevginin süzgecinden geçmiştir. Ve o kendi dilinin şaheserini söyler” (BÜTÜN DÜNYA, Uygarlık, Mart 2006). Ali Naili Erdem önceleri dar bir milliyetçi anlayıştan gelmişti. Giderek geniş bir sol çizgide aydınlanma anlayışına geçti. Bu anlayış içinde ulusal gücü tanıdı. BİR ANI Emin Özdemir Gazi Terbiye’den Hacettepe’ye geçecekti. Bakanlık izin vermiyordu. Ali Naili Erdem Milli Eğitim Bakanıydı. İzmir Lisesi’nden arkadaşım ya, gider Ali Naili’ye anlatırdım. Çünkü “istifa” ederse altı ay açıkta kalması gerekecekti. Ali Naili Erdem beni “Teknik Müsteşarlık”ta kabul eti. Sayın bakanım, siz bu Emin Özdemir’e “Hacettepe”ye geçmesi için neden “muvafakat” vermiyorsunuz? Mustafa’m, komünistse vermen, dedi Ali Naili. Ne demek yani, siz bir insanın komünist olduğunu nasıl anlıyorsunuz? Hakkında bir yargı kararı mı var? Bir soruşturma mı açılmış? Hele bir müsteşarı çağırayım, dedi. Birkaç dakika geçmedi, müsteşar Ahmet Nihat Akay telaşla içeri girdi. Ahmet Nihat Bey, biz bu Emin Özdemir’e neden “muvafakat” vermiyoruz? Efendim, birkaç gün geçsin, müsaade edin, size arzedeceğim. Araya ben girdim; Yani Ahmet Nihat Bey, komünist mi bu arkadaşımız? Estağfurullah efendim, öyle bir şey söz konusu değil. Nedir öyleyse birkaç gün beklemeniz? Ali Naili Erdem’in “padişah sesi” gürledi: Verelim Ahmet Nihat Bey. Sonra aramızda konuştuk: “Hacettepe” için sakıncalı olan, “Gazi Terbiye” için sakıncalı değil miydi? Sonra siyaset oyunları onları “Zincirbozan”a sürükledi. Ali Naili Erdem şiiri orda da bırakmadı (SİYASETİN YOLLARINDA, Ötüken Yayınları, 2004). “Bu çile boşuna değil! Bu tel örgüler boşuna!” Yaşamanın tadı da, tatsızlığı da yansıdı onun şiirlerine: “Bu Toprağın İnsanları”, “Sevda Kuşatması”... ZİNCİRBOZAN “Zincirbozan Arkadaşları” arasında İsmet Sezgin de vardı, Ekrem Ceyhun da. İsmet Sezgin hep gizli bir ozan olarak kaldı. Şiirlerini toplamasaydı belki de yitip gidecekti (BİR UZUN SOLUKTU YAŞAM, Şiir, 2005). O, çağdaş siyasetimizin “İsmet Abi”sidir. Bir siyasetçinin değişik halk kesimlerine, aydın kişilere kendini sevdirebilmesi, “insan sıcağı”nı yaşamasından gelir. Eşimin amcalarından “Koca Ali”ye Söke’de “Demokrasinin Kalesi” derlerdi. Hiç kimse İsmet Sezgin’e toz kondurmazdı. Talât Halman onun şiirlerini yorumlarken diyor ki: “Sezgin, devlet yaşantısından uzak tutmuştur şiirlerini. Elbette o da insanlığın temel değerlerinin er geç zafer kazanacağına inanç duyuyor. Ama, İsmet Sezgin aşkın sevinci kadar hüznünü, giderilmez özlemini ve mihnetlerini de yaşayan bir şair. Ömrü boyunca hiç eksilmeyen bir romantik. Parti politikasının zahmetlerini çekerken Maliye ve Milli Savunma Bakanlığı gibi çetin işlerle cebelleşirken, hep ‘gönül eri’ olarak kalmış. Şiirini hiç katılaştırmamış.” Bize yıllar yılı TRT 2’de “Akşama Doğru” izlencesini hazırlayıp sunan Seynan Levent, İsmet Sezgin’in kızı, bir kültür insanıdır. Şiirin İsmet Sezgin’e kazandırdığı hoşgörü, zor siyaset sorunlarını bile sevgiyle çözmesini sağlamıştır: “Öfkeden, kinden, kavgadan uzak Dertsiz, tasasız, korkusuz yaşam Dostluk, kardeşlik, barış, özgürlük el ele Akın akın gidiyor insanlar İyiye, güzele, sevgiye.” Bu siyasetçilerin şiirleri, çağdaş şiirimizin özgün bir özelliğini oluşturacak mıdır? Goethe büyük bir devlet adamıydı. Ama önce büyük bir ozandı. “Ben her şeyi sanatım için kullandım” demesini biliyordu. Yahya Kemal’in “Üçüncü Selim”e söylediği gibi değil: “Ismarlayıp vezirine tanzimi âlemi Bir saltanat serayi huzuz etti arzu.” Goethe devlet adamı olma özelliğini hep korudu. Ama hiç kimse onu devlet adamı olarak anımsamaz. EKREM CEYHUN Ekrem Ceyhun şiir kitabına “Birkaç Söz” yazmamı istemişti (GÖNÜLDEN GELDİĞİ GİBİ, Şiirler, 2004). Onunla ilgili görüşlerimi anlatırken “tasavvuf ehli” doğasına da değinmiştim: “Ekrem Ceyhun’la 60 yıla yaklaşan bir arkadaşlığımız var: Bozulmayan bir arkadaşlık. O, meslek çalışmalarından sonra güvenilir bir bürokrat, siyaset oyunları bilmeyen bir devlet adamı oldu. En zor koşullarda bile dinlemesini bilen, çözüm üreten, en kötü insanda bile iyi yönler görmek isteyen, gönlü yüce bir devlet adamı. Devlet çarkı insanı kendi haline bırakmaz. Ekrem Ceyhun kendi içine çekilmesini bilen bir tasavvuf ehli, bir gönül insanıdır. Bütün gücü, geniş hoşgörüsünde toplanan bilge kişiliğindedir. Onun bir tutam şiiri iç dünyasının zenginliğini gösterir. Bu şiirlerde, beğeni dediğimiz söz hünerlerinin inceliğini aramak gerekmez. Mehmet Akif’in, “Bir yığın söz ki samimiyeti ancak hüneri” dediği gibi, Ekrem Ceyhun’un içtenlikli gönlünün aynası olarak görmeli bu şiirleri. O zaman nice siyaset insanının güvenilmez kişiliğini öğrenmeye çalışır, Ekrem Ceyhun gibi derviş tabiatlı bir insana bu toplumun ne kadar gereksinimi olduğunu daha iyi anlarız. Ekrem Ceyhun’da kendimizi bulmaya çalışmalıyız. Divan Edebiyatı’nın gizli ozanlarından Şeyh Sadık: “Hayatı cavidanı şeyhi kâmilden sual ettim ‘Ölümden evvel ölmektir’ deyince intikal ettim” diyordu. Ekrem Ceyhun; tasavvufu güncel yorumla kavramaya çalışıyor, yaşamayı anlamaya, eşyanın öte yakasını sezmeye uğraşıyordu (GÖNÜLDEN GELDİĞİ GİBİ II, Şiirler 2005). SİYASETLE YAŞAMANIN KARMAŞIK AKIŞI Bu siyasetçilerin hepsi Süleyman Demirel’in yakın arkadaşlarıydı. Onların üçü de Süleyman Demirel’e sonuna dek bağlı kaldı. Yolları ayrılsa da gönül bağları kopmadı. Lise yıllarından gelen arkadaşlığımızdan da bir pay çıkaralım: Onlar hep ileriye dönük arkadaşlığımızda yapılması gerekeni içtenlikle benimsediler. Demek ki edebiyat; barışa, hoşgörüye açık bir kapı olarak, siyasetçinin ayrılmaz bir parçası olmak gerekir. Artık siyasetten uzaklaşmış olan bu arkadaşları neden andım? Geçenlerde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan sitemli bir görüş bildirdi: “Van Rektörü’nün ardından koşanlar, ben bir şiir yüzünden içerde yatarken nerelerdeydi?” Kendini şiire adayan insan, o çilenin acısını öç alarak mı çıkarmalı? Bir aydının yanlışa düşmemesine özen göstererek, onun yanında yer alarak mı? Edebiyat bu toplumu barışa, hoşgörüye götürmelidir. Yaşama serüvenimiz iyi değil. Birbirimize güvenimizi yitirmişiz. Oysa “Bir insanı sevmekle başlar her şey” diyen Sait Faik’e inanmamız gerekir. İçinde insan sevgisi olan siyasetçiye daha çok güven duyulacaktır. Eskilerden gelen arkadaşlarım, inandıkları siyaset doğrultusunda çalışırken belki nice insanın hakkını yemişlerdir. Artık kendilerine çekilirken, kendini tanımanın edebiyattan geçtiği bilincine varırken, onların birer bilge kişilik kazandıklarını görüyorum. Bu ülkeyi yönetme olanağını ele geçirenler, yaşamayı kolaylaştırdıkları sürece, insanları mutlu etmesini bilmişlerdi. Bunda edebiyatın da payı vardır diye düşünmek, belki de gereksiz bir avuntudur. Edebiyatın gücüne inananlar için değil.? Bu sayfayla iletişim kurabilmeniz için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderirseniz memnu?n oluruz. NASIL BİR SİYASETÇİ? Siyasetçi özel bir meslek insanı mıdır? Herhangi bir alandan gelip Meclis’e giren, değişik organlarda görev alarak, dünyanın gidişiyle Türkiye’nin gidişi arasında denge kurmaya çalışan, Türkiye’nin gelişmesiyle ilgili kendisinden çok şey beklenen ayrıcalı bir insan mıdır? Yoksa gününü gün edip belli bir zamanı dolduran, çıkar sağlamaya bakan, devletin ilerlemesine aldırmayan bir siyasetçi tipi midir? Cumhuriyet hükümetleri içinde siyasetin çalkantısı durulmadı. Değişim ileriye doğru olur. Geriye dönüşümü toplumsal değişim olarak dayatmaya çalışan siyasetçiler yaptıkları yanlışın ayrımına varamadı. Kimi siyasetçilerde edebiyat kumaşı olması, onların insan yüzünü bize daha iyi tanıttı. Siyasete ilk adımları attıkları zaman belli bir toplumcu olgunluğa varmışlar mıydı? Sözlerini şiirli bir dengeyle tartmasını biliyorlar mıydı? Ali Naili Erdem ile İsmet Sezgin İzmir Lisesi’nden arkadaşımdı. Biz Hikmet İlaydın’ın “rahlei tedris”inden geçtiğimizi hiç unutmadık. Hikmet Hoca öyle bir ruh yeteneğiydi ki, oradan gelen ışık içimizde çoğalıp durdu. Ali Naili Erdem HİSAR dergisinden gelen gelenekçi anlayışı sevdi. (HİSAR dergisini yeterince değerlendirmedik. Çağdaş edebiyatımızda gelenekçi çizginin özgün özelliklerini yeterince saptayamadık. HİSAR, önce 19501957 arası, sonra 19641980’de 277 sayı çıktı. Dergiye önyargıyla yaklaşanlar onu gerici edebiyatın organı saydılar. Oysa HİSAR’da anlatılması gereken öyle ayrıntılar var ki!) Ali Naili Erdem kırklı yıllardan bu yana yazılarını da, şiirlerini de yayımlamayı göze aldı. HİSAR’cı ozanların geleneği içinde şiirini belli bir doğrultuda geliştirdi. SAYFA 34 MUSTAFA ŞERİF ONARAN Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 845
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle