04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Yahut da duman? Neye bağlı senin tekrarsızlığın dünya bile ibaretken tekrardan?! * * * Akşamüstü. Susku yutmuş her yeri. Alacakaranlık köy sessizliği. “İy’geceler”! Annem öpüyor beni. Aydınlık saçıyor ayvanın rengi. Annem öpüyor beni. Avuçları – tutsak traşlı bir erkeğin yüzünde. Yıllar yılı korunmuş gözyaşları iki ışık sanki iki gözünde. Avucunda getirdiği elmalar, Sonra taze peynir, yıllanmış hoşaf. Sözlerinde bilmediğim şeyler var. Dinliyorum sessiz, öyle bir tuhaf. Bendeniz Bulgarca ehliyim güya kendim de farkında değilim oysa mutluluktan nasıl mest olur dünya sözcüklerin büyüsüyle solursa… Gözlerimde çocukluğun yelkeni. Köpekler, öküzler, kırlar canda kor… “İy’geceler”! Annem öpüyor beni. İşin aslı beni sevinç öpüyor. * * * Cevat ÇAPAN Şiir Atlası En imkânsız bir yenginin ahengi saçılacak gözlerinin içinden… O halinle, uyarmadan hiç beni, görünmeden sessiz yangınlara ver ya Veneta(*), ya da Lora(**) örneği kesin ve apaçık ölüme gönder. Ve orada yıldızlı bir sahnede benim tek ikonum sen olacaksın, evet, balkon köşesini değil de, dünyamı, ufkumu dolduracaksın. Pavel Matev/ Şiirler/ Çeviren: Ahmet Emin Atasoy MÜZİK Sen duyuyor muydun? Yel nefes kesti. Hüzünlüydü terk edilmiş kadınlar. Ölmezlik düşleyen şairler hepsi uyduruk suçları ballandırdılar. Hastalıklı seyrek otlar üstünde saçaklar uykunun esirleriydi. Tunç çanlar inledi göğün göğsünde. Belli belirsiz bir bulut belirdi. Ve yağan yağmurun şaşkınlığıyla rüzgârlar yoluna devam ettiler sanki saçakları kanatlarıyla söküp uçurmaya yeminliydiler. Bir tansık sonucu her şey karıştı: kadınlar, duygular, yaralar, izler. Ve ortalık şarkılarla kaynaştı ve tekrar parladı sönük yıldızlar. Şaşırmış çalgılar bayram ettiler. Günlerle anılar hep kucaklaştı. Üstünde titrerken taptaze çiyler masum kırlar coşkun bir dans başlattı. Ey an, dur! Gerçekten kesildi birden hem yağmur, hem rüzgâr, hem ses, hem de gün… Köşede neşeden coşan Beethoven Fısıltı ve rüzgâr ürünüydü tüm. ‘Duygu ve düşünce hastasıyım ben...’ Geçen şubat ayında yaşama veda eden büyük Bulgar şairi Pavel Matev (19242006) Haskovo’nun Orizovo köyünde doğdu. Çirpan Lisesi’nden sonra (1938) Sofya Üniversitesi Islav Filolojisi Bölümü’nü (1949) bitirdi. Bilim, Sanat ve Kültür Komitesi’nde çalıştı (19491951), çeşitli edebiyatsanat kurum ve kuruluşlarında redaktörlük ve başyazralık yaptı (19511966). Sonra, Kültür Bakanlığı dahil olmak üzere, en sorumlu bazı devlet görevlerini üstlendi. Yaptığı kapsamlı çalışmalarla Bulgar edebiyatının dış ülkelerde tanıtımı yönünde çok önemli rol bir oynadı ve özellikle Bulgar şiirinin gelişmesinde büyük katkılarda bulundu. İlk şiirini 1946 yılında yayımlayan şair, daha ilk çıkışlarıyla dikkatleri üzerinde topladı. Zamanla en seçkin Bulgar şairlerini örnek alarak, söylemini yeni imgelerle zenginleştirdi ve işlediği temalarda daha çok tez ve antitez tekniğine dayalı modern bir irdeleyişe yöneldi. Duygu ve düşünce yoğunluğunu ön planda tuttu. Müzikalite konusunda gösterdiği titizlikle ün yaptı. Onlarca yapıta imza atmış olan şairin en çok sevilen şiir kitaplarından bazıları şunlardır: “Görev” (1955), “Soyağacı” (1963), “Zaman, Vatan, Aşk” (1963), “Sezinlemeler. Seçilmiş Şiirler” (1965), “Dalgalarda Dinlenirler Martılar” (1965, 1967), “Şiirler” (1966), “100 Şiirli Seçki” (1970), “Seçilmiş Şiirler” (1972), “İstiflenmiş Duygular” (1973, 1974, 1981), “Ani Fasılalar” (1976), “Kuşlar Daha Yavaş Uçtuğu Zaman” (1979), “Yürek Sessizliği” (1985), “Sen Bir Rüya mısın? (Aşk Şiirleri)” (1989) vb. Şiirleri birçok yabancı dile çevrildi. SAYFA 36 En ünlü yeteneklerin ön safhalarında yer alan Pavel Matev’in ölümüyle Bulgar edebiyatı yeri kolay kolay doldurulamayacak denli büyük bir lirik şairini yitirmiş oldu. OT Yaşamım sade. Solumak gibi. Belle iyice! Ne kayayım ben, ne dağın biri, otum sadece. Üzerimde hep yeller esiyor hiç kesintisiz. Karlar altında beklemek çok zor sakin ve sessiz. Baharda yine suskun yıldırımgörüneceğim, mavi rengine tüm rüyaların bürüneceğim. Şık kadınlar dolaşacaklar bana basarak. Dünyayı benle paylaşacaklar yemyeşil, ak pak. Hani biçseler de kimi kez beni yem niyetinebildikçe senin beklediğini gelirim yine! * * * “Siyah at can veriyor beyaz karın üstünde.” K. Kuliyev Ocak’ın el değmedik ve güneşli bu günü vakitsiz didik didik didikliyor gönlümü. En telaşlı bir kışta en beyazında karın gördüm ben ilk bakışta gelişini bir kahrın. Ezinci bu durumda sözle savarken zar zor benim canlı ruhumda bir öykü dolaşıyor… Koyu gölge dönüyor eşiğimin önünde. Siyah at mı ölüyor beyaz karın üstünde?... Ne fayton derdi vardır, ne yol hırsı gözünde. O bir kara yaradır beyaz karın üstünde. Çocukluktan bir feryat Duyuyorum bugün de… Ölme sakın, siyah at, beyaz karın üstünde. * * * Geldi geçti o yıkıcı fırtına. Yatışmakta yerde otlar ve hırslar. Çıkıp evlerimizin balkonlarına yorumlamaktayız umudu tekrar. Geçmekte art arda günler geceler. Ne bir eksiğin var, ne de endişen. Rahatına bak sen! Her şeyi boş ver!.. Oysa ağustosca yanıyorum ben! Yeşil korkular ver tez elden bana, baharım ol, güzellikten çıldıran, çevir beni bitimsiz bir mekâna, şafağım ol benim, hiç kararmayan! Öyle bir öfkenin peşindeyim ki, yüzün solacaktır bol şefkatinden. OKURA Fikirlerim hastalığımdır benim. Özlemlerim dertlerimdir gerçekten. Ben bu doğruların hep peşindeyim algılayabilmen için beni sen. Görmen için nedir katılaştıran zarafetle kanın alaşımını, ki gururlu zaaf demektir Vatan, beyaz ün, ölümün öteki adı. İdam yerleri var. Ateş yanar hep solgun yüzlü bilinmezler adına. Gösterişsiz telaş gibi girerek alev sokan insanların kanına. İnanılmaz aşklar var, ama nafile. Vuslatlar var güneşte ve karanlıkta. Ve sen geri dönmek istesen bile kalırsın umarsız o bataklıkta. Oysa gökyüzünde hâlâ kuşlar var ve gecikmiş yıldızlar var kaymayan. Çağlayan Meriçler, koşan Strumalar Pirin, Rila sularını taşır durmadan. Büyük işler yaşatırlar bir adı. Benden büyük şeyler kalır mı acep? Günlük şanlar beni hiç avutmadı, nedense düşümde kanat gördüm hep. Duygu ve düşünce hastasıyım ben hüzün ile aşktır benim gerçeğim. Beraber olmak’çin, hem ebediyen, onları mezara götüreceğim. Sen bir rüya mısın? Var mısın yoksa? Yahut da bir sabah yıldızı mısın – kendi uzak, ismi çok yakın oysa, parlayan hiçbir iz bırakmaksızın. Ve kimi parlıyor, sönüyor kimi titreyen ışığı benim aşkımın. Ben kâh güzel diye çağırıp seni, kâh susuyorum karşında şaşkın. Nereye bu gidiş? Nerede kaldı benimle birlikte olma umudu? Yüreğim ki endişeler girdabıyaşıyor tutsaklık mutluluğunu. Sen bir hülya mısın? Yoksa var mısın? Yanan ateş misin? (*) Bulgar şairi Hristo Botev’in (18481876) sevgilisi (**) Bulgar şairi Peyo Yavorov’un (18781914) sevgilisi. KİTAP SAYI 845 CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle