28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

yarak yaşamaları, belki de bütün bunların temel nedeni. Yanlış sorgulamalar yapıyorlar. Birey olabılmenin temel koşulu, her şeyden önce kendini sorgulayabilme yürekliliğini göstermek iken, önce kendilerine sormaları gereken neredeyse tüm soruları çoğunlukla bir savcı edasıyla başkalanna yöneltiyorlar. Gizliden, çok gizliden kendi kendilerine bağışlayabildiklerini başkalarına karşı asla bağışlamıyorlar. YAZAR1N tTİRAFLARI Asıl tabular bunlar. Evet, ben romanımda bunlarla da savaşıyorum. Bakın, daha bir, iki gün önce, genelde yazılarını beğenerek okuduğum bir eleştirmen, romanımı tanıtmaya romanın yazarıyla, yani benimle, şöyle başlamış : "Aslında anlattığı kendi yaşamı ile paralellik taşıyor, hatta belki tam tamına yazarın otobiyografisi, metnin arasına yerleştirdiği şiirleri ve çevirileri kitabın büyük bir kısmında bu anlatının bir roman değil yazarın itiraflan olduğunu düşündürüyor..." Evet, tam tamına böyle: Yazarın itiraflan! Acaba hangi suçun itiraflan bunlar? Ve yazarın metnin arasına yerleştirdiği kendi şiirleri ve çevirileri, o bilinmeyen suçun kanıtları mı oluyor? Daha bir romanı roman olarak değerlendirebilme konusunda özürlü olan bir kesimde tabuların kalkmasını nasıl bekleyebiliriz ki? Sizin özgün düşüncenizle, "rengimizi belli etmenin bedelinin yalmzhklaroldugu'la bu kitabımzdadakarşılaştyoruz... Biraz önce söylediklerim, verdiğim örnek, bu düşüncemin doğruluğunu kanıtlamıyor mu? Bir roman yazıyorsunuz, ama kimileri romandan yola çıkarak sizin renginizi anlamak peşinde. "Seni gidi seni! Roman deyip kendini sakladın, ama ben seni yakaladım!" diyor. Romandan yola çıkarak yazarı kendi varsaydığı bir yerlerde yakalamak peşinde! Böyle bir ortamda hem bedel, hem de kurtuluş elbet yalnızlıkJar oluyor. YALNIZLlCl DOĞURAN "Bizi Yaşatanlar ve Öldürenler" isimli kitabımztn girişinde, "bu kentte, son sevdiklerim, beni sevdiğim için öldürdüler" demiştiniz. Yoksa bu 'öldiirülme' mi yalnızlığı doğuran? Doğan Hızlan, andığım yazısının sonlarına doğru şöyle demiş : "Sevdikleri tarafından öldürülen birisi. lnsanlar da sevdikleri tarafından farklı biçimlerde öldürülürler, Oscar Wilde'ın "Reading Zindanı Baladı"nda yazdığı gibi...' Biraz önce de söylemiştim: Fiziksel ölümümüzden önce, çoğunlukla sevdiklerimiz tarafından deralarca öldürülüyoruz ve bu cinayetlerden her biri, yaşamımıza ayrı bir yalnızlık boyutu ekliyor... Söylesi boyunca andık Doğan Hızlan't! Son sorum da Hızlan'tn kitap hakktndaki değerlendirmesinden gelsin: "Okur bu romandan sonra, ben kimim sorusunu soracaktır, kaç kişi doğru yanıtlardan sonra yıktlmayıp da yasayacaktır." Ne dersiniz? Ne diyeyim, Sevgili Doğan Hızlan, konuya her zaman çok doğru ve her zaman yaptığı gibi, 'damardan' girmiş. Romanın başkişisi çok temel hesaplaşmalar yapıyor. Ama kaç kişi aynı nesaplaşmaları kendi kendısiyle yapabüecek? Sanırım yanıtını hiçbir zaman öğrenemeyeceğimiz bir soru! îçten yamtlanmz için tesekkürler... Bana böyle içten konuşabilme fırsatını verdiğiniz için asıl ben size teşekkür ederim. • *[email protected] Kıyıda Yaşamak/Ahmel Cemal/Can Yay. 2004/167 s. SAYFA 18 Ben ölürken oradaydım ve her şeyi gördüm varmak mümkün: Yazar (anlatıcı, BEN), doyasıya yaşamak istediği aşkı, buna konu olan kadının düşleri için birlikteliği göze alamayışı âşık'ını, çok istediği aşkı yaşama fırsatı tanımadığından, öldürmekten başka bir şey degildir. BEN'in(anlatıcı), "Bu yüzden şimdi, belki de dünyanın en uzun sürmüş cinayetiyle ölüyorum." (s.14) demesi ne kadar yerinde bir saptama olmuş. Bu son kaçınılmazdır. Çünkü, "... kendisi(aşk) savunulmadığı için, ona layık olunamadığı için, sonuçta ilişki niteliği ne olursa olsun ayakta kalamazdı...'>(s.l2) Kitap daha ilk satırlanndan, üzerinden yıllar geçmiş, eskimiş, derin izler bırakmış bir aşkın ardından, âşık olunan ama şimdi nerede ve kimle olduğu belli olmayan birine yazdmış bir mektup havası veriyor. Nitekim 45. sayfadaki şu cümle de bizi doğruluyor: "Şimdi yine sana yazarken, sanki birlikte bir serüvene atılma çağnsı." Sayfalar ilerledikçe bu yazılanlann bir mektup olmaktan çıkıp yaşanılanların yazıya dökülmesi biçimine büriindüğünii görmek olası. HİÇBİR SEVCİSONSUZA KADAR SÜRMEZ Neden iki sevgili arasındaki aşk veya sevgi uzun ömürlu olamamıştır? llişkiyi bitiren neydi? Kendileri dışında başkaca ve önemli engeller var mıydı? Daha ilk satırlardan başlayarak kendini belli eden sorular bunlar. Ne yapmaya çalışıyor anlatıcı(BEN)? Birinci bölümün sonunda yavaş yavaş anlıyoruz bunu, anlatıcıyı da aklımızda biçimlendirerek. "Sanınm enikonu manyak bir dönemimdeyim. Seninle de gecenin ortasında bir manyaklığı paylaşmak için yazıyorum bu satırlan. Onun için ya ciddiye alma, ya da benim gibi bir manyağı ne kadar ciddiye alman gerekiyorsa o kadar, yani ölesiye, yani sonuna kadar ciddiye al!" (s. 16) Romanda anlatıcı, (romanın yansını geçtikten sonra ancak romanın baş kişisi, kahramanı gibi sözleri kullanmaya başlıyorsunuz; çünkü bir roman kahramanından çok anılarını anlatan bir anlatıcı biçimleniyor akıllarda) sevgilisiyle birlikte yaşadıklan toplumun bireyleri olarak görmekte zorlanıyorlar kendilerini. Önce kendilerini tanımalan, tanımlayabilmeleri ve sonra da toplum içinde konumlandırabilmeleri gerekiyor. Bunu hem kendileri yapmakta zorlanırlar hem de başkalarının yapmasına fırsat tanımak istemezler. "Gerçekte kim olduğumuzu bulma işini ileride daha güzel, daha özgür olacağı söylenen bir toplumun, sözde tıpkı bize benzemeleri için eğiteceğimiz insanlarına bırakmıyoruz." (s.29) YAZARUĞAIÜŞKİN İPUÇLARI . Kıyıda Yaşamak romanı niçin yazılmıştır? Ahmet Cemal, kıyıda; yaşamın kıyısında yaşadığını düşündüğü insanları mı anlatmak istemiştir? Yaşamın ortasında veya kıyısında olmak yaşayan için neyi değiştirir? Her iki durumda da yaşamın içine dahil olunmuyor mu? Yaşamın ortasında olmak isteyip de "mccburen" kıyıda kalanlar mı var? 6. bölümde bunlara bir açıklık getiriyor yazar, kanımca. Bu bölüm hem romana daha derinlemesine dalmayı sağlayan bir eşik hem de bir yazann yazma eylemini gerçekleştirirken nasıl anlattıgına değinen bir açıklama niteliğinde. Yine de zaman zaman "yazma"ya değin görüşlerini dile geteriyor: "Yazmak, kimi zaman bir serüven gibi. Bir defa yola çıkıldığında, satırlar boyunca nereye vanlacağı başlangıçta her zaman kesinlikle bilinmeyen bir serüven. Ve çok derinlere inildiğinde de belki tuhaf bir hüzün ya da mahkumiyet arayı§ı." (s.45)Bu bölümden (6. bölüm,s.3134) başlayarak hayal ile gerçeğin; istenilenle olanın kanşımından oiuşmuş bir roman okuduğunuzu fark etmeye başlıyorsunuz. Eh, tüm romanlar öyle değil mi; biraz hayal, biraz gerçek; fakat insana Uişkin. Romanın kişisi (ki buna kişi demek çok zor, çünkü yeterince biçimlenmediğini ve bir roman kişisine dönüşmediğini düşünüyorum) kendisini alıp götürecek bir dalga bekliyor kıyıda. O dalga ölümdür. "Oysa ben, kıymın denize kavuştuğu çizginin tam üstündeyim. Ve en büyük dalgayı bekliyorum. Ve o noktada, yitip gittiğin onca yılın ardından, tekrar senihatırlıyorum." (s.44) BİZ OLAMAMAK Özünde roman BEN ile SEN'in BÎZ olamayışını anlatsa da, ilerleyen sayfalarda sorunun BEN olamamak olduğu dikkat çekiyor. Çünkü 10. bölümden itibaren romanın akışı birden bire değişiveriyor. Bir önceki bölümden anladığımız, yağmurlu bir günde camdan bakarak geçmişini, hayallerini gözünün önünden geçiren BEN'i bu kez tekil üçüncü kişi anlatıyor. Üçüncü kişi anlatımda BEN'in çocukluk ve ilkgençlik yılları anımsanıyor; anlatılıyor. O dönemde BEN'in bir "travesti adayı" oluşu bilgisiyle karşdaşınca okuyucu için hayli şaşırtıcı oluyor. Bu travesti oluşun nedenleri var tabii ki. "Erkek bedeniyle doğmuş, ama erkeklik ve kadmlık kavramlan yakın çevresince kendisine öğretilmemiş, bu yüzden cinsellik organlarının dışında cinsel kimlik hakkında hiçbir fikri olmayan bir yeniyetme"dir o zamanlar BEN.(s.67) BEN'in aile yaşantısı, çevresinde hep kadınların oluşu, yatılı okul yaşamı, özellikle de babasının durumu acaba onun travesti olarak yetişmesi için yeterli ve önemli gerekçeler/nedenler midir, bilemiyorum; ancak bu konuda bir alan uzmanından fikir aldığını sanıyorum yazarın. Aksi takdirde inandırıcı olamaz diye düşünüyorum. BİR TÜR KİŞİSEL KAYCI Romandaki çüt anlatımlılığın nedeni nedir? Yapıtın iki anlatıcısından biri "ben", biri de "o". BEN'in özellikle cinsel seçimi, bununla ilgili gelişmeleri, durumları anlatan üçüncü kişi (o); bunlar K İ T A P SAYI 760 Ahmet Cemal, Türk edebiyatında pek görülmeyen bir konuyu işliyor romanında. Kıyıda Yaşamak'ın kurgusunda ve akıp giden dilinde ustalığını bir kez daha ortaya koyarken belli kiepey emek harcamış Ahmet Cemal; harcadığı emeğe de değmiş doğrusu. n şahln YILDIRIM A hmet Cemal'in Can Yayınları'ndan çıkan Kıyıda Yaşamak adlı romanını okumaya başlarken pek de keyifle okuyacağım bir kitap olmayacak diye düşünmeye başladım. Nedense daha başlarken bu düşünce bende oluştu. Kendimi bu önyargıdan arındınp okumamı sürdürünce yanıldığımı anladım. Özellikle kitabın ortalarına doğru hiç beklemediğim yeni verilere ulaşmak daha bir içine sokulmama neden oldu. Hele bitişi!.. Aklımda yine yanıtlanmamış; romanın ta ilk sayfasına dönmeme neden olan bir bitiriş! BİR MEKTUP MU BU? Roman, bir erkeğin karşı cinsine seslenişiyle başlıyor: "Sen bana hep başka birini hatırlatıyorsun." (s.9) Bu sözle romana girilirken belli ki derinlerde/gerilerde kalmış; hepten unutulmamış bir sevgili var. Ne ki, roman unutulmaya yüz tutmuşların/yaşantılann anımsanmalarıyla başlıyor; elbet çağrışımlardan yola çıkarak. İlk bölümü okurken şöyle bir yargıya C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle