28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Doğrusu büyük ilgiyle karşılanan sergide epey de resmi satılmıştı. Kimileri "Bu ressatnlık da nereden çıktı ?" diyor kimileri de yan yergi yan övgü biçiminde çeşitli değer yargılan öne sürüyordu. Yergi de övgü de Fahir Aksoy'u fazla etkilemiyordu, asıl beklentisi ilgiydi; o da ummadığı ölçüde ortaya konmuştu. Artık izleyeceği yolu saptaması, bu alanda yoğunlaşması gerekiyordu. Karannı verdi; iki işinden de aynlıp, Emekli Sandığı'ndaki birikmiş parasını alacak ve yalnız büyük kentlcrde değU Anadolu'da da sergiler düzenleyecek ve satılacak resimlerden elde edeceği gelirle yaşamını sürdürecekti. Bu karan hiç de uygun karşılanmadi. O tarihte resim satarak geçimini sağlayan kişi yok denecek kadar azdı. Dostlan yan şaka "Nasıl olsa açlıktan öleceksin. Hazır eline para geçmişken kendine bir mezar al, bize bir de mezar parası ödetme" diye takılıyorlardı. Ölmesine ölmedi ama ölüme çok yaklaştığı zamanlar da olmadı değil. Emekli Sandığı'ndan aldığı para suyunu çekmişti. Açtığı ikinci sergide satış çok düşüktu. Soğuk mu soğuk bir kış günü ,ne yapacağını düşünüp duruyordu. Cep delik, cepken delik, iki aylık kira borcu, bakkal borcıı, kesilen elektrik borcu birikmişti. Gaz alamamaktan ötürü yanmayan soba, öksürük ve ateş de cabası. Akşam oldu, bir battaniyeye sanlmış lapa lapa yağan kan seyrediyor ve " Artık gazeteye dönmeliyim, daha fazla direnemeyeceğim" diye kendi kendine söyleniyordu ki, kapı çalındı; misafir kabul edecek durumda değildi ama kapıyı çalan ısrarcıydı. Dayanamadı, kapıyı açtı. Gelen Prof. Perihan Çambel'di. Perihan Çambel bir kanser araştırmacısıydı. Ama onun kişiliğinin bir başka yanı da güzel sanatlarla olan ilişkisiydi.Klasik Batı müziğini, Fransız ve Ingüiz edebiyatını, görsel sanatları, tiyatro tarihini, operayı çok iyi bilir, bu konularda sert eleştiri yazılan yayimlardı ve doğrusu.. biraz da deli doluydu. ÇOK PARTİLİ DONEM Perihan Çambel, resim görmeye gelmişti. Peki nasıl görecekti bu kör karanlıkta? Fahir Aksoy iki tane mum yakıp masanın üstüne koydu, arka yana da sırayla resimlerini yerleştirdi. Perihan Hanım üç tanesini satın almak için ayırdı ama hayır, Fahir Bey'i bu soğuk odada bırakamazdı: Resimlerle birlikte Fahir Beyi de aldı, evine götürdü. llaçlar, çorbalar, ızgara etler yendi ve komşusu, Türkiye'nin ilk kadın opera artisti, Atatürk'ün de çok beğendiği soprano ve ressam Semiha Berksoy'un da dahil olduğu, sanat ve sanatçılar üzerine sabaha kadar karşüıklı analiz ve eleştiri düeti sürdü gitti. Çambel, Fahir Aksoy'u iki gün bırakmadı ve tedavi etti. Bu olay Fahir Aksoy'un aynı yolda yürümesine olanak sağladı. Dış baskılar sonucu çok partili dönemin başlatılması, Demokrat Parti'nin kurulması ve yönetimi ele alması, ilk ağızda büyük ümitlerin doğmasına neden olmuştu. Samet Ağaoğlu söyleşilerinde "bir devri hürriyetin, bir devri uhuvvetin başlayacağını" söylüyordu. Oysa tam aksi oldu. Solda yer almış ama şiddet ve eylemden uzak salt düşün çerçevesinde etkinlik gösteren aydınlar içeri tıkılmış, "Harbiye Tevkifatı", Celâl Bayar'ın sola karşı sertlik tavsiyeleri, tabutluklann, her türden işkencelerin artması sonucunu doğurmuştu. Sanat da bu kaos içinde nasibini almış ve devingenliğini bir ölçüde yitirmişti. Fahir Aksoy'a gelince, bu ortamda yaşayabilmesi, ayakta kalabilmesi için yaşamını resim yaparak sürdürmekten başka çaresi kalmamıştı. Sergilerini Anadolu'da açmaya başlamıştı bile... Istanbul ve Ankara'da yaşayan ressam dostlar, "anlamazlar, resim almazlar" diye Anadolu'ya gitmek istemiyorlardı. Fahir Aksoy'un şehir şehir, kasaba kasaba gezginci ressam gibi dolaşması bir ölçüde bu C U M H U R İ Y E T K İ T A P Fahir Aksoy lle BalaDan... sanatın tanınmasını da sağlıyordu. Gittiği şehir ve kasabalarda yerel gazetelere, herkesin anlayacağı biçimde, teknik terimler kullanmadan sanat üzerine yazılar yazıyor, halk eğitim merkezlerinde açık oturumlar düzenliyor, okuJlarda konuşmalar yapıyor; görsel sanatları anlatmaya çalışıyordu. Bu çabaları zaman içinde olumlu sonuçlar da doğurdu. Evlere resmin girmesine, birçok gencin sanat okullanna kaydolmasına yol açtı. Fahir Aksoy, devletin yapması gereken bu görevi, tek başına yerine getiımeye çalışmış; kırk beş il, sekiz ilçede sergiler düzenlemişti. O günlerin yollan, araçlan göz önüne alınırsa, bu sergilerin ne denü eziyetli geçtiği tahmin edilebilir. 'KÖKEN1 DERCİSİ 1940 1960 arasında görsel sanatlarla ilgili yayın çok azdı. Elde dolaşan 78 kitap vardı; salt bu konuları içeren dergi de yayımlanmıyordu. Dünyada oluşan yeniliklerin izlenmesi ancak dil bilmekle ya da bazı yazılann çevrilmesiyle mümkündü. Gazetelerden sadece Tan ,Vatan ve Cumhuriyet'te yer bulurdu sanat ve kiiltürle ilgili haberler; bir süre de Akşam gazetesi ilgi göstermişti bu konuya. 1960'tan sonra başladı yayımlann artması. Başta Remzi Kitabevi ve birkaç banka, sanat konulannı içeren kitaplar yayımladı, 1970'lere doğru ise sanat dergileri çıkanlmaya, sanat galerileri kurulmaya başlandı. Anadolu'daki sergilerini aralıksız sürdürmenin yanı sıra büyükbabasından kalan mirasın kendi payına düşeniyle Köken adlı bir dergiyi yayın hayatına sokmuştu bu arada, Fahir Aksoy. Altı bin basılıyor ve yok satıyordu. Derginin yayımlanmasında kendisine önemli yardımlarda bulunanlann başında Metin Altıok, Füsun Akatlı.Gürol Sözen geliyordu. Dergi bilim, felsefe ve güzel sanatlann bütün dallannı içeriyor ve kendi alanlarında uzmanlaşmış yazarlar, ilgili olduklan bölümleri yönetiyorlardı. Köken'in ana işlevi, halk sanatı, halk kültürü kavramlarına kuramsal yönden açıklık sağlamak üzere halkbilim, toplumbilim ve felsefenin ilgili alanlarında incelemeler, araştırmalar yayımlamak yoluyla, bu konular çevresinde aydınıatıcı bir tartışma ortamı yaratmaktı ki, bu başanldı. Ama Fahir Aksoy'un, 56 sayfalık bir dergiyi tek başına düzenleyip yayımlaması neredeyse bütün zamanını alıyordu. Resim yapamaz olmuştu. Bunalıyordu. Sonunda bir gün yazarlara bir öneride bulunarak "Tutunmuş olan bu dergiyi ücret karşılığı olmaksızın sizlere devredeyim ; eşit hisseleri içeren bir ortaklık anlaşması yapalım. Çünkü ben hiçbir şey yapamaz hale geldim. Aksi takdirde, kapatmak zorunda kalacağım" dedi. Önerisi kabul edildi ve ortakhk kuruldu. Şirket kurulmasına kurulmuştu ama bir sürtüşmedir başladı; dergi ancak üç sayı yayımlanabildi. Ortaklık yaramamıştı. Resim sergileri nedeniyle gittiği Anadolu kenderinde, rasdadığı peygamber mezarlan merakını çekmiş, gerekli araştırmalardan sonra yazdığı ve Ulus gazete760 sinde tefrika edilen "Anadolu'da Peygamber Mezarlan" yazı dizisi büyük ilgi görmüştü. Tunca Yönder'in yönetmenliğinde TRT tarahndanfilmyapılması kararlaştırıldı: Fahir Aksoy da danışman olarak Beykoz üçesine bağlı Yuşa tepesindeki Yuşa peygamberin mezanndan başlayarak diğer peygamber mezarlannın bulunduğu Tarsus, Urfa, Antakya, Samandağ ve Cizre'deki Nuh peygamberin mezanna değin yapılan bütün çekimlerde film ekibinin yanındaydı... Gene aynı tarihlerde ziyaret ettiği Hacıbektaş ilçesindeki temaslanndan da söz etmek gerekiyorEtnografya Müzesi olan dergâhın kütüphanesindeki incelemelerinin ve Bektaşi köylerinde yaptığı araştırmalann sonucu (Eski Türkçe de bildiği için), Hacı Bektaş'ın Velâyetname, Makalat ve Şathiye adlı kitaplanndan da yararlanarak yazdığı kitap önce Son Baskı gazetesinde yayımlandı. Sonra da TRT'de belgesel bir filmi yapıldı. Bu filmi "Mevlevi resimleri", "halk sanatı" konularında yaptığı incelemeleri içeren filmler izledi ve hayli ilgi çekti. Ankara'nın havası çok bozulmuştu. Zaman zaman nefes almakta zorlanıyordu. lzmir'in Foça ilçesine gitmeye, orada yaşamaya karar verdi ve bu karannı uyguladı Eski dostu Ferit Oğuzbayır'ın aracılığıyla deniz kıyısında çok güzel eski Sakız tipi bir binanın ikinci katına taşınmıştı. Ev sahibi Zühre Hanım alt katta oturuyordu. Foça'run özelliklerini, güzelliklerini siz Fahir Beyin kaleminden okursunuz nasılsa... Sözün kısası Foça'ya gittikten 45 ay sonra Allahın emri, peygamberin kavliyle Fahir Bey, Zühre Hanımla evlendi Zühre Harum fizıki güzelliğinin yanı sıra, başta müzik olmak üzere tüm sanat dallanna büyük ilgi duyan, zeki, duygulu bir kişiliğe sahiptir. Kışın Izmir'de, yazın Foça'da kalmaktadırlar. Fahir Bey yaşamının çok güzel dört yılını Zühre Hanımla geçirir. Ne yazık ki, Zühre Hanım lenf kanserinden ani olarak vefat eder. Fahir Bey de Foça'dan Izmir'e giderek Narlı'da sahil evlerinde, deniz kıyısında çam ağaçlarının çevrelediği bir ev kiralar. Fahir Aksoy'un Izmir macerası dokuz yıl sürdü ve o yıllan "çok mudu, coşku dolu yıllar" olarak tanımlıyor anılannda... Izmir'de kendisiyle birlikte resim çalışmak isteyenler vardı ama yer bulunamıyordu.Hayli araştırdıktan sonra Göztepe'de eski, harap bir Rum evi buldular ve dostlarının katkılanyla evi kullanılabilir hale getirdiler. Köken Sanatevi böyle kuruldu ve kesintisiz yedi yıl sürdü.Yüz kişiyi aşıyordu orada resim çalışanlar. Başta Istanbul, Ankara, Izmir olmak üzere birçok sergi düzenlediler ve olumlu eleştiriler aldılar. Köken Sanatevi'nde resim çalışmalannın yanı sıra tiyatro kurslan da veriliyordu. Yeşiller Partisi ilk toplantıla nnı ve çalışmalannı burada gerçekleştirmişti. Sergiler yurtdışına da açılmıştı artık: Almanya'dan sonra Fransa'da da Türk Naifleri adıyla bir sergi düzenlediler. Sergi, Paris'in en büyük caddelerinden biri olan Şanzelize'de, Turizm Bakanlığı'na ait genişçe bir salonda düzenlendi. Beklenmedik bir ilgiyle karşılaştılar. Oradaki eleştiricilerle galericiler, Türklerde naif ressamın olduğundan habersizlermiş... Paris'ten îzmir'e büyük bir coşkuyla döndüklerinde onları kötü bir son bekliyordu: Köken Sanatevi'nin bulunduğu bina yıkılıp yenisi yapılacaktı. Bu yüzden orayı tahliye etmek zorundaydüar. Fahir Aksoy, ikametgâh olarak kullandığı evin de bir süre sonra aynı âkıbete uğrayacağını anladığından, üstelik yaşı da hayli ilerlediğinden, daha küçük, daha ucuz; daha kolay yaşanabilir bir kasaba olan Muğla'nın Daîyan kasabasında yaşamını sürdürmeye karar verdi... Ege'nin en güzel kasabalanndan Köyceğiz'in gölüyîe deniz arasındaki kanalın tam ortasında yer alan Dalyan'da tam üç yıl yaşadı. Nail Çakırhan ve diğer dostlannı görmek için sık sık Muğla'ya gidiyordu. Dalyan'da da boş durmadı; Çevre Konıma, Kültür ve Sanat adıyla bir dernek kurdu. Parasız resim dersleri verdi. Muğla'daki festivallere katıldı öğrencileriyle birlikte. Yaşadığı her yerde bir sanat hareketi başlatıyordu Fahir Aksoy. BİR SERÜVEN ROMANI GİBİ... Dalyan'daki yaşamından çok memnun ve mutluydu ama hastalığı yaşamım altüst ediyordu. Hastane yoktu. Üzülerek aynlmak zorunda kaldı. Ver elini îstanbul... Harbiye'deki Yaşlılar Evi'nde üç yıl kaldı. Mükemmel bir yerdi. Yalnız Alman, Fransız, Ingiliz, Italyan, Ermeni ve Rum'lar kahyordu. Son derece entelektüel ve hümanist kişilerdi.Fahir Bey'i sanatçı olması nedeniyle kabul etmişlerdi. Burası, Yaşhlar Evi olmaktan çok, bir pansiyon gibiydi... Bir yaz, yeğeni Serap Aksoy'un annesinin yaşadığı Erdek'e gitmiş olması, yeni bir göç olayını gündeme getirdi ve gitmesiyle yerleşmesi bir oldu. Şimdi Erdek'te yaşıyor.Doksan yaşına merdiven dayadı diye, sakın boş oturduğunu sanmayın; yine yazılannı yazıyor, yine resim yapıyor, yine bedava resim dersleri veriyor. Naif resmin büyük ustası Fahir Aksoy, tanığı olduğu bir dönemin sanat ve siyaset dünyasından akhnda kalanlan genç kuşaklara yansıtmanın, tarihsel bazı gerçeklerin görülmesine ışık tutabileceğini düşünüyordu. Bu yüzden yazmayı yararlı ve gerekli gördü. Daha doğrusu , Fahir Bey kasede konuştu, edebiyat öğretmeni dostu Fahriye Kuru da yazdı. Dostlarının yüreklendirmesi, üstelemesi ve önemli katkısıyla gerçekleşti bu kitap... Fahir Bey'in yanı sıra ben ve diğer Fahir Aksoy severler de teşekkür borçluyuz , Kuru ailesine... Fahir Aksoy'un, usta işi sürükleyici bir serüven romanı gibi, hayli ilginç olaylarla geçen seksen sekiz yıllık ömründen bazı yaşam dilimleriyle önemli birkaç mektubundan başka, inceleme, tartışma ve eleştiri yazılannın bir bölümü de Yaşam Defterim' i taçlandınyor... Fahir Aksoy bir sanat filozofu değil: yaşadıklarına, deneylerine, duyulanna, okuduklanyla gördüklerinin birleşimine dayanarak birtakım kanılara erişmiş bir sanat adamı. Çıkarcı ve halk avcısı davranışlara karşı koymayı ilke edinmiş bugüne kadar. Deneysel bilgiyi benimsemeyi çok daha uygun buluyor; bilimsel kuramsallığı da yadsımadan elbet... Fahir Aksoy'un anılan, bir dönemin kültürel sorunlarının aydınlanmasına büyük bir katkı sağlayacak.Buna inanıyo rum... • Yaşam Defterim (Yaşamım, Yazarlığım, Ressamlığım) / Fahir Aksoy / Dünya Kıtaplart /245 s. Fahlr Aksoy genclik yıllannda... SAYI SAYFA 13
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle