02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Gürsel Korat'la 'Zaman Yeli nclen Cölgenin canı'na 'Edebiyatın evrensel birikimini aklıma getirmeden tek satır yazmam' Gürsel Korat (İÖLt.KNİN CAN1 ıçındedır Öncelıkle, okur, tarıh bılgısı alabilır mi bu tür kitaplardan? De&ıhe romanın ıçındekı larıhsel kışılıklen nereye koyacaktır? Edebiyat, "tarih öğrenmck" için kötü bir kaynaktır. Çünkii ço^u kez gerçeklerle çatışır. Bunun önemi de yoktur, çünkii romanın öznesi insandır, tarih değil. Edebiyat, insanın estetik düzleminde kavranması içindir, bilgi edinmekiçindeğil. "Üğreten.tezler öne süren" tarihsel roman geleneğimizden kopnıak gibi bir çaba içinde olduğumu Kristal Bahçe'de çok net olarak ortaya koydum, tekrara girmek istemem. Burada yalnızca şunu ekleyebilirim: Edebiyatta bilgi bir amaç değil, edebi ürünün toplamından çıkan sezgisel bir sonuçtur. 1 Faruk DUMAN Gürsel Korat1 ın dörtlemesine seçtiği mekân Kapadokya. Kayseri doğumlu Korat, bu coğrafyaya özel bir ilgi duyuyor. Edebi yapıtlarından başka yayınları da var bu coğrafyaya dair. Bir kent monografisi denebilecek Sokaklarm Ölümünde Kayseri'nin yok oluşa terk edilen sokaklarını anlattı. Taş Kapıdan Taçkapıya Kapadokya ile ise bir araştırmacı titizligiyle Kapadokyanın tarihsel mimarisine daldı. Bu iki kitap bize yazarın, zaman simyasını nasıl bir mekân duygusuyla geliştirdiğini göstermeleri bakımından ilginç. Cerek zaman Yelinde, gerekse Cüvercine Ağıtta görülen çeşitli harita ve çizimler, sözlük ve dipnotlar da yazarın, nasıl bir araştırmanın içinde olduğunun habercisiydi. Daha sonra okurunu bir deneme/eleştiri kitabıyla şaşırttı Gürsel Korat: Kristal Bahçe. Yazar ahlakından edebiyat ortamına, pek çok başlıkta açık bir manifestolar dizgesi... Faruk Duman, Gürsel Korat'la, kitapları üzerine konuştu... SAYFA 4 T T T apadokya'yı inceledintz, ince1 / liyorsunuz, Selçuklu sanalı, f^L ö'zellıklemımaristylefarklıbtr •JL ^ » yerde duruyor, ama sanırım kullandıkları renklerdcn dıllerıne kadar, Selçuklularla pek ılgtlenmedı aydın kesımımız Bırtakım akadennk çalışmalar dtşında. Kıtaplarımzda bu kültürün dönü\tu'ridmu\ ıslenmujsesıvar. ÖzelltklcZanıan Yelıvedüvercinc Ağıl Selçuklu, yapıllannızın ncresınde duruyor? Tarihimizin iki büyük üst imgesi var: Birincisi Selçuklu, ikincisi Osmanlı. Selçuklular bana Doğu'yla yoğurulmuş alt bilincimiz olarak göriinür. Osnıanlılar ise Batı'yla. Osmanlı'yı yazan Batı'yı vazmış olur; Selçukkı'yu yazan ise ilginç bir bi<,inıde "Dcrin Anadolu'ya doğrıı iniverır. Bu, işin bilgı kısmı. Aslında okıır bıınlarla ronıan düzleminde ilgilenmek zorunda deeıl. îşin edebiyatla ilgili kısmı ijiı Osmanlı ckscnli yazının bir edebi geleneğl var. Hiçbır yazar o dilden kurtulamaz; ne yaparsa yapsuı, döner gelir, Halit Zıya'nın, Tanpınar'ın mctnini, "Lstanbıd müziğiniıı" scsini ve hatta divan ijiirinüı söz düzcnı ni çıkış noktası yapar. Edebiyatçı, eğer edebiyal dünyasında kalıcı bir iş yapacaksa, keııdi söylcmini kurmalıdır. Sclçukluların edebi diizyazısı yok. Selçuklu zamanı Türkçesinin üsmanlı Tiırkçe sınden daha acık olduğunu ise şiirlerden anlamak mümkün. Bir dil kurmak isteyen yazara bundan daha iyi bir "boş alan" olabilir tni.' üylc bir s,eye yöneldim kı, sanırım artık Selcuklulara ait bir döncm dili düşünüJdüğünde benim met~ nim başlangıç sayılacak. Yaptıgım şeyin edebi değerini edebiyat eleştirmenleri saptasın, ancak bu işin tarihsel değerini ben de söyleyebilirim: Selçuklu'nun diliyle bir ronıan diinyası kunnak, en azından kronoloji yönündcn, ilktir. Zaman Yeli'nde bu dil denemesinin ilk adımlarını attım. Gördüm ki, roman baktığı şey kadar, bakış yoluyla da değer kazanan, neyi söylediği kadar nasıl söylediği de önem taşıyan bir edebi türdür. Güvercine Ağıt'ta kaııımca o çizgi artık kaçınılmaz bir biçimde kendi edasını buldu. Dört kitaplık Çiftaslan Dörtlemesi'ni ta mamladığımda, yedi yüz yıllık bir tarihsel süreei kiiltür simgeleri ve diliyle yeniden kurmuş ve romanda bir Kapadokya estetiği yaratmış olacağımı umuyorum. On yılda ilk ikisini yazdım. Okurlarımla birlikte diğer ikisinin gelişim serüvenini göreceğiz. Osmanlıları çok önemsiyorum, ancak ruhum başka bir şarkı soylüyor: Ben Anadolu'nun bilinçaltında dolaşıyorum ve görüyoniin ki burada Osmanlı çok az yer tutuyor. Kayseri'de doğdum ve büyüdüm. Imgelemimde deniz değil, ova ve dağlar var. Bir söz diizeni yalnızca söz olarak kurulmaz; coğrafyasıyla, geçmişiyle, insanıyla, miiziğiyle kurulur. Edebiyatımda bu nedenle kesinlikle Iç Anadolu ve Kapadokya vardır. Bunu, bölgecılik ve yerellik duygusuyla yaptığımı söyleyenleri şiddetle reddederim. "Anadolu'nun bayrağını yükseltelim" tarzında bir ^e\a .ısla düşiinmüyomm. r'debıyatın evrensel bınkıınmı aklıma getırnıeden asla tek satır yazmam. Krtstul liahçc'dc larıh ve roman ılışkiutıe değıınyorsunuz Ancak konumın bir de okıır larajı var \anh\el ronıan okuru, çoRunlukla farkına varamayacağı bir ıkilemın TARİHSEL KİŞİLİKLER Cıerçek tarihsel kişilerin romanını yazmayı tehlikeli bulurum. Benim kitaplanmda hiçbirgerçek tarihsel kahraman doğrudan görünmez. Kanımca gerçek tarilısel kişilikler, tarihteki rollerini insan olarak kavramamıza engel olan bir konumdadır. Yazar onları insan olarak kavradıkça, tarihteki kalıplaşmış rollerinden kopartır ve inandırıcı göriınmez. Sienkievvicz'in Quo Vadis'te havari Petrus'u ve Sezar'ı anlattığı bölümler her ne kadar iistün bir düşgücünün göstergesi olsa da tam da böyle bir iticiliğc sahiptir. Yourcenar, Hadrianus'un Anıları'nda kanımca bu yüzden, inıparatorun ki^iliğınden çok tarihsel dıle hı/Jasıyla yaslanmak /orunda kalmıijtır. Tolstoy'un bu sorunu hırk ederek Savaş ve Ban^'ı Napoleon ve Kutuzov üzerinde (Jeğil, Andrey, Pierre ve Nataşa üzerinde yoğunlaştırdığını düşünüyorum.Bence okur, "tarihsel kişilikleri romanlardan ögrenmek" gibi bir yargıyı kesinlikle kafasından silmelidir. Ona roman değil biyograH denilir. İyi bir okur, öncelikle " romanın ne olduğu" sorıısu üzerinde yargıya sahip olmalıdır. Zaman Yelt$öylebaşltyor: "Köradamsağın di'ırttü. Bir sa dııydum, nedir o?" Böylece romanın ilk cümlesı bıze romanın konusunu degılsc de anlayışını fjhtermış oluyor. Yoğun, felsefı tatlar ıçeren bir nıelınle karşt karftya olduğumtızu hıldırtyor Ronıan dilt, ronıan cümlesı ayrı bir $ey mıdır, yoksa kapsaytct nııdır? Açıkçası, fehefenin yerı nedir romanda? Roman fclsefe yapmaz. Nasıl ki romanda bilimsel bir hakikat aranmazsa ve nasıl ki sosyolojik bir durumun teşhisi yapılmazsa, bir bilgi çeşidi olan felsefe de romanın iddiası olamaz. Şimdi dürbünü tersine çevirelim: Bir yazar edebi ürünün yapısınıinşa ederken tarih, psikoloji, felsefe ve hatta mimarlık gibi bilgi disiplinlerinden habersiz olabilir mi? Elbette hayır. Edebiyat salt duygulanım işi değildir; Melih Cevdet'in çok sevdiği bir açıkJama biçimiyle konuşacakolursak, "edebiyatçı akılla duyguyuyazan kişidir." Bundan şu sonuca varmalıyız: Edebi metındeki psikolojik, bilimsel veya felsefi sözler, bir iddiayı değil o kitabın hakikatini açıklayıcı tarzda olmalıdır. Roman dili bu nedenle kesinlikle ayrı bir şeydir, kapsayıcılık bence on dokuzuncu yüzyılın iddiasıydı; Proust, Musil veya R. Roussel gibi yazarların hem bilimi hem de edebiyatı kavrayan yazısının temelinde böyle bir bakış açısı vardı. K İ T A P S A Y I 729 Cürsei Korat, tuvali geniş bir vazar zengin bir hayal gucu, dlsiplinli bir çalışkanlıkla blrle$lyor... C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle