29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

dıköy ve Levent girer yaşamına Akbal'ın. Şöyle bakarsak kentin çok büyük bir bölümünü yakından tanıyan, yaşayan bir insandır yazarımız... Ve bütün bunlarla birlikte insan kalabalıkları içine karışma, sel gibi akan insanlarla birlikte vapurdan trene, otobüse koşuşturma, onun yazın dünyasını varsıllıktan varsıllığa taşır... Bu koca kent onun dünyasıdır artık!.. Istediği hcr şeyi bulur bu İcentte!.. III ŞİİR VE AKBAL: "Yürüdüm, yürüdükçe göklerde duyduğum bir yankıdtr. Eülbülün sesi bu, aşkı Ask aasınt sakır." (4) Heine Kısa kısa tümceler arasına sıkıştırılmış dizeler, dizelerden yansıyan ışık, tümceleri besliyor... Aydınlık bir dünyaya taşıyor okuru. Akbal'ın biçcmi bu!.. Fırsatını buldu mu sevdiği dizeleri sıkıştırıverir kendi sözcükleri arasına. Kcndi dili de öylesine şiire yatkındır ki şairin diliyle onunki birbiriyle uyuşur, okuru kendine çeker. lkisi arasında uyumlu mu uyumlu bir dil olurşur... Bu bir sevda dilidir, her sözcüğiindcn sevi tüter, sarar okurunu... Ha şairin dizeleri, ha Akbal'ın düzyazısı!.. lkisi arasındaki ayrım güç sezilir, sevginin ve sevinin uzantısı birbirine dolanır, onu yeni yaratılara sürükler... "Oncc şiir vardı, her şey şiirden doğdu" (5) demiyor muydu? O bir düzyazı yazarı olduğu halde yüreği ve kafası her zaman şiire açıktır!.. Şiir vurgunudur o!.. O yüzden dizelerin ardına takılır, sevdiği şairle içli dışlı oluverir!... Onların şiirinden seçtiği birkaç dizesiyle kendi öyküsüne, romanına dahverir, ama o seçtiği birkaç dizesiyle kendi öyküsüne, romanına dalıverir, ama o seçtiği şairin dizeleri denemelerinin derinlerinde ışıyıverir. Bu konuda hiç mi hiç kıskanç değildir. Beğendiği, içli bir duyarlıkla benimsediği dizeleri sanki kendi yazmışcasına coşkulanır... Balkona çıkar, uzaklara, çok uzaklara dalar gider kafası ve yüreği o dizelerdedir; coşkuyla çalışma odasına döner, o dizeleri mırıldanır... Yeni arayışlara yönelir, kendi kendisiyle söyleşir... Sonra daktilosunun tuşlarına uzanır eli; yazar, yazar, yazar... Dur durak bilmeden yüreğinc sarılmış sevisini yazar!.. Paylaşır insanlarla o seviyi!.. Tuşlara dokunmasa kiminle paylaşacaktır şiir dünyasını... Onun için durmadan yazmalıdır, şiirin engin güzclliğini paylaşmalıdır okurlanyla. Şiirsiz bir yaşam karanhktan başka nedir ki onun için!.. Yeni düşüncelere, yeni duyarlıklara şiirle ulaşır insan, evet şiirle, şiirle, şiirle... "Şiirde yer almayan bir sözcük ölmüştür, yaşamdan yok olmuştur" derken dilin gerçek beslenme kaynağınm şiir olduğunun gizini ısıldar okuruna!.. "...şiir dili bütün insanlığın dilidir" diyerek de hangi ulustan olursanız olun dilde ortak bu luşma ve sarmaş dolaş olma yolu şiirle başlar, onunla sürer mi demek istiyor yazarımız... Bu yolla da insanlar arasında ortak bir yaşama, ortak bir seviye, onun derin kaynağına çekiyor okurlannı!.. "Şairlere Olüm Yok" derken dilin capcanlı yapısırıın tabanında şairlcrin varlığını buluyor; o tabana, o tabanın derinlerine çekiyor okurunu! Birden dönüyor, okurlarının gözlerinin derinlerine bakarak "Şiir eskimez. Eskirse şiir değildir" diyerek dc etkili bir şiirin insan yaşamındaki önemini vurgulamaktadır. Ardından da çok etkilendiği, sürekli okuduğu şair dostlarına dönüyor, bu ölümsüz dizelerin yaratıcılarına çok acılar çcktirdik diyor, yeniden sözü şairlere getirerek: "Şairlerimiz hep acılardan geçmiştir. Bu bir yazgı mı? Dinamo'su, Nâzım'ı, Kadir'i, Ilgaz'ı, sonra daha genç kuşakların şairlerini hep demir parmaklıklar arasındaki yaşama mahkum etmiştir bu toplum..." (6) diyor ve ülkemizdeC U M H U R İ Y E T K İ T A P ki siyasal bir acımasızlığı vurguJuyor... Şiire bu denli çok tutkulu bir yazarın şiir serüveni dc var mıdır? lster istemcz böyle bir soru kıpırdar okurun usunda. Böylesi bir soruda Akbal'ın hcr okuru düşündeştir. Bu yüzden olsa gerek, Asım Bezirci usunu tırmalayan şu soruyu soruverir: "Galiba şiirler de yazıyorsunuz?" (7). Düşünür ve şöyle yanıtlar bu soruyu: "Liscdeyken şiir yazmaya başladım. Bunlardan ancak bir tancsi imzamla Servetifünun'da yayımlandı: ' ü Sokaklar'. Ötekileri çekrnecede bıraktım." "Önce Şiir Vardı" yapıtına yeniden dönersek, o yapıtında kcndi şiirine değgin bir yer var, şöyle der orada: "Eski defterlerde uyuklar benim de ilk gençlik şiirlerim... Karşıma çıkarlar hiç umulmadık anlarda!.. Dalmış gitmişkcn, siyasal sorunlar, olaylar arasında düşünürkcn, acılıyken, scvinçliyken... Yirmi yaşın, on sekiz yaşın kişisi dirilir içimde o dizelcrle..." (8). "Şairlere Ölüm Yok" adlı yapıtında da bu yönüyle kendini irdeler: "Ilkokuldan bu yana şiire yakınlık duyanlardanım. Sarı kâğıtlı dcfterlerimde nice şiir çalışmalarım yer alır. Kcndi yazdıklarımdan çok, ünlü şairlerin dizeleri... Herkes kendini şair sanır! Sonra, gerçek şiirle karşılaşınca anlar yanılgısını. Şiiri sevmek başkadır; şiir yazmak çok daha başka!" (9). Bir yazar ne denli çok üretirse üretsin yine de tedirgindir her zaman. Yazarın doğasından gelir bu!.. Şiir içinde içten içe tedirginliğini yazarımız şu tümcede bulmuş gibi gelir bana: "lnsanın doğasında vardır şiir.". O şairliğc yatkin yapıdan bir ses gelir, dolar yüreğe: "Lisedeyiz. Şehzadebaşı'nda Aşık'ın kahvesindc buluşuyoruz. ilk yazılarımı dergilere, gazetelere gönderiyomm, tek tük yayımlanıyorlar. Biraz şairlik özentisi var. Akrostişli şiirler özellikle..." (10). "... gerçek anlamda ölüm yoktur ŞAİRLERE, tüm SANATÇILARA" (11) diyerek her sanat dalının insanı kutsayan bir yanı olduğunun gizini fısıldar gibidir okurlarına. Kııtsal sanat, kendi emekçisini de kutsar... Şiirli günlere hep birlikte... IV DİL VE KÖ$E YAZARLlCl: "Yaşam zordur.ama sanat ondan da zordur. (...) Yaşamdan kaçan kişiler sanat alanında büyük basart kazanamazlar." (12) Oktay Akbal Yaşamını sanatın içinde tüketmiş olan bir yazarımızdır Oktay Akbal! Cumhuriyetimizle yasıttır, Curnhuriyetin ilanından altı ay dokuz gün önce doğmuştur... Ama sanki doğum öncesi Türkiyesi'nin bütün acılarını, bütün sıkıntılarını yüreğine toplayarak düşmüştür yaşam yoluna!.. Kendini bu yolda adamıştır dersek hiç de abartmamış oluruz... E)oğduğu Şehzadebaşı'ndakı evde ulusunun, insa nının çektiği acıların pek çok öyküsünü dinlemiş, yüreğinc nakış işler gibi işle miştir bütün bunlan. Ülke severliği bir tutku olarak yüreğine işlemiş, ondan sonra da bitmez tükenmez bir sevgiyle Cumhuriyetin, onun kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün ve onun gerçekleştirdiği devrimlerin şaşmaz bir izleyicisi olmuştur!.. O içten, o kıvrak kısa tümceli yazılanyla kendini bu yola vermiştir!.. Durmadan yeni düşler, yeni düşünceler üretmiş, sürekli aydınlatmış ve uyarmıştır halkını... Şöyle bir geçmişine dönelün yeniden yazanmızın. 19431944'te daha yirmi yaşındayken ünlü bir dergi olan Servetifünun sekretcrliğini üstlenir. 19471951 yüları arasında Milli Eğitim Bakanlığı Tcr cümc Bürosu'nda görev alır. Hasan Âli Yücel'in bakanlığı döneminde, yani 1941 yılında kurulmuş olan bu büro yoluyla beş yüze yakın E)oğu ve Batı klasiklerinin toplumumuza kazandınlmış, yeni bir ayılınlanmanın yolu açılmıştır!.. tşte bu büroda görev üstlendiğinde yaşı daha yirmi 768 MURAT YETKİN KURT KAPAN Şam'dan Imrah'ya Öcalan Deneyimli gazeteci Murat Yetkin bu kitapta belgelerin ve tanıklıklann ışığında, yasadışı PKK'nın lideri Abdullah Öcalan'ın, Suriye'den çıkanlmasıyla başlayan ve Kenya'da yakalanıp, Imralı'da hapsedilmesiyle sonuçlanan sürecin siyasal rontgenini çekiyor. Kürt Kapanı, Öcalan'ın yakalanıp hapsedilmesini, yalnızca asayiş açısından değil, daha çok siyasal ve diplomatik perde arkası gelişmeleri ve sonuçlanyia birlikte ortaya koyan ilk çalışma. REMZİ KİTABEVİ SAYFA S SAYl
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle