23 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ADNAN BİNYAZAR Yıllardır gerek Türkiye'de kamuoyunda gerekse dünyada Yaşar Kemal'in "Nobel'e adaylığı" tartışılmaktadır. Kimi zaman bu konuda birden alevleniveriyor, çevresinde yoğun bir tartışma doğuyor. Bir romancı için az şey değildir bu. Yaşar Kemal'e Nobel Edebiyat Odülü verilir ya da verilmez. Ama şu bir gerçektir ki, çağdaş Türkiye'nin bu epik yazarı Nobel'e çoktan nak kazanmıştır. Geniş toplum katlarına ulaşmayı başarmış, evrensel boyııtlarda ün sağiamış bir yazar için bundan büyük ödül olur mu? Kapitalist olsun, sosyalist olsun bu iilke halklarının çoğu Yaşar Kemal'in adını duymuştur, en az bir romanını da okumuştur. Onemli olan, bir yazann ününün herhangi bir ödüle bağlı olmamasıdır. Yaşar Kemal'in bu tür yazarlardan biridir. Hangi bloktan olursa olsun, insanlık, ancak sanatçının yaratabileceği "evrensellik katı"nda bir araya gelmektedir. Insanlığın sınır tanımaz dostluğunu geçmişte nasü sanatçı yaratmışsa, gelecekte de o yaratacaktır. Uluslararası yaygınlığı, Yaşar Kemal'in debu soy yazarlardan olduğunu ortaya koymaktadır. Yaşadığı zamanda ya da bu zamandan sonra sanatçının geniş halk yığınlarınca tutulması, gerçekten ödüllerin en büyüğü sayılmalıdır. Yarattığı evrensellik katıyla otuzdan fazla dile çevrilen Yaşar Kemal, dünya insanlığından en büyük ödülü almıştır. Nitekim 1979'un ilk ayında (31 Ocak) Fransa'da "En lyi Yabancı Roman" ödülünü alınca bu gücünü birkez daha kanıtlamışur. Bu nedenle Nobel'in Anadolu'nun tüm uygarlıklarının birikimiyle var olmuş böyle bir "çağdaş Homeros"a verilmesi, en başta bu ödüle, bu ödülü veren ülkeye, bu ödülü veren seçici kurul üyelerine saygınhk kazandıracaktır. Onların değeri gerek kapitalist gerekse sosyalist ülkelerin kamuoyu karşısında bir kez daha artmış olacaktır. Hatta bu ödülün siyasal hesaplarla, birtakım uluslararası denge politikasıyla verildiğini savunanların kanılarında da büyük oranda değişiklik yaratacaktır. Yasar KemaPin başta Fransa ve îsveç olmak üzere yaygın okur yaygın okul yaratması, yazann sanatsal kişııiğiyle ilgili birtakım gerekçelere dayanıyor. Onu epik romanın en başarılı temsilcisi sayanlar olduğu gibi, yerel bulanlar, özellikle yurdumuzda "masalcı" nitelemesiyle.yaptığıişihafifealanlarvardır. Her büyük romancı gibi, Yaşar Kemal de dedikodu boyutunu aşmayan bir bağlamda değerlendirilmektedir. Kimilerine göre onun yazdıklarına "roman" bile denmez. Oysa Yaşar Kemal'in asıl başarısı, bu eleştirilen yönlerinden doğar. Gerçek anlamıyla kendini tam bir "masalcı" sayar Yaşar Kemal ve ilgiyi de masal'ın geniş dünyasına çeker. Yaşar Kemal'in romanı geleneksel değer yargılarına ve halkın oluşturduğu dıl değerlerine dayanır. Roman dünyasını algılayışında, insanları doğa içinde anlatım yoluyla biçimlemcsindc Anadolu uygarlıklarının yarattığı birikimlerin etkisi büyüktür. Fürkiye'nin güneyindeki verimli Çukurova'nın kendine özgü dünyasına yönelen Yaşar Kemal bu özelliğiyle evrensel bir insanlık dünyasına da açılmaktadır. Bu kısa yazıda Yaşar Kemal'in romanı geleneksel değer yargılarına ve halkın oluşturduğu dil değerlerine dayanır. Roman dünyasını algılayışında, insanları doğa içinde anlatım yoluyla biçimlemesinde Anadolu uygarlıklarının yarattığı birikimlerin etkisi büyüktür. Türkiye'nin güneyindeki verimli Çukurova'nın kendine özgü dünyasına yönelen Yaşar Kemal bu özelliğiyle evrensel bir insanlık dünyasına da açılmaktadır. Bu kısa yazıda Yaşar Kemal'in bu yerelliği, geleneksel kaynakları nasıl çağdaş SAYFA 6 Yaşar Kemal Gerçegi boyutlarda değerlendirdiği ve anlatımındaki o ırmaklar gibi coşup taşan şiirselliğin kaynakları ele alınacaktır. Yukarıda da değinildiği gibi, Yaşar Kemal'in romanını, Anadolu uygarlıklarının yarattığı birikimler ve halkın değerleri açısınuan ele almak gerekir. Bu toplumun anlatımını değer yargıları, atasözleri ve deyimleri, sövgüleri, imgeleri, genel anlamda beğenisini, özellikle dil beğenisini oluşturduğuna göre, Yaşar Kemal'in, bu ana kaynağı davanak yaptığı açıktır. Bu kaynak, masallarla, efsanelerle, geleneksel sözlü edebiyat anlatıcılarıyla, Dedem Korkut, Karacaoğlan, Pir Sultan gibi sanatçıların yaratılarıyla beslenmiştir. Bunların tümü yoğun bir şiirsellik doğurur. Yaşar Kemal'in romanındaki temel özellik de bu şiirselliktir. Avrupa'nın ve dünyanın öteki ülkelerinin Yaşar Kemal'i benimseyişlerinde bu şiirselliğin katkısı büyüktür. Nitekim Fransız olan Alain Bosquet, Yaşar Kemal'i Homeros'un soyuna bağlar ve doğal olarak ona, "Anadolu halkının kanındandır" der. Burada, Bosauet'in kullandığı "Anadolu halkları" deyiminden Anadolu uygarhklarını oluşturmuş tüm göçebe ve yerleşik toplumları anlamamız gereğini hemen belirtelim. Roman tarihi yönünden Yaşar Kemal önemli bir gerçeği vurgular. O da, Anadolu'nun ilginç bir bölgesindeki kültür birikimlerini kurtarmıştır. Yaşar Kemal'in yakın arkadaşı, onun yetişme serüvenini adım adım bilen Abidin Dino, "Kurtarmak gerekirdi Çukurova ve de Toros doğasının, insanının söz serüveninı diyor. Kanımca Yaşar Kemal'in romanı lconusunda da çot önemli bir gerçeğe değiniyor. Çünkü Yaşar Kemal, Çukurova'nın romancısıdır ve tüm romanlarında eksen Çukurova'dır. Türkiye'nin en zengin tarım alanı olan ova kısa sürede büyük değişikliklere uğramıştır. Değişmenin olduğu yerlerde yoğun olayIarla da karşılaşılacağına göre, Yaşar Kemal'in romanını bir gelenekler bütünü olmaktan öte, toplumsal yönüyle de ele almak gerekir. Bugün Türkiye'nin en zengin tarım alanı olan, pamuk tarlalarının göz alabildiğine uzayıp gittiği Çukurova, ondokuzuncu yüzyutn başlarında bataklıklarla kaplıyuı. Çevredekı dağlar ise toprak isteyen göçebe Yörük ve Türkmenlerle doluydu. "Osmanh padişahları derebeyleri bastırmaya, göçebeleri o yöreye yerleştirerek, pamuğa elverişli toprakları elde etmeye karar verdiler; ama bunun için işçi gerekiyordu. Mısır'dan işçi getirildi, zamanla bu işçiler bölgeninyerlileriylekanştı. Kabilelerayaklandı.bastırıluı... Gerginlik çatışma, zorbalık sürüp gitti; çünkü açgözlü ağalar mümkün olduğu kadar çok toprak sahibi olmak istiyor, kabilelerin otlaklarına el koyuyorlardı." Değişen Çukurova'da olmadıkbirikim unutulup gidecektir. Doğanın değişmesivle ekonomik yapı da değişecektir. Bubirikimlere sahip çıkmayı Abidin Dino, "malkurtarma" olarak niteliyor. Yaşar Kemal gerçekten bu "mal"ı kurtarmıştır. Onun romanlarının en belirgin özelliği budur. Bütün bunların yanında Yaşar Kemal'in romanı, Türkiye'nin geçirdiği toplumsal değişim açısından da büyuk önem taşır. Romanların her biri toplumsal yapımızı ve bu yapıdaki değişimi vurgular. Halkın dehasını kişinin varamayacağı ileri süren Yaşar Kemal, en büyük zekânın da kalabalıkların zekâsı olduğunu savunur. Bu görüşlere, halkın yarattığı masallara dayanarak varır. Masalların, halkların yüz yıllık emekleriyle üretildiğini özellikle belirterek masal, "Kırkbin yıl su altında kalmış, yıkanmış cilhalanmış çakıltaşı gibidir" der. Oysa Yaşar Kemal'in en çok eleştirilen yönü budur. "Iliada" ile "Odysseus", "Kalavela", "Şehname", "Nibelungen", "Kaybolmuş Cennet", "Kurtarılmış Kuaüs", "Ramayana..." gibi destanlann oluşum tarihi gözden geçirilirse Yaşar Kemal'in ne denli övülmesi gereken bir iş yaptığı anlaşılır. "Öyle mutlu olacağım ki bir masalcı olmaktan" sözlerinin yarattığı özlem daha iyi kavranır. Masalcı saymakla bir yazarı ne denli yücelttiğinin de bilincine varılır. Çünkü masal da efsane de yalnızca bir kişinin emeğinin halklarının emeklerinin ürünüdür. Destanlar, masallar, efsaneler ortaklaşa yaratılmış halk imecesiyle doğar. Gorki'nin şu yargıları, bu yaratımın boyutlarını açıklamaktadır: "Kolektif yaratıcılığın gücü şu olguda çok açık olarak sergilenmektedir: Bireysel yaratıcılık yüzyıllar boyunca, 'Ilyada' ya da 'Kalavela' ayarında hiçbir şey ortaya çıkaramamıştır; ve bireysel zekâ, halk yaratıcılığından kaynaklanmayan tek bir simgesel tip ya da halk masallarında ya da efsanelerde daha önce göriilmemiş ve destan kahramanları gibi bütün dünyaca kabul edilmiş tek bir tip ortaya koymamıştır." Yaşar Kemal, romanın kaynaklarını masallara, efsanelere, destanlara, yeri yurdu bilinmeyen topluluklara, yerleşik ya da göçebe halkların birikimlerine dayandmrır. Türkmenle rin âşıklar yoluyla bir epik'i ya da halk geleneklerini ağızdan ağıza yaymaları ve Bunun kuşaktan kuşağa aktarılması sonucu doğan sözlü edebiyat ürünleri YaŞar Kemal'de yazıya geçmiştir. Orhan Şaik Gökyay'ın "Dedem Korkudun Kitabı", Prof. Dr. Faruk Sümer'in "Oğuzlar Türkmenler",BurhanOğuz'unTürkiye Halkının KültürKökenleri",ClaudeCahen'in "Anadolu'daTürkler" adlıyapıtları bu birikimlerin temel kaynaklarını tarihsel görüş açısından sergilemektedir. Yaşar Kemal birikimleri ışığında, Türkmen boylarının tarihsel yayılımı açısından da değerlendirilmelidir. Baştan beri sövlediğimiz gibi, Yaşar Kemal'in romanları bir epik süreklilik içinde gelişir. Bu süreklilik içinde hiçbir romanı da sonuçlanmaz. Bittiği yerden, daha yoğun olaylarla, doğa, kişi ve yeni bir yapıyla yeniden başlar. " Ince Memed 2" bitmiştir ama, Ince Memed'in "macerası" bitmemiştir. "Ölmez Otu"nun sonunda Memiuik, Meryemce öylece durmaktadır. Memidik'in işi yalnızca Muhtar Serer'i öldürmek edğildir, yaşam sürekliliği içinde yapacağı başka işler vardı Memidik'in. Daha nice güçlerle, nice Muhtar Seferlerle karşı karşıya, boğaz boğaza gelecektir. Memidik, varlığını duyurmak zorundadır. Sophocles'in "Antigone"sindeki, Antigone, Kreon, Ismene gibi bir tiptir Memidik. Tarih Memidik'in tarihi olduğu sürece Türkiye'de Memidik'in ve Memidik gibilerin romanı süreklilik içinde yazılacaktır. Meryemce ne eder ne yapar köylü Çukurova'dan dönünceye değin ölmez. Ondaki direnme, inat öldürmez onu. Ayrı bir "ölmez otu"dur Meryemce. Yaşam ve doğa karşısında kemikleri sürme olsa da Meryemce ananın romanı yazılacaktır. Bir gün kente inmek zorundadır Ince Memed. Bataklığı, bataklıktaki börtü böceğiyle, balkıyan ışığıyla, Anavarza kayalıklarının cerenleriyle... Doğa gün gün değişmektedir. Doğada bir dönem kapanmış, yeni bir dönem başlamıştır. Feodal düzenin uzun türkülerinin yerini traktör sesleri almıştır. Pamuk toplama neredeyse Yalak köylülerinin elinden alınacak, makinelerin ağzına verilecektir. Çukurova'nın düzünü dev bir ipekböceği gibi kunıl kımıl dolanan makineler alacaktır. Bu nedenle Yaşar Kemal'in romanlarının bir bitimsizliği vardır. Bir yerde bakıyorsunuz bir destan anlatımı egemen, bir yerde bakıyorsunuz tragedyaların o ağır havası sarıyor roman, yazgısı belli kahramanlarıyla, kahinleriyle, tanrılarıyla, tanrısallığıyla... Gerçeğin şiirini yaratarak, şiirin kaynaklarına inerek toplumun incelemesini yapmıştır Yaşar Kemal. Anadolu'nun söz değerlerini, sözcüklerini, atasözlerini, deyimlerini, ilençlerini, sövgülerini, yergilerini, alkışlarını... ortakbir dil olacak düzlemde halkın yaşamına katmıştır. Shakespeare'in Ingiliz dilinde yaptığı gibi, halkın yarattıklarını halkın kullanım alanına çıkarmıştır. Bununla da roman dilini geniş ölçüde geliştirmiştir. Yüzyülarca kapalı kalmış, için için üremiş bir kültür birikimini çağdaş dünyanın insaruna aktaran Yaşar Kemal, Türk romanını öz kaynaklarına ulaştırmayı başarmıştır. Stefan Zweig'ın Gorki'ye söylediğini Yaşar Kemal'e yönelterek yazımı bitirmek istiyorum: "Kendi etinden bir ağız yarattı kendisine (Anadolu), kendi dilinden kendi sözcüsünü, kendi içinden bir adamı ve bu adam, bu yazar, tını, horlanmış, ezilmiş ve canını yitirmiş (Anadolu halkını) bütün insanlık bilip öğrensin diye ortaya çıktı (Anadolu'nun dev rahminden)". Gerçekten Yaşar Kemal, "Kibele"nin, o kutsal Toprak Ana'nın dev rahminden doğmuştur." (Mtllıyet Sanat Dergisı, Nisan 1980) (Anadolu'nun) kendi bir yazarı ve kendi bir sözcüsü (Anadolu) haJkının haya J CUMHURİYET KİTAP SAYI 641
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle