26 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

0 KURL A R A Yaşar Kemal usta, dört kitaptan oluşacak "Bir Ada Hikâyesi" ana başlıgım taşıyan küaplannın ikincisini yaytmladı: "Karıncamn Su îçtiği". İlk kitap "Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana" ile başlayan roman dizisi savaşlar ve yıkımlarla yerlerinden yurtlanndan ayrılmak zorunda kalan insanlann, yaşadıkları inanılmaz aaların üstüneyeni bir yaşam kurmalannın destanst öyküsünü, bir ada çevresinde aktaracak bizlere. "Karıncamn Su Îçtiği" ise insanoğlunun en umutsuz anlannda bile umudu ve yaşama sevindni yeniden yaratabilme yeteneğinin benzersiz, yeni bir aille anlatımı. Bu ara tümyayın organlannda Yaşar Kemal'le röportajlar ya da haberler yayımlanıyor. Sayfalarımızda yer alan söyleşi ise roman henüz çıkmadan gerçeklestirilmişti. Yaşar Kemal, hep yaptıfa gibi sorulanmızı yazılı olarak yanıtlamamış, doğrudan dogruya ses kayıt cihazına söylemişti. Sayfalarımızda yer alan Yaşar Kemal'le ilgili diğer yazılar ise önceki yülarda yayımlanmış yazılardan bir seçme. Genellikle Yaşar Kemal'in romanalıh üzerinde duran yazılar hâlâ güncelliklerini koruyorlar. Yaşar Kemal'in, "Bir Ada Hikâyesi"ni bir an önce tamamlaması en büyük dileğimiz, çünkü ilk iki kitap müthiş bir okuma isteği uyandırıyor içimizde. Bol kitaplı günlerl.. TURHAN GÜNAY Yıkık Kentli Kadınların Hikâyesi Müge îplikçi, kadın sorunsalına hep duyarlı olan bir öykücümüz. Bu kez 17 Ağustos depremi sonrasında, hayatlarının anlamı olan sevdiklerini apansız kavbeden kadınların öykülerini derleyip güncel hayatımıza bırakıvercfi. YASEMİN YAZICI Kentler barındırdığı insanların ruhunu taşıyorsa yıkık kentin ruhunu nasıl taşıyabilmektedir insanlar. Üstelik bu ruhlar evinin sahipleri kadınlarsa, yok olan ve artık hayalsiz kalan evleri sonrasında, acdannı nasıl omuzlayıp taşımaktadırlar? Müge îplikçi, kadın sorunsalına hep duyarlı olan oir öykücümÜ2. Bu kez 17 Ağustos depremi sonrasında, hayatlarının anlamı olan sevdiklerini apansız kaybeden kadınların öykülerini derleyip güncel hayatımıza bırakıverdi. Bir giin yaşam nedenlerinizi yitirirseniz geriye kalan boşlukta neler yapabilirsiniz? Çoğumuz böyle bir düşünceyi aklımızdan bile geçirmek istemez ama, o kaygı her şeye karşın hep içimiz sıra bizimle yaşar. ("1 Mayıs 2000 tarihinde anılarla dolu evimi, bir zamanlar çocuklarımla yaşadığım o evi terk etmek zorunda kaldım. Evimizi satın alan yeni ev sahipleri bu tarihte boşaltmamı istemislerdi benden. Yeni bir hayata doğru ilk adıtndı bu. Evden ayrılırken çok acı çektim. Asıl acım çocukJarımın olmayışıydı. Herkes normal hayatına dönmüş, çevremde kala kala bir tek kızımın tngilizce öğretmeni Cemile öğretmen kalmışt(. Bugiin hayatta kalışımı ona borçluyum. Ölümlerden o çekip aldı beni. tntihardan o kurtardı. Aylarca evde tek başıma ilaçlarIa yaşadım. 55 kilodan 42 kiloya düştiim. Sürekli aölıyordum. Kabullenememiştim. En önemlisi çocııklarımın restnine hâlâ bir kere bile bakamamıştım. Yeni taşındığım evde çocuklar için bir oda ayırmış, ranzalarını koymuştum. Oyuncakları yatağın üzerinde onları bekliyordu. Ayşegül'leri, yapbozları, arabaları... Küçük kızım, tbrahim Erkal'ın 'Ayrılır mı et tırnaktan' şarkısı çıktığı zaman 'Anne bu bizim şarkımız, et tırnaktan ayrılmaz değil mi?' diye sorardı. 'Hayır kızım ayrılmaz' derdim. Ama bugiin hiçbiri yoktu. Bundan acı hiçbir şey yoktu. Acı buydu.") Kitaptaki kadınların ortak acıları evlat acısı: Zaten daha dtesi de yok sanırım. (Gecenin bir vakti çocuklarımı tuvalete kaldırmak için uyandım. O arada asıl depremden önce ufak sarsıntılar olmuş. Belki de ona uyandım, farkında değilim. Canım o sıra su içmek istedi, ama koridorun kapısı kilitli olduğu için üşendim. Normalde hep bir bardak su almm yanıma, ama o gün almamıştım. Sonra ne gereği var dedim, sabah olur içerim. Tam yatağıma yatmıştım şöyle geçti içimden: Çocuklarımı bir öpeyim. Karşılıklı yatıyor.uz. Onlar iki divanda, biz iki divanda. Opeyim dedim işte. Sonra dedim ki, "Eee kaçmıyor ki yarın öperim, uyanmasınlar.") Kitabı okuyacağımı söyleyince bir arkadamizin içinde bir korku tetikçisi olarak hâlâ yaşıyor. Ve hâlâ arada sırada sallanıyoruz...üstelik, buyıık bir depremin beklentısi içındeyiz, ancak yaşam sürüyor. Görünmez zincirlerimizle debelenip duruyoruz güncelin ritminde. . Onlar da günlük yaşama dönduler. Ama o günlerin acısını dindirebilmiş midirbu günlük yaşam? (tntihara gelince... Dini inançlarım intihar etmemi engelliyor. Rüyalarım... Bazen konuşuyorum çocuklarımla, bazen öpüyorum bazen sadece görüyorum. Hastanedeyken bevimi rüyamda gördüm. "Ben iyiyim, bir kuduz aşısı yapıldığı kadar canım yandı Gülay" diyordu. O rüya beni biraz rahatlattı. Mezarlarına gittiğimde seslerini duyacak gibi oluyorum. Mezarlarını yaptırnıadan önce sanki ellerini bana uzatacaklartnış gibi geliyordu. (...) Doktor hanım bana "Eşinin, çocuklarının et\ sevdiği yemekleri yapmafısın" diyor. "Üzülmemen gerek, sen ölseydin onların perişan olmasını ister miydin?" diyor. Bunlar bana biraz kuvvet veriyor. Ehliyet alıyorum şimdi. Bilsisayar öğreneceğim. Yani onlar beni dimdık görmek isterlerdi.) İşte yaşamın anantar sözcükleri, doktor hanımın söylediklerinde. Gerçekten hepimiz sevdiklerimizin arkasından ölüp gitmek isteriz. Oysa kendi ölümümüz söz konusu olduğunda hiçbirimiz sevdiğimizin ardımız sıra ölmesini dileyemeyiz. Yaşama güdüsü de herhalde gücünü bundan alıyor. Acılar ne denli büyük olursa olsun, yine de biraz küçuk sevinçlerle de olsa, dırenmektir yaşamak. (Geride kaldı. Şu an dine ve dini kitaplara meyil etmiş durumdayım. Peki Allah'a inancım pekişti mi depremden sonra? Daha çok isyankâr oldum. Gerçekten öyle. Aslında bu isyanım hayatın kendisine. Ben mesela şu anda devlete, millete, yerel yöneti Müge îplikçi depremde sevdiklerini yitiren kadınların öykülerini getiriyor önümüze me, her şeye kırgınım.) Bu anlatılanlara eklenecek pek az sözcük var. Sanınm bu nedenle, Müge Îplikçi de kendisinin varoluşu olan edebi kaygılarını bir yana bırakmış. Değişik konumlardaki kadınlarla konuşmuş, arkadaşlık etmiş ve sonrasında onların hikâyelerınin tum çıp lakJığı ile bizi karşı karşıya getirmeyi amaçlamış. Bir belgesel kitap... acıları ve her şeye karşın ayakta kalmayı anlatan, yıkılmış nayallerin olduğu yerde, bir kadın olarak da direnmeye çabalayan o yufka yürekli anneler. (Eğer evimiz her şeyiyle tam yapılmış olsaydı, deprem perdesi, deprem bağlantısı, zemin etüdü falan, ondan sonra benim çocuğum ölmüş olsaydı hiç gam yemeyecektim, inan ki bu kadar yanmayacaktım "çünkü zamanı gelmiş" diyecektim. Ama öyle düşünmüyorum şimdi. Çocuğumun katili olarak, ben müteahhidti, görevini yapmayanları görüyorum. Hepsini suçluyorum. Zincirleme bir suç. İnan ki öyle. Şimdi fay hattının orası yeşıl alan ilan ediliyor. Niye daha önce yeşil alan ilan edilmedi? Niye fay hatlarının üzerlerine binaları yaptırdılar? Fay hattının üzerindeki binalar kırk milyara satılıyordu tabii.) Yolsuzluğun ve yoksulluğun birbirine koşut olduğu ülkelerde, hayat çoğunluk için daima zor geçer. Hep söyleniyor ya, deprem değil yıkıcı olan, kurduğumuz kentıerin binaları toplu mezarlarımız. Bir sivil bölgeyi bombalayan hedefine kilitlenmiş savaş pilotuyla, biraz daha mal mülk yapıp bol para yemek için uyduruk evler yapan müteahhitler ve onların anlaşmalı belediyeleri arasında hiçbir fark yok. Savaş pilotu emir uyguluyor... peki bu müteahhitler kimin emrinde çalışıyor? Yıkık Kentli Kadınların Hikâyesi ne yazık ki ülkemizde bir türlü bitmeyen hikâyeler: Hep ucuz çıkarlar için odenen insan hayatı; her zaman en pahalı bedel. • Yıkık Kentli Kadınlar/ Müge îplikçi / Metıs yayınları / 114 s KITAP Imtiyaz Sahibi: Çağ Pazarlama Cazete Dergi Kitap Basım ve YayınAŞyi temsilen Cumhuriyet vakfı adına llhan Selçuk Yayın Danışmani: Turhan Günay Sorumlu Müdür: Fikret llkiz GörselYönetmen: Diiek Akıskalı o Baski: Sabah Yayıncılık AŞ o Idare Merkezh Türkocağı Cad. No: 3941 Cağaloğlu, 34 334 Istanbul Tel: (212) 512 05 05 C Reklam: Publi Media CUMHURİYET KİTAP şım "îyi bir zamanda oku...çok hüzünlü" diye uyardı. Bilmiyorum artık hüzünlenmemek için iyi zaman bulmak olası mı? Hayatın tunaf rastlantılarında bir siirü aksilik üst üste geliyor. bazen az da olsa birkaç sevinçli haber bir arada kutlanıyor. Belki de en geçerlisi, duyarlıklarımızla baş edebilmeyi öğrenmek; bu havatta. 17 Ağustos depreminin kötü anıları hepiSAYI 641 Müge Ipllkçl SAYFA 3
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle