16 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

nastl tükendiğini, öldüğünü biliyorum. Örneğin Pos Ormanı vardı Kozan Karaisalı arasında, büyük birkoyakta. Otuz metrelik sedir ağaçları vardı. Fenikeliler, eski Mısırlılar gemi vapımında, gemi diteklerinde kullandıkları keresteyi buradan alırlarmış. Bu biliniyor. Çok dolaşan bir arkadas, "Pos Ormanı diye bir şey kalmadı" Jcdi. Sonra Çukurova'da, bizim Kadirli, Kozan, Osmaniye taraflarında "kars ağaa" diye bir ağaç vardı. Kadirli'nin eski adı de Karsı Zülkadriye. Hu ağaç da kalmadı. Tek tük rastlanıyor. Kars, karacan gibi, meyve vermeyen bir ağaçtır. Çukurova, 1940'lara kadar çam ormanlarıyla doluydu. Şimdi bir tek ağaç yok. Toros ormanları hemen hemen nitti. 1940'larda birgün Andırın'dan çıktım, Pehlivan Usta'yla birlikte, ormanın içinden yüriiye yürüye Kadirli'ye gittik. Kilometrelerce orman... Şimdi tek ağaç yok! Bir ülkede tonrağınyüzde 25'ininormanolması gerek. Bu oran yüzde 8'e düşmüş. Olacak şey değil! Bir de "Sünger Avcılan" röportajı yapmıştım. Şimdi sünger de yok Türkiye'de. Bizimkiler Cezayir'e kadar gidip oralardan sünger toplayıp getiriyorlar. Ege'de sünger de kalmadı! "Denizler Kurudu"da tirolların nasıl denizi bitirdiğini yazıyorum. însanoğlu bunun farkında değil. Dünya elden gidiyor. O kadar hızla yok oluşa gidiyor ki, insanoğlunun sonu yakında gelecek. Bunu kimse istemcz elbet. Doğasız bir dünya, insansız kalacak bir dünyadır. Bu bilince varamıyorlar insanlar. Bu, teknolojinin sonucudur, deniyor. Ama teknoloji adına hiçbir önlem alınmıyor. Teknoloji kimin elinde? îşçi kimin clindeyse teknoloji de onıın elinde. îşçilere veriyorlar. Ama doğa parçası açık açık hiçbir şey isteyemiyor. Dili vok toprağın, dili yok suyun, dili yok denizin... Kimse bunun üstüne varmıyor. Egemenlik büyük insanlığın eline geçerse, onagörebirdüzen kurulursadünyada... Dünyayı teknolojiden başka hiçbir şey kurtaramaz. Insan gücü kurtaramaz. Onun için, teknolojiye düşman değilim. Teknoloji büyük insanlığın eline geçtiği zaman, soyıınun kurumasını istemeyen insanlar yeni bir yere getirirler, teknolojiye doğayı yeniden kurtarma görevi verebilirler. Teknoloji ilerleyeceğine göre, karşılaştırma kabul etmeyen uzak ve yakın etki alanına, çok yoğun yerel ve genel gücüne ulaşır. llk okuduğumdan bu yana Yaşar Kemal'in Or/adiırk adlı romanındaki unutulmaz yolculuğun aynı zamanda yoğun gerçeklikler de olan yoğun imgeİerini kafamda taşıdığımı biliyorum. Bu öncelikle, benim için yabancı bir ülkenin unutulmaz yaşantısı değil dir. Başkalarının emri kayıtsız ve acımasız emri, altında çahşmak için yapılacak uzun ve sıkıntılı yolculuğun istenmeyen zorunluluğunu bildirecek doğal bir işareti bekleyen, yoksul ve korunmasız insanları anlamaktır ve yerinin olağanüstülüğü, benim için bunu daha genelleştirmektedir. Betrli bir durumdan söz edilmektedir, ama bu çok sayıda birey ve topluluğun, korunmasız ve çoğu kez yaratılmış yoksulluktan yola çıkarak, uzak, yabancı ve başkalarının denetimindeki keyfi yaşam biçimine yaptığı yolculuktur. Bu yolculuk, şimdi bizi ayıran büyük uzaklığa karşın, özünde sevgili Galler'imin tarihidir. Akıllarda yer eden yerel aynntılarıyla yoksıın bırakılmış, değersizleştirilmiş kişilerin uzun ve hâlâ sonu gelmeyen yolculuğun un, dünyadaki yoksulların sırtına yüklenen zorunlu hareketliliğin ki bu sık sık sözü edilen büyük kent hareketliliğindeki sıçramadan çok değişiktir temel öyküsüdür. Yaşar Kemal'in yapıtlarında benim bu uzaklıktan üzerinde yazamayacağım ama durmadan okuyabileceğim çok şey CUMHURİYET KİTAP SAYI 641 kurtuluş gerçekleşebilir. Romanda, çarpışan iki taraf arasında kalmış cerenler var. Onlar, bir bakıma doğanın simgesi. Ya çarpışan insanoğlu? Mezopotamya'da büyük bir savaş kopııyor. Birinci Dünya Savaşı... Toplar tiırekler patlıyor, iki taraf birbirine giriyor. Dağlardan boşanıyor cerenler, oradan oraya kaçıştıktan sonra tam çarnışmanın ortasında kalıyorlar. Dalga dalga, bir bir tarafa vurup dökülüyorfar, bir öbür taraf a... Oradan oraya... Sonunda, her yandan gelen kurşunlarla yarıdan çoğu kırdıyor. Ortada dıırup kahvorlar. Onlar ortaya gelip durdukları anda, her iki taraftan da birdenbire kirp diye ateş kesiliyor. Cerenler çıkıp gidiyorlar, çölde çarpışma yeniden başlıyor. Sonu şöyle bitiyor: Çöliin kumları üstünde askerlerle cerenlerin ölüleri van yana, kııcak kucağaydı. Bu, şu demek: Hayvanları öldürmeyecek kadar merhametli insanlar, birbirlerini nasıl öldürüyorlai:' Emirle, zorla... lşte Enver Paşa... Sarıkamış'ta ordu falan kalmamış, herkes donmuş. Dağdan inmis, canını kurtarmış insanlara "Siz asker kaçağısınız" diyor, "aç ağzını" diyor, kurşunu boşaltıyor... Romanda Kaçak Hasan'a sorııyor, o da "Bölüğümü arıyorum" diyor. Alıp ordu karargâhına getiriyor iki kişiyi, "Bunları asın, bunlar vatan hainidir" diyor! Sız, romanlarınızda kendınıze ö'zgiı bir dil yarattınız. Benim bu konuda bir çalışmam da var Yaşar Ken/cil olgu ve eylenılerı nasılanlatır, doğayı na\ılanlatır, kışilerı na\ıl anlatır, ınsan psıkolojmm nasıl anlatır, bunlan ele alıyorum Rusort romanda dıl özel/ık/e dıkkati cekıyor Yazar, her romanında avrı bir dil kııllanmak zorunda. Çünkü her roman aynı değil. Göçebeyi anlatıyorsan ona göre dil kullanaeaksın, Jstanbul'u anlatıyorsan başka bir dil... Örneğin duran bir ağacı anlatıyorsan, dilin de duran bir dil olmalıdır. Diyelim, Ortadirek'te dağdan iniyor bir kişi... Dilin ona uygun olması lazım. Insan kendisiyse, bir anlatım biçemi de olur. Başka türlü olmaz. Gel de gökyüzünü dalgalı bir deniz gibi anlat! Mümkün değil. Elbette benim dilimde, yazış biçimimde birtakım etkiler var. Ama kendine has... Nâzım Hikmet'le Paris'te karşılaştığımızda, Ortadirek'ten birtakım cümleleri sordu bana. Ben, "Halk böyle söylüyor" diyorum. "Havar. Ama, kısaca çalışmalarının benim için çok büyük bir anlam taşıdığını söylemek ve kendisinin uzun ve zor yazı yolculuğunu surtiürmekte gösterdiğiyeteneğe duyduğum saygıyı belirtmek istiyorum. Akçasazın Agalart'mn bütün bu değişim örüntüsünü harekete geçirme yönünde daha geniş bir girişiminbaşjan gıcı olduğunu gördüğümde, yapıtlarını doğru kavramış olduğumu anlayıp özellikle sevindim. Görece hızh değişim süreci içinde olan ve göreceli katı ve eski alışkanlıklarından uzaklaşmakta olan toplumlar, günümüzde, değişim gerçeklerinin en güçlü örneklerinin bulunabileceği tek değilse bile, asd kaynaklarıdtr. Batı Afika'da Achebe ile bunu duyuyorum; örnekler hızla çoğalıyor. Bu değişimlerden bazılannın çok erken başlamış olsalar da hâlâ bitmediği bir toplumda, kendi geçmişimden ve bugünümden bunu biliyorum. Çoğunluğun deneyimine pek yer vermeyen bir kültür içinde, çoğunluk deneyimine kendilerini adadıkları için böyle bir kültür içinde yalıtılmış duruma gelen yazarların, aradaki uzaklık ne olursa olsun, yüzyılımızda insanlığın çoğunluğunun yaşadığı bu geniş ve çok önemli deneyim sürecinde, birbirini tanımaları birbirlerini kabul etmeleri çok büyük önem taşır. • Çeviren Ali Özer (AdamSanat, Ocak 1986) yır" diyor, "bunlar senin cümlelerin." Çok sonraları Ortadirek'i yeniden okurken anladım ki, cümleler benim cümlelerim. Bırparantez a^ıp bu konu^mada Nâzım llıkmct'c de bir yer ayınak mı? Paris'te Nâzım'la uzun uzun her şeyi konuştuk. Bütün hayatı hapishanede geçsin, düşüncesinin uvgulandığına inandığı ülkeye gitsin, müthiş bir düş kırıklığına uğrasın... Bu Nâzım Hikmet için ölümden de ağır bir şey. Öldüğü tarihlerde Budapeşte'de buluşacaktiK. Bir gün, lngiltere'de, Cambridge'teydim o sırada, bana telefon etti. "Bııdapeşte'ye biraz erkence gel" dedi. "Beni sen gönderdin, Ingilizceyi öğrenemesen bile tngilizleri öğren diye göndermedin mi?" dedim. Ama bırakmadı, her harta telefon ediyor, erken gel, diyordu. "Sen de Macaristan Kültür Bakanlığı'nın çağrılısısın. Biletgönderteceğim" diyortfu. Macaristan'a telefon ettim, "Benim kitabım çıktı, alacağım yok mu?" dedim, "Var," dediler, "gelince ödeyeceğiz." Sordum öğrendim, bir aileye bir buçuk yj yetecek kadar bir paraymış. Nâzım'a "Ben kendi paramla gelirim, bilet istemem" dedim. O beni çağırdı ya, para biriktirmeye çalışıyor ikimize yetecek kadar, hazırlık yapıyor. Macaristan'da şiirleri çıkıyor, para alacak ama, şiir kitabına daha az para ödeniyor. Rusya'dan daktilo getirip orada daha yüksek fiyatla satmayı bile düşünmüş, bunu sonradan öğrendim. Paris'e gidişimin ikinci günü Nâzım'ın ölum haberi geldi. Oradan Budapeşte'ye geçecektim. Gittim ama, Nâzım'sız hoş olmadı... Btı \on romanınızda cıimlelerınız sozdizımı (sentaks) açtstndan da özelliklergöstertyur Bir romancının dili, kendi kişiliğinin dilidir. Ben Binboğalar Efsanesi'nde de yenı bir şey yaptım Ama kimse faı kına varmadı Dışarda da, içerdede... Or neğin Fransa'da çıktığı za man Fransız Eleştirmenler Birliği "Yıhn Kitabı" ilan etti, göklere çıkardılar. Ama kimse bir şey yazmadı. Sizin birçok romanıntz tçın de böyle oldu. Kimı yönlerı dıkkati çckiyor, kimı yönlerının ayırdına vanlmıyor. Akçasazın Ağaları ikilisinde, yani Demirciler Çarşısı Cinayeti'vle Yusufcuk Yusuf'ta romanın başlıca konularından biri, üretim aracı değiştikçe doğanın da değişmesidir. Ama onunla birlikte insan psıkoloiisi de değişiyor. Bir bilim adamı, Michelle Bosquet, bunu çok daha sonra yazdı. Roman Fransa'da çıktığında Nouvelle Litteraire dergisi "Olgunluk çağındaki bir romancının şaheseri" diyor, ama roman ne getirdi, onu anlatmıyor. Dil konusu açtlmışken sormak istiyorum Son günlerde bir televizyon görüşmesinde Kenan Evren'i kıyasıya elestirdtntz. Buna neden gerek gördünüz? Evren Paşa, benim canımla oynadı. Dil Kurumu'nu kapatmak ne demek? Atatürk'ün vasiyeti var, mülkünü Dil Kurumu'na bağışlamış. Paşa, mülk yağmacüığı yapıyor. (Bu da sert oldu ama, ben ne yapayım?) Dil Kurumu, Mustafa Kemal'in kurduğu, bu ulusu ulus ya pan iki önemli kurumdan biri. Sevr olsaydı, Anadolu Türklüğü diye bir şey kalmayacaktı, o kesin... O ne yapmış, bir de dili kurtarmak istemiş. Çok da tu tumlu bir adam, devletin parasını harcamamak için çabalıyor. Kişisel parasıyla iki kurum kurmuş. Nasıl Kurtuluş Savaşı'nda hayatını koymuşsa, ulusun hayatı için önemli gördüğü Dil ve Tarih Kurumlarını da kendi parasıyla kurmuş. Yoksa, macerasını bitirmiş, köşesine çekilmiş, bir bölük candarmayla, belki bir bölük polisle korunan, tarih önündeki yeri belli Evren Paşa için böyle konuşmazdım. Ama canıma tak dedi. Üstelik, "Ben Atatürkçüyüm" diyor. / layatı bir konu olan dil üzennde durduiumuza göre, dil kültür ilışktsı, ulusafkültür evrensel kültür bağlan/ısı üzerine görüşlerinizı de aham. Dili yazı yaratır, geliştirir. Yani yazılı edebiyat dili varatır. Halk da yaratır ama, yazılı edebiyatın yarattığı kadar yaratamaz. Bir devir gelir ki, dil kalıplaşabilir. Mustafa Kemal dile bu kadar önem vermesevdi, Nâzım Hikmet de benim kuşak da, bizden sonrakiler de kolay kolay çıkış yapamazdık. Bizim kültür temelimizde neler yok ki... Urartu, Hitit, Grek, Arap, Fars, Osmanlı, Türkmen... Hepsinin üstünde oturuyoruz. Mustafa Kemal, Türkçeye önem vermiştir ama, hiçbir dili, hiçbir kültürü de yasaklamamıştır. Bunu lzmit'teki basın toplantısında Ahmet Emin'in bir sorusuna karştlık olarak söylüyor. Dünya binlerce kültürlük bir çiçek bahçesi dir. Bu çiçek bahçesinden bir kültür yitecek olursa, dünya bir rengini, bir kokusunu yitirir. EmperyaJizmc kadar niçbir kültür başka bir kültüre en küçük bir zarar vermemiştir; tersine, bütün kültürler birbirlerini beslemişlerdir. Bugünkü dünya uygarlığının Akdeniz'den doğması, Akdeniz'in dünyanın başka yerlerinden daha çok kültürlü olmasından dolayıdır. Akdeniz belki de dünyanın geriye kalan yerlerinden daha çok kültür mozaiğine sahiptir. Birkültürün ölmesi, bir ülkenin ölmesi kadar tehlikeli bir şey, çünkü insanlığın bir parçası gidi yor. Ben bu konu üzerinde çok dııruyorum. Herhalde Türkiye'yi bölmek istediğimden değil. Bu devirde bölünmek değil, bütünleşmek önemli. Ama kimsenin kültürünü öldürmeye, dilini kesmeye kalkışmamak gerek. Benim bu söylediklerimi kabul etmeyenler olacaktır, bu dört ciltlik romanı bizim ülkemizde yadırgayanlar da olacaktır. Ben Avrupah gibi yazmıyorum, kendim gibi yazıyorum. Kendi kültürümce yazıyorum. Böyle olunca, insanlıkla birleşiyorum, insanlığımı yazıyorum. Mitterand, beni Olof Palme'yle tanıştırırken "Tanışıyor musunuz?" diye sordu. Palme, "Ben onun ikinci vatanının başbakanıyım, Yaşar Kemal için televizyonda da konuştum" dedi. Bunun üzerine Mitterand bana sondu: "Sen Çııkurovahsın, Iskandinav ülkelerinde nasıl bestseller oluyorsun?" Mesele şu: Insan dünyanın her yerinde aynıdır. Eğer çok derinlemesine yazmışsan kendini, bütün insanoğlu ile derinlemesine berabersin. Yazar da bu demektir. • J SAYFA 5
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle