23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kapak konusunun devamı. antmstyorum. 60 küsurlu yıllardan beri hâlâ devam eden inanılmaz güzel albümler. Tabii bu biraz Şakir Eczacıbaşı'nın direnci sayesinde oldu. Bu çok önemli. Sanırım onlar çok ilgimi çekti. Çünkü, evde orijinal olmamakla birlikte başta, o ajanda sayfalarından kestiğim fotoğrafları çerçeveletip, duvarıma koyduğumu hatırlıyorum. Böylece başladı. Sonra Yeni Fotoğraf dergisini çıkardığımız zaman da, hep çağdaş fotoğrafÇılardan söz ediyorduk. Bir gün kendi kendime bu fotoğrafın geçmişi nedir acaba, diye sordum. Böylece araştırmalara başladım. İlk kitabtmz Osmanlı împaratorluğu'nda Fotoğraf değılmi? , Evet. Böyle bır kitabı yapmafikri nasıl doğdu, nasıl gelistt? O kadar malzemeyi nasıl toparladtntz? Bir şeye azmedince insan yapıyor. Biz fotoğraf dergisini çıkarırken. Sanıyorum artık 80'li yılJara doğru geliyoruz. Pardon, bu Yeni Fotoğraf dergisinde kimler var o stra? • Kadrosunda Gültekin Çizgen var. Ara Güler danışman olarak var. Gültekin Çizgen bilfıil çalışarak var. Ersin Alok, Ozan Sağdıç yine hatırladığım kadarıyla bunlar danışma kurulundaydılar. Sonra kimler geldi, geçti. Şahin Kaygun emek verdi, Hasan Kurbanoğlu vardı, o dönemin fotoğrafçılarrndan. Hatırlayabildiğim bunlar. Pekt ılk kıtabımza dönelim. Yeni Fotoğraf dergisi nedeniyle Amerika'da bir konferansa çağrıldım. Ve ben bu konferansa gittiğim zaman, ki o zamana kadar Türk fotoğrafımn geçmişi ile ilgili bir dönemi araştırmıştım. Bir baktım ki orada benim kütüphanemde kitapları olan ünlü yazarların, Osmanlı ile ılgili benim kadar bilgileri yok, bilmiyorlar. Ve dedim ki ben niye bunları bir kitap haline getirmiyorum. lşte o zaman Hachette Yayınevi, bu fikre büyük ilgi gösterdi. Ve bu fikir, bir kitap çalışması haline dönüşmeye başladı. Acaba Osmanlt'nın ılk başkenti Bursa'da doğmuş oltnak mı, sizı böyle bir kitabı çıkarmaya ıttı. Hayır, hayır ilgisi yok. Ancak ben geçmişe dönük bilgi olmadığı takdirde, bugünü anlamanın zor olduğunu düsünüyorum. Mesela Picasso'yıı son dönemdeki resimleriyle tanırsanız, Picasso ile ilgili hiçbir şey bilmiyorsunuz demektir. Yani onun o noktaya gelişi, bir çizginin bir ifade haline dönüşmesinin altında geçmiş çalışmaları var. Aynen bunun gibi, Türk fotoğrafını da araştırdıkça anladım ki, temeli çok sağlam atılmış. O nedenle bugün sağlam bir yerde. • Buna tnamyor sunuz? • "'• '• " • Yürekten inanıyorum. Bu kitabm tçerisindeki görsel malzemeyi nereden buldunuz? Ben galiba ilk araştırmalara başladığım anda, fotoğraf da toplamaya başladım. O zaman henüz sanaflarda bulunuyordu. Fakat sonra, benim tüm dünyadan fotoğraf tarihçisi dostlarım olmaya basladı. Ve onlar da bana yurtdışı müzayedelerinde, Osmanlı ile ilgili bir şeyler olduğu zaman, haber verdiler, katalogları gönderdiler, onlardan seçtim. Böylece arşiv de birikmeye başladı. Benim kitaplarımda yer alan fotoğrafların çoğu kendi arşivimden. Osmanlı dönemınde fotoğraf konusunu araşttrmaya başladığınızda size en çarpıcı gelen aynntı ne oldu? Çok çarpıcı gelen bir şey var. Türkiye'de fotoğraf ilk olarak Rabach'la baslamiş. 1840 yıllarında Beyazıt'ta bir stüdyo açmış ve Bay Rabach Türkiye'ye Kırım Savaşı'ndan dönen General Moltke'nin ordularıyla birlikte gelmiş. Şimdi ben bunu irdelemeye başladım. Böyle SAYFA 4 «•" Ennin Ozendes Fotoğrafımızın Tarihçisi ginlerlebaşlamış olduğunu, daha sonra 1850 yılınYE'DE FOTOĞ da ilk yerleşik stüdyonun Basil KargoRAF poulo tarafından Grand Rue de Pera'da açılmış olduğunu öğrendim. Böylece Osmanlı'da yerleşik stüdyolar açılmaya başlamış. 1850 yıltnda herhalde cam negatıfler kullantltyor, öyle değıl mi? Evet 1850'lerde öyle ama, öncesinde Daguerreotype'ler var. İlk onlarla başlamış. Daguerreotype'ler, tek kopya yani çoğaltılamıyor. Baskı olanağı yok, doğrudan malzemenin üzerine çekiyorsunuz.Ve o dönemin matbaalarında fotoğraf basma tekniği yok. Ressamlar her çekilen Daguerreotype'i ayrıca resmediyorlar. Bir nevi gravür haline dönüşüyor. Bir de çekimi çok uzun, 23 dakika sürüyor. Bu nedenle de canlı varlıklar girmiyor fotoğrafm içerisine. Sonradan ressamlar o kuruluktan kurtarmak için, kendiliklerinden eklemeler yapıyorlar. Bir bakıyorsunuz Beyazıt Meydanı'nda bir atlı adam gidiyor. Veya Mısır'da piramitlerin çevresinde deve kervanları var. Bunlar tamamen ressamların eklediği şeyler. Ama yine de doğru perspektin görmek açısından çok önemli. TURKl Türk fotoğrafımn geçmlşl bir şey yok. Evet Moltke'nin, 1839 yılında Türkiye'ye gelmisliği var ama, o sıralarda küçük bir yüzbaşı. General falan değil. Bunun üzerine ben Alman Harp Akademilerinden General Moltke kitaplarını getirtmeye başladım. Böyle bir şey yok, bir yakıştırma. Bu bana çok il ginç geldi. Zira, o güne kadar bu şekilde bilınen bir öykünün, daha birinci satırında yanlış olduğunu görüyorsunuz. Ve böylece derinleşti. Tabii stüdyo kartlarının arkasından zamanlar, tarihler okunabiliyor. Ve arastırmalarım sonucunda, Osmanlı'da ilk fotoğrafm gez Bizde hlamtn etkısiyle, fotoğraf a, resme bır tepkı olduğu bilınır Saray ya da halk nastl kar$ılıyor bu ılk fotoğrafları 1850'ler aslında artık Osmanlı'nın aydınlanma çabalarının olduğu yıllar. 1839'da Tanzimat ilan edilmiş. Onun daha öncesi var. Fatih dışarıdan ressam getirtip, resmini yaptırıyor. Sarayın böyle bir turuculuğu yok. Hatta saray çok büyük bir destek vermiş. Daha Abdülmecit döneminden başlayarak. Ve tabii bu kkstüdyolar Işık ve zaman kuyumculamnın silinmeve vüz tutmus izinde SAMİH RİFAT Ç oğumuzun evinde vardır onlardan: Simli çerçeveler içinde dantel örtülü konsollara, gölgeli kitaplık raflarına dizilmiş, deri ciltli albümlere yerleştirilmiş, çoğu kez "sepya" kahverengi, kimi zaman biraz uçmuş, yıpranmış, Kİmi zaman sedef pınlakrı saçan eski fotoğraflar. Dedelerimiz, büyukannelerimiz, çoktan yok olmuş akrabalanmız... Uzak, belirsiz bir geçmişte, bir "fotoğrafhane"de, yabanFık giysiler içinde, eski usul bir fotoğraf makinesine poz verip "resim aldırmışlar". Mutlu günlerini, gençliklerini, esenliklerini saptamaya gelmişler buraya; Grande Rue de Pera ya da Kadikeui adresli, ünlü fotoğraf stüdyolarından birine. Âğır kadife perdelerin, reflektörlerden yansıyan yumuşak ışıkların önüne durmuşlar; kimi ayakta, kimi şık koltuklara oturmuş, ayaldannın dibinde belki bir tabure, taftalar giymiş bir küçük kız. Kimi zaman bir dekor parçası içindeler: Safçasına vapay bir kayık, atsız bir araba, Dİr bahçe köşesi, bitkiler, bir iki taş sütun... Herkes yarı gülümser, yarı ağırbaşb, aydınlık bir ifadede donup kalmış. Besbelli "Kıpırdamayın, çekiyorum!" komutuna uymuş ya da parlak sarı bir kapağın ardından sonsuza dek çıkmaya cak bir kuşa bakakalmışlar. Bugünün Istanbul'unda görmeye pek alışık olmadığımız eski adlar okuruz bu fotoğrafların alt köşelerinde, sırtlarında. Simli, varaklı harflerle, gösterişli armalar içinde basılmış, çoğunlukla "lövanten" Istanbul'dan ve geçen yüzyüdan kalma, küçükkentsoylu adlan: Abdullah Freres, Andriomenos, Phebus, Kargopoulos, Weinberg Fotoğrafhanesi... Ve en çok rastladıklanmızdan, en ünlülerinden biri: Sebah & Joaillier. tstanbul işi, eski bir "fotoğrafhane"nin adıdır bu. îstanbullu (ve Suriye kökenli) fotoğrafçı Pascal Sebah'ın kurduğu, ölümünden sonra oğullarının, Fransız asıllı Polycarpe Joaillier'yle ortak olması sonucunda bu adı alan ve çok sayıda şubeyle ününü Paris'ten Kahire'ye, tüm Akdeniz dünyasına yayan fotoğrafhanenin ve yüz yılı aşan bir fotoğraf etkinliğinin adı. Simgeleşmiş, sözünü ettiğimiz fotoğraf tarzıyla neredeyse özdeşleşmiş bir addır Sebah & Joaillier. Yaşım elyerme.di| ben buJbtoğrafhanenın parlak gunlerıne (roto aabah adıyla yaşadığı son yıllanna bile) yetişemedim; ama Beyoğlu'nda bir apartmanın Rus konsolosluğuna bakan sıvasız duvannda uzun yıllar duran, iki satır üstünde büyük harflerle yazılı, harap ve soluk PHOTOGRAPHIE SEBAH & JOAİLLİER tabelası, bugün gibi gözümün önünde (Fotoğraf arkalanndan bildiğim ünlü adres, Grande Rue de Pera 439orası mıydı?..). Türk fotoğrafımn en eskisi Ara Güler, o dönemi iyi bilenlerden biri kolayca tahmin edilebileceği gibi o tabelayı da kaçırmamış ve "belgelemiş". Sebah & Joaillier'yi anımsayıp anımsamadığını soruyorum. Her zamanki.gibi ilginç ayrıntılarla yanıtlıyor beni: Önemli bir belgeleme yapıyorlardı aslında ama ne yaptıklannı pek bilmiyorlardı; ne Abdullan Biraderler, ne de ardından gelenler. Batı'daki örnekler gibi, ne bileyim Nadar gibi, Atget gibi, hayatın dramını hissetmemişlerdir. Rahat yaşamışlar, para kazanmışlar. Bir iki güzel fotoğraf kalmıştır beflci onlardan. Ama o kadar. Teknikier ve şartlar değişince bir bir kapanıp gittiler. Yıllar sonra Isviçre'de bir gün sokakta gördüm Bedros Iskender'i (fotoğrafhanenin son sahibi); nasıl güzel bir CUMHURİYET KİTAP SAYI 522 kgnçaymıttar Foto Sabah Bu iki sözcüğe IKI ı astladığımızda, eskil bir fotoğraf dünyasının yitirilmiş imge zenginliği beliriverir hemen gözlerimizin öniinde. Gerilerde, uzaklarda kalmış bir evren, bir yaşam ve varoluş biçimi, çoğu kez hafif bir hüzünle duyumsanır, anımsamr.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle