23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

KISA, KISA Havat kısa. budalaük uzun sürer KEZBAN ATAKOĞLU Y * aşıyor olma, yaşayacak kadar güçlü olma isteminin doğal gelişimi gereği, gerçekte canlıyı beürleyen işlevsel karakterler pek fazla aeğildir: Özümseme tepkinlik homeostazi üreme ve ölüm. Insan yaşamını, yaşamöyküsünü anlatmanın bence en çağdaş, en anlaşılır anlamı bir kişinin yaşamını tekilliği ve zorunluluğu içinde anlatmaktır. Bu anlamda yaşantı, yaşarulanlardan kalan "şey" ise eğer, .Kriminoloii dersinde "Suçlu Davranışın Ölçülmesi" konusunda pozitivist ekol temsilcisi olarak tanıştırıldığımız Cesane Lombrosso'nun 'Budalalar Takvimi'nde yaşayan bir karakter olarak karşıma çıkması beni çok eğlendirdi. "Demek sen 1876'da 'Suçıu Adam'ın kitabıru yazdın ve suç ile vücut özellikleri arasında bilimsel bir ilışki var dedin? Ne güzel... Bak tarihe geçtin. Budalalar Takvimi tarihine de..." diye düşündüm. 'Lombrosso'nın suçlu doğma, doğuştan suçlular teorisi'ne göre, suç eğilimi özellikleri, akıl hastalığı, sağırhk, frengi, epilepsi olan, alkolizmin sık görüldüğü, dejenere ailelerden kalıtım yoluyla geçebilir. Lombrosso'ya göre bir suçluyu görür görmez nasıl tanıyabilirsiniz? Onlar insan evriminin ilk aşamalarındaki yaratıklann, tam anlamıyla insan olmadan önceki fiziksel özelliklerini taşırlar; büyük çene, güçlü kaniş (köpek) dişler, küçük kara, hantal vücut... mi her türlü hakikatin evedenme yeri olarak da okunabilir. Ama bu evetleme uygun olmayan, tasanma ait bir evedemedir. Âksi halde kavranmıs tarih olurdu. Bir kez daha öğrendim ki tarihi gerçek erişilmezdir. Günkü özne; yani "Buualalar TaKvimi"nin tarih yapıcıları "asli gerçeğin keşfini olanaksız kılan bir anlayışsızhk iliskisi içinde bulunabilir. Bu ilişkıler, son derece zekice yazılmış, yazarın keyifli kahkahalannm kitabın her yanına yayıldığı bir anlatımm konusu olmuş olabilir. Isteyen, tarihin ipuçlarından her türlü gerçeği çıkarabilir, yaşamın ve vaatleriyle ilgüi nayallerin üzerîerinde yaptığı ağırlıkla dolaşabilir. Insanlığm bilimsel gelişimi ile edebi gerçeklik arasında bazen sadece ince bir mizah çizgjsi olduğunu böyle kitaplar sayesinde anlıyoruz. Orda, tarihte, dışanda, burada ve her yerde kliselerden oluşmuş bir mavın tarlası var. Budalalar Takvimi'nden anladığım: yeni yöntemleri zorla; beklentileri ortadan ikiye ayır; her birini bir tarafa savur, şaka kaldırmayanlara, (yaşam oyununda) seninle oynamayanlara, "canınız cehenneme" çek!.. Sakın, öbür yana dönüp de akıllı rolü oynamaya kalkışayım, demeyin. Birileri bir yerlerde bir "insanlık hali nin görüngülerinden bir takvim yapıyor olabiEr. • Budalalar Takvimi/ Ermanıno Cavazzoni, Çev Erett Cendey, Bilgi Yayınevi, 1999. Cazl Osman Paşa, Plevne'yl savunurken. lerini Batı'nın her kentindeki milyonlarca gazete okuruna ulaştırmak için telgraf tellerinden yararlanan yürekli harp muhabirlerinin de öyküsüdür. Daily News, Daily Telegraph, The Graphic, New York Herald, Viener Tagblatt, Weekly Graphic, The Times, Mancnester Guardıan, Pall Mall Gazette, Moming Advertiser, Illustrated London News ve daha pek çok yayın organından muhabirler ve ressamlar vardı aralannda. Bunlar Plevne'de yaşananlan Batı'run kahvaltı sofralannda okunan gazetelere ulaştırıyorlardı. Kitabın orijinal admm "Breakfast War" (Kahvaltı Savaşı) olması bu nedene dayanmaktadır. Kitabın Türkçe cevirisine ise bambaşka bir başlık, "Tuna Nehri Akmam Diyor" adının verilmesinin nedeni, kitaptan aknan şu kısa paragraftan kaynaklanmaktadır. "Osmanlı tmparatorluğu'ndaki Müslümanlar 400 yü önce tstanbul'un fethinden ben böylesine sevinç duvmamışlardı. Osman Paşa'nın zaferi üzenne şarkılar besteleniyor, 'Tuna Nenri akmam diyor Adı büyük Osman Paşa Plevne'den çıkmam diyor' mısralan yüzlerce şehrin ve kasabanın kahvelerinde, sokaklarında söyleniyordu. Halk, Osman Paşa'dan ve Plevne'den başka bir şev konuşmaz olmuştu. Çocuklar bile mahaÜe aralannda Plevne oyunu oynuyorlardı. Camilerde Müslümanlar yiğit cengâverler için dualar ediyor, gidişatı nihayet Türlderin lehine dönmeye Daşıayan savaş için son ihtiyadar silah altına alınıyordu. Plevne'deyse Osman Paşaya da padişah tarafindan verilmiş unvanıyla Osman Gazi, görevini yerine getirmiş olduğunu biliyordu." Aşağıdaki paragraf ise, Osman Paşa'nın ünlü dırenişine Batı'da duvulan ilginin ulaştığı boyutlan ve savaşın bilmediğimiz ayrmtuannı anlatması bakımmdan ilgi çekicidir: "Rus bozgunu üzerinde tngiliz basınmm eleştirici sesi bir koro halinde yükseliyordu. Kuzeydeki 'azamedi' komşu pek çabuk yıkılıvermişti. Türk'ün savaş niteliği göklere çıkarılıyor, Türk taraftarı gazetelerin satırlan sanki savaş dansı yapıyordu. 'Türkonl' adı verilen Daily Telegraph coşkun bir sevinç içindeydi. Pall Mall Gazette, Türklere karsı bir haçlı seferi açılmasmı düşünenlerin düştüğü utanılacak durumla alay ediyor, bunları Rusya'yı bu 'kutsal savaş a kışlurtmakla suçluyordu. Şimdivse, Tanrı'run kimin tarafından olduğu anlaşılmıştı. Kamuojoı, Plevne'nin kaderiyle öylesine ilgiliydi kı Daily News büyük saldın süresince, her akşam gazeteden ayn bir savaş eki çıkanyor; gazetecilerde, kitapçılarda Bulgaristan haritalarıyla Plevne'nin planlan satıbyordu. Plevne'den dönen harp muhabirleri konferanslar vermek üzere ülkenin dört bir yanından davet edilmekteydi. Plevne'de bulunmuş olmak, üne giden en emin ve kestirme yofdu. Kıyafeti askere benzeyen yabancılar trenlerde, büyülenmiş gibi kendini dınleyenlere, Osman Paşa'nın komutasında ve Plevne'de çarpı§tıklarını anlatıyorlardı. Londra'daki Carterbury Tiyatrosu'nun direktörü Plevne'nin kahramanca savunulmasını tasvir eden bir tabloyu sahneye koyduğu zaman, kendinın Plevne'de bulunmuş yegâne lngiliz olduğunu söyleyen on bir ayrı kişi tarafından eserin gerçeğe olan yakınlığı tebrik edilmiştı. Sonrauan bu tabloyu seyreden Doktor Ryan da aynı sözleri tekrarlayınca nezaketli bir kuşkuyla karşılandı. Osman Peki, budalaları nasıl tanıyabilirsiniz? Ancak duyumsal yaşantılar türünden içeriklerle yetinmek zorunda kalıyor, üstelik bunlar aracılığı ile nesneleri ve özneleri yorumlayamıyorsa, haz duyması ve duymaması, sevmesi ve nefret etmesi fark etmiyormuş gibi yapıyorsa bilin ki budaladır. Budalalar Takvimi, tarihin malzemesi, son felaketlerine doöru adım adım gelişen olaylar ve trajikomik Dunalımlarla yuklü insanların betimlenmesi olarak da okunabilir, cleştirisi olarak da. "Eğer tarih, benim istediğim gibi olmuyorsa, bunun nedeni, onu benim yapmadığım değildir. Başkalannın da tarıh yapmasıdır." Zaman, olaylann birbirini izlediği sonsuz bir ortam olarak düşünülen soyut bir kavram ise "budalalıkla" ölçülmüş bir takvimi, mizanı olması da çok mümkün. Insanlığın gelişimi konusunda, insan aklının, rasyonalitenin, ihtiraslarm, erişilebilirlik hayaJlerinin ucunu kaçırıp, kendımizi buna çok kaptırdığımız günümüzde "mizahın mizahı" diyebileceğimiz bir mizahla yaratılmaş Budalalar Takvimi çok keyifle bugünümüze köprüler kuruyor. Budalalar Takvimi'nin mizahı, ne olursa olsun, bozguna uğrayan bir görünüşün dengesini kaybetmesi, eülümsemenin verdiği güven ve denge, açıkça ortaya konan bir ihbar demektir: Budalalık insanlık gerçeğidir. Zaman'ı birbirini izleyen anlardan oluşan çizgisel bir bütün olarak gören kinetik model, zamanın "önce olmak" tan, "sonra olmaya" doğru giden bir düzen bağıntısı içindeki sonsuz anlar bütünü olarak ele alınmasını sağlar. (Bkz. Çeşitli Larousse'lar). Bu eksende bir işaret noktasınm seçimi topolojik bir uzamı belirler. Bakış açısı değiştirilip, öyküsü anlatılanın dünyasına gönderme yapıldığında, başka tipolojiler ortaya çıkabilır. Bir eksen gerçek dünyayı, öteki eksen de özyaşamsal dünyayı ortaya çıkarabilir. Zaman, bütün takvimler, bütün sezgiler için bile temel işlevi gören zorunlu bir tasarımdır. Genel olarak eörüngülerden zamanı dışlamak olanaksızcur, ama zaman içinde görüngüleri pekâlâ soyutlayabiliriz. Bu gözle baktığımızda, her çağın kendine özgülüğünde, her tarihin budalalarımn da, budalalığının da kendi tarzında olduğunu görebiliriz. Bu bakımdan Budalalar TakviSAYFA 16 lUna Nehri Akmam Divor DENİZ ILGAZ 1 87778 TürkRus savaşı tarihimizde "93 Harbi" olarak bilinir. Çökmekte olan Osmanlı împaratorluğu'nun dönem noktalarından biri olan bu savaşm sonunda "93 muhacirleri" adıyla anılan yüzbinlerce Türk, 500 yıldır sahibi oldukları topraklan ve her şeylerini geride bırakıp Rus ordulannm önü sıra perişan kafileler halinde kaçarak tstanbul'a ve buradan ülkenin çeşitli yerlerine akıp gjttiler. Kökleri bu göçmenlere uzanan pek çok aile bugün ülkemizde yaşamaktadır. Çar Nikola'nm bizzat lcomuta ettiği Rus orausu tarafından kuşatılan ve Osman Paşa'nın komutasmdaki Osmanlı ordusunun 144 gün olağanüstü bir yürek gücüyle savunduğu Plevne, o tarihe kadar adı duyulmamış ufacık bir kasabaydı. Ruslann Istanbul'u ele geçirerek Akdeniz'e inme poütikasının yanı sıra, Türkleri Balkanlar'dan söküp atmak ıçin giriştiği bir tür "Haçlı seferinin" karşısına aşılmaz bir kale olarak dikilen Plevne, neredeyse savaşın kaderini değiştirecek konuma gelmişti. Rupert Furneaux'nun tarihi kaynaklara inerek kaleme aldığı "The Breakfast War" (Türkçe adı, "Tuna Nehri Akmam Diyor"), kahramanca savunulan Plevne'nin kanlı ve aynı zamanda duygusal öyküsünü anlatmakta. O günlerde Batı dünyasırun gazete okurlarını büyük ölçüde etkilediği gibi, bugün de okuyucuyu ehnden bırakması kolay olmayan bir roman akıcılığı içinde sürüklüyor peşinden. Osman Paşa nın cesur direnişi dünvanın belli başlı gazetelerinde aylarca baş haber olarak yer almıştı. Bu nedenle kitap, aynı zamanda silah seslerine doğru dört nala at koşturarak bu korkunç savaşm haber Paşa'nın balmumundan heykeh Madame Tussaud'un müzesindeki yerini çoktan almıştı bile." Plevne'nin kahramanca savunulmasını yöneten komutan Osman Paşa'nın, Rus saldınlan karşısında yenilişinin öyküsünü anlatan bu kitap, aynı zamanda biri Amerikalı, diğeri Ingiliz ve bir diğeri Rus olan üç kişinin arasmdaki olağanüstü dostluğun da öyküsüdür: "Her iki gazeteci barut dumanı arasından karşı sırtta alev alev yanan bir tabyayı seyrediyorlardı. Forbes, meslektaşı Vifliers'ye, 'Bu gidişle akşam yemeğine Plevne'deyiz galiba diyordu. Boz dalgalar halinde Türk istihkâmlan üzerinden akan Ruslann haykınşlannı sabah rüzgân dört bir yana taşımaktaydı. Çeliğin çeliğe vururken çıkardığı sesler, zarer ya da ölüm adına çırpınışların naralan, türek takırtılan, mermi vınlamaları ve derinden gelen top gümbürtüleri birbirine kanşıyor, kalın bir örtüyü andıran dumanm arasından göğü tutan büyük bir gürültü halinde yükseliyordu. Uzaktan izleyenler, ne olursa olsun bir şeyler yapabilmek, kendilerini bu kaosa kapıp koyvermek için karşı konulmaz bir arzu içinaeydiler. Savaş en cehennem noktasına erişmişti. Uzaklardaysa, vahşi kurtlann arasında uyuyan bir çocuk gibi Plevne kasabası, güneşte parlayan minareleri ve kilise kuleleriyle, vadinin koynunda masum ve sessiz yatıyordu. Arkalanndaki tepelerin üzerinden Rus topları ateş kusuyor, önlerindeki vadide savaş, kocaman bir at nalı şeklinde, bütün heybet ve vahşetiyle sürüp gidiyordu. Türk tabyalarmdan açılan ateşle büyük kayıplar veren Ruslann birden çark ettikleri görüldü; tabya ve siperlerin önü ölüler ve başıbozuklann yatağanlan altında can verecek yaralılarla doldu. Hilal ve Haç'ın çarpıştığı bu kutsal savaşta en ufak acımaya yer yoktu." Plevne'nin sonu ise şöyle oldu: 1879'da bir Bristol gazetesinde şu haber çıktı: "30 ton insan kemiği Plevne'den Bristol Limanı'na getirilmiştir." Ufacık bir Balkan kasabasını ele geçirmek için hayadannı verenler, tngiliz topraklannı gübrelemekte kullandıyordu. Avlanmaya olan tutkusunu anlattığı öz gün kitapları ve tarih çevirileriyle yazarlığa çoktan bir adım atmış olan Derin Türkömer'e bu çevirinin yeni baskısındaki katkılarından ötürü eşi Şeniz Türkömer çevirmen olarak da eşfik ediyor. • "Tuna Nehri Akmam Diyor" "The Breakfast War"/ Rupert Furneaux/Çcvtrenler Şeniz Türkömer, Derin Türkömer. Adı: Fiireya ABDULLAH TEKİN dı Aylin" isimlı bi.yografik romanı ile tanman Ayşe Kulin bu kez de Türkiye'nin ilk kadın seramik sanatçısı Füreya Koral'm yaşamını anlatıyor. Osmanlı dönemine uzanan Şakir Paşa ailesinin Cumhuriyet döneminde yaşamış birevlerinden biri olan Füreya, Türkiye'nin ilk kadın seramik sanatçısı olma özelliğini taşıyor. Nitekim yazar da bu yaklaşıma önem verdiğini kitaDinm başında "Uygarhk rüyami2m gerçeğe dönüşmesinde payı büyük olan Cumhuriyet'in tüm kadın sanatçılanna" gönderme yaparak belirtiyor. Kitap bir "pentimento" (= yağlıboya tablolar kazındıkça aldanndan çıkan ön çalışmalar, eskizler) ile başlıyor ve akış içinde çeşitli "pentimento"larla sürüp gidiyor. Bu yaklaşım, Füreya'nm olaylara bakış ve değerlendirme boyutlarını sergileyerek nesnellikle öznellik boyutlarını buluşturma anlamına gelebilir. Bir başka açıdan da kitabın tekdüzelikten uzakta kalmasuıa yönelik bir çaba olarak da değerlendirilebilir. Olaylann akışı içinde yansımış Füreya ile duygu ve düşüncelerini yansıtan Füreya'nm dönüşüm "A; J CUMHURİYET KİTAP SAYI 522
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle