Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
'Ben gerçek bir mitosum' Oriana Fallaci New York'taki evinde pahalı porselenler, özgün tablolar yerine Vietnam Savaşı'nda taşıdığı sırt çantasıni sergiliyor. Fallaci kuşkusuz cesur bir kadın ama, cesur olduğu kadar teşhirci. Başarı içgüdüsü ve koku alma hassası çok güçlü bir pazarlamacı. Fallaci yeni kitabının başarısını da adım adım izlediği bir program dahilinde kendisi hazırfadı. Yeni kitabı 'înşallah'ı İlyada'ya benzeten Oriana Fallaci: K I T A P T A M B I R B Û L Ü M O NİLBÛN CERRAHOĞLU ROMA riana Fallaci New York'taki evinde, pahalı tablolar, Limoges porselenleri yerine Vietnam savaşında taşıdığı sırt çantasıni sergiliyor. Çantanın üzerinde kocaman bir kâğıt parçası dikkati çekiyor. Askerlerin taşıdığı cinsten, haki renkli sırt çantasının üstünde Oriana FallaciSaigon Press Center" yazıyor. Ve İngilizce not şöyle devam ediyor: "Savaşta yaralanıp ölmem halinde lütfen Saigon'daki Italyan sefaretini haberdar edin. Ö l ü m ü m halinde cesedimi büyükelçi Tornetta'ya teslim edin. Tesekkürler..." Oriana Fallaci cesur bir kadın. Fakat cesur olduğu kadar da teşhirciliği seviyor. Başan. içgüdüsü ve koku alma hassası ise çok güçlü. Aynca iyi bir pazarlamacı ve şansı da yaver gidiyor. Düşünün ki Ortadoğu'da bir savaşı anlattığı kitap piyasaya çıktığı an, Saddam Kuveyt'i işgal etmeye kalkıyor. Bölgede son 50 yılın en muazzam askeri güç yığınağı yapılırken tüm gözler de Ortadoğu'ya çevriliyor. Bütün bunlara rağmen Oriana Fallaci, yeni kitabı "înşallah"ın başarısını kadere bırakmaya kalkmadı. Bir defa, "yeni bir kitaba hamile oldugunu" söyleyerek kendisini uzun süre tedavülden kaldırdı ve New York'taki evine çekildi. Bu kitabın üzerinde 9 ay değil, 8 yıl çalışan Fallaci "yavrusu" doğana dek tek bir söyleşi vermedi ve Greta Garbomsu bir gizem perdesi ardına gizlendi. Kitabın çıkmasına ya da çocuğun doğmasına iki ay kala, bağlı olduğu "Rizzoli" yayınevi sahip olduğu çeşitli dergi ve yayın organlarında kitabın tanıtımına başladı. Bu tanıtım kampanyası boyunca kitabın ne adının ne de konusunun ne olacağı söylendi. Bu arada Fallaci, evine misafir gelen "Europeo" dergisinin ABD muhabiri Lanfranco Vaccari ile karakolluk oldu. Yıldızyazarın iddiasına göre meslektaşı yazı masasının çekmecesini zorlamış ve müstakbel kitabın müsveddesine göz atmaya tesebbüs etmişti. Oysa bu sırada tanıtma kampanyası en heyecanlı günlerini yaşıyordu. Büyük bir taviz olarak müstakbel okurlara kitabın 800 sayfa o!ucağı; içinde 102 karakterin yer alacağı ve 65.000 liraya satılacağı "çıtlatılmıştı." Gümüş kapaklı kitap piyasaya çıktığı ilk beş günde 180.000 kopya sattı. Ilk iki haftada bu sayı 400.000'e çıkmıştı. Oriana Fallaci artık kendisini 14 dile çevrilen ve 700.000 kopya satan "Doğmamış Çocuğa Mcktup" ya da 1.000.000 kopya satan "Bir Adam"ın başarısına hazırlayabilirdi. Ne ki bu ilk günlerdeki başdöndürücü başarısının tadı damağında kaldı. Günler geçtikçe Fallaci etkisi yerini tereddüt ve bıkkınlığa bıraktı. Eylül başında kitabın ilk hızı kesilmiş ve basında kitap eleştirmenleri "İnşallah" için zehirzemberek makaleler yayımlamaya başlamıştı. Bu kadar "satışla" piyasaya çıkan kitap karşısında İtalyanlar Tolstoy'un "Savaş ve Barış"ı gibi bir başyapıt beklemiş; ilk 50 sayfayı okuyunca ellerinden bırakmışlardı. İlk sesini çıkaranlardan biri İtalya'nın ünlü kitap lnşallah"ın en güzel bölümleri Beyrut'un anlatıldığı yerler. Fallaci, Beyrut'un gündelik tiplerini, büyük bir beceriyle roman kahramanlarına dönüjtürüyor. Savaştan önceki ve sonraki Beyrut'u iklimiyle, kokulanyla ve insanlarıyla gözler önüne seriyor. İşte size savaş, öncesi Beyrut'tan kesitler: "Pek çoklarına göre hatırlanmayacak kadar eskilere dayansa da vakın zamanlara kadar Beyrut, gezegenimizin en keyifli manallelerinden biriydi. Yaşamak için olduğu gibi, yaşlılıktan ya da hastalıktan ölmek için de rahat bir kentti Beyrut. Zengin ve yozlar gibi fakir ve namuslular da bu kentte istedıklerini bulabilirlerdi: Yaz kış süren yumuşak bir iklim, masmavi deniz, yemyeşil tepeler, iş, iyi bir mutfak ve her türlü hazzı satan bir genel tasasızlık vardı. Aynca çeşitli dil, din ve ırklardan meydana gelen bu Babil kulesinde büyük bir hoşgörüye de rastlanıyordu. Şii ve Sünni Müslümanlar, Maronit Hıristiyanlar ya da Yunanlı Ortodoks ve Katoliklerle, Dürziler ve Yahudilerle güzel güzel geçiniyorlardı. Müezzin duaları büyük bir doğallıkla kiliselerin çan seslerine karışıyor, kiliseler camileri dolduran müminleri lanetlemiyor; camiler kiliselerin müminlerine ses çıkarmıyor, sinagoglar ne camilerin, ne kiliselerin müminlerine karışıyordu. Beyrut'un her yerinde anayasanın izin verdiği 19 inanç büyük bir özgürlükle yaşanıyordu. Bu ülkede zz çok demokrasi olarak nitelendirilebilecek bir rejim de vardı. Sivil özgürlüklere saygı gösteriliyor; sayısız günah ijleniyor ve bunlara göz yumuluyordu... ... (Beyrut'un) adı Ortadoğu'nun İsviçre'siydi. Ve bu kolları açık kent; sığınmak isteyen ya da serveti olan herkesi kabul ediyordu: Maceraperestler, sürgündeki siyasiler, sahtekârlar, casuslar, hayatta bir baltaya sap olatnamışlar ve yeryüzünde cenneti arayan çaresizler... Her gün bunların binlercesi gemilerden ve uçaklardan iniyordu. Çoğu da burada kalıp, zengin olmayı düşlüyordu. Beyrut güzel bir kentti aynı zamanda. Muazzam anıtlan yoktu belki, ama şehrin genelde hoş bir manzarası vardı. Değerli Lübnan çamlarıyla bezenmiş tepelerde görkemli villalar, bakımlı bahçeler, İskenderiye'den gelen harika mozaiklerle döşenmiş verandalar dikkati çekiyordu. Uzaklara, kilometrelerce ötelere dek çam reçinesi kokuları yayan La Pineta Parkı'nın bahçelerini muhteşem malikâneler şenlendiriyordu... Bu arada tabii fukaralık da yok değildi. Fakat hiçbir mahallede açlığa rastlanmıyordu. Kentin batı tarafında örneğin, görkemli bir spor sitesi vardı. Burada 50 bın kişiyi içine alabilecek bir stadyum, biri yüzmek biri dalmak için olmak üzere 2 olimpiyat havuzu, 2 tenıs kortu, 2 basketbol sahası, atletler için evler bar ve solaryum bulunuyordu. Galeria Semaan sokağında mal almayan dükkânları dünyanın her yerinden gelen insanlar dolduruyor; bankalar başdöndürücü faizler veriyordu. Kısa sürede parasını iki misline çıkarmak isteyen birinin parasını Beyrut'ta bankaya yatırması yeterai..." iç savaş sonrası Beyrut "... Çarpışmalar OIKC yer yer mahalle kavgaları olarak çıktı. Ama bu kavgalar kısa sürede muharebeye, muharebeler Damour'da olduğu gibi katliama dönüştü. Hıristiyan Maronit bölümde, Filistinliler öç almak için düzinelerce ihtiyar, kadın ve çocuğu kestıler. Katlıamlar giderek bir iç savaş halini aldı. Ve Ortadoğu'nun İsviçresi birden boşalmış evlerı, delik deşik edilmiş malikâneleri, mılyonlarca kurşunla oyulmuş duvarları, bir zamanların reçinesi yerine havaya leş kokusu saçan ceset yığınlartyla hazin, kasvetlı bir yer oldu. Dahası, kent yorgunluktan ımzalanan bir ateşkesle Berlin gibi ikiye bölündü. Doğu Beyrut, HıristiyanJara, Batı Beyrut Müslümanlara verildi. Ortadan çizılen yeşil çizgi, limanı Hıristiyanlara, havaalanını da Müslümanlara teslinı ediyordu. Lübnan çamlarının bir daha büyümeyeceği, yeşilin gri taşlara dönüştüğü tepelerdeki muhteşem villalar çürüdüler. O müthi§ İskenderiye mozaikleri paramparça oldu ve mermer tozuna dönüştü. Lüks içinde yüzen malikâneler talan edildi ve nefis artdeco vıllaların iskelete dönüşen Pineta ağaçları gibi yalnız kararmış gövdeleri kaldı. Faliacı'mn kitabı "inşallah"ın en guzel bölumlerı, Beyrut'un anlatıldığı yerler Fallaci bu bölümlerde savaş öncesı ve savaş sonrasında bir harabeye dönen bu kentı, tum özellıklerıyle başarıyla yansıtıyor. SAYFA 20 C U M H U R İ Y E T KİTAP SAYI 39