22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Heminguuay, rnatadorları ve Carmen'i sevmişti Hemingvvay Köşesi Cahen'e göre İslam imgesi İslamiyet (Doğuşundan Osmanlı Devleti'nin Kuruluşuna Kadar) / Claude Cahen / Çeviren: Esat Nermi Erendor / Bilgi Yayınevi / 17.500 TL. HÜSEYİN HATEMİ Oryantalist tutumdan oldukça uzak bir yaklaşımla İslamiyet Yajamının büyük bir bölümünü İspanya'da eeçiren Hemingway, Ternera'da bulunan küçük bir restoranı çok sevmişti. 150 yıllık bir binada kurulan restorana ilk kez 1953 yılında giden Hemîngway tam altı yıl süreyle buranın baş müşterisi olmuş. aşamının büyük bir bölümünü Ispanya'da geçirmiş, üstelik işi boğa güreşçisi olacak kadar ileriye götürmüş Hemingway, "tspanya hayranı bir Amerikah" olarak kategorize edilmiş, tabulaştırılmış, hatta biraz da ilahlaştırılmış durumda. Herningway'in estetik duyarlılığa mal olan erkeklik ve cesarcti öne çıkarma tutkusu, yeni dünyadan barut kokusu alıp eski dünyada soluklanmasına ya da barış zamanlarında yaşamım boksla, safariyle, boğalarla geçirmesine neden olmujtur. Yirminci yüzyılın ünlü yakın savaş takipçisi dünyanın her yerinde şiddetin izini sürerken iç savaş boynuz, kılıç ve kan kokusu onu her defasında İspanya'ya çekti. Her ne kadar artık İspanyolları fazla ilgilendirmese de Ernestino en çok boğaları, matadorları ve Carmen'i sevdi. Madrid'deki çoğu cafe, bar ve restaurantta Hemingway'in gelip iki tek attığı, kahvesini içtiği, duvarlara iliştirilmiş, küçük notlarla veya resimleriyle anımsatılıyor. Ancak bunlardan birisi, Ternera'daki El Callejon Restaurant; özellikle giriş kapısmda "Rincon de Hemingway" (Hemingway'in köşesi) yazılı pirinç levhasıyla diğerlerinden farklı olduğunu k ^^^^^^^E~ vurguluyor. Restaurant daha V ^^^^EdT ° n c e a n t 'k halde bulunan 150 ^ ^ ^ E ^ yıllık bir binanın giriş katına r V ~Mİ B P ^ Î ^ 1944'te kurulmuş. Ernest m ^m ^Pp*'Ö& Hemingway'in bu küçük restaurantla buluşması ise 1953 yılına rastlıyor ve tam altı yıl süreyle uğrak yeri oluyor. Yazarın köşesini, devamlı yemek yediği masa her iki yanında Ispanya ve ABD bayraklarının nöbet tuttuğu bir Hemingway büstü oluşturmakla beraber, tütn duvarların Hemingway Hemıngway'ın yemek yedığı masanın resimleri ve yazılarıyla dolu çevresınde oluşturulan "Hemlngway olması burayı bir restaurantKflşesı " müzeye dönüştürmüş. Garson Felipe Garcia, yazarın öğleye doğru gelerek içmeye ve yazmaya başladığını ve bütün gün boyunca içtiği halde onu bir kez bile sarhoş görmediğini söylüyor. Tam bir garson duyarlıhğı ile yazarın gözde içkisinin Valdepenas kırmızı şarap, sebzesinin kuşkonmaz, etinin yağsız fileto ve meyvesinin çilek olduğunu belirtiyor. Felipe Garcia bir İspanyol olarak gururla, Hemingway'in arkadaşlarının çoğunu matadorların oluşturduğunu söylüyor. En iyi dostu ünlü matador Antonio Ordonez. Yine de belli bir çevresi olmayıp kentin aşağı tabakaları da dahil olmak üzere değişik kişilerle sohbet etmekten hojlandığını ve çevresine aldırmadan yere düşen yiyecekleri bile eğilip alarak yediğini öğreniyoruz. Madrid'deki çoğu cafe, bar ve restaurantın Hemingway'i paylaşamamasına karşın kentteki ayak izlerine kapılarını kapatmış, bir antibar da bulunmakta... Plaza Mayor yakınlarındaki El Cuchi'nin giriş kapısındaki yesil tente boyunca, "Hemingway never ate here" yazıyor. Her $eye rağmen birazı da Ispanya'da yitirilmiş bir kuşağın babasına, yarım asır sonrasında bile taze bir Madrid duyarlıhğı bulmak güzel... D Şansın Dıırak Madrid Y . E.Said'in Türkçeye de çevirilen"Oryantalizm" başlıklı eserinde, Batı'daki doğubilimcilerin çoğunluğunun bakış açısı eleştirilir. Sorbonne profesörlerinden Claude Caherf in bu eserinde ise bu ahşılagelen "oryantalizm" tutumundan oldukça uzaklaşabilmiş bir bilimsel tutumun gözlemlenebildiği söylenebilir. Hatta eserin "Giriş"inde bizzat yazar, bu tepeden bakma ve küçümseme tutumunu eleştirir. Alçakgönüllülükle, bu kitap ile vermek istediği İslam imgesinin kesin ve tam olmadığını da belirtir (s.12). Bundan sonra Kur'anı Kerim'de bazı yanlışlar ve eksikler olduğunu söylemesi, bir müminin kabul edemeyeceği bir husustur (s.17). Yanlışlar ve boşlukların neler olduğu belirtilirse bu iddiaların cevabı verilebilir. "Muhammed'in de bütün din kurucuları gibi sosyal bir doktrini yoktur, yaptığı yalnızca ahlaksal bir sistemi ilan etmesidir" cümlesine de katılmaya imkân yoktur (21). İranlı sosyolog Ali Şeriati'nin ısrarla belirttiği gibi, tam aksine, her gerçek peygamber, Batılıların anladığı dar anlamda bir "ahlak" sistemi getirmekle kalmamış, bir değerler devriminin ve eksiksiz adaletin savunucusu olmuştur. 24. sahifede, çevirenin eklediği nottaki "hükümdar Havaz" adı, "Kubad" olacaktır. Bugünkü Türk halk dilinde bir sövgü veya yergi kelimesi olarak yaşayan "kavat" kelimesinin buradan geldiği söylenir. Yine aynı sahife sonlarında, çevirenin Zerdüşt hakkında verdiği bilgi de kesin değildir. Eski İran dininin "düalist" bir nitelik kazanması, Zerdüşt'ten çok, Mani'ye atfedilecek bir husustur. Yazar'ın "Dördüncü Halife" Ali'ye bakış açısı da yanlıştır. Bu konuda, mesela bir Corbin'in seviyesine varabilmiş değildir (s.31). Hüseyin'e ve görünürdeki "başarısızlığına" bakış tarzı da maalesef özellikle Lammens'den beri bazı Fransız yazarlarını etkileyen yanlış ve haksız bir bakıştır. Hıristiyanlığa da aynı yanlış ve haksız bakış yöneltilirse ortaya ancak Moon Kilisesi soytarılığı çıkabilir: Hazreti İsa, çevresine güçlüleri değil zayıf ve aşağı kimseleri topladığı için yenilgiye uğramış, çarmıha gerilmiştir! 40. sahifedeki, Fatıma soyunun (peygamber soyu) kesildiği ve Ali'nin soyunun başka kadınlardan sürdüğü kanaatine yol açacak açıklama da tamamıyla yanlıştır. Yahudi dönmesi Abdullah İbn Sebe de artık bir gerçek tarihi kişilik değil, sadece bir "tarihi roman kahramanı" olarak kabul edilmek gerekirken, bu eserde bu masal da gerçek olarak kabul edilmiştir (s.53). Çeviren, "seçkin bilginimiz A.Gölpınarlı'nın böyle birinin yaşamadığını ileri sürdüğünü" eklemektedir (s.54). Gerçekten de merhum Gölpınarh'nın MurtazalAskeri'den çevirdiği "Abdullah ibn Seba" adlı eserde, bu kişiliğin hayali olduğu ispat edilmektedir. Görülüyor ki Cahen, özellikle Ehli Beyt imamları Cahen, Hz Alı'nin öncekı halifelerden farklı olarak sadece tek partı tarafından başa geçınldığı ıçın mümınlerın bugun bile kalplennı sızlatan İslam toplumunun bölünmesi olgusunun ortaya çıktığını belirtiyor na bakış açısı yönünden Corbin geleneğine değil, Lammens geleneğine yakındır. Eserin değeri de daha çok hukuk ve iktisat tarihi açısındandır. Bu alanlarda, eserde zengin malzeme vardır. Ticaret tarihi bakımından da eser özellikle önemlidir. (s.160) Yazar'ın şu tespiti de temel İslami inanışa bakış acısında hiç değilse insaflı olduğunu göstermektedir: "islam inancının temel yapısında akıldışı hiçbir nokta yoktur; işte bu sayededir ki tslam filozofları, akıl ve imanın sonunda bir ve aynı gerçeğe vardığını vicdan rahatlığı ile ileri sürebilmişlerdir." (s.222) Aslında bütün gerçek peygamberlerin tahrif edilmemiş tebliğleri için bu tespit geçerlidir. Cahen'in kötümser baktığı Ehli Beyt imamları okulunda "aklı olmayanın dini de yoktu*" ilkesi vardır. Bu da akıldin çatışması gibi yararsız, zararlı, toplumsal şizofreniye yol açan yersiz çatışmaları önleyebilecek bir bakış açısıdır. Sonuç olarak yukarıda değindiğimiz ve birçok Batılı yazarda rastlanabilen, hatta bizde ve Arap ülkelerinde birçok Müslüman yazarın daha da kötüsüne düşebildikleri yanlışlar dışında, bu kitap, özellikle hukuk, ticaret ve iktisat tarihi araştırıcıları için yararlı ve düşündürücü bölümleri kapsamaktadır. Türkçeye kazandınlması yararlı olmuştur. Çevirenin dili ve gösterdiği titizlik de başarı seviyesindedir. Eser; Almancaya Dr. Gerhard Endre tarafından çevrilmiş (Fischer 1968) ve 1982'de 60.000 baskıya ulaşmıştır. (Fisher Taschenbuch Verlag 1982.) Yanılmıyorsanı Türkçe çeviri de bu Almanca çeviriden veya hiç değilse bu çeviri de göz önünde tutularak yapılmıştır. Fisher'in "Dünya Tarihi" dizisinin 14. cildi olan bu Almanca çeviriden sonra, 15. cilt olarak da G.E. von Grunebaum'un, İslam Tarihi'nin İstanbul fethinden sonraki dönemine ilişkin eseri yayımlanmıştır. Sayın Erendor'un bu cildi de çevireceği ve Bilgi Yayınevi'nin de yayımlayacağı umulur. Belirli bir seviyeye ulaşmış olan eserlerin Türkçeye kazandınlması, bizde de telif eserlerin seviyesinin yükselmesi gereğinin duyulmasına vesile olacaktır. Yeter ki Rodinson'un "incelemeleri" gibi yanlış ve taraflı tarihi romanlar seçilmesin ve çeviride bu çeviride olduğu gibi gereken himmet sarf edilsin. Her eserde "yanlışlar" olabilir. Bunları teşhis de okuyucuya düşer. "Errare humanum est." D S A YF A 13 C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A YI 3 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle