20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

GÖNÜLDEN BİLİME Ahmet İnam BİLGİSAYARA GİRME VE YOLDA DEĞİŞTİRME 4. Tutanakların Bilgisayara Girilmesi: Nihayet, önceki seçimlerden farklı bir noktaya geldik. İlçe Seçim Kurulu'na teslim edilen tutanağın bilgisayara girilmesi. Pratikte bu iş nasıl yapılır? Herhalde birisi tutanaktaki sayıyı okur, diğeri de bilgisayar ekranından girer. Peki tutanakta yazılı olanların bilgisayara hatasız, eksiksiz, değiştirilmeden girildiğini kim garanti edecek? Bilgisayar mı? YSK'nın SEÇSİS sistemi mi? Hayır. YSK başkanı da konuyu biraz sıradanlaştırmak için, “bu tür maddi hatalar yapılmış olabilir” diye beyanat verdi. Ancak öyle bir ses tonuyla söyledi ki bu tür hataların genel resmi değiştirmeyecek kadar az olduğunu vurgulamak istedi. Peki bunu nereden bileceğiz? Elimizde önceki yıllarda yapılmış maddi hata istatistiği var mı? Örneğin YSK şöyle diyebiliyor mu: Önceki yıllarda sandık adedi açısında yüzde şu kadar, toplam oy adedi açısından yüzde şu kadar maddi hata yapma oranı vardı. Bu seçimde ise bu oranlar şu kadardır? Yok. Neden? Çünkü bunlar sonucu değiştirmeyecek derecede önemsiz bilgiler (mi acaba?) Şimdi gelelim sandık bilgilerinin bilgisayara girdikten sonra başına neler gelebileceğine. 5. Elektronik Yolda Değiştirme: Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki dünya üzerinde şu an yüzde yüz güvenli herhangi bir bilgisayar sistemi teorik olarak olamaz. SEÇSİS'in güvenlik standardlarını bilmiyorum ancak şu bir gerçek ki çok güvenilir ulusal bazı kurumların çıkıp teyit etmediği sürece SEÇSİS sisteminin dışarıdan bir müdahaleye açık bir sistem olduğunu düşünmemek için hiçbir neden yok. Binlerce sandıktaki oyların Kısacası şu: X bir ilçeden girilen bir bilgi ve tutanakların değiştirilmemerkeze gelene dek elektronik yolda (yani iletişim ağında) “değişebilir”. Ve bunu ne YSK, ne si için bu kadar süre yeter SEÇSİS ne de bu altyapıyı kuranlar bilebilir. Bumi? Eğer bir değiştirme söz nu anlamanın tek bir yolu var. O da açıklanan konusu ise doğaldır ki deverilerle sandık başında not edilen bilgilerin aynı olup olmadığını sandık bazında kontrol etğiştirilmiş oy adetlerinin mektir. sandık bazında ne kadar Dikkat edilirse “not edilen” diyorum. Çünkü olacağı da seçim gecesi beresmi tutanakların, oy torbalarının merkezdeki bilgiler çerçevesinde “düzeltilmiş” olması için yelirlenmez. Bunun altyapısı terince zaman geçti. Hatta sandıklardan çıkan oy önden tespit edilir. Hal böypusulaları bile şimdiye dek resmi sonuçları desle olunca her bir sandık için tekleyecek şekilde düzeltilmiş olabilir. O nedenle bu saatten sonra resmi kayıtlarda bir çelişme gerekli olan tüm oylar ve tuçıkacağını beklememek gerekir. tanaklar önden hazırlanır. O halde bu açıdan geriye kalan şey parti temSeçimi izleyen günlerde yasilcilerinin gayri resmi aldıkları notlar olabilir. Sandık tutanağı tutulurken belirlenmiş olan sapılacak iş sadece torbaları yılar yani. Eğer bunlar not edilmediyse ya da parve tutanak kâğıtlarını değişti temsilcileri not etmedikleri halde “sorun çıkartirmek şeklinde olacaktır. mak için” bizim aldığımız notlara göre oylar değiştirilmiş derlerse ne olacak? Hangisi doğru? İşin içinden çıkılamaz. Mesleğimiz bizim neyimiz olur? Yaşamımızda ne kadar yer tutar? Nedir anlamı bizim için? İnsan olarak bu dünyadaki yerimizin mesleğimizle ne ilgisi var? Mesleğimizin ahlâkla ne ilgisi olabilir? Mesleğimizde mi mesleğimizle mi ahlâklı oluruz? Mesleğimizle Ahlâklı Olmak... Mesleğimize olan tavırlarımızı en azından dört ayrı öbeğe ayırabiliriz. İlk tavra “sevmeme” tavrı diyelim. Mesleğini istemeye istemeye yapan insanların sayısı hiç de az değildir. Sevmeme tavrının çok farklı bileşenleri vardır. Mesleğine saygı duymama, mesleğini ve bu mesleği yapan biri olarak kendini küçük görme, mesleğinden utanma, yaşanabilecek en ağır “meslek sevgisizliği” olsa gerek. Çoğu, sevgisizler, tahammül yoluyla bu olumsuz durumdan kurtulmaya çabalıyorlar; sırtlarında büyük bir yük olarak taşıdıkları mesleklerine katlanmanın bir biçimde yollarını arıyorlar. Şimdi düşünelim: Mesleğine saygısı, sevgisi olmayan birinin meslek ahlâkı nasıl olacaktır? Kimseyi incitmeden, üzmeden, dürüstlükten ayrılmadan, işini yürütmesi için gerekli olan bilgiyle yetinerek sürdürmeye çalıştığı iş yaşamıyla “kendini sıkarak”, “zorlayarak” ahlâklı olunabilir mi? Ahlak özgürlük gerektirir, gönüllülük gerektirir. Hiç kimse zorla ahlâklı olmaz. “Davranışların”, ahlâk açısından eyleme dönüşmesi için, özgürlük, özerklik, ahlâklı olma bilinci, ahlâklı olmaya gönüllülük gerekir. Mesleğini sevmeyenlerin tahammülü, bu tahammül odağında gelişen “görünüşte”, “davranışta”ki ahlâklılık; bilinç, özgürlük, özerklik, gönüllülük gerektiren “eylem”lerle yürütülmediği için ancak “görünüşte ahlâklılık” olabilir. Mesleğimize yönelik ikinci tavra “aldırmama” tavrı diyebiliriz. Bir “ekmek kapısı” bulunmuş, geçim sorunu şu ya da bu biçimde çözülmüştür. Bu aldırmazlar, meslekleri hakkında olumlu ya da olumsuz bir yargıda bulunmaktan kaçınırlar; yargıda bulunmaları için zorlandıklarında ise “işimizi yapıyoruz işte” der, geçerler. Mesleklerine karşı bu aldırmazlıkları, işlerinin dışında ilgi alanlarına yönelerek pekiştirilir. Bir diğer tavır, bir yönüyle çağımızın kimi işadamlarında, işkadınlarında ortaya çıkan “tutkulu” tavırdır. Bu tutkulular, mesleklerine “kör bir hırs”la bağlanırlar; meslekleri yaşamlarının hemen hemen tümünü kaplar; meslekleriyle kendilerini ispat etmek; güçlerini sınamak isterler. Bu kör tutkulu tavırda, zamanın çoğu işte geçmesine karşın, mesleğe kendini “adama” söz konusu değildir! Meslek bir araçtır sadece, güç elde edebilmek, gücünü kanıtlayabilmek için. Sevme tavrı ise olumsuz diye nitelendirebileceğim bu üç tavırdan farklıdır. Sevmenin de “aşamaları” var. Bilinçsiz sevme, saygın bir “sevme” olmasa gerek! Neden sevdiğinin farkındalığı ahlâk açısından önemlidir. Mesleğe saygı duyma, değer verme, mesleğiyle gurur duyma ile birlikte sürer sevgi süreci. Mesleğe kendini adama ile gelişir.Mesleğini seven mesleğinin yaşayışına, yaşama bakışına yakıştığını düşünür. Mesleği sıradan bir memur gibi yapmaz, mesleği onun bakışına sinmiştir. Yaptığı işten keyif alır, bir sanatçı gibi yaşar işini. Mesleği yaşama biçimi olmuştur. Mesleğiyle var olur. Kendini mesleğiyle aşar. Yaratıcılığını mesleğiyle yaşar. İster yaşamımızın hemen hemen tümünü kapsasın isterse bir köşesinde dursun, mesleğimiz ahlâk yaşamımızın içindedir. Meslek ahlâkı, mesleğimizdeki ahlâk olarak anlaşılıyor. Oysa ahlâk, salt mesleğimiz içinde kalamaz, mesleğimizle sınırlı olamaz. Meslek ahlâkı mesleğimizdeki ahlâk değildir; mesleğimizle gerçekleştirdiğimiz ahlâk etkinlikleridir. Başka türlü söylersek biz mesleğimizde değil, mesleğimizle ahlâklı oluruz. Mesleğimiz yaşamımızın neresinde durursa dursun, biz insan olarak ahlâklı isek mesleğimizde ahlâklıyızdır. Ahlâklı olmak, bir yoruma göre ahlâk karakterimize ilişkin bir özelliktir. Tek tek eylemlerin ardında duran kişidir ahlâklı olan, ahlâk karakterinde erdemler taşıyandır. Kabaca söylendiğinde, bizi biz kıldığını düşündüğümüz, devingen, değişime açık, kendimizle, insanlarla, olaylarla bir arada yaşamaktan doğan ilişkilerimizi belirleyip, değerlerle, değerleri yaşayabilmemize olanak sağlayan özelliklerimizin bir bölümüne ahlâk karakterimiz diyebiliriz. İşte mesleğimizi bu ahlâk karakterimizle yaşarız. Mesleğimizde ahlâklı olup, meslek dışında ahlâksız olmak gibi bir ahlâk şizofrenisi söz konusu olamaz. İnsan eylemleriyle bir bütündür. OYLAR YOLDA DEĞİŞTİRİLEBİLİR Oylar “yolda” nasıl değiştirilebilir? Burada çok çeşitli risk faktörleri var. En azından şunu bilmekte fayda var ki bugün dijital ortamda yapılan tüm internet, eposta, telefon ve faks trafiği ABD ve bazı müttefiklerinin finansmanı ile kurulmuş olan sistemler sayesinde “izlenebilmekte”. İzlemenin de ötesinde gerekirse birer kopyası “yoldayken” alınabilmekte. Tabii bu “yolda başına kaza gelmesi” olayı sadece bu tür devasa sistemlere sahip olanlar tarafından yapılabilecek bir şey değil. Sistemi kıran herhangi bir kişi ya da ekip de benzer bir müdahalede bulunabilir. Buraya kadar sıralanan risk faktörleri her ne kadar olası ise de yine de çok amatörce. Çünkü işin içine çok fazla insan giriyor düşünün binlerce sandık var. Ya da uluslararası boyutta bir krizin ortaya çıkmasına neden olabiliyor. Daha “temiz” bir çalışma merkezde gerçekleştirilebilir. Bunun için illâ ki merkezdeki YSK birimlerinin işin içinde olması gerekmez. Çok değer verdiğimiz sandıklardaki oy adetleri sonuçta bir bilgisayarda duran bir veritabanındaki basit sayılardır. Bu veri tabanının komple değiştirilmesi çok zor değil. Burada belki de üstünde durulacak en kritik konu değiştirilmiş sonuçlarla, sonuçlara baz teşkil eden sandıklardan çıkan oy adetlerinin karşılaştırılması. İKİ ÖNEMLİ NOKTA Birincisi; ciddi anlamda hiçbir partiden seçim sonuçlarına itiraz gelmedi (ya da geldi de medya sağolsun biz bilmiyoruz). Bu en azından şu anlama gelebilir: Partiler de kendi gözlemcilerinin elde ettikleri bilgilere göre ortaya çıkan tablo konusunda mutabık. Ya da bu önermeye iki alternatif üretilebilir: Birincisi partiler sandık başlarındaki görevleri ciddiye almadı ve kıyaslama yapacak verileri not etmedi (o nedenle de ellerinde itiraz etmeye taban teşkil edecek bir done yok). İkincisi hangi parti olursa olsun herkes bu oyunun içinde. Sonuçlara itiraz etmemeleri gerektiğini engin siyasi deneyimleri çerçevesinde anlamış durumdalar (bu artık ne anlama geliyorsa). Yazının devamı 22. sayfada CBT 1067/7 31 Ağustos 2007
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle