20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

İşletme dilbilimi Dilbilimin görevi, dili betimlemektir; ancak dilin daha çok ilgi çeken yanı, üstdil niteliğiyle kendi amacını kendi içinde barındırmasından çok, yararlık ilkesiyle bireyi ve toplumu öne çıkararak geliştirmesidir. Prof. Dr. Tahir Balcı ([email protected]) de görgü kuralları, başarılı sunum teknikleri, büro lojistiği ve yönetimi, arşivleme gibi konuları kapsayan yazma kültürü, görüşme teknikleri, çalışma teknikleri, şirket kültürü, ara yöneticilik ve satış geliştirme gibi pratik seminerler eğitimin özünü oluşturur (http://members.aol.com/ifbpb/dienste/, 20.8.2007). AMAÇ NE? Anlaşıldığı üzere işletme dilbilimi öncelikle içeriği açısından değil, amaçları ve yöntemleri açısından diğer dilbilim alanlarından ayrılmaktadır. Zaten işletme dilbiliminin konularına bakıldığında; dil eğitimi, meslek dili, göstergebilim, söylem çözümlemesi, sosyoloji, psikoloji, reklamcılık, halkla ilişkiler, yönetim, organizasyon, iktisat gibi alanları amacı gerektirdiği ölçüde kapsadığı ve çok eklektik bir alan olduğu görülecektir. Onu farklı kılan şey, işletmelerin mal ya da hizmetlerinin en iyi biçimde sunulması gibi görünse de, bunun arkasında işletme (satıcı)alıcı ilişkisinden işletmenin lehine en yüksek verimin (kazancın) sağlanması, yani M. Schröder'in de belirttiği gibi düşüncelerin en yüksek kazancı getirecek biçimde satılması gibi tamamen ticari örtük bir amaç vardır. Çünkü bir ürünün tanıtımında/ satımında ürün aslında geri planda kalmakta, satıcının alıcıyı yönlendirmede (avlamada) kullanabileceği dilsel, düşünsel, görsel vs. her türlü strateji devreye sokulmaktadır. Bireye müşteri gözüyle bakılması, ona ürün satabilmek için her türlü inandırma (yanıltma) yöntemine ve başvurulması dilbilimin doğasına ve iletişimin dürüstlük ilkesine aykırı olduğuna göre, işletme dilbiliminin bilimsellik kaygısının zayıf olduğunu söyleyebiliriz. Satıcıalıcı ilişkisinin dilsel açıdan nasıl olduğunun betimlenmesi yerine, alıcıyı yönlendirme açısından dilsel eylem ve davranış kuralları geliştirmesi kuşkuyla karşılanması için önemli bir nedendir. İşletme dilbilimi konuya tersten de bakıp alıcının daha nitelikli mal ve hizmet alabilmek ve yönlendirme tuzağına düşmemek için satıcıya karşı nasıl bir iletişim stratejisi izlemesi gerektiğini ortaya koyarsa daha inandırıcı olur. bire bir ampul imgesi belirdi gözlerimin önünde; ve onun da söndüğünü düşledim adeta… Bu ilginç zincirleme çağrışımlar şunları düşündürdü bana: Ampul sınırlı ömrü olan bir “aydınlatma/aydınlanma” aracıdır, ve sözgelimi üretim kalitesine yalın anlamda markasına bağlı olarak 12 yıl kadar dayanabilir. Belki ABD yapımı/ürünü ise 34 sene de sürebilir; ama yine de ömrü sınırlıdır ve dışa bağımlı bir ürün olduğundan piyasası her an krize girebilir. Nitekim (yılını anımsamıyorum ama galiba DemirelEcevit arasında iktidar değişikliğine denk düşmüştü?!) 1970'li yıllarda piyasada ciddi “ampul” sıkıntısı yaşanıyordu. Düşük kaliteli Romanya (Demirperde, Komünist ülkesi!) yapımı ampulleri oldukça pahalı aldığımızı anımsıyorum. Şimdi öyle mi? Yok! Artık kendi ampulümüz var! Yerli yapım görüntüsünde, ama ABD destekli, şeriat köstekli bir ürün. İşte bunun hayrını görüyoruz bugünlerde. Kim bize “Al! Hayrını gör!..” diye verdiyse, tuttuğu altın olsun. Gülen gözleri ağlayan ifadelerle içler yakan muhterem hoca efendiye de bu vesile ile arzı tazimat ederiz… Dostlar! Ankaralı dostlar! Kara bahtınızı (makus talihinizi!) yenmek için uyanın artık! Yoksa sıra suyu çekilmiş evlerinizden barklarınızdan olmaya, yani analarınızı da alarak göçe zorlanmaya gelecek gibi gözüküyor. Benden söylemesi. Ç ünkü toplum da dili kullanarak geliştirmektedir. Nitekim sosyal, siyasal, ekinsel, ekonomik işlerin, ilişkilerin ve yaşamın oluşturulmasının ve sürdürülmesinin temel koşullarından birisi dildir. Herhangi bir yönüyle dil sorunu olan bireyin ya da toplumun bunun olumsuz yansımalarıyla karşı karşıya kalması kaçınılmaz olacaktır. Bu doğrultuda günlük ya da uzun süremli yaşam ortamlarında karşılaşılan sorunların çözümünün çoğu zaman dilde aranması gereği doğmuş, böylece uygulamalı dilbilimin değişik altalanları (karşılaştırmalı dilbilim, toplum dilbilim, matematiksel dilbilim, çevredilbilim …), hatta bu altalanların altalanları ortaya çıkmıştır. Örneğin işletme dilbilimini, toplum dilbilim kapsamında görülebilecek kurumsal dilbilimin çerçevesine dahil etmek olanaklıdır. Bu biçimdeki ayrışma, sorunların ve çözümlerin çok öz(n)elleşmesinden kaynaklanmaktadır. İşletme dilbilimi düşüncesi 1985'te Dr. Reiner Pogarell'in Paderborn Üniversitesi'nde başlattığı İşletmelerde dilbilimsel sorunlar projesine dayanır. Bu proje 1987'de Paris'te uluslararası kamuoyuna tanıtılır ve işletme dilbilimi (Betriebslinguistik) kavramı ilk olarak bu toplantıda kullanılır. Bu nedenle bu tarih, kuruluş tarihi kabul edilir. 1988'de Paderborn Üniversitesi'nde endüstriyel işletmelerin taleplerine yönelik işletme dilbilimi vb. adlar altında yazılı iletişim ve sözlü iletişim seminerleri, 1989'da ise Bremen Üniversitesi'nde işletme dilbilimi ve dilbilim işletmesi adıyla bilimsel bir ku rultay düzenlenir. 1990'da İşletme Dilbilimi Enstitüsü (IFB) Paderborn Üniversitesi'nden ayrılarak özel bir kuruma dönüşür. 1999'da Betriebslinguistische Beiträge (İşletme Dilbilimi Araştırmaları) adlı derginin ilk sayısı çıkar. İÇERİK ÇOK YÖNLÜ, AMA EKLEKTİK Kurumsal dilbilim, çok değişik meslek ve kurumlardaki (bilim, sanat, ekonomi, yönetim, sağlık, sanayi, eğitim gibi) yazılı ya da sözlü metinleri/söylemleri dilbilimsel yöntemlerle ele alır. İşletme dilbilimi ise daha pratik amaçlara, mal ve hizmet üreten ile tüketenler arasındaki ilişkilerin en iyileştirilmesine, verimin ve niteliğin artırılmasına yönelik olduğunu savlar. Örneğin en iyi yönetim davranışı, amaca yönelik görüşme ve tartışma teknikleri, iletişimsel müşteri hizmetleri, yazışma teknikleri, zaman yönetimi, satış geliştirme, yöneticilerin ve çalışanların eğitimi, her çalışanın işletmeyi doğru ve inandırıcı biçimde temsil etmesi, hızlı bilgi akışının sağlanması, bürokrasinin engellenmesi ve müşteri memnuniyeti, açıklık ve güven sağlanarak müşteri bağımlılığı yaratıcı iletişim eylemleri akla ilk gelen hedeflerdir. Buna yönelik olarak çalışanlar bireysel iletişim becerilerini işletmenin amaçlarıyla nasıl birleştirebileceklerini öğrenirler; “biz” duygusu geliştirilir, takım ruhu yaratılır; eğitimin içeriği her işletmenin ihtiyaçlarına uygun biçimde ayrı ayrı tasarlanır. Etkili ilan hazırlama, başarılı planlama, iletişim Su bitti, kara göründü!.. Sümer Gürel Y azının başlığı aslında bir denizcilik seslenişi, daha doğrusu haykırışıdır. Çoğumuz, özellikle Orta Çağ gemicilik ya da korsanlık konularını işleyen Hollywood filmlerinden kaptanların geminin orta direğine tırmanıp dürbünü ile gözleyerek tayfasına verdiği “Kara göründü!..” müjdesini anımsarız. Esasen bu müjde genellikle de, Avrupa'nın kral(lık)larına, denizaşırı, doğaca bakir yörelerinden gıda ve gıda dışı, örneğin kıymetli taşlar, madenler ya da ahşap vb taşıyan teknelerin yakalandıkları fırtınalardan kurtulup karaya, bir sahile ulaşmanın müjdesidir filmlerde… Bu anılara yolculuk nereden mi çıktı? Çok doğal olarak, Ankara'mızın içine düşürüldüğü “su faciası”ndan… Kuşkusuz deniz yerine su sözcüğünü mecazi olarak seçtiğim gibi kara sözcüğünü de “yer parçası” yani coğrafi bir deyim anlamında değil, dilimizin esnekliğinden yararlanarak siyah (hatta simsiyah) karşılığı kullanıyorum. Zira tablo gerçekten simsiyah. Hele sorumlu ve yetkili (!) yöneticilerin durumu tam bir “kara mizah” örneği doğrusu. Her beceriksiz kişinin yaptığı gibi, sorunun çözümünü Allah'a havale etmezler mi? O zaman naçiz beynimin tüm sigortalarının attığını duyumsuyorum. Kaldı ki, işin, özellikle TC başbakanı konumundaki za tın, hem de cuma namazı çıkışında, söz konusu yağmur duasına önderlik etmesi (dolayısıyla siyasi malzeme konusu yapması) gibi bir yönü de var ki, son günlerdeki laiklik tartışmalarını bir derece daha ısıtmaya katkıda bulunmuştur. Hiç unutmuyorum, 1950'li yıllarda (bizler üniversite öğrencisi, Sayın Gökçek de belki “yuva” çocuğu iken) New York kentinde elektriklerin 14 dakika kesilmesi sonucu NY belediye başkanı istifa etmişti. Çok şaşırmıştık… Ankara 14 dakika, 14 saat değil 14 gündür susuz; ama yetkililer sorunu “Allahlık” duruma indirgiyorlar. İstanbul'da tüm gün elektrik, su kesintileri olabiliyor; bırakınız belediye başkanının istifa etmesini hiçbir Tanrı kulu da ne sorgulama, ne itiraz, kısacası en ufak bir tepki göstermiyor. İşte aynı halk çobanına sadık koyun sürüsü misali liderlerinin peşinde “yağmur duası”na çıkabiliyor. Eh, demek ki, yazgılarına (!) razılar… 2007 Türkiye'si bu işte!… “Her toplum layık olduğu biçimde yönetilir” diyen bilge kişinin hakkını teslim edip, otururuz köşemizde, olur biter… Biter mi gerçekten? Sanmıyorum. Esasen “kara” olan su sorunu fiyaskosu bir başka metaforik çağrışım daha tetikliyor benim kafamda. Kara sözcüğü kavramsal bağlamda karanlık sözcüğünün de kökeni sayılabilir. Bu saptama ise bizi “karanlıkaydınlık” ikilemini tartışmaya yönlendirebilir. Nitekim öyle oldu benim için… Su faciasını yazılı ve görsel medyadan izlerken birden CBT1067/21 31 Ağustos 2007 TARTIŞMAEDİTÖRE MEKTUP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle