24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TARTIŞMAEDİTÖRE MEKTUP Türkiye ve iklim değişikliği İklim değişikliği alanında gereğini, gerektiği gibi yapabilmenin öncelikli koşulu: Araştırma ve geliştirme. Ancak… Doç.Dr.Yücel Çağlar klim değişikliği, yaşamsal önemde ekolojik ve dolayısıyla da ekonomik ve toplumsal değişmeleri gündeme getirebilecek. Öte yandan, bir başka gerçeklik de bu değişmelerin çok boyutlu ve birbirleriyle etkileşimli olması ve görece olarak daha uzun zamanlarda, deyiş yerindeyse, çoğunlukla “gözden ırak” alanlarda gerçekleşmesi. Bu nedenle, iklim değişikliğinin olası etkileriyle ilgili araştırma ve geliştirme, bu alanda yapılması gereken çalışmalar arasında görece olarak daha büyük önem taşıyor. Türkiye'nin ancak 2003 yılında imzaladığı Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'nin 5. maddesinde “Araştırma ve Sistematik Gözlem” başlığının açılması, 9. maddesinde de “Bilimsel ve Teknolojik Alt Danışma Organı”nın yapısına ve görevlerine açıklık getirilmesi, bu gerçeğin kavranmasının bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. Bilindiği gibi, bu organın görevleri arasında “a) iklim değişikliği ve bunun etkilerine ilişkin bilimsel bilgilerin durum değerlendirmesini yapmak; b) Sözleşmenin uygulanması çerçevesinde alınan tedbirlerin bilimsel etkileri açısından değerlendirmeler yapmak; c) yenilikçi ve verimli teknolojiler ile “knowhow” belirlemek, bunların gelişmelerini teşvik edici yolları göstermek ve transferlerini sağlamak; d) iklim değişikliği konusunda, bilimsel programlar, araştırmageliştirme için uluslararası işbirliğinin yanı sıra, gelişme yolundaki ülkelerin iç kapasitelerini artırmaları için yardım imkânları hakkında tavsiyelerde bulunmak…” da sayılmaktadır. Öte yandan, görünüşe bakılırsa Türkiye'de geç de olsa, iklim değişikliğinin ve olası etkilerinin önemsenmeye başlandığı söylenebilir: 1999 yılında Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı hazırlık çalışmaları sırasında bir de İklim Değişikliği Özel İhtisas Komisyonu'nun kurulması, 2003 yılında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'nin imzalanması, 2004 yılında Bakanlar Kurulu Kararıyla İklim Değişikliği Koordinas İ yon Kurulu'nun oluşturulması, 2005 yılında gerçekleştirilen 1. Çevre ve Ormancılık Şurası'nda “İklim Değişikliği” başlığı altında 17 kararın alınması, TBMM'de “Küresel Isınmanın Neden Olduğu Sorunların ve Oluşturduğu Riskin Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi…” amacıyla Küresel Isınma Araştırma Komisyonu'nun oluşturulması, Ocak 2007'de Türkiye İklim Değişikliği Birinci Ulusal Bildirimi'nin sonuçlandırılması ve İklim Değişikliği Eylem Planı çalışmalarına başlanması, çeşitli bakanlık ve demokratik kitle örgütleri tarafından iklim değişikliği kongreleri ve çalıştaylarının düzenlenmesi, Şubat 2007'de Çevre ve Orman, Enerji ve Tabii Kaynaklar ile Tarım ve Köyişleri Bakanlarının katılımlarıyla “İklim değişikliği, Kuraklık ve Su Yönetimi Toplantısı”nın yapılması, bu “olumlu” sayılabilecek gelişmenin göstergeleri olarak değerlendirilebilir. Son üçdört yıl içinde gerçekleştirilen bu etkinlikler sırasında en çok iklim değişikliğinin nedenlerini belirlemek, bu süreci durdurmak ve olası olumsuz etkilerinden korunabilmek için alınması gerekli önlemlerle ilgili araştırma ve geliştirme çalışmalarına vurgu yapılmaktadır. Bu nedenle olsa gerek, Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu'nun (BTYK) 7 Mart 2007 tarihinde gerçekleştirilen 15. toplantısında “Küresel Isınma, İklim Değişikliği, Alınacak Tedbirler, Adaptasyon (Uyum) Alanında Çalışmalar Yapmak” kararı da alınmıştır. Bu karar göre, “Sorumlu Kuruluşlar” bu doğrultuda yapacakları çalışmalarla ilgili programlarını, eylülde yapılması öngörülen BYTK toplantısına getirecektir. Gerçekten de; Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'nin bir gereği olarak hazırlanan “Türkiye İklim Değişikliği Birinci Ulusal Bildirimi” sanki, “gölge boksu yapmak” ya da “yasak savmak” deyimlerini örneklemek için üretilmiş bir belge: Sözgelimi, “Araştırma ve Sistematik Gözlem” başlığı kapsamında yer verilen saptamaların ve bilgilerin belgenin görece olarak en yoksun kısmını oluşturması bu bağlamda değerlendirilmesi gereken anlamlı bir göstergedir: Örneğin, başta TÜBİTAK olmak üzere iklim değişikliği ile doğrudan ve dolaylı olarak ilgili çalışmalar yapan kuruluşların ve araştırma projelerinin tanıtıldığı bu başlık altında gönül rahatlığıyla şu saptama yapılabildi: “Türk hükümeti ve ülkemiz araştırmacıları biyosfer, ekosistemler ve insan faaliyetlerinin etkileşimleri alanında ileri düzeyde bilgi birikimi ile çevre ve çevre kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi konusunda gün geçtikçe daha da bilinçlenmekte ve küresel çevre sorunlarına bütüncül bir şekilde yaklaşma adına yeni teknolojiler, araçlar ve hizmetler geliştirmekte ya da benimsemektedir.” Ek olarak, belgede, bu saptamanın hemen ardından şu öngörüye de yer verilebilmiştir: “Gelecekte, iklim değişiklikleri, ekolojik değişiklikler ile yeryüzü ve okyanus sistemindeki değişiklikleri tahmin etme ve sağlık dahil olmak üzere çevresel baskı ve risklerin izlenmesi, önlenmesi ve azaltılmasına, ayrıca çevrenin sürdürülebilir olarak korunmasına ve yönetilmesine yönelik araç ve teknolojiler üzerinde daha fazla yoğunlaşılacaktır.” BTYK'nin “Küresel Isınma, İklim Değişikliği, Alınacak Tedbirler, Adaptasyon (Uyum) Alanında Çalışmalar Yapmak” kararı ise, yine “yasak savma” amacının bir ürünü olarak değerlendirilebilir. ÖNCELİKLE YAPILMASI GEREKEN Bilindiği gibi, Türkiye'de, hem ekolojik koşullar ve hem de toplumsal, ekonomik ve kültürel yapılar son derece çeşitlidir. Ek olarak bu koşullar ve yapılar hızlı bir değişim içindedir. İklim değişikliği bu koşulları, yapıları ve etkileşimin niteliğini, yönünü ve yoğunluğunu büyük ölçüde değiştirebilecektir. Böyle iken, ülkemizde iklim değişikliği alanında yapılan araştırmalar da son derece sınırlı sayıdadır; çoğunluğunun çeşitli yöntemsel sorunları vardır. Bu nedenlerle, öncelikle yapılması gereken iklim değişikliğinin olası olumsuz ekolojik, ekonomik ve toplumsal etkilerinin öngörülmesi ve en aza indirilmesine yönelik araştırma ve geliştirme çalışmalarının çok boyutlu ve bütüncül bir yaklaşımla planlanması ve yürütülmesidir. BTYK'nin söz konusu kararına göre “Sorumlu Kuruluşların” (Çevre ve Orman, Tarım ve Köyişleri ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlıkları) “Küresel ısınma, iklim değişikliği, alınacak tedbirler ve uyum için gerekli bilimsel ve teknolojik araştırma programları(nı)” eylül ayında yapılması öngörülen toplantıya getirmesi gerekmektedir. Bakalım, neler getirecekler; göreceğiz. UN, ŞEKER VE YAĞ VAR, ANCAK … Yukarıda örneklenen etkinliklerin ortaya koyduğu bir başka gerçeklik ise iklim değişikliğinin nedenleri ve olası etkileri karşısında ülkemizde de giderek pekişen bir duyarlılığın ve yapılması gerekenlerle ilgili uzmanlık bilgisinin varlığı. Ancak, ne yazık ki, ülkemizde, sorunları tüm boyutlarıyla tanımlayabilme, nedenleri ile sonuçları arasındaki ilişkileri diyalektik bir yaklaşımla sorgulayabilme ve açıklayabilme, sorgulama sonuçlarını politika kararlarına dönüştürebilme becerisi çoğunlukla yeterince gelişkin değildir. Ek olarak, ilgili kişi, kurum ve kuruluşlarda, örneklenen altyapısal olanakları gerektiğince bir araya getirerek bütüncül politikaların geliştirilebilmesi ve kararlı biçimde uygulanabilmesi için gerekli olan işbirlikçi, paylaşmacı ve dayanışmacı davranış kültürünün yeterince oluştuğu da söylenemez. Seçim sonuçları nasıl değiştiştirilebilir? CBT1067/22 31 Ağustos 2007 Baştarafı 6.7. sayfadan İkinci önemli nokta ise sandık tutanakları ve sandıklardan çıkan oyların, (olası) değiştirilmiş sonuçlara göre değiştirilecek kadar zamanın geçmiş olması. Eğer oy adetleri ve tutanakların değiştirilmiş olduğu ispat edecek bir delil yoksa en azından resmi anlamda bir değiştirme yapıldığını ispat etmek oldukça zor (burada araştırılabilecek tek şey kalıyor: Tutanakların altındaki imzaların doğruluğu ve adedi). O halde şu soru akla gelebilir: Binlerce sandıktaki oyların ve tutanakların değiştirilmesi için bu kadar süre yeter mi? Eğer bir değiştirme söz konusu ise doğaldır ki değiştiril miş oy adetlerinin sandık bazında ne kadar olacağı da seçim gecesi belirlenmez. Bunun altyapısı önden tespit edilir. Hal böyle olunca her bir sandık için gerekli olan tüm oylar ve tutanaklar önden hazırlanır. Seçimi izleyen günlerde yapılacak iş sadece torbaları ve tutanak kağıtlarını değiştirmek şeklinde olacaktır. Yukarıda sıralanan basit operasyonel risklerden komplo teorilerine konu olacak ciddiyete dek uzanacak geniş bir yelpazedeki olası müdahalelerden biri ya da bir kaçı 22 Temmuz seçimlerinde uygulanmış olabilir mi? Bu konuda yorum yapmak zor. Ancak şu konuda yorum yapmak daha kolay: Şimdiye dek yapılmış seçimlerde herhangi bir değiştirme ya da hile yapmış olmama olasılığı nedir? Şimdiye dek yapılmış seçimlerin “temiz” olduğunu bize kim garanti ediyor? Seçim sonuçlarının hızlı bir şekilde duyurulmuş olması 22 Temmuz seçimlerinin sonuçlarına gölge düşürmek için yeterli mi? Ya da YSK'nın bu seçime kısmi bir bilgisayar sistemi ile girmiş olması? Bence yeterli değil. Ancak elimizde geçmiş seçimler de dahil olmak üzere yeterince bilgi olmadığı için bugün karşımıza çıkan tablo konusunda herkes fikir beyan edebiliyor. Bilgi fikirleri belli bir hizaya getirme konusunda güçlü bir olgudur (doğru ve yanlış diye). Yeter ki nesnel olsun. Böyle bir nesnel bilgiye sahip olmadığımız sürece en doğrusundan en yanlışına kadar her türlü fikir kendisine alıcı bulacaktır. Çünkü hepimizin görmek istediği bir tablo var. Hal böyle olunca da hangi fikir görmek istediğimiz tabloyu bize gösterme sözü veriyorsa, o fikre sarılmayı tercih ediyoruz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle