20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 PAZÂR 12 EYLÜL2010/ SAYI 1277 Köy turizmine Amerikan desteöi Kastamonu, ev sahipliği yaptığı Amerikalı bilim insanları ile yeni bir projeye imza atıyor. "Kırsal turizm modeli"nin uygulanmaya başlamasıyla yurtdışından ve yurtiçinden eski tarım tekniklerini öğrenerek üretim yapmaya, köy hayatı yaşamaya gelenlerin sayısı artacak. ZUHALAYTOLUN G ülsen Kırbaş, Kastamonu'da Toprakçılar ve Uğurlu Konaklarfnın sahibi ve işletmecisi. Aynı zamanda da "Ekoturizm ve Sürdürülebilir Turizm Derneği"nin de başkanı. Onun hikâyesini ilginç yapan, hasbelkader bulaştığı turizmde hissettiği sorumluluk ve hayata geçirdiği yeni projeler. Kurdugu kültürturizmi acentası Novitas'la kültür turları yapmasının yanı sıra şimdilerde Kastamonu'da yeni bir kırsal turizm modelini hayata geçiriyor. ABD'nin lowa eyaletindeki Grinnell College Üniversitesi Antropoloji öğretim üyeleri Prof. Kathryn Kamp ve Prof. John Whittaker, geçen ay Boğaziçi Üniversitesi ile Gülsen Kırbaş'ın ortak davetlisi olarak Kastamonu'daydı. Tarım tekniklerini ve buna dayalı "kırsal turizm" olanaklarını araştıran bilim insanlan, gündüzleri çevre gezileri gerçekleştirip, gözlemlerini bir projeye dönüştürmenin yolunu aradılar. Şimdilerde bu çalışmanın etkisi Amerika'da sürüyor, diger üniversitelerden de görüşme teklifleri geliyor. Kırbaş, yurtiçinde yer yer uygulanan bu turizm modelini geliştirip, yurtdışından da talep görür hale getirmenin amacında. Kırbaş, Türkiye'nin ilk moleküler biyoloji bölümü mezunlarından. Boğaziçi'nden mezun olduktan sonra Almanya'ya yüksek lisans egitimi için giden Kırbaş, özel nedenlerle egitimini yarıda bırakıp Türkiye'ye dönmek durumunda kalıyor. Ancak kendi alanında aktif bir iş bulamadığı için birsüre sonra ilgisi Turizm Bakanlığı'nın rehberlik kurslarına kayıyor. O süreçte sanat tarihi de okuyan Kırbaş, yine Türkiye'nin ilk kültür seyahat acentalarından biri olan Novitas'ı kuruyor. Yıllar içinde bu sektörde ilerlerken Kastamonu'ya gidiş gelişlerinden birinde Toprakçı Konağı'nı alıp, işletmeye karar veriyor. işte bu noktadan sonra birayağı Kastamonu'da oluyor. Sonraki adımı da Uğurlu Konagı. Kırbaş, sadece yurtiçinden degil, yurtdışından da çok sayıda misafir ağırlıyor. Bunlar arasında bilim insanları, öğretim üyeleri, profesörler de var. Kastamonulu olmamasına rağmen doğası ve şehrin kültürel mirasının korunmasında sorumluluk hissetmeye başlıyor zamanla. Sorumluluk önemli, çünkü Türkiye sahip olduğu doğal güzellikleri ile önemli bir konumda olmasına ragmen gün geçtikçe kan kaybediyor. Kırbaş, Türkiye'de her konuda oldugu gibi turizmde de talana yönelik bir anlayış olduğunu vurguluyor. 1980'lerden sonra sahillerin talan edilmesiyle başlayan sürecin şimdi de kültürturizmi adı altında bilinçli veya bilinçsiz akınlarla devam ettigini anlatıyor. "Doga turizminin popülerleşmesiyle beraber 'koruma' değil 'korumadan faydalanma' yoluna gidiyoruz. Amaç o olmasa da ortaya çıkan sonuç bu, talan. Karadeniz yaylaları hızlı bir şekilde tükeniyor. Çünkü doga turizmi 'keşfedildi'. Hızla tesisler yapılıyor, yollar açılıyor. O yollar, kaldıramayacagı kapasitede araç ve insan taşıyor. Planlamadan da olsa doğayı tüketiyoruz" diyor. Kastamonu henüz kaldıramayacagı bir taleple karşı karşıya degil. Gerçi Kırbaş, turizm adı altında bilinçli bilinçsiz gerçekleştirilen talandan korkarken, bu güzelliklerin devlet eliyle bozulmasına da dikkat çekiyor: "Burada mutlak koruma bölgesi olan alanlar var. Biz yoğun turizmden etkilenmekten korkarken, devletin Loç Vadisi'ne hidroelektrik santralı yapmaya çalışması insanın canını ayrı bir acıtıyor." Kastamonu'da kaliteli bir kültür bölgesi yaratma amacındalar. Sivil toplum olarak bu çalışmalarını dernekler ve yerel yönetimlerle işbirligi yaparak sürdürüyorlar. Şimdilerde ise şehri, Türkiye'de yer yer yapılan kırsal turizm modelini geliştirerek yurtdışına açma yolundalar. Boğaziçi Üniversitesi Turizm bölümünden Bengi Ertuna'nın desteğiyle gelen Amerikalı profesörler Kathryn Kamp ve John VVhittaker, yaptıkları çevre gezilerini, Kastamonu'nun da yararına olacak şekilde "kırsal-köy turizmi" projesine dönüştürdüler. Eski tarım tekniklerini de merak eden ekip, çevre köyde eski düvende harman yapıp ekin de savurmuş. Kırbaş, yeni dönemde bu projeyle Amerikalı öğrencilerin de Kastamonu'ya yöneleceginden söz ediyor. Köy hayatı yaşayarak eski tarım teknikleriyle üretim yaptırmayı amaçladıkları bu yapıyla, yurtdışından üniversitelerin ve turistlerin ilgisini çekmeyi planlıyorlar. Birkaç yıla yayılan projeye Amerika'daki üniversitelerden teklifler gelmeye başlamış bile. Belki böylece güneyde, her şey dahilci zihniyetle, bir yere kapanarak tatil yapma anlayışı, yerini doğal güzelliklerve doğal üretim teknikleriyle beslenmeye bırakır. • ETKINLIK: YOKUŞUSTU MUZIK /~\ eçen sezon kasım ayında açılışını yapan ve her vJ3 gece farklı bir etkinlikle seyircisini buluşturan KumbaracıöO, bu kez yeni sezondan hemen önce yine bir etkinliğe ev sahipliği yapıyor. Mekân, KumbaracıöO'nin devamlılığına katkı sağlamak amacıyla "Yokuşüstü Müzik" adıyla gerçekleşecek bir konserdizisi olan "Kumbaracı50 Destek Konserleri"ne ev sahipliği yapacak. Göksel, Kardeş Türküler, Selen Uçer, Sema, Sumru Agıryürüyen-Cenk Erdoğan, Suzan Kardeş (sağda), Trio Rebetiko, Vedat Sakman ve Yeni Türkü'yü sevenleriyle buluşturacak konserler dizisinin açılışını 15 Eylül'de "Dünden Bugüne Pop"la Naim Dilmener yapacak. Konserler 24 Eylül'e kadar sürecek. Program ise şöyle: 15 Eylül: Naim Dilmener "Dünden Bugüne Pop" 16 Eylül: Sema "Seçme Şarkılar" 17 Eylül: Selen Uçer "Film Şarkıları" 18 Eylül: Suzan Kardeş 19 Eylül: Kardeş Türküler "Dinleti" 20 Eylül: Yeni Türkü "Akustik Dinleti" 21 Eylül: Vedat Sakman 22 Eylül: Sumru Ağıryürüyen-Cenk Erdoğan "Çağrışımlar" 23 Eylül: Göksel "Akustik Dinleti" 24 Eylül: Trio Rebetiko "Rebetiko Gecesi" www.kumbaraci50.com Kumbaracı Yokuşu No: 50 Tünel-Beyoğlu 0 212 243 50 51/0 532 255 55 80/ 0 532 255 05 18. Biletler Biletbc ve Kumbaracı50'de. Blletler 25 TL "Kurumsal Hazır Yemek"te bir Keyveni tüm sektöre bedeldir! Yemeklcrdc kalllc, Iczzcc. çeşltlillk ve mükenımclliğl; hizmcttc İse kusursuzluğu sumıyor Keyvcnt. 1985'tcıı beri... Çiftlikıen sofraya laklp clligi kalltc komrol süıcci ve yüksek hljycn slandarllarıyla Iczzeti esıetikle, kaliıeylc buluşnıruyor. Yaşama başkaldırdı, kadınlığını örttü ve kazandı Cemile'nin hikâyesi B ugün sizlere aktaracağım "Cemile" başlıklı yazı, bir hikâyeden çok daha fazlasını içinde barındırıyor. Bu yazı, antropolojinin veri toplama tekniklerinden biri olan "Narratives", yani anlatılar sınıfına girer. Anlatılar sosyal iletişimin bir parçasıdır. Basit bir hikâyeden çok, gözlemlerve eylemlerle edinilen bilgilerdir. Bireysel anlam ve deneyimlere odaklanılan anlatılarda, yaşam anlatan tarafından yeniden EBRU yapılandırılır (Gedik, Ders Notlan", 2009). GÜZEL Başka bir ifadeyle bu yazıda; bir kadının kendisini ifade edişinin ciddi birer dinleyicisi (cileri) olarak, noktalanmayan öznelerarası bir diyaloga tanıklık edeceksiniz. Cemile, Çanakkale'nin bir kasabasında dört çocuklu bir ailenin tek kız çocuğu olarak dünyaya gelir. Yahudi olması nedeniyle, toplumun genelinden ayrılmakta; kız çocuklarının okutulmaması sebebiyle aynı toplumla bütünselleşmektedir. Anlatımız, Cemile'nin okuma arzusunun örselendiği gün başlar. Cemile, kendi iç evreninde bir yandan babasıyla, öte yandan kültürel öğretilerin baskısıyla sürekli çelişir. 10 yaşında pantolonla bisiklete binen; at koşturmak için, içten içe yanan bir çocuktur. Ancak, her genç kızın müstakbel bir eşe sahip olması için gönderildigi, Kız Sanat Enştitüsüne yazdırılır. Cemile direnir, gizlice liseye kaydolur. Forması yoktur; biçki-dikiş eğitiminde diktigi lacivert etegiyle, başkaldırısının bayragını açar. Direnişi uzun sürmez, 17 yaşında evlendirilir. j U t i * * * Yaşamın olumsuzlukları Cemile'yi, ailesiyle taşındığı istanbul'da da rahat bırakmaz. Eşi hastalanınca Kuledibi'ndeki evlerinde komşularına, Beyazıt'tan satın aldığı çay tabagı, tepsi ve şekerlik satmaya başlar. Alman gümüşü dediği objeler, onun hayata tutunuşunun simgesi olur. "Pazarlamanın ve iletişimin ne olduğunun bilinmediği", diyetanımladığı yıllarda, evlere yaptığı satışla, para kazanmaya başlar. işini öyle geliştirir ki, önce ilk mağazası "Galeri Cemile"yi, ardından Büyükada'daki lüks zücaciye mağazasını açar. * * * Anılarının 50'li 6O'lı yıllarında gülümseyerek hatırladığı şey; Musevi ve Müslüman komşularıyla eşit ve huzurlu yaşantısıdır. Çocukları İzak, Albert ve Sedat'sa diger mutluluk gözyaşlarıdır. Şimdilerde yok olan eski birgeleneği: "1980-2000'li yıllarda ev ziyaretleri vardı. İnsanlar masalarını, komodinlerini süslemeye düşkündü. Çocukluğumuzun öğretileri, küçük şeylerdi onlar. Çay tabağına serilen oyalı bezler, etamin işler, kanaviçe tablolar..." sözleriyle anar. Bir alt kültür mensubu Cemile Hanım, kültürün iç içe geçmişliğini, 2003 yılında kaybettiği eşi için "rahmetli" diyerek resmeder. Onun yitik gençlik yaşantısında beni derinden etkileyen, istanbul'da birdüğünde dans eden çiftlere hayran ve şaşkın bakışıyla; mağazasına gelen eli belinde adamları kibarca savmasındaki becerisi olmuştur. Cemile'nin yükselişi Nişantaşı'ndaki mağazasıyla devam eder. Aynı yıllarda büyük oğlu izak ile yurtdışına açılırlar. Yorgundur, 2005 yılında emekli olur. Bugün "Cemile Store" Türkiye'nin dört biryanında 10'u geçkin, 6O'ı hedefleyen birzincirşeklinde büyümektedir. Cemile Hanım işe olan özlemini Tophane'deki merkez binaya uğrayarak gidermektedir. Cemile anlatısında, benim kişisel tecrübelerimin var olması kaçınılmazdı. Bu birbirini tanımayan iki kadının, önceden hissettiği, tanışmalarının ardından hızla geliştirdiği, sessiz uzlaşmalarıydı. Dinsel, dilsel, etniksel; kültürel farklar ideolojiden uzaklaşınca, iki kadın birbirine yakınlaşmıştı. Cemile'nin pastel tonlarındaki anlatısında bir kültür sorunu saklıydı. Cemile yaşamı kazanmıştı; ancak parmagında bir alyansla ve kadınlığını örterek savaşmıştı. Elbet bir sorum olacaktı. Kadınlık; hep toplumsal yaptırımlarla, ikircikli konumuyla mı yaşanacaktı? Cemile Hanımların yaşam öyküleri burada bitmiyor. Sizlere "iğne deliğinden ipi geçiren" bir kadını anlattım. Gözlerinin içi dingin akan bir ırmak gibiydi; cesurdu; kadınlığıyla, aşkla tanışmak istiyordu. Birey olmanın bilincini yüreğindeki Türkiye sevgisiyle taçlandırıyordu. Ve ben yanından ayrılırken, bal rengi gözleriyle gülümseyerek şöyle dedi: "Beni seçtigine pişman olmayacaksın". Peki, siz bu yazıyı okuyunca neler hissettiniz? • [email protected] Kaynakça: GEDİK, Birkalan Hande, 2009, Etnograpjic lnterview Ders Notlan, istanbul, BaharDönemi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle