23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 12 EYLÜL 2010 PAZAR CUMHUR YET SAYFA KÜLTÜR 19 ESİNTİLER ZEYNEP ORAL Bugün... Bugün 12 Eylül 2010... 30 Yıl Önceydi... Sevgili Okurlar, bugüne dek ne çok, ne çok 12 Eylül yazısı yazdım! Hele hele 12 Eylül günü benim yazı günüme rastlıyorsa fırsatı hiç kaçırmadım. 80’li yıllarda direnmek için (evet evet, direnmek için) yazdım. Yasakları ne denli zorlayabilirim; satır aralarına neler sığdırabilirim diye yazdım. İçerdekilere “yalnız değilsiniz” duygusunu verebilmek için yazdım. Onlara güç vermek ya da bir an için olsa dahi, gülümsetebilmek için yazdım... 1402’liklerin haklarını aramak, onlara destek verebilmek içim yazdım... 90’lı yıllarda, “12 Eylülleri” sorgulamak için, hesap sormak için yazdım! İşkenceden geçmiş, yakınlarını yitirmiş olanların acısını dindirebilmek için yazdım. İşini kaybetmiş, ülkesinden olmuş, sürgüne mahkûm ya da vatandaşlıktan atılmış insanlarla dayanışmak için yazdım... 2000’li yıllarda “Unutmayın!” diye yazdım. 12 Eylül’ün bilançosunu, getirdiği yıkımı, yok ettiği birikimi, neden olduğu zararı, geleceğimize yönelik tehditlerini anımsatmaktan hiç vazgeçmedim! “Unutmayın ki, bir daha olmasın!” diye yazdım... “Unutmayın ki hesap sorabilesiniz!” diye haykırmak için yazdım... Bugün 12 Eylül 2010... 12 Eylül’ün 30. yıldönümünde nedense benim içimden 12 Eylül’e ilişkin bir şey yazmak gelmiyor! “Nedense” sözü doğru değil aslında. Siz okurlar bal gibi nedenini anlıyorsunuz... Bu konudaki yazılar şu son dönemde öyle kirlendi ki! O pis koku yazmamı engelliyor! “Bugün pazar. Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar. Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak bu kadar mavi bu kadar geniş olduğuna şaşarak kımıldanmadan durdum. Sonra saygıyla toprağa oturdum, dayadım sırtımı duvara. Bu anda ne düşmek dalgalara, bu anda ne hürriyet, ne karım. Toprak, güneş ve ben... Bahtiyarım...” “Bugün 12 Eylül” yazısı yerine, “Bugün Pazar” yazısına kattığım dizeler için Nâzım Hikmet’e sonsuz teşekkürler. Önceki akşam, Bodrum Yarımadası’nda, Gündoğan koyunda, tam limanın orada, denize uzanmış bir iskeledeydim. Bir yanda kitap stantları, bir yanda konuşmacılar için hazırlanmış bir masa ve önünde sıra sıra oturma yerleri. O iskele akşam boyunca doldu taştı. İskemleler doldu, yerler doldu, kitapların önü arkası doldu, millet ayakta dinledi, sordu, söyledi. Konuşmacılar Ümit Zileli ve bendik... Konuşmalardan sonra kitaplarımızı imzaladık, duyguları düşünceleri paylaştık. Neler mi konuştuk? Söyleyemem, bugün referandum yasakları var! Gündoğan Kültür, Turizm ve Sanat Derneği Derneği ile Bab-ı Ali Kitabevi’nin düzenlediği Kitap Fuarı çerçevesinde, coşku, heyecan dolu, aklımdan ve yüreğimden hiç çıkmayacak bir akşam yaşadık. Derneğin Başkanı Mustafa Kemal Ulusu ve kitabevinin sahibi, yöneticisi Fatih Bozoğlu iyi ki varsınız! Ertesi gün oy kullanmak için İstanbul’a uçtum. Bugünün gelmesini sabırsızlıkla beklerken, cuma günkü gazetede “Gümüşlük Mucizesi” yazımda, sahneyi yansıtan o güzelim fotoğrafları çeken Sinan Göksel’in imzası unutulduğu için kahroldum! Sanatçıdan özür diliyorum ve fotoğraflarını zamanında bana yetiştirdiği için huzurunuzda teşekkür ediyorum. Sonunda bugün geldi... Bugünün sonunda da, duygularda düşüncelerde, ama aynı zamanda sükûnette buluşmak üzere... Mutlak ve mutlak sükûnette, sağduyuda, diyalogda... www.zeyneporal.com kultur@cumhuriyet.com.tr HANDE EAGLE H eykeltõraş Yunus Tonkuş’un, galeri yöneticisi Zeynep Arabacıoğlu Özbilen’le birlikte bilgi, özen ve emekle yeniden canlandõrdõğõ Arte İstanbul, bu kentte yaşayan her sanatseverin hissetmesi gereken bambaşka bir dünya. Beyoğlu’nun en dik sokaklarõndan biri olan Kumbaracõ Yokuşu’nda konumlanmõş bu yapõ, bahçesindeki heykeller, alt katõndaki atölyeler, üst katlarõndaki galeri ve bir sanat merkezinin sunabileceği en içten ve gerçekçi paylaşõmcõlõk ilkesiyle donatõlmõş alanlarõyla soluk alõp veriyor. Yunus Tonkuş, “21. yüzyılda yaşıyoruz, dünya hızla değişiyor. Çok düşünmemiz, çok becerikli olmamız ve çok çalışmamız gerekiyor ki gereken cevabı verelim” diyor. “Ben heykeli bir yaşam felsefesi olarak görüyorum. Heykel üç boyutlu bir olay ve dokunabilirlik çok önemli. Özellikle pek çok değerin altüst olduğu, sanallaştığı, doğadan kopulduğu 21. yüzyılda heykel, benim için daha insancıl. Bilinçaltımı kurcaladığımda çocukluğumu bir kasabada yaşamış olmamın, doğayla iç içe olmamı sağladığını düşünüyorum. Çevrem yapay şeylerden çok, dokunduğum şeylerle doluydu.” 1954’te Zile’de doğan Tonkuş, 20 yõlõ aşan bir zaman Almanya’da yaşamõş. Yapõtlarõ Stuttgart Güzel Sanatlar Akademisi, Braunschweig Şehir Müzesi, Akademie Wolfenbüttel, İstanbul Devlet Resim ve Heykel Müzesi’nde sergilenmenin yanõ sõra, ABD, Fransa, Japonya, Almanya ve Türkiye’deki özel koleksiyonlarda yer alõyor. ‘BEN ÖLENE KADAR SANATÇI KALACAĞIM’ Tonkuş, neden Almanya’daki yaşamõnõ bõrakõp Beyoğlu’na yerleştiğini anlatõrken, “Ben ölene kadar sanatçı kalacağım, umarım öldükten sonra da kalırım” diyor. “En zor ve olması gereken karar bir sanatçının başarılı olduktan sonra her şeye rağmen ülkesine geri dönmesidir. Bu zor bir karardır ama en doğru karardır. Sanatçının ülkesi üzerine kafa yorması, tarihini, kültürünü ve dokusunu bilmesi gerekiyor. Ancak tüm bu aşamalardan sonra bu ülkeye özgün bir şey ortaya çıkarabilir, yoksa Batı’nın aktarmacılığıyla, ikinci el kopyacılıkla yok olup gider.” Galeride yapõtlarõ sergilenen sanatçõlarõ hangi ölçütlere göre seçtiklerini merak ediyorum. Tonkuş, bu soruyu yanõtlarken, yaşam felsefesini de dile getiriyor kõsaca: “İyi yapılmış her şeye kapımız açık.” Zeynep Arabacõoğlu Özbilen de, Arte İstanbul’un projeleri üzerine bilgi verirken “Burada sadece bir heykel atölyesi değil, aynı zamanda heykel dersleri ve bir sanat paylaşım bölümü var. Farklı etkinliklerle sanatseverleri bir araya getirmeyi, insanlara bizim kapılarımızdan ayrılırken farklı bir fikir, yeni bir şeyler katmayı amaçlıyoruz” diyor. Geride kalan mevsimi Mehmet Güleryüz’ün desen retrospektifiyle kapatan Arte İstanbul, yeni mevsimi seramik sanatçõsõ Erdinç Bakla’nõn “Birikimler - Çatalhöyük Rüzgârı” başlõklõ heykel sergisiyle açacak. Daha önceki “Hitit Rüzgârı” ve “Troya Rüzgârı” sergilerinde de Anadolu uygarlõklarõndan esinlenmiş olan sanatçõ, 6 Ekim’de açõlacak sergisinde, Çatalhöyük kazõlarõnda bulunmuş olan seramik figürlerden yola çõkarak gerçekleştirdiği seramik heykellerine yer verecek. Arte İstanbul Sanat Merkezi, yeni mevsimde, henüz tarihleri kesinleşmemiş olmakla birlikte, Ergin İnan, Filinta Önal, Tuğrul Selçuk ve “Genç Heykel II” sergilerine de ev sahipliği yapacak. Beyoğlu Kumbaracõ Yokuşu’ndaki eski yapõyõ benzersiz bir sanat merkezine dönüştüren heykeltõraş Yunus Tonkuş, “İyi yapõlmõş her şeye kapõmõz açõk” diyor. Arte İstanbul’un yöneticisi Zeynep Arabacõoğlu Özbilen de, farklõ etkinliklerle sanatseverleri bir araya getirmeyi amaçladõklarõnõ söylüyor. Arte İstanbul Sanat Merkezi yeni mevsimi Erdinç Bakla’nın seramik heykelleriyle açıyor Kumbaracı’da bir sanat vahası Yunus Tonkuş ve Zeynep Arabacı- oğlu Özbilen. ÖLÜMÜNÜN 15. YILINDA AZ Z NES N Rüyalarõ kitapoldu Kültür Servisi - Nesin Yayõnevi, ölümünün 15. yõlõnda Aziz Nesin’i yepyeni bir kitapla anõyor: “Unutulmayan Rüyalar”. Kitapta, Aziz Nesin’in yaşamõnõn değişik dönemlerinde gördüğü ve uyandõğõnda kaleme aldõğõ rüyalarõ yer alõyor. Aziz Nesin, günümüz resminin önde gelen adlarõndan Sali’nin desenlediği kitabõn girişinde, rüyalarõnõ kaleme alma nedenini şöyle açõklõyor: “Ben yaşamımın hiçbir parçasının, en küçücük bir parçasının bile ziyan olmasını istemem. Ben rüyalarımın bile ziyan olmamasını, bir işe yaramasını isteyen dünyanın en cimri bir cimrisiyim. Rüyalarım da benim yaşamım, hem de yaşamımın en güzel bölümleri...” Aziz Nesin, 28 Ocak 1990 günü kaleme aldõğõ girişte, Adam Yayõnlarõ’nda İnci Asena’nõn, kendisine, “Size bir defter vereceğim, ama yazacaksınız” dediğini, kendisinin de Asena’nõn armağanõ bu deftere yazacağõna söz verdiğini belirterek şunlarõ söylüyor: “Günlerce düşündüm. Sonunda bu deftere rüyalarımı yazmaya karar verdim. Niçin rüyalarımı? Her şeyden önce rüyalarımı çok seviyorum; kötü rüyalarımı da, korkunç rüyalarımı da (...) Rüyalarımı gerçek yaşamımdan ayırmıyorum; rüyalarım da benim rüya biçimindeki gerçek yaşamımdır (...) Daha önümde rüyalar görmeye nice zamanım varsa... Yazabilirsem. ‘Rüyalarõm’ ilginç bir kitap olabilir...” Kültür Servisi - “İstanbul 1910-2010 Kent, Yapılı Çevre ve Mimarlık Kültürü” sergisi 14 Eylül’de saat 19.00’da santralistanbul’da açõlacak. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansõ ve İstanbul Bilgi Üniversitesi ortak çalõşmasõ ile hayata geçirilen sergide İstanbul’un 100 yõllõk kentsel ve tarihsel sürecini aktarmayõ amaçlõyor. Serginin küratörlüğünü İstanbul Bilgi Üniversitesi Mimarlõk Fakültesi Dekanõ İhsan Bilgin ve akademisyenlerden Günkut Akın, Burak Boysan, Sibel Bozdoğan, Murat Güvenç, Tansel Korkmaz ve Eda Yücesoy üstleniyor. Serginin açõlõş kokteyli, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansõ Yürütme Kurulu Başkanõ Şekib Avdagiç ve Bilgi Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanõ Rıfat Sarıcaoğlu’nun ev sahipliğinde yapõlacak. Nesin Yayõnevi’nce yayõmlanan kitapta, ‘Rüyalar’a Sali’nin desenleri eşlik ediyor. İstanbul’un 100 yıllık mimarlık kültürü
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle