Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
PANO
DENİZ KAVUKÇUOĞLU
Bir Çiftlik
Faresinin Öyküsü
Çiftliğin minik faresi, duvardaki çatlaktan
bakarken çiftçi ve eşinin mutfakta bir paketi
açtıklarını görür.Kendi kendine: “İçinde hangi
yiyecek var acaba?” diye düşünür. Bir süre
sonra gördüğü paketin bir fare kapanı
olduğunu anladığında yıkılır. “Evde bir fare
kapanı var! Evde bir fare kapanı var!” diye
bağırarak telaşla bahçeye fırlar.
Bahçede çiftçinin bir horozu, bir tavuğu, bir
koyunu bir de ineği vardõr.
Minik fareyi telaş içinde gören tavuk, onun
anlattıklarını umursamaz ve bilgiç bir tavırla
başını kaldırarak gıdaklar: “Zavallõ farecik… Bu
senin sorunun benim değil. Bana bir zararı
olamaz küçücük kapanın” der.
Tavuktan destek bulamayan farecik bu
sefer koyunun yanõna koşar, “Evde bir fare
kapanı var! Evde bir fare kapanı var!” diye
çırpınır. Koyun fareciği anlayışla karşılasa da,
“Çok üzgünüm fare kardeş ama senin için
dua etmekten başka yapacağım bir şey yok.
Dualarımda olacağından emin ol” demekle
yetinir.
Minik fare çaresizlik içinde bu kez ineğe
döner: “Evde bir fare kapanı var, evde bir fare
kapanı var!” İnek, “Bak fare kardeş” der,
“senin için üzgünüm ama bu konu beni
ilgilendirmiyor”.
Farecik bir kez daha yıkılır. Başı önde
umutsuz bir durumda eve döner. Çiftçinin fare
tuzağı ile bir gün tek başına karşı karşıya
kalmak zorunda olduğunu anlamıştır.
O gece evin içinde sanki ölüm sessizliği
vardır. Farecik aç ve susuzdur. Tam
yorgunluktan gözleri kapanacakken birden bir
ses duyulur. Gecenin sessizliğini bölen ses,
fare kapanından gelmektedir.Çiftçinin karısı,
ne yakalandığınõ görmek için yatağından
fırlayıp mutfağa koşar. Karanlıkta kapana,
zehirli bir yılanın kuyruğunu kaptırdığını fark
edemez. Yılan can havliyle kadının bacağını
ısırır.
Çiftçi, karısını apar topar doktora götürür.
Doktor, zehri temizler, karı koca eve dönüp
yataklarına girerler. Ne var ki kadıncağızın
ateşi yükselir ve bir türlü düşmez; sabaha
kadar ter içinde kıvranıp durur.
Böyle durumlarda taze tavuk suyunun
gerekli olduğunu herkes bilir, çiftçi de bıçağını
alõp bahçeye koşar. Yakalayıp kestiği tavuğu
pişirip suyunu karısına içirir. Tavuk suyu
kadını biraz kendine getirir gibi olur.
Kadıncağızın başına gelenleri duyan bütün
komşular ziyarete gelirler. Onlara ikram
etmek için çiftçi koyununu keser. Kadının
durumu gittikçe kötüleşmektedir. Birkaç gün
sonra ölür.
Cenazeye çok sayıda akraba da gelince
çiftçi ineğini de kesmek zorunda kalır.
Fare tüm bu olanları büyük bir üzüntü ile
duvarda saklandığı delikten izler.
Öyleyse…
Birisi, sizi ilgilendirmediğini düşündüğünüz
bir tehlike ile karşı karşıya ise o tehlike bir
gün siz de dahil hepimiz için geçerli olabilir,
unutmayalım!
Değerli okurlarõm, bu kõsa öyküye internette
dolaşırken (www.kissadanhisse.net) adlı
sitede rastladõm. Hoşuma gitti, ufak
değişikliklerle sizlerle paylaşmak istedim.
Güzel bir pazar günü geçirmeniz dileğiyle.
dkavukcuoglu@superonline.com
www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com
ÇED KÖŞESİ
OKTAY EKİNCİ
Ah Erzurum Ah!..
“Erzurum’un dağları
kardır geçilmez,
Gizli sırdır her adama
açılmaz...”
Feridun Andaç’õn “Bir
Kentin Solgun Yüzü”
başlõğõyla yayõmladõğõ
“Erzurum” kitabõnda Âşık
Kerem’in bu dizelerini
okuyunca bir tuhaf oldum...
gençliğimin Erzurum’u
elbette artõk yok ama 10 yõl
önceki Erzurum bile neden
yok?
Geçenlerde Tarihi
Kentler Birliği’nin
“Planlamada Eskiyle
Yeninin Buluşması”
semineri için
Erzurum’daydõk; ne var ki
bu görmüş geçirmiş kentte
“eski” kalmamõştõ ki
yeniyle buluşabilsin…
Gerçi Çifte Minareli
Medrese, Üç kümbetler gibi
anõtsal yapõlar yerindeydi…
Peki, ya Erzurum?
Eskinin kimlikli ve ustalõk
gösterisi evleri, insancõl
sokaklarõ, özgün mahalleleri
ve kahvelerinin yerini,
tekdüze apartmanlar,
alõşveriş merkezleri,
süpermarketler almõş..
Andaç, Nâzım’õn Kuvayi
Milliyesi’ndeki Erzurum’u
da kitabõna almõş;
“Erzurum’un kışı
zorludur balam, /
Tandırında ‘tezek’ yakar
Erzurum...”
‘Tezek’, yaz boyunca
toplanõp istiflenen inek
dõşkõsõndan yapõlan
yakacak… yerel adõ
“basma” olduğundan, bu işi
yapanlara da “basmacı”
derler; kõşa doğru
sokaklarda “iş bulmak”
için bağõrarak dolaşõrlar…
“Basmacı geldiiii; basmacı
geldiii...”
Önünden geçtiği konağõn
cumbasõndan seslenen evin
hanõmõ sorar; “Basmaci,
basmaci.. neçen (kaça)
basirsen?”
Yanõt ne kadar
gerçekçiyse, o kadar da
insancõldõr;
“Hanım, hanım... hele
bir pohun görek...”
O sokaklar, o cumbalõ
evler apartmanlaşõnca, bu
fõkra da tarihe gömüldü...
‘Çay’ da yok;
fayton da...
Otelin lobisinde çay
getiren garsona sordum:
“Erzurumlu musun?”
“Evet” dedi ekledi; “bir
yanlış mı yaptım beyim?”
“Çok büyük bir yanlış
yaptın” dedim;
“Erzurum’da çay, tabakta
ters çevrilmiş bardakta
gelmez mi? Yanında da
‘kõtlama şeker’iyle…”
“O usul eskide kaldı
beyim; belki çarşıdaki
birkaç eski kahvede...”
Tekrar Andaç’õn kitabõna
dalõyorum; “fayton”lardan
söz etmesin mi?
Evet “taksicilik”
faytonlarõn sonu oldu ama
taksilerin suçu yok.
Faytonu “ilkel-geri-
çağdışı” sayan anlayõşõ
bilmem ki tarih ne zaman
yargõlayacak. O
mahkemede hâkim olmak
isterdim, faytonlarõ yok
edenlere sorardõm; “Bir
kentin geleneksel
güzelliklerini korumak,
yaşatmak, o kentin
kimlikli çağdaşlaşmasının
önkoşulu. Gereksiz
süslemelere dünyanın
parasını harcıyorsunuz;
faytonları yaşatmaya da
kaynak ayıramaz
mıydınız?”
Dedim ya Andaç kitabõnõ
açar açmaz bir tuhaf
oldum… Erzurum’u bu hale
getirenler, yani yüzünün
solmasõna, ruhunun yok
olmasõna; tarihi dokusuyla
birlikte geleneksel yaşam
zenginliklerinin
unutulmasõna neden olanlar,
yõllardõr kendilerine
“muhafazakâr” diyorlar.
Neyi “muhafaza” ettiler;
neyin “korunması” için
çaba gösterdiler?
Kitabõn son bölümlerinde
“Kimliğini Arayan Kent”
var... çabuk bulsa bari;
çünkü bu gidişle arasa da
bulamayacak...
Andaç’õ kutluyor; kitabõnõ
kutsuyorum.
(Dharma Yayõnlarõ-0212.5128121)
SAYFA CUMHUR YET 12 EYLÜL 2010 PAZAR
16
KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr
ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com
HARBİ SEMİH POROY
HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ
UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com
ekinci@cumhuriyet.com.tr
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
SOLDAN SAĞA:
1/ Eski Yu-
nan’õn üç bü-
yük tragedya
yazarõndan biri.
2/ Bir iskambil
oyunu... Kökü
yukarõda, dal-
larõ aşağõda ol-
duğuna inanõ-
lan cennet ağa-
cõ. 3/ Türk ka-
rikatür sanatõ-
nõn, 1900-1953 yõlla-
rõ arasõnda yaşamõş
ünlü ustasõ... Deriden
sõzan tuzlu sõvõ. 4/
Erden çavuşa kadar
olan askerlere veri-
len ad... Bir nota. 5/
Posta paketi... Ley-
leğe benzer bir kuş. 6/
“Kakım” da denilen
kürk hayvanõ... “Gö-
zümüze --- toprak/Dolmadan bir dem sürelim”
(Karacaoğlan). 7/ İçine başka bir sõvõ karõştõrõlma-
mõş içki... Kaşõndõrõcõ bir deri hastalõğõ. 8/ Orman-
dan açõlan tarla... Eldiven ve giysi yapõmõnda kul-
lanõlan bir tür yumuşak deri. 9/ Eski Yunan’õn üç
büyük tragedya yazarõndan biri.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Eski dilde bulut... Yol üzerinde oluşmuş çukur.
2/ Sõnõr nişanõ... Kürkü değerli bir yaban kedisi. 3/
Kirpik boyasõ... Uygun, tõpatõp gelen. 4/ Yatak dol-
durmaya yarayan yün, pamuk, kõtõk gibi şeyler... Tor-
yum elementinin simgesi. 5/ Güney Afrika Cum-
huriyeti’nin plaka imi... Bir renk. 6/ Köpek... Argoda
peşin paraya verilen ad. 7/ Bir meyve... “Karata-
vuk” da denilen bir kuş. 8/ Sonsuz, ölümsüz... Es-
krimde kullanõlan üç silahtan biri. 9/ Yurdumuzun
batõsõnda bir körfez... Kuran’da bir sure.
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
K A R İ D E S T
A R A B İ S N O
R A İ L E T İ M
İ B İ K M E T A
D İ L Y E L R
E S E M E E T A
S T E L E M E
N İ T T E K E
T O M A R A E L
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
Yõllarca üst düzey görevde bulunan emekli devlet memuru Üstünkol anõlarõnõ kaleme aldõ
İşte bürokrat gerçeği
AYKUT KÜÇÜKKAYA
Başbakanlõk müşavirliği, genel
müdürlük ve genel müdür yardõm-
cõlõğõ olmak üzere kamuda üst düzey
görevlerde bulunan Şerafettin Üs-
tünkol, anõlarõnõ yazdõğõ kitabõnda
“devlet bürokrasisinin” nasõl işle-
diğini tüm çõplaklõğõyla kaleme al-
dõ. 2002 yõlõnda devlet memurlu-
ğundan emekli olan Üstünkol’un 8
yõl sonra anlattõğõ anekdotlar, “dev-
letteki torpili ve siyasilerin iki du-
dağı arasındaki bürokrat gerçe-
ğini” ortaya koydu. Zonguldaklõ-
Üstünkol’un 2010 Temmuz ayõnda
ilk baskõsõ yapõlan “Eşekten Uçağa”
adlõ kitabõnda yer alan çarpõcõ bö-
lümler özetle şöyle:
? NASIL GENEL MÜDÜR OL-
DUM 1996 yõlõnõn temmuz ayõydõ.
Yani TTK Genel Müdür Yardõmcõ-
lõğõ’ndan alõnalõ iki yõla yakõn bir za-
man geçmişti. ....O sõrada Ulaştõrma
Bakanõ olan Ömer Barutçu’yu zi-
yaret ettim. Ömer Bey’i çok sever-
dim. Onun da beni sevdiğini bili-
yordum. Aramõzda şöyle bir ko-
nuşma geçti:
- Sayõn bakanõm, biliyorsunuz
pasif görevdeyim. Bu yaşta hiçbir iş
yapmamak bana yakõşmõyor. Devlete
ve millete faydalõ olacağõm aktif bir
göreve atanmak istiyorum.
- Şerafettin, araştır, boş bir ge-
nel müdürlük bul da gel.
- Sayõn bakanõm, boş genel mü-
dürlük nerden bulayõm. Biliyorsunuz
önce atanacak genel müdür adayõ bu-
lunuyor, sonra genel müdürlük boş-
altõlõyor!
- O zaman git boşalması muh-
temel genel müdürlük bul!
....Şimdi bu işleri neden bu kadar
ayrõntõlõ anlattõm? Şundan; okuyucu
bu işlerin Türkiye’de nasõl olduğu-
nu öğrensin diye...(Üstünkol’un
1996 yõlõ Aralõk ayõ sonlarõnda Ba-
rutsan Genel Müdürü olarak karar-
namesi çõktõ...)
? BAŞBAKANLIK MÜŞA-
V RL Ğ NASIL B R ŞEY 2001
Ocak ayõ başõnda görevimden ay-
rõldõm ve genel müdür müşaviri ola-
rak atandõğõm MKEK Genel Mü-
dürlüğü’nden senelik iznimi al-
dõm. Yeni görevimde hiç çalõşma-
dan, senelik iznimi kullandõğõm
sõrada Hüsamettin Özkan tara-
fõndan Başbakanlõk Müşavirliği’ne
atandõm.
Göreve başlamak için Başba-
kanlõk’a gidince ilk hayal kõrõklõ-
ğõmõ yaşadõm. Ben sanõyordum ki
bir odam, hiç olmazsa bir masam
olacak ve bana görevler verilecek.
Fakat heyhat! Personel genel mü-
dürüne odam nerede diye sorunca:
“Ne odası? Boş odamız yok” de-
mez mi. “Peki ben ne iş yapaca-
ğım” deyince de “Hiçbir şey. Sa-
na bankamatik kartı vereceğiz.
Siz ay başında maaşınızı alacak-
sınız o kadar” dedi.
Ben önemli bir yere geldiğimi ve
faydalõ işler yapacağõmõ sanõrken,
meğerse burasõ tam bir kõzak yer-
miş. Sonradan öğrendiğime göre
burada benim gibi 140 tane daha
Başbakanlõk müşaviri varmõş.
İkinci hayal kõrõklõğõm da şöyle
oldu: Halamõn torunu Osman, Baş-
bakanlõk’ta memur olarak çalõşõ-
yordu. Kendisi bana “dayı” der.
Ben de arada bir Başbakanlõk bi-
nasõna uğradõğõmda onun odasõnda
otururdum. Böylece hiç olmazsa bu
binada bir çay içmek nasip olurdu!
Bir gün Osman’la koridorda yü-
rüyoruz; karşõdan iki kişi geliyor.
Osman bana;
- Dayõ, şu gelenleri tanõyor mu-
sun, dedi.
- Hayõr, kim onlar?
- Dayõ, onlarõn biri Mesut Yıl-
maz’õn çaycõsõ, öbürü de şoförü...
- Peki, burada ne yapõyorlar?
- Onlar da senin gibi Başbakan-
lõk müşaviri!..
Burada bir kez daha yõkõldõm.
Çünkü bu göreve müsteşarlõktan ve-
ya genel müdürlükten alõnan üst dü-
zey bürokratlarõn atandõğõnõ sanõ-
yordum. Meğerse başbakan iste-
diklerini atayabiliyormuş.
AZ KALSIN TRT GENEL
MÜDÜRÜ OLUYORDUM
2001 Temmuz ayõ başlarõydõ. Bir gün RTÜK üye-
si eski Bakan Güneş Müftüoğlu’nu ziyarete gitmiş-
tim. Güneş Bey daha önce RTÜK başkanlõğõnõ da yap-
mõştõ. Sohbet esnasõnda bana, “Yakõnda TRT genel
müdürlüğü seçimleri var, sen de aday olsana” dedi.
Ben de “Maden mühendisinden TRT genel müdürü
olur mu?” deyince, “Biz tavukçuyu genel müdür yap-
tõk, madenci neden olmasõn” dedi. Zaten Başbakan-
lõk müşaviriyim ama iş güç yok, canõm sõkõlõyor; bir
denesek ne kaybederiz noktasõna geldim.(Üstünkol
aday olur ancak seçilen üç isim arasõnda yer almaz,
TRT Genel Müdürü Yücel Yener yeniden seçilir.)