22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
CMYB C M Y B EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Uyarıcı Bir Yol Haritası...“TC’nin 70 yıllık tarihine çok kestirme bir biçimde kuşbakışı baktığımızda yüzakı ile çıktığını söyleyemeyiz. Rejimi kuran militarist ve sivil bürokrasi, cumhuriyet kavramlarını kendi egemenliklerini ve dayatmalarını halka kabul ettirmek için aracı olarak kullanmıştır. Halk her zaman gariban, zavallı, eğitilmeye muhtaç yaratıktır. Ve onları adam etmek için uygulanacak her yöntem meşru görülmüştür. Onlar için demokrasi, bazen amaç, bazen araçtır. Bize göre demokrasi, ancak araçtır. Hangi sisteme gitmek istiyorsanız, bu düzenlemelerin seçiminde araçtır. Halka rağmen iktidar olunamaz. Eğer halk totaliter rejim istiyorsa buna saygı duymalıyız. 70 yıllık TC, katı bir anlayışa sahip olmuştur. Hukuk, halka sorulmadan bir yerlerden aktarılmış ve zorla halka dikte edilmiştir. Çağdaşlık anlayışı, ahlak anlayışı... hatta Türkiye, din konusunda da aynı anlayışı seçmiş, kendine din olarak Kemalizmi almış, başkaca hiçbir dine hayat hakkı tanımamış, kitlelere zorla dikte etmiştir. Ne yazık ki Türkiye’nin 70 yıllık tarihi boşa harcanmış bir zamandır. Türkiye Cumhuriyeti 1923’ten bu yana sürekli olarak bir gerileyiş içindedir. Gelinen bu noktada Türkiye kaosla karşı karşıyadır. Rejim tıkanmıştır. Çürümüştür. Türkiye’nin yarınında artık Kemalizme veya herhangi bir ideolojiye yer yoktur. Aradan 70 yıl geçti. Artık militarist ve sivil bürokrasi, devleti biz kurduk, korumak ve kollamak görevi de bizimdir diyemez. Çünkü insanlar böyle bir devleti istemiyor.” Bu sözler, şu anda Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olan Tayyip Erdoğan tarafından 1993 yılında söylenmiştir. Meraklısı, Metin Sever’le Cem Dizdar’ın “İkinci Cumhuriyet Tartışmaları” (Başak Yayını, 1993) adlı eserin 191. sayfasına bakabilir. Ben bu yazıyı Sayın Emin Değer’in “Müdafaai Hukuk” dergisinde çıkan “Recep Tayyip Erdoğan’ın Yol Haritası” adlı yazısından aldım. Sayın Değer bu belgesel yazıyı şu sözlerle bitiriyor: “Peki Atatürk’ün kurduğu partinin başındakiler ne düşünüyor, nasıl bir strateji içindeler, dersiniz. Bol bol, bağıra bağıra konuşarak seçim kazanacaklar mı, dersiniz. Evet kazanırlar, ne zaman mı? Lafla peynir gemisi yürürse... Atı alan Üsküdar’ı geçerse mi? Bildiğim, ülkeyi bu kadroya bırakanlar, tarih karşısında lanetleneceklerini unutmasınlar.” PENCERE Aydın ile Devlet?.. Soru: “- Aydın ile devlet arasındaki ilişki nasıl olmalı?..” Yanıt: “- Aydın devlete karşı olmalı.” Doğru mu? Bir doğru, her zaman ve uzamda doğru olabilir mi?.. Bilim yasaları bile yalanlanıncaya değin doğru sayıldıklarına göre ne yapmalı?.. Düşünmeli!.. İnsanlık tarihinde devlet bir zaman sonra ortaya çıktı; bir zaman sonra yaşamdan silinecek!.. Devlet, doğası gereği, bir baskı aracıdır. Lenin ne diyordu: “Devlet bir toplumsal sınıfın, bir başka sınıfı baskı altına almasını sağlayan örgüttür.” Aydın, devletin ortadan kalkacağı güzel geleceği düşünerek devlete karşı olabilir; ama, yaşamın gerçekliği kimsenin peşini bırakmaz; Tarih Baba yüzyıllar boyu devleti kurup yıkarak, yuğurup biçimlendirerek aydının düşlerini paramparça etmiş... Evet, aydın devlete karşı olmalı... Peki, hangi devlete?.. Osmanlı aydını ‘Jön Türk’e dönüşünce, İkinci Abdülhamit’in müstebit devletine karşı çıkmak zorunda kaldı; Cumhuriyetçi aydın ne yapmalıydı?.. Devrim, teokratik devleti yıkıyor, padişah defterden siliniyordu... Halifelik tarihin çöp tenekesine atılıyordu... Cumhuriyetçi aydın, Cumhuriyete karşı mı çıkacaktı? Anayasadan devletin dini siliniyor, laik Cumhuriyet devleti oluşuyordu... Aydın ne yapmalıydı?.. Bir aydın düşünün: - Ben, diyor, devlete toptan karşıyım, öyleyse laik Cumhuriyete karşıyım... Aydının bu türlüsü dostlar başına!.. Günümüzde eline fırsat geçtikçe devlete karşı olduğu tafrasını tekelci medyada pazarlayan çoğu aydınımız, devlet üniversitelerinde çalışan aylıklılar değil mi? Görüldüğü gibi bu iş biraz karışık! Şeriatçının yanında yer alıp sözde demokrasi adına laik Cumhuriyete karşı çıkan kişi aydın mı?.. Devlet var, devlet var... Devlet, ulusal ve kurumsal kitaplık rafları bomboş duran yoksul Türkiye’de ‘Aydınlanma Kütüphanesi’ni dilimize kazandırmak için seferberliğe girişip aydınları göreve çağırmış... Aydın ne yapacaktı?.. İki seçenek var: Ya “Ben devlete karşıyım” deyip bu girişime karşı çıkacaktı ya da “Anadolu’daki köylü çocuklarına ulaşsın” diye Batı ve Doğu klasiklerinin Türkçeleştirilmesi seferberliğine gözünü kırpmadan katılacaktı. Nurullah Ataç öğretmendi, Milli Eğitim Bakanlığı Tercüme Bürosu’nda çalıştı, Cumhurbaşkanlığı çevirmenliğinden emekliye ayrıldı. Ataç aydın değil miydi?.. Kimi Türk aydını, kutsal kitaplardaki buyruklar gibi her zaman ve uzamda geçerli sandığı önyargıların ardında Aristo mantığıyla koşmaktan ne zaman vazgeçecek?.. Vazgeçtiği zaman, inakçılıktan kurtulacak, aydın olacak. (13 Temmuz 1997 tarihli yazısı) İ ki haftadan beri kamuoyu, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne verilmiş olan üçü geçici olmak üzere 29 maddelik anayasa değişikliği tekli- fini tartõşõyor. Teklifin lehinde ve aley- hinde olanlarõn, iddia ettikleri birbirine zõt gerekçelerle yine bir kavram karma- şasõ yaratõldõ. Taraflarõn neyin doğru ya da yanlõş olduğunu karşõlõklõ suçlamalar yerine inandõrõcõ gerekçelerle ortaya koymalarõ gerekiyor. Bir toplum sözleşmesi niteliğinde olan anayasalarõn yapõmõ ve değişikliğinin bu niteliğe uygun olarak yapõlmasõ ge- rekliği tartõşmasõzdõr. TBMM’ye sevk edilen değişiklik teklifinin toplumsal uzlaşmaya dayanmasõ gerekirken, teklif bir dayatmacõlõk örneği olarak bir hafta içinde Yüce Meclis’e gönderildi. Toplumda huzuru sağlamaz Anayasa değişiklik teklifi hakkõnda ya- põlabilecek en etkili eleştiri, teklifin, uz- laşmaya dayanmadan bir hükümet ta- sarõsõ gibi Meclis’e getirilmiş olmasõdõr. Belirli sayõda milletvekilinin şeklen imzalamõş olmasõ, yürütmenin kendisi için hazõrladõğõ bilgisini ortadan kal- dõrmayacaktõr. Çünkü kamuoyu, siyasi iktidar mensuplarõnõn Cumhuriyetin te- mel ilkelerine aykõrõ bulunarak iptal edilen işlemleri ile ilgili olarak yargõ ka- rarlarõ hakkõnda yaptõğõ eleştirileri unut- mamõştõr. Toplumsal uzlaşmaya dayanmayan bir anayasanõn bir şekilde yasalaşmasõ müm- kündür. Ancak özü itibarõyla benimsen- meyen bir anayasa olur ki bunun da top- lumda huzuru sağlamasõ mümkün olmaz. Hukuk devleti, devletin her kademedeki işlemlerinin hukuka ve yargõ denetimine tabi olduğu, kişinin yargõ güvencesi al- tõnda olduğu bir sistemi şart koşar. Hu- kuk devleti bağõmsõz yargõ tarafõndan de- netlenen devlettir. Hukuk devletinde, kuvvetler ayrõlõğõ, kuvvetlerin tek elde toplanmamasõnõ sağladõğõ için, yönetimin yapacağõ baskõyõ ve ayrõmcõlõğõ önleyen tek siyasi yöntemdir. Teklif edilen anayasa değişikliği; ikti- darõn kendi gücü için gerekli olan, yar- gõya yönelik 3 temel konu dõşõnda, gar- nitür niteliğindeki diğer maddelerden oluşmaktadõr. Anayasa Mahkemesi ve Hâkimler ve Savcõlar Yüksek Kurulu hakkõnda teklif edilen yapõsal değişiklik, yürütmenin yargõ üzerindeki hâkimiyetini kanõtlayan bir yapõyõ sergilemektedir. Yargı yürütmeye bağımlı olacak Cumhurbaşkanõnõn yetkilerinin çok geniş olduğu öteden beri eleştiri konusu iken, değişiklik teklifinde aksine bu yet- kiler ciddi şekilde arttõrõlmõştõr. Yüksek yargõyõ yürütmenin hâkimiyetine sokan bu yapõsal değişiklik, yargõ bağõmsõzlõ- ğõnõ sağlamak şöyle dursun, yargõyõ yü- rütmeye daha da bağõmlõ hale getirecektir. Yasama ve yürütmenin tek elde toplan- dõğõ bu iktidar döneminde, değişiklik ya- salaşõrsa, yargõ erki de iktidarõn kontro- lü altõna girmiş olacaktõr. Unutmayalõm ki “hukuk devleti” ana- yasanõn değiştirilemeyecek ilkelerinden biridir. Bu ilkeye aykõrõ her değişiklik anayasaya aykõrõ olacaktõr. Siyasi partilerin kapatõlmasõnõn zor- laştõrõlmasõna ilişkin değişiklik teklifini demokrasi adõna savunmak anlamsõz görünmektedir. Çünkü parti kapatma davasõnõn açõlmasõ için önkoşul olarak TBMM’de kurulacak bir komisyondan olumlu mütalaa almak hem esas hem de şekil bakõmõndan imkânsõz gibidir. Uy- gulamada, siyasi partilerin kapatõlama- yacağõ gibi bir sonuç ortaya çõkacaktõr. Kamu yararına iptale engel “Yargı yetkisi.... hiçbir surette ye- rindelik denetimi şeklinde kullanıla- maz” cümlesinin değişiklik teklifine hangi amaçla konulduğunu anlamak hiç de zor değildir. Yargõ, idarenin eylem ve işlemlerini hu- kuka uygunluk açõsõndan denetleme yet- kisine sahip olduğuna göre, esasen ye- rindelik denetimi yapamaz. Özel olarak bu ifadenin yer almasõ, yürütmenin ba- zõ işlemlerinin kamu yararõ nedeniyle ip- talini önlemeye yönelik olduğu izlenimini vermektedir. SONUÇ: Bir süreden beri yaşadõğõmõz hukuksal sorunlarõn çözümü aslõnda Anayasa Değişiklik Teklifi ile ilgili de- ğildir. Demokratik rejimin belkemiği olan güven ve yargõnõn itibarõnõn sağ- lanmasõ için yargõ reformu birincil hedef olmalõdõr. Hukukun kalitesini bilgili, nitelikli, donanõmlõ hukukçular yükseltir. Hukuk öğretiminin kalitesinde bir farklõlaşma ol- madõkça, tarafsõzlõğõnõ kaybetmiş, siya- sallaşmõş, birikimi itibarõyla olgunlaş- mamõş yargõçlar, savcõlar ve avukatlar yargõyõ aşağõya çekmeye devam ede- cektir. Siyasi partilerin, sendikalarõn, sivil toplum örgütlerinin, hukuk fakültelerinin vb. katõlacağõ bir toplumsal uzlaşma ze- mininin aranmasõ yeni bir anayasa için ol- mazsa olmaz koşuldur. Yargõ Reformunu Anayasa mõ Engelliyor? Prof. Dr. Aysel ÇELİKEL ÇYDD Genel Başkanõ Hukuk öğretiminin kalitesinde bir farklõlaşma olmadõkça, tarafsõzlõğõnõ kaybetmiş, siyasallaşmõş, birikimi itibarõyla olgunlaşmamõş yargõçlar, savcõlar ve avukatlar yargõyõ aşağõya çekmeye devam edecektir. Siyasi partilerin, sendikalarõn, sivil toplum örgütlerinin, hukuk fakültelerinin vb. katõlacağõ bir toplumsal uzlaşma zemininin aranmasõ yeni bir anayasa için olmazsa olmaz koşuldur. SAYFA CUMHURİYET 8 NİSAN 2010 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER “TBMM günde- minde olan, kamuo- yunda ‘Tam Gün’ ve Kamu Hastane Bir- likleri olarak bilinen yasa tasarıları, ne hal- kımıza ne de hekim- lere olumlu bir kaza- nım getirmektedir. Aksine, bu tasarıla- rın yasalaşması du- rumunda, Bakanlığa bağlı eğitim ve araş- tırma hastaneleri ile tıp fakülteleri hasta- neleri başta olmak üzere, sağlık orta- mında telafisi müm- kün olmayan sakın- calar doğacaktır” cümleleri ile başlayan metin, Hekimler Uya- rıyor başlõğõ ile 14 Ekim 2009 tarihinde Türkiye’de bulunan tüm tabip odalarõ ve uzmanlõk dernekleri- nin imzasõ ile kamuo- yuna açõklandõ. Tüm hekimlerin hep birlikte karşõ çõktõklarõ böylesine bir durum da daha önce yaşanma- mõştõ. Buna karşõn tam gün olarak bilinen tor- ba yasa TBMM’den geçti. Kamu Hastane Bir- likleri yasa tasarõsõ ise komisyon çalõşmalarõ tamamlanmõş olarak TBMM Genel Kuru- lu’nda görüşülmeyi beklemektedir. Bu ya- sa sağlõğõn finansma- nõnõn düzenlendiği Ge- nel Sağlõk Sigortasõ (GSS), Aile Hekimliği ve Tam Gün yasala- rõndan sonra sağlõğõn özelleştirildiği sağlõkta dönüşümün son aşa- masõ olarak gözük- mektedir. Bu yasa bir ilde bu- lunan kamu hastanele- rinin birleştirilerek ye- di kişiden oluşan bir kurul tarafõndan yöne- tilmesini öngörmekte- dir. Bu yedi kişinin iki- si Sağlõk Bakanlõğõ, bi- ri il sağlõk müdürlüğü, biri ilin valisi, ikisi il genel meclisi tarafõn- dan, biri ise ticaret oda- sõ tarafõndan atanmak- tadõr. Her ne kadar bu yasa özerkleşmeyi ve daha sonra özelleştir- meyi öngörse de siya- si iktidarõn etkisi ata- malarda ön planda ola- caktõr. Ticarethane mi? Ticaret odasõ temsil- cisinin bulunmasõ ve buna karşõlõk tabip oda- larõndan bir temsilcinin bulunmamasõ ise has- tanelerin bir işlet- me/ticarethane olarak görüldüğünü açõkça gözler önüne sermek- tedir. Bu yedi kişiden sa- dece birisinin tõp kö- kenli olmasõ öngörül- mektedir. Hastanelerin kârlõlõklarõna göre 5 sõ- nõfa ayrõlmasõ ve kâr edemeyen hastanelerin kapatõlmasõ da yasada yer almaktadõr. Kamu hastane bir- liklerinde çalõşan he- kim ve tüm sağlõk per- sonelinin güvenceden uzak sözleşmeli statü- de çalõştõrõlmasõ da ya- sada öngörülmektedir. Sistem nasıl çalışacak Aile hekimliğinde ol- duğu gibi hekimler devlet memuru olma niteliklerini kaybet- mekte ve kazançlarõnõ Sosyal Güvenlik Ku- rumu’ndan (SGK) elde ettiklerigelirle elde et- meleri planlanmakta- dõr. Özetle devlet artõk hekime ve tüm sağlõk personeline para öde- meyeceğini ve sağlõk sisteminin kendi yağõ ile kavrulmasõ gerekti- ğini beyan etmektedir. Çalõşma bakanõnõn açõkladõğõ gibi SGK harcamalarõnõn sadece yüzde 40’õnõ topladõğõ primlerle karşõlamakta iken bu sistemin nasõl işleyeceği elbette anla- şõlamamaktadõr. Açõk olan yüzde 60 ancak çalõşanlarõn üc- retlerini azaltarak ve sağlõk hizmetini alan- larõn daha fazla katkõ payõ ödemeleri ile sağlanabilecektir. Sağ- lõk çalõşanlarõnõ TE- KEL işçileri gibi 4/C statüsünde görmek bu yasa ile mümkün ola- bilmektedir. Tasarõda birliğin her türlü araç, gereç, mal- zeme, taşõnõrlarõ ile ta- puda birlik adõna ka- yõtlõ taşõnmazlarõ kira- layabileceği, gerekti- ğinde satabileceği ve devir ve takas işlemle- ri yapõlabileceği de yer almaktadõr. Hastane zincirleri Bu yasa kabul edil- dikten sonra kamu ma- lõ olan hastanelerimizin büyük hastane zincir- lerinin elinde olduğunu görmek şaşõrtõcõ olma- yacaktõr. Yasa dõşarõdan sağlõk hizmeti alõnmasõnõn da önünü açtõğõndan Sağ- lõk Bakanlõğõ Eğitim ve araştõrma hastane- lerinde ve tüm birliğe bağlõ hastanelerde bazõ bölümlerin veya tüm hastanenin ihale ile özel hastanelere dev- redilmesi mümkün ola- bilecektir. Sağlõk hizmetlerinin bu şekilde taşeron sis- temine dönmesi hiçbir şekilde toplum sağlõğõ- na yararlõ olarak gö- rülmemektedir. Güvencesiz, sosyal haklardan yoksun ve uzun süreler çalõşmaya zorlanacak olan sağlõk personelinden verim alõnabilmesi zor görül- mektedir. Özetle, Kamu Hasta- ne Birliği Yasasõ ile sağlõğõn özelleştiril- mesinin tamamlanma- sõ planlanmakta ve devlet bütçesinden sağ- lõk çalõşanlarõna ücret ödenmeyeceği ve sağ- lõğa katkõ sağlanmaya- cağõ açõklanmaktadõr. Bunun sonucunda sağlõk çalõşanlarõ gü- vencesiz çalõşmaya zorlanacak ancak esas sorun hastaneleri elin- den alõnmõş olan has- talarda ortaya çõkacak- tõr. Sağlõk hizmetine ulaşabilmek için her- kesin daha fazla para ödemesi gerekecektir. Bu özelleştirmenin sakõncalarõnõ gören ve geri dönmeye çalõşan bir ABD örneği var- ken ve iki ülke arasõn- da bu kadar geniş bir gelir farkõ varken Tür- kiye’nin bu yolda gözü kara bir şekilde ilerle- meye çalõşmasõ anla- şõlõr gibi değildir. Kamu Hastane Birlikleri Prof. Dr. A. Özdemir AKTAN İstanbul Tabip Odasõ Başkanõ Sağlõk hizmetine ulaşabilmek için herkesin daha fazla para ödemesi gerekecektir. Bu özelleştirmenin sakõncalarõnõ gören ve geri dönmeye çalõşan bir ABD örneği varken ve iki ülke arasõnda bu kadar geniş bir gelir farkõ varken Türkiye’nin bu yolda gözü kara bir şekilde ilerlemeye çalõşmasõ anlaşõlõr gibi değildir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle